Muhalefet sorunumuz ve HDP

10 Kasým 2015 15:43 / 1902 kez okundu!

 

 

Türkiye Kasým seçimlerinde parlamentoda etkili bir muhalefete sahip olma þansýný kýl payý farkla yakaladý. Kim ne derse desin umutlu olabilmek için þimdi bir þansýmýz var: Zira HDP barajý aþýp parlamentoya girdi. Tayyip Erdoðanlý AKP’nin bütün hesabý HDP’yi baraj altýnda býrakmaktý, ama baþaramadý.

Açýkça görüldü, Haziran seçimlerinde olduðu gibi bu seçimde de keskin mücadele AKP ile HDP arasýnda gitti. Bu durum HDP’nin fili ana muhalefet olduðu saptamalarýmýzý doðruluyor, zira olaðan koþullarda asýl mücadelenin iktidar partisiyle resmi ana muhalefet arasýnda gitmesi beklenirdi ama öyle olmadý. CHP koþullar onun için fevkalade olumlu iken yine baþarýlý olamadý.

Açýk olan bir gerçek daha var, Tayyip Erdoðan’ýn gerilim yaratma, kamplaþma, kutuplaþtýrma taktiði kendisi açýsýndan baþarýlý oldu, terör- þiddet korkusu, ekonomik ve siyasal kaos endiþesi sermaye çevreleri de içinde seçmenleri “istikrar” arayýþýna itti ve “otoriteye/güce” yöneltti. Bu taktik AKP açýsýndan baþarý sayýlsa da Türkiye için acýlara, felaketlere yol açtýðý kuþkusuzdur.  

Seçmenlerin tavrýna gelirsek,  körlemesine oy kullandýklarý söylenemez, beþ ay gibi kýsa bir aralýkta öncekine göre farklý oy kullanmalarý bunu gösteriyor, bu farký yaratan terör konusunda hükümetin þantajý ve yoðun manipülasyonlar sonucu doðan algý kirliliði, algý çarpýlmasýdýr; Kýlýçdaroðlu bile terörün asýl kaynaðýný göstermek yerine bu taktiðin tuzaðýna düþüp Baþbakan’a “açýk çek veriyoruz bitir bu terörü” dememiþ miydi?  Herkes seçim öncesi kendi çevresindeki algý kirliliðini gözlemleyebilir, birçok kiþinin “HDP ve þiddet” konusunda nasýl bir kafa karýþýklýðýna düþtüðünü gördük. Dolayýsýyla üstünde düþünmek gerek ama halka çýkarýlacak bir fatura yoktur. En azýndan Haziran koþullarý altýnda bir seçim yaþasaydýk sonucun bugünkü kadar AKP lehine olmayacaðýný söylemek hiç de zorlama bir yorum sayýlamaz.

Uzatmalý seçim bitti nihayet, þimdi soðukkanlýlýkla derine inen muhasebeler yapma zamanýdýr. Çýkaracaðýmýz pek çok ders olmalý.

                                                                               II

Soðukkanlý bir muhasebe hepimize yeni þeyler öðretebilir, göremediðimiz noktalar varsa görmemizi saðlayabilir, bunun için seçim öncesi bir ölçüde doðal sayýlabilecek gerilimli, polemik aðýrlýklý söylemlerin ötesine geçerek analitik düþünmek herkese iyi gelecektir. En önemlisi farklý da düþünsek birbirimizi anlayabilmektir.

Haydi bunu bir deneyelim!

Bu yazýmda seçim sonuçlarýna Halkýn Demokratik Partisi (HDP) açýsýndan bakacaðým, zira bu seçim de öncekiler gibi bana göre siyasi tarihimizde temel bir sorun olan “etkili siyasi muhalefet boþluðunu” çýplak biçimde ortaya çýkarmýþtýr. HDP beðenelim beðenmeyelim bu sorunun çözümünün merkezinde duruyor. Bu yazým niye öyle olduðu üstüne olacak. Ama önce asýl konuma geçmeden HDP açýsýndan seçim sonuçlarýnýn ilk planda düþündürdükleri üstüne birkaç deðinme yapacaðým.

HDP’nin aldýðý sonucu analiz edebilmek için fazlaca veriye ihtiyaç var. Bunlarýn bir kýsmý dýþarýdan bakýlarak toplanabilse de bölge bölge, il il kapsamlý bir veri toplama çalýþmasý ve bunlar üstünden muhasebeye giriþmek daha saðlýklý olacaðý için, HDP’nin yapacaðý deðerlendirmeyi beklemeyi tercih ediyorum. Ayrýca HDP’nin, kendine de eleþtirici bakýþla yapacaðý böyle bir muhasebedeki samimiyeti ve objektifliði kendi farkýnýn görülmesi için de eþsiz bir fýrsat olacaktýr.

Þimdiden söyleyeceklerim kendi çevremde yapýlan seçim çalýþmalarýný yakýndan izlemem sonucu vardýðým gözlem ve duyumlara dayalýdýr, yani masa baþý deðerlendirme deðildir.  

HDP bir zafer kazanmadý þüphesiz ama Haziran ile kýyas kabul etmez zor koþullar altýnda barajý geçmesi kesinlikle baþarýdýr. Ne var ki, HDP yönetiminin muhtemel seçim sonuçlarý üstüne tahmin çýtasýný fazlaca yukarýya çekmiþ olmasý bir hata oldu ve bu hata seçim sonrasýnda alýnan sonucun çok önemli bir baþarý olduðu gerçeðini gölgeledi. Oysa çýplak gerçek tartýþmasýz baþarýdýr.  

Terör olaylarýnýn peþ peþe geldiði ve son derece eþitsiz koþullarda,  koþullarý daha da zorlaþtýran PKK’nin þiddet eylemlerinin patladýðý ve dahasý PKK yönetimi içinden oylamaya beþ kala yapýlan HDP’ye yönelik olumsuz açýklamalarýn da yer aldýðý bir ortamda kendi adýma barajýn aþýlmasýnýn dahi zor olacaðýný düþünüyordum. Bu kaygýyla “Umutlu olabilmek için HDP” baþlýklý yazýmda “Kasým seçimlerinin ortaya çýkaracaðý aritmetik ne olursa olsun, kim kiminle koalisyon yaparsa yapsýn, isterse sandýktan tek parti iktidarý çýksýn, HDP’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde varolduðu her koþulda demokrasimizin geleceði için, barýþ için umutlu olabiliriz” demiþtim. Kaygým bir yana ayrýca gerçek de öyle idi, üç beþ milletvekilinin fazla olmasý çok önemli deðildi. O nedenle çýkan sonuç benim açýmdan tatmin edici oldu.  

Çýtayý yükseðe çýkarmanýn olumsuz sonuçlarýndan biri de - yine duyumlarýma dayanak söylüyorum, özellikle daha önce HDP’ye oy vermiþ olan CHP çevrelerinde  “HDP nasýl olsa barajý geçecek, CHP’yi güçlendirelim” eðiliminin ortaya çýkmasý idi. Nihayet doðan rehavetin Haziran’a göre seçime asýlmada bir enerji düþüklüðüne yol açtýðý saptamasýný eklemek yanlýþ olmaz.

Çevremizdeki Kürt seçmenlere dayanýlarak yapýlan bir gözlem de þu:  AKP’den gelip de bu seçimde geri dönen özellikle mütedeyyin Kürtler arasýnda,  baþlarda HDP sözcülerinin “AKP ile koalisyon yapmayýz” tarzýndaki kategorik redde dayalý keskin ifadelerin, sonradan yumuþatýlmýþ olsa da rahatsýzlýk yaratmýþ olduðu söylenmekte; Bu ve benzeri rahatsýzlýklarýn sonuçlar üstünde ne ölçüde etkili olduðunu bilemem ama üzerinde dikkatle durulmasý gerekir.

                                                                             II                                                                                                                   

 Bunlara deðindikten sonra asýl konuma gelebilirim.

Ýki muhalefet tipini ayýrt ederek konuya gireceðim: 1) Siyasi perspektifi Ýktidardaki bir partiye karþý olmakla sýnýrlý kalan muhalefet tipi, buna aktüel, konjonktürel muhalefet diyorum. Ýktidardaki partiyi deðiþtirmek ve ayný zamanda bu iktidarýn attýðý doðru adýmlarý desteklemek, yanlýþlarý ise eleþtirmekten ibaret olan bu politika klasik muhalefet politikasýdýr ve þüphesiz doðaldýr. Önümüzdeki yeni dönem parlamento çalýþmalarýnda CHP ve HDP ayrý ayrý ve sanýrým zaman zaman da birlikte bu tip bir muhalefet yapacaklardýr. 

2) Beni asýl ilgilendiren ikincisidir ki ona stratejik muhalefet diyorum. Bundan, muhalefet perspektifi iktidardaki mevcut partiye muhalefetle sýnýrlý olmayan, esas olarak mevcut hükümetin de gerisindeki iktidar güçlerini görebilen, ülkenin temel sorunlarýnýn çözümünü güncel iyileþtirmelerle sýnýrlamayan, kurulu düzeni restore etmeyi deðil deðiþtirmeyi hedef alan, merkez güçlerine deðil çevre güçlerine yaslanan, sosyal tabaný güçlü, radikal demokratik bir muhalefeti anlýyorum. Bu tanýmým solcu muhalefet anlayýþýyla sýnýrlý anlaþýlmamalýdýr. Ayrýca aktüel ve stratejik, iki farklý muhalefet tarzý arasýnda aþýlmaz duvarlar da yoktur. Ýkincisi güçlendikçe birinci tarzdaki muhalefetin etkinliðini de artýracaktýr. Birincisinin yetmezliði görüldükçe ikincisi daha da güçlenecektir.

Siyasi muhalefet geleneði ya da geleneksizliði:

Arayýþým, tarihimizin derinliklerinden bugüne uzanan istikrarlý bir siyasi muhalefet çizgisinin var olup olmadýðý, eðer yoksa ya da zayýfsa neden öyle olduðu üstünedir. Zira Türkiye’nin tarihsel deðiþim dinamikleri somut görülmeden deðiþimci programlar üzerine konuþmalar da havanda su dövmek oluyor ve politik süreçlere aktif müdahale olanaklarý yaratýlamýyor, doðru þeyler söylenmiþ olsa da sonuçta seyirci kalýnýyor. Kendimi hâlâ  “ Dünyayý  tasvir etmek yerine deðiþtirmeyi” doðru gören o tarihsel gelenek içinde görüyorum, deðiþeni de görmek þartýyla kuþkusuz.  

Kanýmca bizim siyasi tarihimiz içinde etkili bir sivil bir muhalefet geleneðinden söz etmek hayli zordur. Sözüm ona “merkez sað” ve “merkez sol” partiler arasýnda tahterevalli misali inip çýkmalara bakarak bir geleneðin varlýðýndan söz etmek elbette gülünç olur.

Siyasi muhalefetler neden bir gelenek oluþturamamýþlardýr?

Acaba bunun nedeni demokrasinin, sivil toplumun yokluðu ya da zayýflýðý mýdýr? Kanýmca hayýr, bunlar neden deðil sonuçlardýr. Siyasi kültürümüz mü bir nedendir? Çok yakýn iliþkisi olmakla birlikte bu da sonuçtur.

O halde ne?

Neden uzun ve sürekli baský koþullarý ilk planda akla gelebilir. Örneðin askeri darbeler. Bu nokta sorduðum soru açýsýndan ilginçtir. Ýlginç oluþu muhalefet boþluðu problemini daha açýk görebilmek açýsýndandýr. Bir gelenekten rahatça söz edeceksek þüphesiz bu gelenek bizim ülkemizde “askeri darbeler/müdahaleler geleneðidir.”  Bu darbeler demokrasi sürecini kesintiye uðratmýþ ve sivil siyasete hep yeniden baþlanmýþtýr. Kuþaklar arasý kopukluklar yaratmýþtýr. Bunlar yukarýdaki sorum açýsýndan kuþkusuz önemsiz sayýlamaz.

Fakat…

Sýk sýk darbe yaþanmasýnýn gelenekselleþtiði  bir ülkede normal olaný, beklenmesi gereken  darbelere karþý bir sivil muhalefet geleneðinin ortaya çýkmýþ olmasý  deðil midir?   Oysa tepkiler olsa da böyle bir gelenek oluþmamýþtýr maalesef. Ýþte ilginç olan nokta burasýdýr. Aksine kötü örnekler vardýr.  Örneðin 28 Þubat post modern askeri darbeye karþý gösterilen tepkilerin acýklý hali gibi.

12 Eylül askeri darbesinden en çok zarar gören solun önemli bir kesimi bile 28 Þubat karþýsýnda tepkisiz, tarafsýz, kalmýþtýr.  “Ne Refah-Yol Ne Hazýrol” sloganý bu durumun veciz ifadesiydi. Oysa sivil demokratik muhalefet geleneði ortaya çýkmýþ olsaydý, Refah-Yol hükümetine karþý olsaydýnýz bile seçilmiþlere yönelen askeri müdahale durumunda ikircimli kalmaz, siyasi analizler bir tarafa sýrf sivil demokratik bir refleks göstererek bu müdahaleye karþý çýkar, sivil hükümetten yana tutum alýrdýnýz. Bu örnekte aktüel muhalefetle stratejik muhalefet arasýndaki fark çok açýk görülebilir.

Daha sonraki yýllarda AK Parti hükümetine karþý yapýlan Cumhuriyet mitinglerinde  “Bu hükümet gitsin de ne gelirse gelsin”  tepkilerini bolca görmüþtük, bu günlerde de bu sözleri çokça duymak hiç  þaþýrtýcý olmaz. Bu ülkenin ana muhalefet partisi dahi Cumhurbaþkanlýðý seçimlerine parlamentoya deðil askerin “e-muhtýrasýna” destek vermiþti. En ironik olaný ise kendine karþý bu militarist tepkilerin gösterildiði AKP daha sonra Ergenekon çevreleriyle ittifak içine girmekte bir sakýnca görmemiþtir.

O halde sivil muhalefet boþluðunun ya da muhalefetin bir gelenek oluþturamayýþýnýn nedenlerini nerede aramak gerek?

Bu sorunun doyurucu nedenlere dayalý doðru yanýtýný bulabilmek için bence ilk yapýlmasý gereken þey tarihimize, toplumumuza, sorunlarýmýza Batýlý gözlüklerle bakmayý býrakmaktýr. Sorunun yanýtýný batýlý gözlüklerle arama  bizi hemen batýlý konseptle içeriklendirilen sýnýflar meselesine, doðrudan ekonomik temele yönelmeye götürür ki bence yanýltýcý olur. Nitekim hep öyle olmuþtur. Oysa soruna kendi sosyolojimiz ýþýðýnda bakmak gerekirdi.

Asimilasyoncu-haraççý* devlet geleneði

Devlet Batýda da var bizde de, ama ayný deðil. Farklýlýklarý doðuran þey Batýnýn tarihsel geliþme süreçleriyle Batýlý olmayan toplumlarýn tarihsel geliþme süreçlerinin farklý oluþundan baþka bir þeye dayanmaz. Konu çok geniþ ama yazýmýn amacý nedeniyle daraltýp birkaç noktaya özetle iþaret etmekle yetineceðim. Yazýmý daha çok uzatmamak için konuyla çok yakýn ilgisi ve önemi olmakla birlikte bizdeki bürokrasi ile Batýnýn bürokrasisi arasýndaki farklarý da atlayacaðým.

Bizde devlet, Batýyla kýyaslanamaz ölçüde çok etnik yapýlý, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli ve sayýsýz medeniyetin kaynaþtýðý bir toprakta Anadolu’da biçimlendi. Bu çoðulcu özellik dinden, siyasete, düþünce tarzýna, sanata, mimariye, felsefeye kadar bir dizi bize özgü oluþumlar yarattý. Örneðin “baðdaþýmcý” (synkristik) düþünce Anadolu’ya özgü bir düþünce tarzýdýr. Bu düþünce tarzý bir yandan çoðulcu yaþam tarzýnýn hem ürünüdür hem de bu yaþam tarzýnýn geniþletilmiþ yeniden üretimine olanak saðlar. Fakat öte yandan olumsuz bir role de sahipti, bu olumsuzluða aþaðýda deðineceðim.

Küçük küçük devletçiklerin/beyliklerin baðýmsýz, yarý baðýmsýz otonom varlýða sahip olduðu bu topraklarda kendisi de bunlardan biri olan Osmanlý devleti doðdu ve geliþti. Baþlangýçta Osmanlý devleti bu çoðulcu yapýnýn, entegre iliþkilerin doðurduðu ve doðal olarak zorunlu kýldýðý “entegrasyoncu” siyaseti baðdaþýmcý düþünce ikliminin de yardýmýyla hakim siyasi yönetim tarzý  olarak benimsedi, baþarýyla kullandý ve sonuç da aldý.

Ne var ki Ýmparatorluk büyüyüp yayýldýkça geniþ topraklarý yönetmek, sarayý ve savaþlarý finanse edebilmek zorlaþtýkça adým adým, giderek artan biçimde ekonomik, mali ve idari merkezileþmeye yönelindi. Bu durum yönetim tarzýný da deðiþtirdi, “üretmeyen, haraççý, tüccar devlet” bu karakteristik niteliðinden dolayý entegrasyon siyasetiyle daha uzun süre artýk ayakta kalamazdý. Adem-i merkeziyetçi, yerinden yönetimci tarzýn yerini yavaþ yavaþ merkezden yönetim tarzý aldý. Özerklikleri, farklýlýklarý yok eden “asimilasyoncu” siyaset böylece devletin hakim siyaseti haline geldi. Osmanlý çöküþe doðru gittikçe bu siyaset tarzý daha da koyulaþýp batýdan esen modernizm, ulus devlet rüzgârlarýnýn da etkisiyle devleti kurtarmanýn neredeyse tek enstrümaný oldu. Kemalist Cumhuriyet bu siyasi geleneði Osmanlý’dan devralýp daha da sistemleþtirerek sürdürdü.  

Asimilasyon siyaseti baþlangýçta yalnýzca siyasi- idari bir yöntemdi. Tek bir nedene indirgenemezlik demek olan “çoklu nedensellik” sonucu yani ekonomik, sosyal, kültürel, dinsel, ideolojik pek çok nedene dayalý olarak zaman içinde evrilerek bir bakýma mutasyon geçiren devletin bu siyaset tarzý yalnýzca bir yöntemi deðil artýk onun varlýk nedeni, ontolojik temeli oldu.   

Ýþte bizde sivil muhalefet geleneðinin zayýf kalýþýnýn temeldeki nedeni bana göre devletin tarihsel süreç içinde oluþup geliþen, Batý devletleriyle kýyaslanamaz ölçüde etkin olan bu asimile etme yeteneði ve gücüdür.

Bu güç bütün muhalif fikirleri, muhalefet hareketlerini bir kara delik gibi içine çekip, emip massedip yok etmekte, devletleþtirmektedir. Ýncelediðimizde emilenler de zaten asimile edici bu devlet geleneði içinde yetiþip geldikleri için devlete karþý asimile edilmeye müsait yumuþak karýnlarý olduðunu görürüz. Ýþte bu noktada baðdaþýmcý düþünce tarzý çok olumlu özellikleri yaný sýra, boyun eðmeye yatkýn eðilimlere yol açmasý nedeniyle asimilasyonu kolaylaþtýrýcý olumsuz bir rol de oynamýþtýr. Alevi muhalefeti üzerine düþünürken baðdaþýmcý düþüncenin olumlu ve olumsuz bu iki yönünü akýlda tutmak gerekiyor. 

Böylece devleti deðiþtirme, yapýsal dönüþüme uðratma vadiyle gelen muhalefet hareketleri bu kara delik tarafýndan sürekli yutulmuþ ve sonunda kendileri de devletleþmiþ, devlet olmuþlardýr. 1950 sonrasýnda Demokrat Parti böyle bir geliþme süreci göstermiþtir.  Turgut Özal da bu kara delik tarafýndan yutulmuþtur, zaten devletçi olan CHP içinde ayrýksý duran Bülent Ecevit de öyle ve nihayet son örneðini AK Parti vermiþ, sonunda o da devlet olmuþtur. Sol içinden de “ulusalcý solculuðu” örnekleyebiliriz.    

O halde kendi adýma aradýðým þey, devletin yalnýzca baskýlarýna deðil -buna direnmek o denli zor deðildir- esas olarak onun asimile etme gücüne karþý direnme potansiyeline sahip dinamik bir stratejik muhalefet gücünün nasýl doðabileceði sorusuna yanýt bulabilmekti. Ki böylece bu güçle dinamik bir deðiþim süreci ortaya çýkabilsin, bu deðiþim dinamiðiyle devlet demokratik temellerde yapýsal bir deðiþime uðratýlabilsin, bir baþka deyiþle asimilasyoncu-haraççý kadim ceberut devlet karþýsýnda makûs talihimiz yenilebilsin.  

                                                                   III

Böyle bir muhalefet potansiyelinin varlýðýný görebilmek için yine tarihin izini sürmek gerek. Zayýf da olsa bir muhalefet geleneðinden söz etmemize ve dolayýsýyla incelememize imkân veren iki tarihsel muhalefet odaðý var: Ýslâmî muhalefet ve Kürt muhalefeti. Soldan ve demokrat aydýn muhalifliðinden de söz etmek gerekir ama bunu sonraya býrakýyorum.

Tarih içinde Ýslâmî muhalefeti anlayabilmek ve inceleyebilmek benim açýmdan çok zordu, yýllarýmý aldý ve çabalamalarým halen sürmekte; açýk ki bunun için Osmanlý ve Ýslâm tarihini iyi bilmek gerekiyor. Böyle bir iddiada bulunamam, yine de üzerinde birkaç söz edebilecek kadar bazý ipuçlarýný yakalayabildiðimi düþünüyorum. Konumuzla sýnýrlý kýsa ve yalnýzca satýrbaþlarý olarak bazý deðinmeler yapacaðým.  

Osmanlý tipik bir din devleti deðildi, baþlangýçta Sultana karþý Þeyhülislam görece özerk bir konumdaydý, Þer’i hukuk yaný sýra Örfi hukuk da vardý. Saraya, saray bürokrasisine karþý baþkaldýrýlar din adýnaydý. Dinin bu özerkliði Kanuni’den itibaren ortadan kaldýrýldý yani Ýslâm devletleþtirildi. Buna raðmen Ýslami direniþler, tasavvufi cereyanlar (Alevi-Bektaþi ve diðer) devlet merkezileþtikçe merkezi devlete karþý ciddi bir muhalefet geleneði doðurdu. Sonrasýnda Kemalist Cumhuriyet dönemi de içinde bu kez modernizm akýmlarýna, ulus devlet sürecine (laisizme) tepki olarak bu muhalefet varlýðýný sürdürdü.

Yakýn zamanlara kadar Kürt halkýnýn baþkaldýrýlarý, isyanlarý kýsaca Kürt muhalefet hareketleri milliyetçi muhtevadan çok Ýslâmî bir muhteva ya da söylem içinde kendilerini ifade ediyorlardý. Kemalist etkilenmelerle birlikte bu durum Cumhuriyet dönemi aydýnlarýnýn ve solun Kürt sorunun varlýðýný ve önemini görmelerini engelleyen nedenlerden biri oldu. Örneðin 1920’lerin TKP’si, Seyh Said isyanýn ve sonrasýnda Dersim faciasýný feodal, dinsel bir irtica hareketi olarak görmek gibi vahim bir hatanýn içine yuvarlandý. PKK bile “dar solculuðun” etkileri altýnda Kürt halký içindeki dini duyarlýlýðýn, mütedeyyin topluluklarýn rolünü ve önemini ancak son zamanlarda görür olmuþtu. HDP içinde de bu sorunun çözülebilmiþ olduðunu düþünmüyorum, kolay da deðil.

Ýslâmî muhalefete yakýndan baktýðýmýzda devlete karþý duruþta çok önemli bir zafiyet taþýdýðýný görebiliriz. Özellikle Abdülhamit’ten sonra hýzlanan dinin devletleþtirilmesi Sünni Ýslâm yoluyla olmuþ, bu damar giderek devletin resmi dini haline gelmiþti. Zaten Ýslâm’da Emevi devletiyle birlikte devletçi bir gelenek doðup geliþmiþti. Ýslami muhalefet geleneði içinde bu zafiyeti gören muhalif akýmlar vardý, örneðin Said Nursi devletten/iktidarlardan uzak durmayý, Ýslâmýn, imanýn özerkliðini korumayý çok açýk biçimde öðretisine temel yapmýþtý. Zira devletin asimile edici gücünü ve iktidar olmanýn yozlaþtýrýcý etkilerini biliyordu. Yakýn zamanlara kadar, Ýslâmî muhalefet siyasi deðil daha çok kültürel bir muhalefet olarak kaldý. Ancak Necmettin Erbakan ile birlikte siyasi bir hareket halini aldý. Devamýnda tarihsel Ýslâmî muhalefet geleneði içinden gelen AK Parti iktidar oldu ama gerileyip, devletleþip, yolsuzluklarla yozlaþtý, böylece Ýslâmî muhalefet geleneðinin de önemli ölçüde içini boþalttý. Ama buna raðmen bu muhalif gelenek, mütedeyyin çevrelerin devlete karþý muhalif duruþu yok olmuþ deðildir.

Devletin asimilasyon konusunda en baþarýsýz olduðu alan ise Kürtler oldu. Bunu anlamak zor deðildir, devletin çok ciddi asimile etme çabalarýna raðmen, direniþ geleneði bir yana dil, kültür, tarih ve etnik köken farklýlýklarýnýn ister “din kardeþiyiz” edebiyatý içinde, ister Türk-Ýslâm sentezi ya da tek tip Türk etnik kimliði potasý içinde eritilmesi baþarýlabilir bir iþ deðildi, eþyanýn tabiatýna aykýrý idi, baskýyla sindirilmelerinin de mümkün olamayacaðý deneyle sabitti. O nedenle asimile edilemeyince günümüze kadar Kürtler “yok” sayýldý.

                                                                  IV

Sonuca geliyorum: Eðer yukarýda özetle tanýmlamaya çalýþtýðým köklü bir demokratik muhalefete Türkiye’nin ihtiyacý olduðu fikrini paylaþýyorsak, içinde Kürt muhalefetinin yer almadýðý bir demokratik muhalefet hareketinin bizim koþullarýmýzda kadim devlet tarafýndan yutulmaya veya marjinal kalmaya mahkûm olduðunu görebiliriz. Bu muhalefetin baþarýsý, bir yandan Kürt hareketinin Türkiye’nin barýþ ve demokrasi sorunlarýna duyarlýlýðýna baðlý olduðu kadar, Türkiye barýþ ve demokrasi güçlerinin de Türkiye de içinde bölgede Kürt halkýnýn statü elde etme mücadelesine göstereceði duyarlýlýða baðlýdýr.

HDP’ye gelince, bütün sorunlarýna raðmen yukarýda iþaret ettiðim iki ayrý tarzdaki muhalefeti birleþtirici potansiyele sahip olduðu açýktýr, þimdi barajý geçmesi sayesinde daha önceki bir yazýmda söylediðim parlamento içi ve parlamento dýþý muhalefeti de birleþtirme imkânýna sahip olmuþtur.

 Yukarýdan beri anlattýklarýmýn ýþýðýnda bakarsak, içinde Kürt halkýnýn muhalefet dinamizmiyle birlikte, henüz yeterince hal hamur olmasa bile solun, Ýslâmî duyarlýklý çevrelerin, demokratik aydýnlarýn, farklý etnik kökenden gelenlerin, kadýnlarýn, gençlerin, farklý cinsel tercihte olanlarýn muhalefetini temsil eden Türkiye partisi HDP’yi neden bir umut, bir þans olarak görmüþ olduðumu anlamak zor olmasa gerek.

Bu görüþüm anlaþýlmýþ olsa da paylaþýlmayabilir, o da ayrý mesele.

HDP üstüne söylenecekler bu kadar deðildir, daha çok konuþacaðýz. Türkiye partisi HDP yeni bir deneyimdir, yolun baþýndadýr, henüz çok genç bir “parti ve harekettir”, ciddi sorunlarý handikaplarý vardýr. Bunlarý unutmaksýzýn kanýmca ayný nedenle asýl þimdi yanýnda olmak, destek olmak gerekir, kuþkusuz eleþtirilerimizle birlikte.   

Gidilecek yol dümdüz deðildir, bu yolda biz de yeni þeyler öðreniyoruz, öðreneceðiz. Bu bakýmdan ders vermek yerine ne biliyorsak o kadarýyla yardýmcý olmaya, bu yeni olgunun kendi mecrasý içinde geliþmesine, düþe kalka büyümesine, hatalar yapýp hatalarýndan öðrenmesine imkân vermeliyiz; En azýndan daha çok demokrasi isteniyorsa isteyenlerce ona bu þans tanýnmalýdýr.

 

Nabi YAÐCI

*Haraççý devlet/ekonomi kavramý Dr.Hikmet Kývýmcýmlý’nýndýr.

 

Kaynak: http://kuyerel.org/yazarlarimizYaziGoster.aspx?id=2428&yazarId=7#.VkHApxDNqkk.gmail

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.