BİZ KİMİZ BABA?

14 Haziran 2008 14:35 / 1828 kez okundu!

 

"Biz kimiz", güzel bir sorudur. Mahsuru yoktur; cevabı verilmek, kültürel miras adına sahiplenmek gerektir. "Ama ben kimim" daha ince bir sorudur! Yazık ki, nadir rastlanır bir çiçektir. İnsani olanla, dinsel yahut ırksal olan arasında kalacak olursan, te

Oyunun kuralsızlığı içinde dönemeçlerin keyfini çıkarırım öylesine. En sevdiğim yöntemlerden birisi de, hiçbir kelimesi allame-i cihan kokmayan, içinde sıfır keşif ve orijinallik taşımayan gayet sıradan verilerle, yaşamdan bir kesit almak ve bir çorap söküğü gibi onu izlemektir. Sonra da, “Her” ortak paydasında, “hiç” sonucuna varmayı denemek..



Mesela, malumunuz; her çeşit ırktan rengârenk, boy boy insanlar, mağrurlar, bilgeler ve garibanlar ve dahi tüm memeliler, tamamen aynı şekilde dünyaya gelirler.Yetmiş iki milletin muhtelif inançlara mensup ve bir o kadar da inançsız varyasyonlar içinde yer alan mensupları gibi, her cins köpek ve kedigiller de tıpatıp aynı şekilde doğum yaparlar. Foklar, ayılar, fareler, maymunlar ve develer de! Bu bakımdan, pet shop’ta kaça satılırsa satılsın, “safkan” yahut “soysuz” olsun, en başıboş köpekten farkı yoktur süslü finonun. Bir Budist’ten farkı yoktur Hıristiyan olanın, Katolik’in Protestan’dan veya Şaman’dan, Sünni’nin Alevi’den. Toplama kampındaki Yahudi ile sürgündeki Filistinli de aynı şekilde doğum yaptığı gibi, uluslar ve bayraklar da muaf değildir bu şablondan..



Tüm yavrular ile bebekler, kuvvetli bir esriklik, hafiften çıldırış eşiğinde rahme düşerler ve tutunabilenler, bir gün dünyaya gelirler. Nasıl geldikleri bellidir ama nereden ve niçin geldikleri ayrı bir konudur ki insanoğlunun zihnini kadim zamanlardan bu yana meşgul etmektedir. Bir rivayete göre melekler âleminden, diğerine göre hiçlikten çıkarlar. Bir başka inanışa göre bitpazarındaki eski ruha yeni beden giydirilir, aslını kim bilir? Gelgelelim, cevabına dair inanç sistemleri hatta evrim teorisi dahi pekala bir savaş nedeni olabilir!



Hâlbuki bebecik neye uğradığını bile bilmeden, sıkış tepiş, feryat figan dünyaya gelir de ilk fırsatta annesinin memesine yapışır. Neredeyim diye sormaz, vize almaz, bu dişi kimdir, necidir, ne iş yapar, savcılıktan temiz kağıdı var mıdır, inançlı mıdır, kafir midir, sonracığıma evli midir, evsiz midir, şey çocuğu mudur, zenci midir, beyaz mıdır, sarı tenli yahut Kızılderili midir, ırkı saf mıdır, değil midir, dönme midir, hiç umurunda değildir bebenin. Annenin güzel mi, çirkin mi olduğu, evin bir gecekondu, bir çadır, bir baraka, bir köşk mü olduğu bile hatırı sayılır bir konu değildir. Zıbınına iliştirilen Maşallah’ların fiyatı, annesine pırlanta alınıp alınmadığı da ilgi alanının dışındadır. Doğumdan sonra mevlit mi okurlar, göbeği düşer düşmez sünnet mi ederler, kilisede vaftiz mi ederler, kız çocuğuna lanet mi ederler, yeni doğan için boştur hepsi, boş, bomboş!



Doğar, bir eve gelir, o ev onundur. Ya da caminin avlusuna bırakırlar, bu kader de onundur. Yaşam bir şekilde akar, gider. Diş çıkar, gülücükler artar, ilk sözcükler söylenir dilin birinde, ana dilinde, ana şivesinde, emeklenir, yürünür, büyünür. Ayıp ayıptır, günah kötüdür, bayram da bayramdır. Kimisi giysi ister, kimisi lokum, kimisi çikolata, kimisi para! Ama bayram İsevi midir, Katolik midir, Keldani midir, Musevi midir, Alevi midir, Sünni midir, o fark etmez. Bayram yemektir, bolluktur, imtiyazdır bazen de artan yoksunluktur.



Boyu daha yüksek olanlar, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu öğretirler biteviye. Yaparsanız hayırlı çocuk olursunuz, yapmazsınız eyvah olursunuz. Söz dinleyen iyidir, aklına eseni yapan kötüdür. Baba hangi futbol takımını tutuyorsa en büyük odur. Anne yemeği nasıl yapıyorsa başka şıkkı yoktur, yemek odur.



Sonra gün gelir, başka aileler, başka adetler olduğunu görür çocuk. Hoşlanırsa hain, gözü dışarıda; yadsırsa has olur. Okula gider ve dünyanın kaç bucak olduğunu öğrenirken bir yandan da en üstün milletin hangisi olduğunu hıfzeder. İngiliz, Azeri, Fransız, İspanyol, Amerikalı, Yahudi, Ermeni, Türk, Kürt, Çin, Hint, İrlandalı, Arap işte hangisiyse, 72 milletin birinden olmakla öğünmesi gerektiğini ezberler. Marşlar söylenir, antlar okunur, şiirler ezberlenir, belki de evde konuklara tekrar edilir. Baba susar. Veya bir gün sessizce der ki, “Biz o değiliz”. Peki, biz kimiz baba? Biz şuyuz! Biz neye inanırız baba? En üstün millet, en üstün mezhep kimdir? Açık veya üstü örtülü olarak verilen cevap, “bizim olan” dır genellikle. Ve ergenlik ve kimlik ve askerlik ve evlilik ve çark dönmeye devam eder..



Biz kimiz, güzel bir sorudur. Mahsuru yoktur, cevabı verilmek gerektir. Ama ben kimim daha güzel bir sorudur! Yazık ki nadir rastlanır bir çiçektir. İnsani olanla dinsel yahut ırksal olan arasında kalacak olursan, tercihini hangi yönde kullandığın ise bir orkidedir. Asıl kimlik tamamen budur kanımca. O tesadüf değildir artık..



Tesadüf? Acayip fantastik olsa da, insanların dini, ırkı tamamen ve sadece bir tesadüf değil midir? Hatta söyleyin bana; Bir hayvan, bir böcek, bir bitki değil de insan olarak dünyaya gelmek için ne yaptık? Avustralya’da, Japonya’da, Amerika’da, Rusya’da, Filistin’de veya Türkiye’de konduysak dünyaya bizim katkımız nedir bu işte? Peki, belirli bir etnik grubun torunu olmak için ne yaptık? Kabul buyurun ki, hiç bir şey!



Yani katkı payımız sıfır olan bu kimlikler bir tesadüf ve bir oldubittiden ibaret ise, yadsınması da, şeref duyularak yüceltilmesi de tamamen anlamsızdır. Zaten güzellik yarışmalarını da anlayamam, çirkinin taşlanmasını da.. Erişilmesi için emek verilmemiş bir durumun taçlandıracak veya yerilecek hatta tartışılacak nesi olabilir?



Bu minval üzere, etnik ve ırksal çatışmaların tamamen boş ve spekülatif olduğunu söylesek ne olur? Peki, bu denli reyting alması nasıl mümkün oldu ve olmaktadır? Burada insanın sürü hayvanı içgüdüsüne hitap eden bir bit yeniği olduğunu düşünüyorum. Mahallesinden futbol takımına, mezhebinden Avrupa kulübüne dek tüm fanatizm çeşitlerinin bu içgüdüyle beslendiğini üstelik. İçgüdü kolaydır, basittir, onlara hitap eden her şeyin yolu açıktır. Yürür kulum alabildiğince! İçgüdünün nefesi güçlüdür, kudretini var oluşun en kaba köklerinden alır. Ki insan cinsinin bundan muaf olması beklenir!



Öyleyse hani insan, hani farkımız diğer canlılardan, hani üstündük onlardan? İşgal ettikleri topraklarda panteonlar kuran antik medeniyetlerden çok gerilere düştük. Gün geçtikçe daha fazla öteki ürettik. Ötekiyi kirlettik! Oysa medeniyet hep ötekinden, ötekiyle üremiştir. İpek yolu, baharat yolu doğunun ötekilerini batının ötekilerine taşımış durmuştur biteviye.. Kuzeyden gelenler, batıdan gelenler, güneyden ve doğudan gelenlerin yoğurduğu şey değil midir uygarlık? İnsanın hırslarından ve korkularından süzülüp geriye kalan yıkıntılar içinde, zamana meydan okuyan ve içimizde yaşayan, bugünü borçlu olduğumuz şeyler yığını değil midir? Hoşgörü gereği bile zayıf kalır bu konuda. Yazık ki, çok yazık! Sürüklenip gidiyoruz, en ilkel iç güdülerimizin karanlığında..




 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.