Çocuklarına Kıyan Bir Ülke: Türkiye
20 Şubat 2010 01:31 / 2090 kez okundu!
“Çocuklarıma Mektuplar”a Giriş
Yetişkinlerden umudumu kestiğim günden beri çocuklarla beraberim. Sağlıklı, mutlu, başarılı yetişkinliğin temelinin erken çocukta atıldığını bildiğimiz için çocukluk üstüne; “çocukların biz yetişkinlerden ne beklediği” üstüne yıllardır kafa yorar, okur, uğraşır dururum. Çocuklarla beraber olmaktan da son derece memnunum.
18 yıldır okulöncesi eğitim işinin içindeyim. Bu süre içinde “Anne babalarla ağırlıklı olarak neleri konuşmuşuz?” diye baktım defterlerime: Gördüm ki, “Çocuklarda okula uyum süreci, çocukların aşırı korunmasının mahsurları, tutarsız yetişkin davranışlarının yol açtığı sıkıntılar, ev ve okulun tutum ortaklığının önemi, çocukla iletişim, beden dili, boşanmalar-ayrılmalar ve çocuk, okul öncesi eğitimin önemi, çocukta özgüven oluşumu, çocuk ve korkular, ayrılıklar-ölüm ve yas süreçleri vb vb.” Aldığımız koruyucu rehberlik önlemleriyle, anne babalarla geliştirdiğimiz işbirlikleriyle bir çok sorunu çözmüşüz; çocukların gelişimlerini ketleyen birçok engeli ortadan kaldırmışız. Şimdi genç kız ve genç erkek olan birçok öğrencimizle görüşüyoruz ve yaptığımız işle övünç duyuyoruz.
Yazık ki ülkemizde bizim ilgilendiğimiz çocuklar azınlıkta; sahipsiz, ilgisiz, ihmal ve istismar edilen çocuklar çoğunlukta. Bu durum, bizi toplum olarak nasıl bir gelecek beklediğinin de habercisi gibi. Bu genel durumun bir de güncel ve özel yanına dair görüntüler epey acıtıcı.
Bu bağlamda güncel olan belli başlı iki olguyu paylaşmak isterim. Birincisi, şu anda 3000 civarında çocuğumuzun TMK (Terörle Mücadele Kanunu) dan yargılanıyor oluşu. İkincisi, gene şu anda resmi açıklamalara göre 1600 çocuğun kayıp ya da kaçırılmış olduğu ve bu kayıp/kaçakların yarısına yakınının devletin bakım – koruması altındaki kuruluşlarından “kaçmış”/ kaçırılmış oluşu. Kaçırılan çocuklar nerede, kimlerin yanında, ne yaparlar? Fuhuş, uyuşturucu, hırsızlık sektörüyle ilişkilenmiş durumdalar mı?
Çocukların ilgiye, saygı görmeye, beğenilmeye, oyuna, besine, insan sıcağına ihtiyacı var. Ama kaçırılıyorlar, istismar ediliyorlar. Devletin kimi güvenlik yetkililerinin çocukların kaçma-kaçırılma olaylarını “gönül ilişkisi”ne bağlaması ne acı! Ne hoyratça?
Çocuktan “terörist” olur mu? Bizim memlekette oluyor. Hapislere atılıyor, damgalanıyor çocuklar; böylece gelecekleri karartılıyor. Çocuklarını eğitemeyen, kendine düşman eden, sevmeyen, onları kucaklayamayan bir devlet ve toplum, sizi de irkiltiyor mu? Bu toplumda nefret ve kin tohumlarını, bu devlet ve toplum kendi elleriyle atmış olmuyor mu? Çocuklarına sevgiyle bakmayan, cezacı bir devlet (baba) her türlü eleştiriyi ve suçlamayı hak ediyorsa, çocukları “bir mücadelenin aracı” olarak kullanan anlayışları da kıyasıya eleştirmemiz gerekmiyor mu? Onlara derin travmalar yaşatmaya kimin ne hakkı var?
Duygusu ve düşüncesi sürekli bastırılan, dövülen, itilen kakılan, anlaşılmayan, sevilmeyen, ilgi görmeyen ve güvenli bir ortamda yetişmeyen çocuklardan sağlıklı yetişkin, sağlıklı toplum çıkar mı? Böyle bir süreçte yetişen bireylerin ruhunda, nerede ve ne zaman patlayacağı belli olmayan bir el bombası saklı değil midir? Böyle çocuklar büyüyebilir mi? Neden “büyümüş çocuklar toplumu olduğumuz” anlaşılmıyor mu? Böyle bir karanlık sürekli caniler üretmez mi?
“Çocuklara kıymayın efendiler” diyeli kaç on yıl oldu şair? Çekin ellerinizi çocukların üzerinden demekten usandı duyarlı insanlar. Çocukların haklarının hiçe sayıldığı bir yerde, siz hangi demokrasiden bahsediyorsunuz?
Çocuklarına kıyan bir ülke geleceğine kıymaktadır.
Muammer Sakaryalı
14.02.2010