Xani ile Galip’in paylaþtýðý

19 Kasým 2012 11:01 / 1745 kez okundu!

 


Ezberi tekrarlamaktan imtina etmeyeceðim. Üzerinde yaþadýðýmýz topraklarýn tarihi ve hikâyesi; çok, ama çok fazla uygarlýk, din, dil ve kavim demektir. Anadolu (ki Misak-ý Milli’yle sýnýrlamýyorum) çokluðun imkânýyla kurulmuþ; çok’u bir’de eritmek deðil, yaþatmak esas olmuþ. Kesrette vahdet, vahdette kesret yani… Vicdanlý bir tarih disiplinine ve hakikatli sosyal bilim külliyatýna sýrtýný veren ezber böyle… Selçuklu ve Osmanlý pratiklerinin de bu hakikat üzere görünüp yaþandýðýný söylemek mümkün.

Dolayýsýyla kuracaðým cümle(ler) þöyle: Aidiyet hissettiðimiz bu coðrafyanýn tek ‘asli unsur’u yoktur; tek ‘unsur’un belirlediði ve kendini dayattýðý bir tarihten kök almýyoruz. Ama þimdi ülke, içinden çýkýp geldiði tarih karþýsýnda kocaman bir yanlýþtýr; tarih ve hafýzasýna oturmadýðýndan, ayaklarý boþlukta...

Tarih ve hafýzanýn gösterdiklerini geçip bugüne bakalým: Bu ülkede Türkler, Kürtler, Çerkezler, Ermeniler, Süryaniler, Aleviler ve cümle ‘ötekiler’ yaþýyor. Bu inkâr edilmez bir gerçeklik olduðundan, iyi bir þeyin altý çiziliyormuþ gibi görünen ama doðrusu hiç de öyle olmayan paslý bir cümle kuruluyor: “Kürtler, Çerkezler, Ermeniler, Aleviler ve cümle ‘ötekiler’ bizim zenginliðimizdir.” Bu kadar þey kimin zenginliði ve niçin öyle? Cümlede iki þey öne çýkýyor: ‘bizim’ ve ‘zenginlikleri’… Bu ‘bizim’ kim? Hürriyet gazetesinin alt baþlýðý, bir yýðýn göstergenin içinden geçerek cevap veriyor: Türkiye Türklerindir! Kürtler, Çerkezler, Ermeniler, Süryaniler, Aleviler ve cümle ötekiler, ‘bizim’, yani Türklerin zenginliðidir. Türkler asli unsur, anapara, diðerleri onun ‘artý’sý, faizi…

Ne kadar ayýp, deðil mi? Biz ‘sahip’, baþkasý ise ‘sahip olunan’… Bu hakký bize kim veriyor? Hangi tarih ve hafýza? Dahasý, insanýn kendini asýl diðerlerini öte-beri, kendine ek ve renk görmesini nasýl anlamalýyýz? Ýnsan mülkiyet iliþkisinin konusu olabilir mi? Hayýr, ezberin gereði yok; ‘Türk, bir ýrkýn, unsurun, kavmin adý deðil, hepimizi ima ediyor’ cümlesi hakikatin hiçbir yerinden geçmiyor, deðmiyor kalplere… Keþke olsaydý diyeceðim ama olmuyor, olamýyor iþte! Böyledir çünkü ülkenin bütününe sinen, rengini veren þey çokluk deðildir; hepimiz, baþlýða çýkarýlan ‘tek’in tanýmýndan geçiyoruz. Þu veya bu deðiliz; ‘Bizim Kürt’, ‘Bizim Çerkez’, ‘Bizim Ermeni’, ‘Bizim Süryani’ ve ‘Bizim Alevi’ oluyoruz.

Özde cümle varlýðýn birliðine inanýyorum. Varlýktaki hiyerarþik kategori niteliksel olmaktan çok nicelikseldir. Varlýðýn hakikati ‘tür faþizmi’ne imkân vermiyor. Elbette ki, insan, varlýkta merkezi bir yerde duruyor, ama bu ona her bir þeyi sahiplenme, istediðini yapma hakkýný vermiyor. Dolayýsýyla varlýkta insan, Türkiye’de ise tek unsur asli olamaz. Mevcut hal, üzerinde yaþadýðýmýz topraklarýn tarih ve hafýzasýna da oturmuyor. Buralarda biriken ve hala ulaþýlýr olan birikim/külliyat, bir diþ oyuðu gibi sýzlayan yara ve boþluðumuza iþarettir. Tek unsurun merkeziliðine deðil, unsurlarýn hepsinin birlikte ‘bütün’e katký verdiðine… Uzun uzun anlatmayacaðým, yayýma hazýrladýðým, öykü formunda yazdýðým bir Mem u Zin kitabýna yazdýðým önsözden bir kýsým paylaþmakla yetineceðim.

“……

Evet, Mem u Zin hikâyesinin bir derdi bir meselesi var. Bu dert ve mesele hikâyeyi önemli kýlmýþ, kýlmaya da devam ediyor. Her zaman her daim taze ve diri bir hikâye... Ancak hikâyenin önemi bununla sýnýrlý deðil, doðduðu topraklarda iþaret ettiðiyle de dikkate deðerdir. Mem u Zin, içinde var olduðu bir ‘büyük havza’ya iþarettir. Balkan, Anadolu, Mezopotamya ve Ortadoðu coðrafyalarýnýn hikâyeleriyle dikey derinlik ve yatay geniþlik edinmiþ bir havzaya… Bu hikâyelerin yan yana yaþayýþ ve iç içe geçiþleriyle bir ‘büyük hikâye’ kurulmuþ. Birer ‘küçük hikâye’ olan ‘parça’larýn birbirlerine komþu ve akraba oluþundan doðan bir ‘büyük hikâye’… Mikro hikâyelerin birlikte kurduklarý bir meta hikâye…

Ahmed-i Xani bir Kürt þairi, Ýslam irfanýnýn Kürt kolundan… Yazdýðý þiir ve kurduðu hikâyeyle doðduðu coðrafyanýn izlerine dikkat çekiyor, inþa ettiði dille de dikkat çektiklerini hayatta tutuyor. Þeyh Galip’in Hüsn ile Aþk’ta ve Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’da yaptýðý gibi… Her biri doðduðu coðrafyanýn dili ve rengiyle hikâyesini kurmuþ, hikâyeleriyle de ait olduklarý ve kodlarýný verdikleri medeniyete çalýþmýþlar.

Bir medeniyetin birden fazla renk ve dilleri veya birden fazla renk ve dilin ait olduðu bir medeniyet… Yani þu: Þeyh Galip ve Ahmed-i Xani farklý dillere ama ayný medeniyete dâhildirler. Türk ve Kürt oluþlarýyla ayrý ama Ýslam oluþlarýyla ayný… Ýki nehrin bir denizde buluþmasý…

Hüsn ile Aþk ve Mem u Zin birbirleriyle kavga eden hikâyeler deðil, birlikte ‘büyük hikâye’ye çalýþan ‘küçük hikâye’lerdir. Þeyh Galip ve Ahmed-i Xani ise, bir ‘büyük hikâye’de ‘küçük hikâye’lerini kuran iki þair. Maksatlarý ‘büyük hikâye’yi bölerek küçültmek deðil, renklendirerek çoðaltmak…”

Varlýðýn hakikati, tarih ve hafýza, insaný hiyerarþik kategorinin dýþarýsýna çýkarýyor. Varlýðýn sahibi deðil, þahidiyiz. Biyolojik olmayan biyografik olan kavimlerimiz de coðrafyamýzýn asli unsuru, yani sahibi olamaz. Tür ve milliyet milliyetçiliði içinde bulunamayýz. Varlýk, cüzleriyle bir bütündür; ülkeler de, kendilerinde yaþamýþ ve yaþamaya devam edenlerle… Kürtler, Çerkezler, Ermeniler, Süryaniler, Aleviler ve cümle ötekilerin Türklerin zenginliði olmasý matah bir þey deðil, ayýp bir þeydir. Ülkenin çoðunu kuþatan dini tasavvur, baþka türlü inanýþlarý tanýmlama ve kendilerine yaþam alaný belirleme hakkýna sahip olamaz. Ve her bir unsur ve cüz de, kendini ‘bütün’den baðýmsýz/özerk/dýþarý görmemelidir diye düþünürüm.

Varlýðýmýz ayrýþmakta deðil, iç içe ve bir arada yaþanan ‘bütün’de görünür olmalý. Uzmanlaþmanýn bir nevi körleþme olduðu söyleniyor, arkasýndan disiplinler arasýnýn önemine vurgu yapýlýyor. Doðrudur, çok þey olan varlýðý disiplinlerin darlýðý içinde kavrayamayýz, týp yalnýz baþýna hastalýklara çare deðildir. Yazýnýn meselesi olan bahiste de durum niçin böyle olmasýn? Türkler niçin kendilerine gömülsün, Kürtler niçin daha çok Kürt olsun? Türkiye neden sadece Müslüman kalsýn? Kimsenin olmak istemem, kimsenin de benim olmasýný... Öylece ‘bütün’de akmak, akmak, akmak isterim.



Nihat DAÐLI

18.11.2012

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.