Umutlu olabilmek için HDP

08 Ekim 2015 20:44 / 1640 kez okundu!

 

 

Sandýklarýn açýlmasýna sayýlý günler kaldý. Yalnýzca seçim sonuçlarýna bakarak Türkiye’nin yakýn geleceði için umutlu bir durumun çýkacaðýný söylemek kolay gözükmüyor. Haziran seçimlerinin sonuçlarýna az çok benzer sonuçlarýn alýnmasý kuvvetle muhtemel.

Bütün barýþ çaðrýlarýna raðmen savaþ sürüyor, yine her gün ölüm haberleri gelmeye baþladý ve “savaþ hali” koþullarý altýnda bir seçim yapýlacak.

Diðer yandan Rusya’nýn Suriye sorununa aktif müdahalesiyle bölgemizdeki siyasi dengeler büsbütün belirsiz bir hale geldi, NATO dahi telaþta, tedirgin. Dolayýsýyla dýþ konjonktür iç politikadaki belirsizliði daha da artýran güçlü bir etmen oluyor.  

“Seçimler sonrasýnda ne olacak sorusu” bu koþullar altýnda herkesin ortak endiþesi haline geliyor.

Soru haklýdýr ama belirsizlik ortamýnda ne olacak sorusuna yanýt aramak zar atmak gibidir. O nedenle ne olacak sorusunun yerine “ne olmalý”, “olmasýný istediðimiz ve olabilecek þey ne” sorusunu sormak, geliþmeler karþýsýnda pasif deðil aktif tutum almak, politik süreçlere aktif müdahale pozisyonunda olmak anlamýna gelecektir. Bu soruyu boþ hayallere kapýlmadan yanýtlayabilmek için olaný ve olmasý mümkün olaný soðukkanlý görebilmeliyiz. Bunun için önce elimizdekinin farkýnda olunmalý.

7 Haziran seçim sonuçlarýnýn ülkemiz barýþ ve demokrasi güçleri açýsýndan ne anlama geldiði üstüne derin düþünmek için ne yazýk ki pek fýrsat olmadý. Kamuoyu önce koalisyon tartýþmalarý içine gömüldü ve ardýndan yeni seçim gündeme geldi. En abartýsýz ifadesiyle, Haziran sonuçlarý HDP ve HDP’yi destekleyen barýþ ve demokrasi güçleri için azýmsanamaz bir baþarý oldu, öne konan hedefler fazlasýyla gerçekleþti. Türkiye partisi HDP barajý aþtý, Erdoðan’ýn baþkanlýk savý hayal oldu, fazlasý ise AKP’nin tek baþýna iktidar olma þansýný yitirmesiydi.

Böylece ne olmuþ oldu? Sol ve daha geniþ barýþ ve demokrasi güçleri zorlu bir tepeye týrmanmýþ, zirveye varmýþ ve bir mevzi kazanmýþ oldu. Yani tarihimizde belki de ilk kez “sol ve daha geniþ demokrasi güçleri”nin bileþik hareketi, parti olarak katýldýðý seçimlerde 80 sandalye kazanarak parlamentoya girmiþ oldu. Yeni olan ve kazanýldýðýna iþaret ettiðim mevzi budur. Üzerinde etraflý duramadýðýmýz mevzu da budur.

Ýki önemli noktayý öne çýkarmak, altýný çizmek istiyorum. Birincisi parlamentoya girme baþarýsý gösteren bu güçlerin karakteri. Ýkincisi ise bu güçlerin bu baþarýyla kamuoyunda kazanmýþ olduðu meþruiyet.

Haziran seçimleri öncesinde HDP’ye destek için iki yazý yazmýþtým, ikincisinde Türkiye partisi hedefiyle siyaset sahnesine çýkan HDP’nin böylece hem parti hem hareket niteliði kazandýðýný söylemiþtim. Yani parlamentoya giren yalnýzca bir parti deðil ayný zamanda bünyesinde dindarlarý da, laikleri de, çok geniþ bir etnik yelpazeyi, farklý cinsel tercihleri olan insanlarý da içeren, böylece  çoðulcu bir temsil yeteneði kazanan sosyo-politik- kültürel kitlesel bir harekettir. Bu hareket bir seçim ittifaký deðildi, önemli yaný da buydu. Böylece þimdiye dek hep merkez dýþýnda kalmýþ daha doðrusu dýþlanmýþ olan sosyo-politik-kültürel  muhalefet þans eseri deðil mücadele ederek bileðinin hakkýyla parlamentoya girmiþ oldu. Bu muhalefet hareketini sýradan muhalefetten ayýrt etmek için ona radikal demokratik muhalefet demiþtim.

Bir kez daha soralým, böylece ne olmuþ oldu? Tarihimiz boyunca sistemin merkez dýþýna ittiði, çeperde (periferide) tutulan dýþlanmýþlarýn en geniþ muhalefeti parlamentoya girerek kamusal alanda meþruiyet kazanmýþ oldu. Yeni olan buydu. Bu kazaným uzak olmayan gelecekte PKK’nin daða sýkýþmýþlýðýna da son vererek yasal siyaset sahnesine çýkmasýnýn yolunu açabilir. Onlarýn da bu geniþ perspektifle bakarak HDP’nin siyaset alanýný daraltýcý, devletin elini güçlendirici yanlýþlar yapmaktan kaçýnmasý, en azýndan ellerini tetikten çekmeleri gerekir. Böyle bir adým bugünden atýlabilirse seçim ortamýný daha da saðlýksýz hale getirmek isteyen provokasyonlara da engel olur.

Kazanýlan bu kamusal meþruiyetin ne kadar önemli ve deðerli olduðunu anlayabilmek için solun ve demokrasimizin tarihine derinliðine bakmak ve daha da önemlisi yeni bir gözle bakmak gerekiyor. Böylece bugüne ýþýk tutacak geçmiþ yanýlgýlarýmýzýn nedenleri daha kapsamlý görülebilir.  (Bu yazýda bu konuya giremeyeceðim ama siyasi ortam biraz sakinleþince baþka yazýmda veya yazýlarýmda belki bu konu üstüne bazý notlar düþebilirim.)

Tam bu noktada dehþetli bir kaygýma deðinmeden geçemeyeceðim.

Yeni seçimlere gidileceði kesinleþtiði günlerde Güneydoðu’da, Kuzey Kürdistan’da savaþ patlamýþtý. Savaþý ilk kim baþlattý, ilk kurþunu kim sýktý noktasýna fazlaca takýlmadým, zira kim baþlatmýþ olursa olsun ister PKK ister devlet, benim açýmdan önemli olan baþlamýþ olan savaþýn doðuracaðý vahim sonuçlardý. Ýnsani sonuçlar, canýmýzý yakan Türk-Kürt gençlerimizin ve hatta bebelerin ölümlerinin de ötesinde savaþýn doðuracaðý siyasi sonuçlar. Bunlar barýþý daha da öteleyecek ve dolayýsýyla yeni ölümlere neden olacak sonuçlardý.

Kürt halkýnýn yaþadýðý bölgelerin asker ve polis tarafýndan abluka altýna alýndýðý, can ve mal emniyetinin kalmadýðý, ölüm haberlerinin geldiði, buralarda ne olup bittiðinin kamuoyunca bilinemediði; Savaþýn batýda da etkilerini gösterdiði, toplumun gitgide militarize olduðu, “militer milliyetçiðin” yükseldiði, basýn özgürlüðünün aðýr bir baský altýnda olduðu, gazete binalarýnýn ne idiðü belirsiz çetelerce kurþunlandýðý, gazetecilerin tehdit edildiði, dövüldüðü, yazarlara soruþturma üstüne soruþturma açýldýðý, HDP’nin parti binalarýnýn saldýrýya uðradýðý koþullarda “genel ve serbest” seçimler nasýl yapýlabilecekti? Dahasý seçmen sandýklarýnýn birleþtirilmesi gibi niyetin hiç de masumane olmadýðý aþikâr olan önlemlerden de söz edilmekteydi.

Kaygým ve korkum haklý tepkiler doðuran bu olumsuz koþullar nedeniyle HDP içinde seçimlere boykot seslerinin çýkmasý idi. Solun kendim de içinde demokrasiyi koruma konusunda geçmiþ hatalarýný iyi bildiðim için endiþeliydim. HDP yalnýz Kürtlerin partisi olmadýðý gibi yalnýzca solun partisi de deðildi ama solun etkili olduðu bir partiydi bu nedenle endiþem nedensiz sayýlamazdý. Böylesi yanlýþ bir adým tarihte de örnekleri olduðu gibi yukarýda deðindim kazanýmý bir anda yok edip, parlamentonun gericiliðe, savaþ yanlýlarýna teslim olmasý sonucunu doðurabilirdi. Otoritarizmin istediði, kýþkýrttýðý da buydu.

Neyse ki, tüm tahriklere raðmen HDP basiretli davrandý ve bir boykot kararý çýkmadý. YSK’nýn bu konuda aldýðý karar da ortamý rahatlattý.

Öyle de olsa yeri gelmiþken bu konuda birkaç deðinme yapmadan geçmeyeceðim. Zira deðinmelerim yalnýzca seçimlerin boykotu ile sýnýrlý deðil bu tehlike geride kaldý. Esas olarak parlamentonun etkin kullanýmý üstünde durmak istiyorum, zira bu durum geçmiþi deðil esas olarak bugünümüzü ilgilendiriyor ve ne olmalý sorusuna bir yanýt veriyor.

Parlamenter demokrasi konsepti, parlamenter mücadele yöntemleri, seçimlere, parlamentolara (ulusal meclislere) katýlýp katýlmama konusu tüm dünya solunun öteden beri üzerinde sonu gelmez tartýþmalar yaptýðý konulardýr. Yakýn zamanlara kadar solda baskýn eðilim parlamenter mücadele yöntemlerine kötü gözle bakmak, bunlarý revizyonist, oportünist bir sapma olarak görüp reddetmek olmuþtur. Bir baþka yanýlgý ise parlamentoyu yalnýzca bir ajit-prop kürsüsünden ibaret görmekti.

Kýsacasý, parlamento ile halk, kamuoyu, parlamentoyla sokak arasýndaki sayýsýz köprüleri, karmaþýk iliþkileri; oy mekanizmasýnýn ve parlamenter kurumlarýn halk için anlamýný göz ardý etmek; bu karmaþýk iliþkileri içlerine girerek, katýlarak anlamak, analiz etmek yerine steril devrimcilik adýna kolaycýlýða kaçýp reddetmek yada küçümsemek tüm dünya solunun gelenekleþmiþ yanlýþýdýr.

Bu yanýlgýlarýn çarpýcý bir örneði bizde de var; 1965’ de Melis’e girmeyi baþaran Mehmet Ali Aybar liderliðindeki TÝP’e (Türkiye Ýþçi Partisi) karþý TÝP dýþýndaki sol, parlamento dýþý muhalefet teziyle cephe almýþ, onu yalnýzlaþtýrmýþtý. Oysa TÝP’in parlamentoya girmesiyle sosyalistlerin sesi ilk kez etkili biçimde parlamentoda duyulmuþ, halk bu sese kulak vermeye baþlamýþtý; Üstelik TÝP, parlamentoda ses getiren demokratik bir muhalefet yaptýðý gibi muhalefetini parlamento içine de hapsetmemiþti.

1980’lerden itibaren özellikle Avrupa Marksist solunda, parlamentoyu ret yanýlgýlarýnýn tarihte yol açtýðý vahim yenilgilerin dersleri ýþýðýnda  uzun ve derin tartýþmalardan sonra bu konuda az çok bir konsensüs doðmuþ, parlamenter mücadele ile parlamento dýþý muhalefetin birlikteliði tezleri güç kazanmýþtý.

Özeti þu ki, ulusal meclisler (parlamentolar) yalnýzca egemen sýnýflarýn/güçlerin kendi çýkarlarýný halkýn gözünde meþrulaþtýrma aracýndan ibaret deðildir; parlamentolar ezilenlerin, sömürülenlerin, dýþlanmýþlarýn çýkarlarýný, taleplerini de meþrulaþtýrabilir, ama bunun olabilmesinin koþulu güçlü ve etkili bir demokratik muhalefetin hem parlamentolarýn içinde ve hem de dýþýnda varolabilmesidir.  

Bu tartýþmalar, bir örneðini yukarýda verdiðim gibi bize hiç de yabancý deðildir; 12 Eylül’ün aðýr yenilgisine raðmen sonrasýnda da pek de verimli sayýlamayacak biçimde sürüp gitti. Solun, “devrim mi reformu” türünden polemikler içinde nasýl boðulup kaldýðýný, marjinallikten bir türlü kurtulamayýþýnýn nedenlerini görebilmek için sevgili kardeþim Hüseyin Çakýr’ýn yeni yayýnlanan, belgesel bir çalýþma niteliðinde olan kitabýna göz atmak yararlý olacaktýr. (Solda “Bir”lik Giriþimleri ve Sosyalist Birlik Partisi Deneyimi/Belge yayýnlarý)

Bir dizi yasal ve fiili engellerle kapýsý bizlere sýký sýkaya kapatýlmak istenen parlamentoya HDP’nin etkili biçimde girmesiyle ortaya çýkan kamusal meþruiyetin önemine ve deðerine dikkat çekiþimin nedenlerini umarým bir nebze anlatabilmiþimdir. Demokrasimizin geleceði açýsýndan bu kazaným altýn deðerinde tarihsel bir fýrsattýr. Haziran seçimleriyle kazanýlan bu mevzi muazzam önemdedir. Zira HDP parlamento içi muhalefetle parlamento dýþý muhalefetin birleþtiricisi ve taþýyýcýsý olma imkânýný fazlasýyla elde tutuyor.

Ayrýca þu çýplak gerçeði atlamamak gerek; Parlamentodan kaçan HDP deðildir, aksine TBMM’yi iþletmeyerek, bypass ederek parlamentodan kaçan Tayyip Erdoðan vesayetindeki AKP’dir. HDP’yi parlamento dýþýna atma çaðrýlarý yapan, seçmenleri korkutup yýldýrmaya çalýþanlar onlardýr.

O halde HDP, barýþ ve demokrasi güçleri TBMM’ye, dolayýsýyla parlamenter demokrasiye inadýna sahip çýkmalýdýr. Daha fazlasýný daha azýný koruyarak istemeliyiz.

Erdoðan’ýn fiili baþkanlýðýnýn engellenmesinin, siyaset üzerindeki vesayetinin kýrýlmasýnýn Kasým seçimleri sonrasýnda TBMM’nin parlamenter demokrasinin normlarýna uygun biçimde çalýþtýrýlmasýyla mümkün olabileceðini, seçim sonrasýnda da sürmesi muhtemel savaþýn bu yolla durdurulabileceðini, çözüm sürecine farklý biçimlerde de olsa yeniden dönülebileceðini halkýmýza bugünden etkili biçimde gösterilebilmesi gerek. Bu geniþ açýlý siyasi bakýþ ile HDP Erdoðan vesayetinden kurtulmuþ bir AKP ile dahi hükümet olabileceðini söyleyebilmelidir.

Kasým seçimlerinin ortaya çýkaracaðý aritmetik ne olursa olsun, kim kiminle koalisyon yaparsa yapsýn, isterse sandýktan tek parti iktidarý çýksýn, HDP’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde varolduðu her koþulda demokrasimizin geleceði için, barýþ için umutlu olabiliriz.

Kasým bir son deðil, önümüzde uzun zorlu bir yol, kazanýlacak yeni mevziler var.

 

Nabi YAÐCI

08.10.2015

 

Son Güncelleme Tarihi: 12 Ekim 2015 20:13

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.