Ölüm oruçlarý, sorumluluklarýmýz ve utanç tablolarý

04 Kasým 2012 20:13 / 2151 kez okundu!

 


Taþ yerinde aðýrdýr. Açlýk grevlerinde ölüm sýnýrý aþýldýktan sonra açlýk grevleri üstüne analizler yapmak, güya meseleyi "çok yanlý" görme adýna taraflarýn yanlýþlarý üstüne konuþmak saçmalýk derecesinde anlamsýzdýr. Bu analizler ve bol laflar ölümler önlenip, açlýk grevi bittikten sonra da yapýlabilirdi ve yapýlabilir. Þimdi ise açlýk grevleri deðil ölüm oruçlarý var karþýmýzda ve her an kötü bir haberle karþýlaþabiliriz. Yapýlmasý gerekense bu acý sonun önüne geçmektir. Bunun için günler deðil artýk saniyeler önemlidir.

Eðer önlenemez de korkulan trajedi gerçekleþirse Türkiye'nin içinde bulunduðu bugünkü kötü siyasi konjonktürde nelerin olabileceðini düþünmek, adýný koymak, yorumlamak bile istemiyorum. Felakete doðru dört nala gideriz.

Ölümlerle sonuçlanacak durum yalnýz insani açýdan deðil siyasi açýdan da bir kara delik olur. Ne kadar kaldýysa bütün iyi gelecek umutlarýmýzý yutacaðý gibi bu ölümler, kefensiz ölü bedenler olarak her daim bugünümüzün boynuna asýlý kalýr. Unutulmak istense de, gündelik yaþam içinde bir zaman sonra sözü edilmekten çýksa da bu kefensiz bedenler bu ülkenin kolektif hafýzasýnda, vicdanýnda, tarihinde kapanmayan ve her daim kanayacak bir açýk yara olarak kalýr. Ölümsüz biten bir açlýk grevi zamanla unutulabilir, ama ölümle bitmesi halinde asla ve asla unutulmayacaktýr.

Günler akýp gitti ne yazýk ki þimdi önümüzde oyalanacak zaman kalmadý.

Ölümle hayat arasýndaki o ince çizgide "ama, fakat" olmaz. Ne yazýk ki, açlýk grevleri ölüm orucuna dönüþtüðü günlerden beri basýnda, tv'de bitip tükenmez "incelikli" derin yorumlar, amalar- fakatlar gördük. Bunlarýn çoðu bilerek veya bilmeden devletin, AKP iktidarýnýn bu olayda sorumluluðunun üstünü örtmek üzere yapýlanlardý, hele bu örtme ve örtünme çabalarýnýn edebiyatla sarýlýp sarmalandýðýný görünce insan nereden nerelere geldik diye bir soru açmadan geçemiyor. Bunlar utanç tablolarýdýr.

AKP'nin, PKK'nin, BDP'nin, muhalefetin, toplum olarak bizlerin doðrularýný- yanlýþlarýný, açlýk grevlerinin yöntem olarak sorgulanmasýný ve diðer her þeyi ölümleri önledikten sonra tartýþabiliriz, þimdi ise anlamsýz. Önlenemezse eðer kimse bu sorgulamada haklý çýkmaz.

Ölümleri önleyemeyen sözde haklýlýk hangi gerekçelere dayanýyor olursa olsun haklý görülemez.

Önlemeye çalýþmak bir yana baþbakan Erdoðan tam aksini yapýyor. Adalet Bakaný ve Saðlýk Bakaný'nýn verdiði rakamlarýn aksine "ölüm orucunda yalnýzca bir kiþi var, bunlar þov yapýyor" türünden konuþmalarý , BDP'liler için "Kuzu kebabý yiyorlar" demagojisi , bu kavgacý ve provokatif söylem bir devlet adamýna ve hele Ýslami duyanlýlýk geleneðinden gelmiþ birine hiç yakýþmadýðý gibi içimizdeki adalet duygularýný rencide ediyor. Bu inatlaþma, bu kibir ölüm orucu nedeniyle zaten gergin olan sinirleri, sinir uçlarýna dokunarak daha da geriyor.

Baþbakanýn bu talihsiz, talihsiz olduðu kadar da çözümü güçleþtiren tutumu ve sözleri olmasaydý; onda, çözüme biraz da olsa açýk bir kapý görebilseydik ölüm sýnýrýný aþmýþ bu büyük trajedi karþýsýnda o ufak kapýdan geçmeyi önerir ve bugünlerde bu konuda "asla AKP ve baþbakan eleþtirisi yapýlmamalý, can kaybýný önlemek, ölümleri durdurabilmek için, yalnýzca bunun için çözüme odaklanmalý" derdim. Zira geliþmelerin baþýndan itibaren sorunu çözecek esas merci hükümetti. Ama durum bu deðil. Maalesef çözüm en baþta baþbakaný ve suskun kalan AKP yönetimini ve tabanýný açýk biçimde uyarmak ve eleþtirmekten, kamuoyu baskýsýndan geçiyor. "Yazýktýr, günahtýr ses verin, yanlýþlarý doðrularý sonra konuþuruz" demeliyiz. Allah aþkýna düþünün, örneðin intihara teþebbüs halinde olan bir insanla karþýlaþsanýz ne yaparsýnýz? Bu intiharý önlemek için harekete geçmekten baþka yapýlacak ne vardýr? Gelinen bu noktada durum bundan çok mu farklý?

Gösterilmesi gereken duyarlýlýk acýma duygularýna dayanan insani tepkilerle de sýnýrlý olmamalýdýr; ahlaki ve siyasi sorumluluðun harekete geçmesi gerekir. Cezaevlerinden ölümlerin çýkmasý halinde AKP'si, CHP'si, MHP'si yazarý, çizeri, düþünürü ve bilmem neleriyle bu trajediyi önleyememiþ bir toplum olmanýn silinemeyecek utancý bu sorumluluðu davet etmelidir. Acýyacaksak, hâlâ en temel sorunlarýný demokrasi yoluyla çözememiþ bir toplum olarak kendi zavallýlýðýmýza, kendimize acýmalýyýz.

Ölümler olmadan da açlýk grevlerinin bitirilebilmesinin yollarý vardýr. Ölüm oruçlarýný bitirmek için öne sürülen talepleri geniþ yorumlayarak bakmak çözüm getirebilir. Öyle bakýlýrsa küçük bir adým bile sonuç alýcý olabilir.

Bu taleplerin gerisinde yatan þey, Kürtlerin, sorunlarýnýn demokrasiyi geliþtirerek çözüleceðine dair bir güvence göremeyiþleridir. Haksýz mýdýrlar? Gerilere gidip örneklemeye gerek yok, binlerce insanýn KCK tutuklusu olarak hapishanelere týkýlmýþ olduðu koþullarda ve bir kýsým BDP milletvekillerinin dokunulmazlýklarýnýn kaldýrýlmasýnýn Meclis gündemine kadar gelmiþ olduðu bir durumda ve savaþ ortamýnda böyle bir güven duygusunun tesisi nasýl mümkün olabilir?

Olamayacaðý aþikâr, bu nedenle þu ana kadar yapýlan, "yakýnda þu þu adýmlarý atacaðýz" türünden vaatlerin ölümleri durdurmak için söz konusu güveni saðlamaya yardýmcý olmadýðýný görebilmeliyiz.

O halde ne yapýlmalý?

Bu sorunun yanýtýný geçmiþte kendi deneyimimin içinde düþünüyorum ve belki bir esinlenme yaratarak çözüme bir katký saðlar umuduyla kýsaca hatýrlatmak istiyorum.

Dr. Nihat Sargýn ve ben kendi isteðimizle, komünist partisinin yasallýðý ve demokrasi için 1987 yýlýnýn Kasým ayýnda Türkiye'ye dönmüþ ve gözaltýna alýnýp tutuklanmýþ, iki buçuk yýl tutuklu olarak yargýlanmýþtýk. Kendi ayaðýmýzla gelmiþ olduðumuz ve bu nedenle kaçma þüphesi olmadýðý halde bu uzun tutukluluk hali hem iç hem uluslar arasý kamuoyunda çok ciddi bir tepki , bizimle ise son derece geniþ bir dayanýþma doðurmuþtu. DGM'de (Devlet Güvenlik Mahkemesi) yargýlanmamýzda her celsede DGM önü büyük dayanýþma gösterilerine sahne oluyor ve hükümeti protesto eylemlerine dönüþüyordu. Ýktidar zor durumdaydý ama çözüm için de bir adým atmýyor, aksine zamaný uzatýp, bizi unutturma ve meseleyi sönümlendirme taktiði uyguluyordu. Bu taktiði bozacak bir müdahale gerekliydi. Bu durumu cezaevinde Sargýn ile birlikte deðerlendirdik ve ölüm orucuna yatmaya karar verdik. Bu kararý yalnýzca ikimiz aldýk ve hatta dýþarýdaki arkadaþlarýmýzý bizimle birlikte açlýk grevlerine gitmemeleri konusunda uyardýk. Buna raðmen sembolik destek grevleri yapýlmýþtý.

7 Nisan 1990 tarihinde amacýmýzý kamuoyuna bir bildiriyle duyurarak Ankara Merkez Kapalý Cezaevinde "Süresiz açlýk grevi ve ölüm orucu"na baþladýk.

Bu bildirimizde, siyasi geliþmelerdeki kötüye gidiþe ve özellikle Kürtler üzerinde artan þiddete, sürmekte olan ilan edilmemiþ savaþa dikkat çekerek özetle þöyle diyorduk: "Eylemimiz, demokratikleþmeye yönelik artan tehlikelere karþý uyarý görevimizi yerine getirmeyi amaçlýyor. Baþladýðýmýz ölüm orucu Türk Ceza Kanunu'ndaki 141, 142 ve 163'üncü maddelere iliþkin düzenlemelerle, Komünist partisi üzerindeki yasak kalkýncaya veya kalkacaðýnýn açýk iþaretleri ortaya çýkýncaya kadar, ya da daha uygun mücadele koþullarýna sahip olacaðýmýz tahliyemize kadar kesintisiz sürecektir." (Siyasi taleplerle açlýk grevi olmaz diyenlerin kulaklarý çýnlasýn.)

Böyle baþlayan ölüm orucumuz yurt içinde ve uluslararasý kamu oyunda olaðanüstü yanký yaratmýþ ve iktidarý iyiden iyiye sýkýþtýrmýþtý. Uluslararasý insan haklarý örgütleri, ünlü müzisyen Theodorakis gibi sanatçýlar, yazarlar, gazeteciler v.s bir yandan bizimle açýk dayanýþma gösteriyor öte taraftan çözüm için hükümete baský yapýyorlardý. O tarihte Refah Partisi Ýzmir teþkilatý da destek açýklamasýnda bulunmuþtu. Sokaklarda ise polis baskýlarýna, engellemelerine direnerek ama taþsýz sopasýz, silahsýz, sazlý sözlü, barýþçý, ses getirici etkili kitlesel gösteriler de yapýlýyordu. Bunlar olurken bir yandan bize yönelik tutuklamalar sürüyor ama öte yandan arkadaþlarýmýz buna raðmen Adalet Bakanýyla da görüþmeler yapýyorlardý, zaman içinde oralardan çözüme dair olumlu sinyaller de almýþlardý.

Sonuç olarak kamuoyunun tam desteðini kazandýðýmýzý ve aldýðýmýz sinyallerden hükümetin de çözüme gerçekten niyetli olduðunu anladýðýmýz bir noktada -ki Cumhurbaþkaný Turgut Özal da düþünce ve örgütlenme özgürlüðünü yok eden bu maddelerin kaldýrýlacaðýný kamuoyuna açýklamýþtý, ölüm orucumuzun yirminci gününde açlýk grevimizi kendi kararýmýzla bitirdik. Daha doðrusu açlýk grevimize "ara verdiðimizi" açýkladýk. Sonuç alamazsak yeniden baþlayacaktýk. Bu geliþmeleri müteakip ilk celsede mahkeme tutuklu olmamýza neden gösterilen bu maddelerin kaldýrýlacaðýnýn açýk emareleri görüldüðü gerekçesiyle tahliyemize karar verdi ve böylece ölüm orucundaki talebimizin bir kýsmý karþýlanmýþ ve özgürlüðümüzü kazanmýþtýk. Hatta iyi hatýrlýyorum mahkemenin bu kararýndan sonra Adalet Bakaný Sungurlu "Mahkeme topu bize attý" demiþti. Bu maddelerin kalkmasý ve komünist partisinin yasallýðý -elbette demokrasi mücadelesinin sürmesiyle, çok daha sonra gerçekleþti. Ama gerçekleþti.

Kýssadan hisseye gelince; Bu son açlýk grevleriyle istenen mesaj verilmiþ, mümkün sýnýrlar içinde kamuoyu desteði kazanýlmýþ ve kanýmca bu anlamda eylem yarý yarýya amacýna varmýþtýr. Geriye taraflar arasýnda güven verici bir uzlaþmaya varmak kalmýþtýr. Ýlle de kamuoyuna açýk biçimde yapýlmasý gerekmeyen görüþmelerle bir uzlaþma formülü bulmak mümkündür. Bu formülün ne olacaðý ancak hükümetle yapýlacak, ölüm orucu sýnýrýnda olanlarýn ve BDP'nin de taraf olduðu görüþmelerle bulunabilir. Bu formülün dahi kamuoyuna açýklanmasý gerekmez.

Ama bir formül acilen bulunmalý ve güven verici bir uzlaþma zemini acilen saðlanmalýdýr.

Grevdekilerin saðlýklarýný koruyamadýk ne yazýk ki, ama hiç deðilse ölümler önlenmeli.


Nabi YAÐCI

04.11.2012

Son Güncelleme Tarihi: 09 Kasým 2012 20:16

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.