ÖLÜM ACISI ve YAS SÜRECİ

29 Kasım 2010 08:01 / 3363 kez okundu!

 


Bugün 29 Kasım 2010. Yeniden zıpkın yemiş gibiyim. “İyileşiyor” dediğim arkadaşımı yitirdim. Dr. Fatih F. Karaman’ı da gönderiyorum öğretmenimin yanına. Bu yıl bu kadarı da çok fazla geldi: Anam, Öğretmenim, Fatih’im…

-------------------------------------------------------------------------------------------------

Sevgili Sevda Öğretmenim, (3)


Sensiz geçen ilk “Öğretmenler Günü”nde yine seninleydik. Çiçekleri senin adına da aldık. Senin adına da teşekkür ettik günümüzü kutlayanlara. Çünkü Masallar Ülkesi’nin her köşesinde ruhun dolaşıyor.

Bir mucize olsaydı da yeniden karşılaşsaydık, herhalde şu soruyu sorardın: “Ne yaptınız benden sonra, çocuklara nasıl anlattınız ayrılığımı?” Ben de, herhalde ilkin senin gidişinden sonra yaşadıklarımızı anlatırdım.

Senin ayrılığın, bir büyük boşluk, kocaman bir yara oluşturdu içimizde. O yarayla dolaştık bir süre. Ne yediğimizden tat aldık, ne içtiğimizden. Doktorumuz kekeme oldu. “Şefika annen “keşke ben ölseydim de sen benim kadar yaşasaydın” dedi. Ne çok sevenin, sevenimiz varmış: Duyan geldi, duyan geldi acımızı bölüşmeye; “Ölümü hak etmediğini, sana ölümün yakışmadığını, yaşamın çok adaletsiz olduğunu” vs. söylediler.

Ama ruhumuzun o büyük yarasıyla sürekli yaşanmıyor öğretmenim. Yaralı dolaşmak hayata uygun değil. Gerçeklik duygumuz “yaramızı sarmalıyız” dedirtiyordu.

İnsanoğlu, gidenin arkasından yas tutarak yarasını sarıyor.

Yas tuttuk hep beraber. Konuşarak, üzüntümüzü ve başka duygulanımlarımızı paylaşarak tuttuk yasımızı.
Çocuklardan sakladık gözyaşlarımızı. İyi ki vardı çocuklarımız. Kendimizi işe verdik. Günlük hayatı sen varken nasıl akıtıyorduysak, öyle akıtmaya devam ettik.

Çocuklara nasıl söyleyecektik senin “temelli ayrıldığını”?

“Çocukların yaralarını daha çabuk sardığını” biliyorduk. Birkaç aydır hastanede olan öğretmenlerinin artık hiç gelmeyeceğini hissediyorlardı. Hatta bazıları büyüklerden duymuştu acı haberi. Bizden duymadıkça haberin doğruluğuna inanmıyorlardı. Bir belirsizlik hali vardı. Bu belirsizlik hali daha fazla uzayamazdı.

Onlar da yas sürecini yaşayacaklardı. Fakat “yas sürecini işlemeliydik”, bir bakıma yapılandırmalıydık süreci. Bu iş nasıl olacaktı?

Kendi aramızda tartıştık. Belirsizliğin daha fazla uzamamasına karar verdik. Senin yokluğunu çocuklarla nasıl konuşacağımızı ve sonraki süreci planladık. Ama ben “yanlış yapar mıyız” tedirginliği yaşıyordum. Kaygımı gidermek için bir Psikiyatr(1) arkadaşımı aradım. Ve planımızı anlattım. Fatih, planımızı çok güzel ve uygun buldu. Artık geriye planı hayata geçirmek kalıyordu.

Öncelikle senin çocukları hazırlamalıydık. Onlarla bizatihi ben toplantı yaptım. Herkesin kendine ve ailesine ilişkin anlatacakları bittikten sonra, “yaşamlarında çok üzüldükleri an/anlar” olup olmadığını sordum. Kimi çok sevdiği oyuncağını, kimi trafik kazasında ölen yakınını, kimi çok sevdiği kedi ya da köpeğini, kimi uykudan uyandığı bir gün evde anne babasının olmadığı anı anlattı. Kısacık tarihlerinde birçok travma vardı ve travmalar insanı büyütüyordu. Acı ve üzüntüyü nasıl yaşadıklarını konuştuk. Sanki ruhumuzu iyileştirme etkinliği gerçekleştiriyorduk. Ve iz bıraksa da, “üzüntünün de geçip gittiğini ve kendilerine bir şey olmadığını” buldular/söylediler. Sohbetimiz “hayatta üzücü olaylar da yaşandığı, o olayları bazen anımsadığımız, giden ve bir daha gelmeyen çok sevdiklerimizi, içimizde-zihnimizde yaşattığımız noktasına geldi. “Bu sohbetin kendilerine iyi geldiğini ve bir daha toplanmamızı” istediler. Ertesi gün benim odada yeniden toplandık. Bütün sorularına yanıt buldular.

Yakınlarının ayrılığı, kaybı vb söz konusu olunca, çocukların ilk aklına gelen ve onları endişelendiren; “Ben ne olacağım?” sorusu oluyor. Kendilerine kötü bir şey olup olmayacağı kaygısına kapılıyorlar. Kendilerine bir şey olmayacağı, yaşantılarının güvenli bir şekilde devam edeceğine kani oldukları noktada rahatlıyorlar.

Hazırlık süreci de bir bakıma çocukların zihinlerindeki sorulara yanıt bulmaları demek.

Anne babalarla toplandık sonra. “Ölüm, ayrılık, yas” süreçlerini anlattık. Durumu çocuklara açıklamamız gerektiğini söyledik. Anne babalarının yanına çocukları da çağırdık. Çocuklar bakımından daha güvenli olan ruhsal ortamı oluşturduk. Ama nasıl konuştuğumuzu gel bir de bana sor. Sözler düğümlene çözüle söylendi. Nihayetinde şunları söyleyebildim: “Biliyorsunuz hastaydı, hastanedeydi Sevda öğretmeniniz. O nedenle gelemiyordu. Artık hiç gelemeyecek. Onu aklımızda, zihnimizde yaşatacağız, hiç unutmayacağız” diyebildim. Çocukların tepkilerini çok merak ediyordum. Bir tek Efe Arda “Öğretmenim öldü mü” dedi. Bakışlarımdan aldı, anladı sorusunun yanıtını. Çocukları ve anne babalarını hazırlamanın çok yararı oldu. Hıçkıra höyküre ağlamaları da göze almıştık…

Abartmadan yapmaya çalıştık her bir şeyi. Birkaç gün sonra bir de pano hazırladık. Oraya çocuklarla beraber olan fotoğraflarını, yazılarını, seninle ilgili yazılanları astık. Anlayacağın çocuklarla birlikte yasımızı tuttuk, tutuyoruz. Yasımızla iyileştik, iyileşiyoruz.

Ya senin yerine kim ikame edilecekti? Yeni geleni çocuklar kabullenecek miydi?

Senin yerine bulunacak ve senin grubunu devralacak öğretmenin, duygusal ve ruhsal olgunluğu en az seninki kadar olması gerekirdi. Örneğin en başta, çocukların seninle ilgili duygu düşüncelerini baskılamaması, engellememesi gerekirdi. Senden sonra meslektaş beğenmek mümkün olmadı.

Meraklanma, senin çocukların çalışmalarını ben, Şefika ve Melek öğretmen birlikte sürdürdük ve sezonu birlikte bitirdik. Çocuklarınla zaman zaman görüşüyoruz. Seni anıyoruz. “Çocukların” bir yığın barikata, sıkıntıya rağmen iyiler, senin onlarda oluşturduğun olumlu öğretmen modeli, onlara rehberlik ediyor…

Sana gerçek çocuğun İlke’yi de anlatmak isterim. İlke’nin yas sürecini nasıl yaşadığını yazmak isterim. Fakat henüz onu yazmaya hazır değilim.

Bilincimizde, gönlümüzde yaşıyorsun “yeşil gözlü öğretmen”im.


Muammer


Not:
Bugün 29 Kasım 2010. Yeniden zıpkın yemiş gibiyim. “İyileşiyor” dediğim arkadaşımı yitirdim. Dr. Fatih F. Karaman’ı da gönderiyorum öğretmenimin yanına.

Bu yıl bu kadarı da çok fazla geldi: Anam, Öğretmenim, Fatih’im…

***

(1)Psikiyatr Dr. Fatih F. Karaman. Bu güzel adam da şimdi 9 Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde yaşama tutunmaya çalışıyor. Aortu yırtıldı. Aortu, kalp damarları ve kalp kapakçığı değişti. Değişen organları çok iyi, ama beyni hasar gördü. Yavaş yavaş iyileşiyor.


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
02 Aralık 2010 23:00

msakaryalı

Duygu yüklü yazını okudum.
Duygularını paylaşıyorum. Size sabırlar diliyorum.

Ramazan Demirci
02 Aralık 2010 01:11

hurkus

Gözlerimden süzülen yaşlarla üç güzel insanı kelimelerinize eşlik ederek andım.
Emeğiniz, çocuklara özeniniz, yaşamdaki duruşunuz için, duyguları kelimelere ustaca aktaran kaleminiz ve dahası benim dostum olduğunuz için sonsuz teşekkürler.
Acılarınızın hafiflemesi, üç güzel insanın ruhlarının ışıklar içinde olması dileğimle.

Beyza Üstün


***
Muammer abi böyle durumlarda fazla bir şey denmeyeceğini bilirim. acını paylaşıyorum, başın sağ olsun...

Uğur Doğan

***

Eline sağlık Muammer kardeşim. Nitelikli eğitimciden de böyle bir davranış beklenir.

Sevgiler.

Ali Osman Karababa
01 Aralık 2010 13:37

m.kök

Sevgili Muammer,
Dr. Fatih KARAMAN'I sayenizde tanıdık. O güzel, bilgi dolu bilge insanı iyi ki tanımışız. Söyleşilerinin tadına doyamadık.
Fatih'in ardında kolay yazılmıyor... Sözün bittiği yerdeyiz. Sevgili Muammer acını, acımızı paylaşmak istedik.
Sevgili Fatih insana ve insanlığa dair düşüncelerinle, düşüncelerimizde yaşayacaksın. Seni asla unutmayacağız.
Hepimizin başı sağolsun. Güner-Mehmet KÖK
30 Kasım 2010 09:49

sultan

Sevgili Muammer,

Başın sağolsun...Senin sevdiğin insanlar da şanslı...İçindeki sevgi ve vefa unutulmaz kılıyor onları...
Rahmetle anıyoruz kendilerini...

pervin
30 Kasım 2010 01:23

Merih Yücel

"Her canlı doğduğu günden itibaren kendi ölümünü hazırlar." Derdi Yusuf Vardar hocamız. O da ışıklar içinde uyusun. Yaşam mutlaka bir gün hepimiz için sonlanacak. Ama erken ölümler geride kalanları daha çok acıtıyor. Gidenin bundan hiç haberi yok. Aslında ölümün, yaşamdaki o son noktanın, sizin ,hepimizin ve yakınlarımızın uzun ve sağlıklı geçen yıllarımızın ötesinde konulmasını istiyor, kayıpların için sana sabırlar diliyorum.
29 Kasım 2010 11:40

kizilcam

Sevgili Muammer Sakaryalı,

Acınızı paylaşır, sabırlar dilerim. Yitirdiklerimiz, sonsuzluğun ışıklarında "masallar ülkesi"nin çiçekleri içinde uyusunlar.

Ali Rıza Üleç
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.