Göçmenler birleşin!!!

21 Eylül 2015 20:35 / 1139 kez okundu!

 

 

Barbarların (göçmenlerin) tarihsel görevi çürüyen medeniyetleri yıkmalarıdır.

Neler oluyor? Nedir yaşanan bu çılgınlıklar?  Bir yanda; Ege kıyılarına, bebelerin, yürekleri dağlıyan cansız vucutları vuruyor. Diğer yanda; Avrupa'da, ülkelerarası mesafeleri yürüyerek aşmaya çalışan onbinler. Hani Avrupa'ya ait bütün sorunlar çözümlenmiş, söylenmesi gereken herşey söylenmiş, söylenecek yeni birşey kalmamıştı. Yirmibirinci yüzyıl Avrupa anakarası dinginliğe ulaşmış, sakinliğin huzurunu, hazzını yaşamaktaydı… Hadi oradan sen de! Dünya çok ama çok küçük, Avrupa ise -ayıpçı söylemiyle bir kıç kadar miniminacık. Ortadoğu'da atılan her bomba, Afrika'da sıkılan her mermi döner dolaşır, ya göçmen olarak ya da intihar bombacısı olarak sana ulaşır Avrupa.

Nedir bu? Bu yoksa;

Mültecilerin yaptığı gibi sığınma mı. yoksa mağdurların yaptığı gibi kaçış mı?”(1)  Bu sorunun yanıtını ben bilemem. Bu saatten sonra yanıt aramanın hiç de önemi yok zaten.

Evet ben bir Göçmenim.

Eskiyen Anakaramız Avrupa için ‘Barbarlar’ aranmaktadır! Ya da nasıl iyi bir ‘barbar olunur’?

Korkutucu görünebilmek için gözlerimi kısıp, dilimi çıkartıyor, dişlerimi döner bıçağı gibi bileyliyorum... harcadığım yoğun çabaya rağmen… haksızlık yapmamalıyım. Aynadaki görüntü hiç de fena değil. En azından barbar bir görüntü yok. Acaba kalın, çeneden sarkan bıyık, yanaklardan taşan sakal mı bıraksam? Eski zamanlar olsaydı belime kılıcımı da takardım ya. Kılıcıyla arabaya binen, metro istasyonları arasında mekik dokuyan, at üstünde iş randevusuna koşturan barbar… haddinden fazla abartma mı var? …. Biliyorum, günümüz modern yaşamında bunların hiçbiri olası değil.

Evet kabul etmeliyim. Tenimin renginden biraz yabancı biraz Akdenizli olduğum belli, ama barbarlik yok bu görüntüde. Barbara benzemek için neler yapmak lazım acaba? Tarihin satır aralarına yeniden dalmalı mı? Barbarlığın tanımlamasını yapan kitaplar var mı? Yoksa Internette "research" mü yapsam? Internette arama yaparken ‘address bar’ına soruyu nasıl yazsam? Şu nasıl:

Nasıl iyi  bir barbar olunur?

Bak bu olabilir. Görüntü olarak barbar görünmüyor ve gündelik yaşantıda barbarlığımı gösterecek bir ip ucu yoksa... barbar olduğumu size nasıl ispat edeceğim? Yoksa barbarlığı günümüzde göçmenlik mi temsil ediyor?

Barbarlık (göçmenlik) üzerine kısa denemeler:

Yüzyılın kolanyal sisteminin yıkılması (post-kolonyal dönem) eski koloni ülkelerde ‘disiplin topluma’ geçiş sancıları, beni yarattı. Ben ‘disiplin toplumu’ dayatmasının Melez çocuğu; barbarım. Dağları-deler, sınırları-aşar, su altında saatlerce kalabilir, kıtalararası uçan uçakların motorları arasında saklanarak günlerce yolculuk edebilir, ülkelerarası mal taşıyan TIR'ların mühürlenmiş kapıları arkasında aç susuz yol alabilir ve açık denizlere rota çevirmiş gemilerin ambarlarında canlı hayvan sürüleri gibi aylarca bekliyip hedefime odaklanabilirim. Meksika – ABD sınırını geçme mücadelemi tarihler ayrıntılarıyla yazar. İngiltere’ye ve diger Avrupa ülkelerine kaçak yollardan girmeye çalışan benim. Göçmenin (barbar), akıl sınırlarını zorlayan yaratıcılığını duymayanız yoktur. Akdeniz ve Ege denizini patlak botlarla geçer, kara Avrupasını yürüyerek baştan başa aşar …. bazen, cansız küçük vucutlarımız Bodrum sahillerine yürekleri dağlayan şekilde vurur... ama…dener, yakalanır geri yollanır, yeniden dener, sonunda mutlaka ama mutlaka beceririm. Bu yöntemler sadece bana özgüdür. Bu yöntemleri, yazılı olarak hiç bir yerde bulamazsınız. Kısaca bunlara; göçmenin yaratıcılığı, barbarlığın tarihsel yıkıcılıgı denir. Ben (göç eden) veri koşulları kabul etmeyen, dayatmalara; “teşekkür ederim, ben almayayım” deyip; başka yerlerde daha iyileri var, ben oralara gideyim diyen, çokca savaştan kaçan savaş mağduru, özgürlük ve özellikle refah arayışının adı; göçmen.

Siz bilmezsiniz ama !.. Roma’yı da benim atalarım yakmış ve yıkmıştı.

İmparotorluk (küreselleşme),‘orasıyla’(merkez)‘burasını’(perıferı) bir yapmada ne denli başarılıysa, beni engellemede o denli başarısız. Öyle bir an gelir ki; ben (göçmen) içeriyi mi, dışarıyı mi temsil ediyorum anlaşılmaz. Itiraf etmeliyim ki; bunu ben bile çokça karıştırırım. Kendime sürekli sorduğum soru; ben kimim, nereye aidim sorusudur? Bu sorunun yanıtı çağlar boyunca bulanamadı. Bundan sonrası da bulabileceğimi sanmıyorum. Sermayenin oralara (çevre)- gitme zorunlulugu, emeğin (göçmen) büyüyen gelme istegi (göçmek) iki yönlü hareketlilik gösterir ve içinde yıkıcı etkileri de taşır. Olur da ulaşmak iştediğim topraklara  varabilirsem; getto’da var olma savaşı verir, göç ettiğim yere ayak uydurmaya çalışır, yeni mekana farklı  renkler, damak tatları katar,  beni benimsemeyen, kabullenmeyen yerliye (ilk etapta) uyum sağlamaya çalışır.. belli bir aşamadan sonra da yıkıcı olurum. Süreç; yerlisiyle, göçmenin karşılıklı bütün tarafların, değiştiği, evrimseldiği yeni mecralara aktığı, yeni yepyeni melez toplulukların , ulusların oluşmasını getirir.

Gettolarımız var bizim. Paris’in merkezinde, Ingiltere’nin Bradford‘unda.

Buyrun buyrun, çekinmenize gerek yok. Misafirimiz olun, acı bir nescafemizi almaz mıydınız?

Oluşturulan dünya; merkezi olmayan, merkezin heryerde olduğu ‘oranın’ ‘buranın’ anlamını, birbiri içinde yitirdiği küçük bir köy. Ben, bir ucu sıkıştırıldığında kendini diğer yana atan, sıkıstırmanın sakin döneminde  hareketi az, sıkıştırmanın hızlandığı dönemlerde fırıldak gibi dönen, dolanan barbarım. Dedim ya; dünya küçük, Avrupa ise, ayıpçı söylemiyle  bir kıç kadar minnacık... Ne kadar da milyonuz Tanrım. Dünyanın her yerinden …..sarımız var, siyahımız var, ..mor da var desem mi……….. Ne düştü bugüne değin bizim payımıza?.. Acı!.. Her yerde ama her yerde bizim hissemize düşen; dışlanmak, ikinci sınıf sayılmak.

Göçmen, gündelik aşağılama tayınını yutmaya hazır olmalıdır her zaman; yaşamın ona ‘sen’ diye seslenmesini, aşırı bir teklifsizlikle sırtına ya da karnına vurmasını kabul etmelidir’(2)

Yeni  bir ırk bu. Göçmenler ırkı. Ben hiç bir yere ait değilim. Bana her yerde rastlayabilirsiz.... Allah kahretsin, çok yoksul ve çok yanlızız. Bütün bunlar, midemi bulandırıyor. Yıkmak istiyorum. Bilmeden, kim ve ne adına, sadece düşünmeden yıkmak.

‘Uyanın da dinleyin ey yalnızlar. Gelecekten rüzgarlar esiyor gizli kanat çırpıntılarıyla...ey bugünun yalnızları, ey ayrı duranlar, bir gün bir ulus olacaksınız siz, sizden, kendini seçmis kişilerden, bir seçkin ulus doğacak’(3)

Hareket etmeliyim. Hareket ettikce özgürleşiyorum. Hareket etmek, aramak; başlı başına bir isyan şekli değil mi? Yeniyi aramak, daha iyiyi aramak.

‘Çürümuş toplumlardan ayrılacağım; ruhun, tokluk yüzünden bozulduğu saraylardan, yoksulluk yüzünden bayağılaştığı kulübelerden uzaklaşacağım, ıssız yerlere gidip yıkıntılar içinde yaşayacağım; eski anıtlardan geçmiş zamanların bilgeliğini soracağım’(4)

Gün gelecek, aramak ve iyiyi istemek; özgürleşmeyi sağlayacak, istedikçe radikalleşecek, radikalleştikçe kurtulacağız; geriden, yozdan, yobazlıktan ve ıkçılıktan.

Kitlesel yıkıcılığımın başlama noktası; çok renklilik, çok dillilik, çok farklı etnik kökenin, bir ortak noktada birleşeceği zaman ve zeminde  olacak. Bir gün gelecek radikal talepleri, ortak söylem şekline getireceğiz………………. Peki bütün bu beklentilerin neresindeyiz. Bir barbar olarak bu soruya yanıtım; gidilecek çok yolumuz, mola verilecek cok istasyonumuz var olduğudur.

Onun için; Barbarlar, insanlığın yeryüzünde varlığının devam edebilmesi  için; bir an önce Gettolarınızdan şehir merkezlerine, çok renkli derileriniz, çok çeşitli dillerinizle yürüyün. Size her zamankinden daha çok gereksinimimiz var.

Yalvarıyorum!  Dünyanın bütün göçmenleri birleşerek, barbarlığınızı gösterin.

 

N. Kazım ÖZTÜRK

 

(1) Tim O'brien - Paris Yolunda

(2) Amin Maalouf  - Yolların Başlangıcı

(3) F. N. Nietzsche - Zerdust Böyle Diyordu

(4) Volvey - Yıkıntılar

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.