DİN, BİLİM VE İNSAN OLMAK

12 Aralık 2018 14:22 / 1155 kez okundu!

 

 

Biliyoruz ki, insan da hayvan türlerinden biridir. İnsan aynı zamanda kendini aşıp farklı bir şey olmaya (“adam” olmaya) çalışan da bir hayvandır. İnsan yalnızca düşünürken insandır. İnsan bir ölçüde kendini diğer hayvanlardan ayrıştırmaya çalışırken arayış içerisindedir. Bu kendini bilme ve değiştirme sürecidir. Kendini bilme süreci de aslında insanın kendisi ile savaşımının ıstıraplı bir sürecidir. Dolayısı ile insan olmanın temelinde ıstırap ve hüzün vardır ve herkes bu hüznü taşımaz. Dolayısı ile herkes büyük oranda insan olamaz.

 

****

 

DİN, BİLİM VE İNSAN OLMAK

 

Biliyoruz ki, insan da hayvan türlerinden biridir. İnsan aynı zamanda kendini aşıp farklı bir şey olmaya (“adam” olmaya) çalışan da bir hayvandır. İnsan yalnızca düşünürken insandır. İnsan bir ölçüde kendini diğer hayvanlardan ayrıştırmaya çalışırken arayış içerisindedir. Bu kendini bilme ve değiştirme sürecidir. Kendini bilme süreci de aslında insanın kendisi ile savaşımının ıstıraplı bir sürecidir. Dolayısı ile insan olmanın temelinde ıstırap ve hüzün vardır ve herkes bu hüznü taşımaz. Dolayısı ile herkes büyük oranda insan olamaz.

Din insanın hayvandan ayrışma sürecinin ilk basamaklarından birisidir. Mesela oruç tutmak aşağı yukarı bütün dinlerde vardır. Çünkü oruç, insanı tefekküre (düşünceye), insan olmaya zorlar. Bir ölçüde dert edinmeye zorlar. İslamda bir kavram vardır; “Allah insanı dertsiz bırakmasın” denir. Burada söylenmek istenen “hastalıksız ve kazasız bırakmasın” değildir. Anlatılmak istenen “arayışsız (düşüncesiz) bırakmasın” fikriyatıdır. Arayış kendini bilme yolundaki tefekkürdür.

İslamiyette oruç tutmamız istendiğinde aslında insanın hayvanlıktan kurtulması amaçlanır. Tabi bunun doğru yapılması farklı bir konudur. Hayvanın üç temel dürtüsü vardır. Birincisi açlık dürtüsüdür. Yemek bu açıdan en önemli dürtülerden birisidir. İkincisi şehvettir. Üçüncüsü ise (düşmanlarına) öfkedir. Oruç bu üç hayvani içgüdüyü dizginlemeye çalışır. Çünkü insan bu üç şeyi yaparken düşünceden uzaklaşır ve artık çalışan içgüdüler olur. Yani hayvana geri dönüştür bu hal.

Oruç döneminde yemek yememeye çalışarak yeme iç güdümüzü kırmaya çalışırız. Bunu bir ay boyunca deneriz. Oruçtayken şehvet ve öfke duymamaya çalışırız. Biliriz ki, bu içgüdüler aynı zamanda düşünceyi ketleyen şeylerdir. Oysa insan sadece düşünürken insandır. Tabii ki hayvanlıktan kurtulmak zor iş. Dindar da çoğunlukla bunu başaramıyor aslında.

Tıp bilimine göre ise oruç tutmak zararlıdır. Doğru olan bilimdir ama iyi olan dindir. Ve dinle bilim arasındaki gerilim aslında iyi ile doğru arasındaki gerilimdir. İnsan olmak için sadece bilime, doğruya ihtiyacımız var diyebilir miyiz? Bence hayır. Çünkü bilim peşinde koşan hayvan olmak da mümkün olan bir şeydir. Mesela, gaz odalarında kafataslarını ölçüp Yahudi çocukları bile öldüren faşist hayvan ya da Katin ormanlarında 10.000 Polonyalı subay ve bilim adamının kafalarına kurşun sıkan sosyalist hayvan insanlaşabilmiş miydi? Ya da din adına katliam yapan insan ne kadar insanlaşmıştır?

Boş insan kibir taşır. Kibirli insan daima büyüklenir. Bu yüzden ezan da Allah-u Ekber ile başlar. Bu söz bir hatırlatmadır ama anlatılmaya çalışılan şey Allah'ın büyüklüğünden çok insanın küçüklüğüdür. Çünkü insanlaşma sürecindeki insanda tevazu yaratılmak istenir ve bunun için “büyük senin dışındadır” imgesi oluşturulmak istenmektedir. Çünkü kibirde kötülük vardır. Kibir aynı zamanda şeytanın (kötülüğün) en sevdiği günahtır. Padişahlar Cuma namazına giderken bir grup medrese öğrencisi “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” diye bağırırmış gelenek olarak. Çünkü dini anlatımın ne demek istediğini kavramışlar yerine tam getiremeseler de.

Mao bir parti merkez toplantısında diğer üyelerine kibir içerisinde şöyle sesleniyordu: “Sizler var ya, sizler benim verdiğim nefese takılarak düşersiniz” (Mao’nun Seçme Yazılar kitabından alıntı). Bunu söyleyen kibirli modern hayvanın ne tür kötülükler yapabileceğini hayal bile edemeyiz. Nitekim 20 milyon ölüm yaşatılmıştır. Bu lider aynı zamanda “bilim benim tek rehberimdir” diyordu. Geçen gün “Stalin’in Ölümü” adlı kara mizah bir film izledim. İnsanın hayvanlık içgüdüsüyle neler yapabileceğini orada da görebiliyoruz. Bütün bir Rusya onun kölesi yapılmıştı, hem de modern zamanda. Bununla şunu anlatmak istiyorum; iyi ve doğru farklı kavramlardır ve ne din ne de bilim tek başına bütünlük ve yeterlilik taşımaz.

Kavram ve imge de aynı şey değildir. Kötülük kavramdır, şeytan imgedir. Ancak, birisi bilimsel olanın, diğeri dinsel olanın anlattığı aynı şeydir. Oysa sadece bilime inandığını söyleyen insan imge ile kavramı karıştırma eğilimindedir ama kavramı da tam tanımlayamaz. Aristoteles’e göre filo mitos olmadan filo logos olamaz. Yani mit/hurafe/efsane/masal sevgisi olmadan hikmet/bilgi sevgisi olamaz ve en önemli bilim metafiziktir.

Bana göre ise felsefe, varlığı anlamaya çalışırken din ile bilimi uzlaştıran bir disiplindir. Felsefesiz din ve felsefesiz bilim ve dolayısı ile felsefesiz bir siyaset her zaman problemli olmuştur. Felsefesiz siyaset aynı zamanda insanın öfkesini kabartan bir şey de olmaktadır.

Bilgi okumakla elde edilebilir ama irfan sahibi olmak, bilgi sahipliğini içinde taşıyan ama onu aşan bir şeydir. İrfan sahibi olmak insan olmaktır. İrfan sahibi olmaya çalışmak aynı zamanda meşakkatli bir iştir. İrfan sahibi olmaya çalışmak hüzünlü bir şekilde kendini tanıma yoluna girmektir.

 

Nihat ÜSTÜN

12.12.2018

 

Son Güncelleme Tarihi: 12 Aralık 2018 17:04

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.