Soyutlama'nın Ders Notları (2)
22 Ekim 2016 08:24 / 1216 kez okundu!
Yazarımız, soyutlama notlarının ikincisiyle karşımızda... Soyutlarken, bizi geçmişte, gelecekte dolaştırıyor, aklımızı karıştırıyor, ezberlerimizi sorgulatmaya çalışıyor. Gerisi bize kalmış. Soyutlamanın da, ezberlerimizi bozmanın da yaşı, zamanı yok. Bir anlamda bize "Haydi gayret!" diyor sanki :)
*****
Soyutlama’nın Ders Notları (2)
Orta yaşlılar bugünkü konumuz soyutlamanın güncellenmesi ya da başkaldırıya
–yeniden- davet.
Yıllardan sonra ne kadar da yorgunum. Seneler nasıl da küçülttü beni. Kendime özgü düşlerim, insanlığa dair beklentilerim daraldı...yok oldu. Başkaldırı azmim, direnme kararlılığım soldu, zayıfladı ve bitti. Yoksa ben( biz) yenildim mi?
'Artık yoruldum, dinginleştim
Ne savaşlara gitmek için yola çıkacağım
Ne de terkedilmişliğin acılığını duyumsayacağım, dudaklarımda
Seneler sonrası işte kaldım kimsesizliğimle’ (1)
Yıllar nasıl da akıp gitmiş, saçlardaki aklar, karaları geçeli yıllar oluyor. Kabullenmek zor olsa da; sanki biraz göbekleniyorum mu ne? Eskiden koşar adım çıktığımız merdivenler, şimdilerde Sezen Aksu dımbırtıları söyletiyor soluklarımıza. Son zamanlarda akşamları koltukta otururken şıkça uyuklayıp kaldığımın ayrımına vardım. En son okuduğum kitap; geçen yaz tatilinde okuduğum kitap mıydı? Ezberimde hiç bir şiirin, hiç bir dizesinin kalmadığının farkındayım.
‘Beklemeyi bırakalı uzun yıllar oldu
Delişmen açık denizlerden, sakin iç sulara döneli
Sayısını unuttığum mevsimler geçti...Yenildim ben’ (2)
Kafanızı kemiren, yüzleşmekten çekindiğiniz son yılların duyguları mı bunlar ? Kendinizi en son ne zaman sorguladınız? En son ne zaman kendinizle hesaplaştınız? En son ne zaman sormuştunuz ‘o’ can alıcı soruyu;
Şimdilerde nerelerdeyim ben?
Sen ki; daha 18’inde becermiştin soyutlamayı. Soyutladıkça; kavrıyor, kavradıkça; sorguluyordun. Soyutladıkça kendi özgün öykünü oluşturuyordun. Herkesden köşe bucak sakladığın yanlızlığın vardı. ‘o’ yanlızlık ki; yoksulları, kimsesizleri, terkedilmişleri kısaca milyonları barındırıyordu bağrında.
'Ne kadar kalabalık ne kadar çok uluşlu bir yanlızlık bu’ (3)
Hepimiz ama hepimiz sevgi yoksulluğunda büyüdük , yeterince payına düşeni almadık sevginin. Olsun.
‘Kimsenin çocukluğu iyi geçmiş olamaz. Hiçbirimiz yeterince sevilmedik.
Çünkü yeterince sevilmek diye birşey yoktur ’(4)
Sevgisizliğe, yoksulluğa inat; soyutluyorduk ya ! Herşey ama herşey daha iyi olacaktı. Bütün uğraş, savaşım bunun için deyil miydi? On sekiz on dokuzundu yaşımız ve biz soyutluyorduk, soyutladıkça, daha iyileri var diyor, soyutladıkça biz buralara ait değiliz diyor, isyan ediyor, baş kaldırıyor; daha iyisini istiyorduk. Herkesin düzden dahi sormaya korktuğu soruları tersten soruyorduk.
‘Aşıl açıklanması gereken, neden aç insanın çaldığı ya da sömürülen
adamın grev yaptığı değil, neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve
sömürülenlerin çoğunun greve gitmediğidir' (5)
Evet çok erken yaşlarda başlamıştı bizim öykümüz. Çevremizde ki herşeyi ama herşeyi sorguluyor; sorguladıkça soyutluyor. Soyutladıkça şekillendiriyor, şekillendirdikçe tanıyorduk, kendimizi ve çevremizi.
‘Her insanın hayatı, aslında kendisini öğrenmeye götüren bir yoldur. Korkarsak, kendimizin cahili oluruz’ (6)
Bütün yaşamlar birbirine benziyordu,
‘Bir keresinde bana, aslında bütün hayatların birbirine benzediğini
söylemişti’ (7)
ama biz yine de bu benzerlikte, farklılıkları; kıyıda köşede bulup buluşturuyor, başkalarının yazdığı senaryolarda figuran olmayı red edip, kendi yazdığımız öykünün başroldeki kahramanı oluyorduk.
Umut ediyorduk, umutsuzluk; teslimiyetin, erken ölümün onayıydı bir anlamda. Tepeden tırnağa yanlıştı,
‘Umut kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır’(8)
saptaması. Umutsuzluk bizim zengin jargonumuzda olmayan, yasaklanmış bir kavramdı.
Peki.. ne oldu da ? Daha yolun yarısında soyutlamadan vazgeçtik. Hangi korkulardan korktuk?
‘Ve acaba kaçımız gelecek korkusu yüzünden geleceğimizi kaybettik’ (9)
…………………………………………………………………………………………….
Hadi ne olur yeniden birkez daha soralım can alıcı soruyu kendimize;
Şimdilerde nerelerdeyim ben?
Yıllardır kendine sormaktan korktuğun, ertelediğin soruyu sormak düşündüğün gibi hiç de zor değilmiş di mi? Rahatladın. Yılların uyuşturucu sarhoşluğundan sıyrılıyorsun. Şunu onutma; korkuların en büyüğü kendinle yüzleşmektir.
Yıllardan sonra soyutlama becerini güncelliyorsun. Bu sürecin ikinci belki de daha zor olan aşaması; itiraz etme yeteneğini sınamak. İnsanın hissedebileceği en yüksek duygusal haz, başkaldırıyı iliklerinde duyumsadığı tepe noktasıdır.
Bir şeyleri değiştirebileceğimize olan inancımız yok olduğunda fiziksel değil ama duygusal ölüme başlamışız demektir. Unutma ! Değiştirebiliriz.
‘Hiç birşeyi değiştiremiyen bir hiç olur’ (10)
Kafanın bir köşesine silinmeyecek bir şekilde büyük harflerle kazı;
‘Bu dünyanın efendileri biziz, çünkü bizim arzumuz, emeğimiz onu sürekli olarak yeniden yaratır’(11)
Soyutlama ders notları son kısım
Elli yaşına kadar hiç farkına varmadan yavaşça, elli yaşından sonra ise çok ama çok hızlı bir şekilde yaşlanılır.
Öykümüzün çokçasının şimdiye değin oluşması gerekirdi. On sekizinde yazmaya başladığınız ama nedense yarım bıraktığınız öykünüze geri dönün,bıraktığınız yerden yeniden yazmaya başlayın. Pişmanlıklara takılıp kalmayın.
Her yaşantı biraz pişmanlık değil mi zaten.’Ne kadar yalansiz yasarsak o kadar iyi’ (12) Pişmanlığımız ne kadar azsa o kadar iyi ve ‘ Her ölüm erken ölümdür’ (13) biraz da haksızlık. Keşke’niz ne kadar azsa o kadar iyi.
Sakın ama sakın benden geçti demeyin. Hergün güneş yeniden doğar unutma.
‘Bu yaşa geldim
İçimde bir çocuk hala sevgiler
Bekliyor sürekli benden’ (14)
Mutluluk; güzelliklerin,çirkinliklerin, haksızlıkların, yoksullukların kısaca herşeyin bilincine varmaktır. Bilince varmaksa soyutlamayla olur.
Korkmayın ! Soyutlayın.
Ha bu arada, aşık deyilseniz…. aşık olun!
N.Kazım Öztürk