Yasak meyvenin kefareti adına - Nina Bencoya

07 Şubat 2008 06:23 / 1835 kez okundu!

 

Türbanı tartışıyorlar; Kadını, protokolü, cumhuriyeti, modernizmi, dogmaları ve biraz da Kuran’ı... Türbanı başlarına taç, ayaklarına paspas, dillerine sakız, göğüslerine rozet ediyorlar… Bana öyle geliyor ki, tüm bu sözler, tüm bu tar

Yine gündemler konuluyor, çerçeveler çiziliyor, izdüşümler, uzantılar nakşediliyor, takımlar seçiliyor ve akla kara arasında çalkalanan bir söylem hüküm sürüyor. Bir şeyler yanlış biliyorsunuz ama çaresiz onların ( kimse onlar?) koyduğu kurallar içinde çırpınmaktan, televizyon ekranlarının zifir karanlığı içinde öteye beriye çarpmaktan başka bir yol bulamıyorsunuz...



“Şey”leri olduğu gibi görmek!

Basit ama kolay değil...



Mümkün müdür, onu da bilmiyorum...



Öznelik nerede biter, nesnellik nerede başlar?

Koşullanma nereye dek uzanır, nasıl dal budak sarar,

Nesnelliğe bir yer bırakır mı acaba?

Bireyi veya “cüzi irade”yi nasıl sessizce ortadan kaldırır?

Varmış gibi yaparak...



Nasıl yayılır bu denli, ne biçim bir kimyadır bu?

Önyargıdan söz ederiz de, “son yargı” yok mudur sanki?



“Şey”ler nasıldır aslında?

“Şey”leri olduğu gibi görmek!



Basit ama kolay değil...



Bir de görmezden gelmek durumu vardır. Zihni sinir türden bir icattır bu. Rengi yoktur, kim kullanırsa ona hizmet eder. Yine de görmezden gelmek harika bir yoldur. Şeylerin doğasını zorlamamak, koşullandırmamak, tahakküm kurmamak ve hem de onaylamamak, abartmamak, coşturmamak aynı zamanda kısıtlamamak, bastırmamak gibi çok yönlü, ihtiyatlı bir yaklaşımı mümkün kılar. İlişkileri yıpratmaz, tepki patlamalarına meydan vermez, günah keçileri yaratmaz, tüm taraflara düşünme, fikrine sahip çıkma, değerlendirme, kendini denetleme, gevşeme ve değişim şansı verir. Bağlayıcı sözlerin, hiyerarşik rollerin sıkıntılarını en aza indirir. Özellikle ergenlik çağında çocukları olanlar için inanılmaz derecede yararlıdır.



Toplumumuz ergenlik çağında mıdır, çocukluk çağında mıdır bilmiyorum ama bir türlü olgunlaşamadığı meydanda... Çocuk ise eğer, gelişmesi normal gitmiyor herhalde. Ergen ise; sivilcelerden, sinir krizlerinden yanına yaklaşılmıyor...



Bana kalsaydı (bu dünyanın en gıcık yaklaşımıdır kuşkusuz), türban meselesinde serilen o mindere hiç çıkmamayı tercih ederdim. Artık iş işten geçmiş gibi görünüyorsa da bu spekülasyona baştan itibaren hiç girilmese ne kadar iyi olurdu... “Kıyafet” kılığına giren bu meseledeki tuzaklara asla düşülmemesini dilerdim.



Geçmiş olsun…



Bu türban sorunsalı aslında hangi alana aittir, ayıklamakta güçlük çekiyorum. Dinsel midir, sosyal midir, ahlaksal mıdır? Yüzündeki kara örtüyü kaldırıp bakacak olursak, kadın haklarına mı yoksa erkek sorunlarına mı, mülkiyet sapmasına mı uzanır? Hepsi de, daha fazlası da olabilir pekala. Tümü ile bir zaman gelir baş edilebilir diye inanmak istiyorum. Ama siyasallaşması, işte o dayanılacak gibi değil... Çünkü burada siyasallaşan sağlıksız bir ahlak anlayışının teyidinden, kurumsallaşmasından ve güce bürünmesinden başka bir şey değil.



Asgari sağduyunuz varsa, herkes bilir ki; İnsan, toplum içine sadece üremek maksadıyla çıkmaz. Kadın olsun, erkek olsun, cahil veya kültürlü olsun hiç fark etmez, hayatın sonsuz faktörleri içinde kendini gerçekleştirmek için dünyaya gelir. Üreme içgüdüsünü de, cinsel dürtülerini de, kadınlığını da, erkeksiliğini de öyle her alanda ön plana çıkarmak ihtiyacını hissetmez. Cinsellik yaşamın tüm dokusundadır ama hayat pornografiden de erotizmden de ibaret değildir, hiçbir zaman da olmamıştır. O halde bu alınganlık nereden çıkıyor? İnsanları bir damızlık misyonuna tıkıştırmaya doğru mu gidiyoruz?



İnsanın aklı almıyor; Her gün herkese binlerce spam e-posta geliyor. Bunların çoğu viagra üzerine. Anlıyorsunuz ki, batının tek derdi tahrik olabilmek. Çıplaklık alabildiğine, cinsel özgürlük, ne ararsanız hepsi var etrafında ama tık yok!



Böyle bir tutam saça toplumsal düzeni bozacak kadar delilenivermek!! Derim ki anti aging araştırmaları bu konuyu ele almalı. Belki bu adamlardan birer damla kanı enjekte ederek batıyı büyük bir dertten kurtarabilirler, kim bilir...



Cinselliğe cebri sınırlar koymak ne işe yarar ki?

Hiç sınır koymasanız nereye kadar gider ki?

Kendini bilmek yeter de artar herkese...

Kendini bilen her insan saygının çizdiği bir çizgide durmayı bilir. Dostluğu, aileyi, kişiliğini satışa çıkarmaz öyle kolayca.



Aşk, o başkadır. Nadirdir, narindir, alıngandır, açıktır, dürüsttür aşk!

Ona şapka çıkarmaktan başka bir şey yapamazsınız...

Aşk varsa öncelikler ve roller değişir, meşruiyet haritasının baştan çizilmesi gerekir.



Aşkın bu gündemde yeri yok tabii. Gündemimiz seksapel, dişinin hazineleri filan.
Öyleyse nerededir seksapel? Saçta mı, kalça da mı, seste mi, nerededir söyleyin bana? Sanırım her yerdedir ve aynı zamanda hiçbir yerdedir. Ama illaki fikirdedir ve o örtülmeyen gözlerdedir...



Peki, mutlak bir seksapel var mıdır?

Yani dünyadaki herkese çekici gelen bir kadın, dünyadaki herkese dayanılmaz gelen bir erkek olabilir mi?



Bir insanın hayatta kaç kişiyi hakikaten canı çeker?



En özgürü, en felaketi, en nimfomanyağı için bile herkes çekici olamaz. Oluyorsa, bir sorun vardır, o kişinin problemi kendindedir. Ve çaresi ne örtünmek, ne soyunmak, ne bir kişiyi daha baştan çıkarmak, ne de cezalandırmak değil, tedaviye gitmektir. Bedeli ise 40 yıl hapis veya taşlanmaktan daha beter bir tatminsizlik ve yalnızlıktır... Böyle bir fenomeni referans alarak ahlak yasaları konulabilir mi?



Bir insan davetkar olmak istedikten sonra giysi nedir ki? Örtü nedir ki?

Öte yandan bir insan mesafe koymak istedikten sonra ona ne engel olabilir ki?

Kendinizi kem gözlerden korumak isterseniz otomatik bir şeklide feromonu kilitler, hormonlarınızı görünmez hale getirirsiniz. Tersi de mümkündür, tepeden tırnağa örtünmüş olun isterseniz, alabildiğine kadınsı bir neşriyat yapabilirsiniz. Bazıları için sizin örtünüz, korkunuz bile baştan çıkarıcı olabilir... Ne yapcaz biz şimdi!



Ne diyeyim, biz ne başımızı örttük, ne de doğru dürüst bacaklarımızı; bikinileri giyip denizlere girdik... Göğsümüz açıldıysa da pek dert etmedik, öylesine işte... Ama daha yirmili yaşlardaydık ki kız erkek birlikte ders çalışıp sonra da aynı evde uyuyup kardeş kardeş kahvaltı ederdik. İdeallerimiz uğruna hep birlikte kalır, hormonların tavana vurduğu o yaşlarda bile derede su olduğunu aklımıza getirmezdik. Kardeşlik dedik mi, başka duygular kendine geçit bulamazdı. Hiçbir yasanın erişemeyeceği bir samimiyetle yaşanırdı böyle omuz omuza. Hele birisinin sevdiği filan varsa, yan gözle bakmak bir yana, herkes kol kanat gererdi onların aşkına. Biliyorum şimdi de var böyle ilişkiler. Dünyanın en güzel tatlarından birisidir cinselliği aşıp arkadaş olmak. El ele, kol kola birbirini kollamak. Bu bir tercihtir. Yani sahici özgürlük edimi böyle çalışır...



Öte yandan sanırım özgürlük erişilmesi en zor, sınırlanması ise en kolay şeydir. Günümüz insanı her şeyden önce kendi kendisinin polisi, jandarması, gardiyanı, halinde yaşıyor. Kendi kendini taşlayarak linç ediyor! Gerçekten özgürlük çok zor bir zanaattır.



Tüm kadınları potansiyel bir teşhirci ve tüm erkekleri potansiyel bir tecavüzcü olarak görmek...



İnsanı reddetmek, dostluğu, kardeşliği inkar etmek...



Her şeyin başına cinsel dürtüyü yerleştirip hayatı köreltmek...



Benim korkum türbandan değil, bu salt tahrikat bakış açısı mahlukatla dolu bir dünyadan... Fanatik Musevilerde de var aynı şey, Müslümanlarda da var. Garip bir şekilde rahibeler de saçlarını kesip örtünüyorlar. Neymiş bu kadın şerri böyle? Aşk olsun sana Havva Ana...



Diyorlar ki asıl suç cinsi latifte imiş. Çünkü öbür taraf delidir, ne yapsa yeridir! Burada da tartışılacak çok şey var, örneğin İslam aslında tüm sorumluluğu kadına yüklemez. Ama dedim ya, referanslarımız belirsiz...


Bir şey diyeyim mi; ilk günahın, yasak meyvenin kefaretini ödemek adına, iblisin ekmeğine yağ sürmeye devam etmekteyiz...



Nina Bencoya

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.