4+4+4=12 etmez, çünkü…

28 Şubat 2012 11:27 / 2882 kez okundu!

 


Bir çağrışım: Anam ilkokul 3’ten ayrılmaydı. Babası, “Başıma öğretmen mi olacaksın, okumayı öğrendin işte, kız çocuğu dediğin evinde olur, bu kadar yeter” demiş. Kocası askerdeyken mektup bile yazamamış, “kocasını özledi” ayıplamasına muhatap olmamak için.

Fakat 53 yaşındayken “aşk ağlatıp dert söyletince” kâğıt kalem istemiş torunundan; 12 Eylül 1980’de devrimcilikten tutuklu olan oğluna mektup yazacak ve ona, “Oğlum senin iki yaşındaki halini rüyamda gördüm, kucağımdaydın, bebeklik kokunu duydum. Mümkün ise giydiğin kirli bir fanilayı bana yolla, onu senin yerine koklayacağım.” diyecek. O kargacık burgacık yazılmış mektup elimde.

Bu ve benzer çağrışımlar arasında durmadan hesap yapıyorum, 4+4+4=12 etmiyor. Üstelik matematik öğretmeniyim. Çocuklar üzerinden “28 Şubat post-modern darbesi”nin hesaplaşması yapıldığı için mi, eleştirdikleri “toplum mühendisliği”ni kendileri de yaptıkları için mi bilemiyorum, hesap tutmuyor. O yüzden 4+4+4=12 Etmez, çünkü… diyorum.

1-) 4+4+4= 12 etmez!

Çünkü, “8 yıllık zorunlu ve kesintisiz eğitim”, kesintili ve zorunlu olmayan hale geliyor. Zorunlu ilköğretim 4 yıla indirilmiş oluyor. İsteyen ikinci 4 yılı “Açık öğretimle” tamamlayacakmış. Sonra da isteyen Liseye gidecekmiş. Sonuç olarak zorunlu temel eğitim 4 yıla indiriliyor!

Öyleyse, niye (temel ve zorunlu) eğitimi “12 yıla çıkarıyoruz” diyorlar? 2010 yılında kendilerinin yaptığı 18.Eğitim Şurasında alınan “tavsiye kararı” var da ondan. Ayrıca 12 yıl lafı, “çalınan minareye iyi bir kılıf”.

Hasılı, anamı ilkokul 3’ten ayıran babasıydı, şimdi kızları 4’ten ayıran Devlet baba olacak. Bilinsin ki anam, babasını bu konuda hiç affetmedi.

2-) 4+4+4= 12 etmez!

Çünkü, ucuz çocuk emeği ve çalışan çocuklar piyasasının genişlemesine yol açılacaktır. Yani 11 yaşında ilköğretim 1.kademeyi bitiren yüz binlerce çocuk çalışmaya ve çalıştırılmaya başlanacaktır. Zira tam bu tartışmalar olurken, kaşla göz arasında 3008 sayılı Meslek Eğitimi Kanunuyla “çıraklığın yaşı 11 e indiriliyor” ve “ilköğretim birinci kademe mezuniyeti” şartı konuyor. Bu bir tesadüf müdür?

Çocuğun gelişimi, ihtiyaçları, eğitimi ve hakları yok sayılıyor. Bu durum, Türkiye’nin imzaladığı İLO (uluslararası çalışma örgütü) sözleşmelerine de ters. Ama ne gam! Vahşi kapitalizme esnekçe çalıştırabileceği, bol ve ucuz işgücü lazım. Çocuğun ihtiyaçları, hakları da neymiş!

3-) 4+4+4= 12 etmez!

11 yaşındaki çocuk meslek seçemez. (İlkokul 5 yıl iken de seçemiyordu.) Bu seçimi ailesi yapar. “Çocuklar kendi mesleğini seçecek” diye kaba saba yalan söylenmez ki. Bu yaklaşımın Çocuk gelişimi biliminde, çocuk eğitimi biliminde ve çocuk hakları sözleşmesinde yeri yoktur. Yaklaşım ÇOCUK ODAKLI değildir. Hesaplaşmanıza çocukları alet etmeyin, ayıptır! (“İlk 4 yıllık zorunlu eğitimden sonra…Çırak çocuk yetiştirme eğitiminde programa Bakanlar Kurulu karar verecek”miş. Bakanlar kuruluna müfredat yetkisi ne demek? Hepsi pedagog galiba bakanların.)

4-) 4+4+4= 12 etmez!

Çünkü bu formülde okulöncesi eğitim yok! Okulöncesi eğitimi hesaba katmayan bir sistem baştan aşağı yanlış demektir. Bir yığın bilimsel çalışma gösterdi ki, insan kişiliğinin temeli yüzde 80 ölçekte 0-6 yaş döneminde oluşuyor; 5 yaşında dürtülerini denetleyebilen (oto kontrol) bir çocuk hem mutlu, hem başarılı, hem stabil beraberlikler kurabiliyor; beynin en hızlı geliştiği en çok öğrendiği bir dönem okulöncesi dönemi; dili de matematiği de iyi öğrenmenin temeli de bu dönemde oluyor; temel davranımlar da 7 yaştan sonra “çakma” duruyor… Daha sayayım mı? Sizin “çağdaş, esnek, bilimsel” sistem önerinizde bütün bunlar niye yok? Okulöncesinde soran, sorgulayan, problem çözen davranışları kazanan bir çocuğu “biat” ettirmek zor olduğu için olabilir mi?

5-) 4+4+4= 12 etmez!

Çünkü bu üç tane 4 alt alta veya yan yana toplanmaz. Aynı kategoriden çoklukları ifade eden miktarlar olmadığı için matematik kuralına da terstir. Gelin delikanlıca, “Çocuklar üzerinden 28 Şubatla hesaplaşıyoruz” deyin; “Sosyal devleti tamamen geri çekiyoruz” deyin; “İmam hatiplerin orta kısmını fiilen oluşturacağız” deyin.

6-) 4+4+4= 12 etmez!

Çünkü bu konuyu topluma daha önce söylemediniz, şimdi de toplumla ve toplumun ilgili birimleriyle tartışmıyorsunuz. Dayatıyorsunuz. Demokratik tutum bu değil. Baktım, hükümet partisinin programında da yok. Topluma vaat etmediğiniz, dolayısıyla seçimlerde onayını almadığınız bir konu bu. Bir oldu bittiyle eğitimi yeniden yaz boz tahtasına çeviriyorsunuz. Tıpkı sizden öncekilerin yaptığı gibi. Varolan sorunlar demetine bir düğüm daha atıyorsunuz. Çocuklara kıymayın.

7-) Bugün eğitim sistemimizin bir çok sorunu var. Bunları yıllardır eleştiriyor ve önerilerde bulunuyoruz. Yalnızca okul boyutuna ilişkin herkesin paylaşacağı bir şey söyleyeyim: Okullarımızda kendi (Türkçe) ana dilini okuma ve anlama, bu dilde okuyan ve yazan olma işi becerilemiyor; okullarda fen ve matematik öğretilemiyor (son uluslararası sınavda sondan üçüncüydü Türkiye); okullarımızda yabancı dil öğretilemiyor; okullarımızda zorbalık ve tehdit unsurları ortadan kaldırılamıyor; “çocukların kanlarının gen haritasını çıkartarak vatana millete hayrı olmayacak çocukların yok edilmesini söyleyen” müdürler, “çocukları mezar taşları gibi gören” anlayışlarla sistem gitmiyor, okullar dökülüyor. Devlet okullarının büyük çoğunluğu böyle, diyeyim ve iyilere haksızlık etmeyeyim.

Fakat sizin 4+4+4=12 formülünüz bu sorunları çözer mi? Bu sorunları çözmeye dönük bir niyet ve içerik var mı? Yasa tasarısının her yanında bu sorulara yanıt aradım. Ne gezer, yok. Bu defa gerçekten bağcı dövmek istiyorsunuz, üzüm yemek değil. Ama bu ülkenin çocukları üzüm yemek istiyor, hem de organik olanından.


Muammer SAKARYALI

28.02.2012




 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
29 Şubat 2012 00:59

nuhungemisi

Sevgili Muammer, meseleye sanki daha çok boyutlu bakılmalı gibi geliyor bana... Doğruları ve yanlışları basit bir çizgi ayırıyor olsaydı işimiz daha kolay olurdu. "Çizginin şu yanı doğru, öte tarafı yanlış" der geçerdik. Ancak durum biraz daha karışık. Meselenin ayrım çizgisi öyle bir dolaşık ki, çöz çözebilirsen; bu yüzden işte çözümleri sanki iki boyutta değil de 3 hatta 4,5 boyutta aramak gerek...

Ben 6 yıl önce şöyle bir deneme yapmıştım, belki hala işe yarayan yanları vardır... :)

Ufuk Coşkun'un yazısını da boyutlu bakışımıza katkı olsun diye ekledim.

Sevgiler...
29 Şubat 2012 00:52

nuhungemisi

4+4+4: Alternatif eğitim modellerinin önü açılsın - Ufuk Coşkun

Taraf - Istanbul - 26.02.2012

Modern ulus devletlerde “eğitim ve ideolojinin” birbirinden ayrılmaz iki kavram olduğu bilinen bir gerçektir. Çünkü ulus devletler, egemen resmi/milli ideolojilerini toplumun tüm kesimlerine yaymayı “okullar” aracılılığıyla gerçekleştirmeyi çalışır. Diğer taraftan bu tür sistemlerde her şeyin okulla halledilebileceğine dair yaygın bir kanaat üretilir. Kısacası okula tuhaf bir kutsallık atfedilerek “eğitim şart” denilir. Örneğin tek parti döneminin ders kitaplarında okul anlayışı; “Herkes ne olduğunu, nasıl bir millet olduğunu, devlet için yapacağı işleri bilmelidir. Bu bilgi ancak mekteplerde öğretilir.” “Okul bireyleri toplu yaşama, faydalı birer yurttaş haline dönüştüren bir ana kucağıdır” şeklinde ifade ediliyordu. Benzer birçok ifadenin “Maarif Vekâleti” tarafından ders kitaplarına yerleştirildiği bu dönemde, okulun “ana kucağı” olarak tasvir edilmesi kuşkusuz bilinçli bir propagandaydı.. Birey devlete karşı vazifelerini bildiği, resmi ideolojiyi sorgulamadığı, devletini kendinden daha çok sevdiği, dolayısıyla itaatkâr birer yurttaş olma yolunda ilerlediği oranda okul şefkatli bir ana kucağına dönüşüyordu.

Bu tür zihniyetlerde çocuk eğitimine de paternalist bir zihniyetle yaklaşılır. Çocuklar, üzerinde en çok yatırım yapılan kişilerdir. Çocuğa doğrudan çocuk olduğu için değil ileride resmi ideolojiyi özümseyen rejime sadık birer vatandaş olacakları için değer verilir. Eğitim kurumları sadece öğretim yapan bilim ve sanat üreten mekânlar olmak yerine kurumsallaşan milliyetçilik anlayışının içselleştirildiği ve resmi ideolojinin sorgulanmadan, eleştirilmeden aşılandığı birer ideolojik aygıtlara dönüştürülür. Devletlerin eğitimi kurumsallaştırmalarının ve zorunlu kılmalarının altında yatan en önemli neden budur. Bu bakımdan devletlerin tek elden yürüttüğü, çekip çevirdiği ve zorunlu kılmak istediği eğitim faaliyetlerine tamda bu nokta kuşkuyla yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Tek bir görüşün, değerin, inancın ve müfredatın dayatıldığı militarist bir eğitim sistemi insan tabiatına aykırıdır.

Demokratik dünyada bazı devletlerin kısmen de olsa eğitimle yollarını ayırdığını görüyoruz. Ancak Türkiye’de bunu söylemek henüz çok erken. Ancak bugünlerde sıklıkla tartışılan 4+4+4 modeli bu anlamda belki ileriye dönük bir umut ışığı olarak değerlendirilebilir. Bu yüzden yapılması gereken mevcut darbe ürünü olan 8 yıllık kesintisiz eğitimin kaldırılmasını savunmak ve devleti yeni uygulamayla alternatif eğitim modelleri noktasında zorlamak olmalıdır.


Kesintisiz zorunlu eğitim 3.Dünya ülkelerine özgü bir uygulamadır

Türkiye’de nedense eğitim hayatını düzenleyen kanunların ve uygulamaların olağanüstü dönemlerde özellikle darbeciler tarafından çıkartıldığını görüyoruz. Örneğin 1961 yılında çıkartılan 222 sayılı ilköğretim kanunu,12 Eylül’de yürürlüğe sokulan zorunlu din dersleri ve anadil yasağı, son günlerde sıkça tartışılan 28 Şubat darbe sürecinin ürünü 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim uygulamaları bunlardan sadece birkaçıdır. Bilindiği gibi 28 Şubat sürecinde Eski Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya ait olduğu iddia edilen bir ses kaydında, Karadayı; “Mesut Yılmaz’a altın tepside iktidar teslim ettiğini söyledikten sonra karşılığında bir takım talepleri olduğunu bunların arasında hükümetten 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimi mutlaka sağlamalarını istediğini” ifade etmişti. Neticede paşaların dediği oldu ve yapılan bir düzenlemeyle 8 yıllık kesintisiz eğitime geçildi. Ne var ki generaller kesintisiz zorunlu eğitim için kendilerine 3 Dünya ülkelerine örnek almışlardı. Çünkü 298 ülke içinde sadece 20 ülkede bu sistem uygulanıyor. UNESCO verilerine göre bu ülkeler; “EI Salvador, Seysel Adaları, Ruanda, Bolize, Bolivya, Virjin Adaları, Dominik Cumhuriyeti, Solomon Adaları, Porto Riko, Afganistan, Şili, Kenya, Yemen” gibi az gelişmiş genelde baskıcı rejimlerin hüküm sürdüğü ülkelerdi bunlar. Bugünlerde yeni uygulamayı neredeyse cumhuriyet eğitiminin çöküşü olarak gösteren ve kesintisiz eğitimi savunan kesimler acaba 28 Şubat ürünü bu uygulamanın çocukları ne kadar mağdur ettiğini biliyorlar mı? Bilindiği gibi 8 yıllık eğitimle birlikte %100 okullaşma oranına ulaşılması, 3 yıl içinde öğrencilerin 30 ar kişilik sınıflarda okuyacağı, 4. ve 5.sınıftan itibaren öğrencilerin en az bir yabancı dil bileceği, her ilçede en 2 okula bilgisayar laboratuarı kurulacağı, taşımalı eğitimde öğrencilere öğle yemeği verileceği, öğretmensiz okul kalmayacağı hedeflenmişti. Bugün baktığımızda bu hedeflerin hiçbirine ulaşılmadığını görüyoruz. Aksine zarar vermiştir.


4+4+4 uygulamasıyla birlikte köklü reformlar devam etmeli

Bu bakımdan yeni uygulamanın başta bu talihsiz uygulamayı bitirecek olması olumlu görülmelidir. Diğer taraftan yeni uygulamanın ilk 4 yıldan sonra eğitimi okul dışına taşıyacak olması da bir diğer olumlu gelişmedir. Ancak bu yeni uygulamayla birlikte eğitimde yeni reformların yapılması da ayrıca önem arz etmektedir. Türkiye’de eğitimin hala ideolojik bir endokrinasyon kurumu olarak işlev görmesi ve militarist bir takım yönetmeliklerin uygulanıyor olması ayrıca 80 yıllık tektipçi bir eğitim politikasının(Tevhidi Tedrisat) devam ettirilmesi gibi ciddi sorunlar karşımızda durmaktadır. Devletin, çocuğu ebeveynin değer yargılarına, hayat anlayışına, dini inancına, mezhebine dahası çocuğu için ne talep edip etmediğine, mevcut eğitim yöntem ve anlayışına takdir edip etmediğine bakmaksızın, çocuğu ailesinden alıp kendi bildiği yoldan terbiye etme çabalarına artık son verilmelidir.

Bugün bazı Avrupa ülkelerinde zorunlu kesintili eğitim süreleri fazladır. Ancak bu ülkelerde çocuklar -bizde olduğu gibi- ne her gün rahat, hazır-ol komutlarıyla yemin etmektedir ne törenlerde asker yürüyüşü yapmaktadır nede çocuklara ders kitapları aracılığıyla resmi ideoloji dayatması yapılmaktadır. Bizde durum farklı, dünyanın geldiği bu noktada hala çocuklar tek-tip kıyafet ve nöbetçi öğrencilik uygulamalarına tabi tutuldukları gibi örneğin eğitimcilerin bıyıklarını nasıl ve ne şekilde keseceklerine varana kadar her şeyleri yönetmeliklerle belirlenmiş durumdadır. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’da hâlâ eğitimin zihniyetini tayin etme açısından karşımızda durmaktadır. Bu bakımdan yeni uygulamanın ve anlayışın 2023 Türkiye’sine katkı sağlaması için artık standart tek tip eğitim modelinden vazgeçilmesi gerekiyor.


Alternatif eğitim modellerine imkân tanınmalı;

Türkiye’de ebeveynlerin çocuklarının geleceği için eğitimlerine verdikleri önemin artık farkına varılması gerekmektedir. Aynı şekilde çocukları, devletten başka kimsenin eğitemeyeceğine dair tabuların da yıkılması gerekiyor. Devletin eğitimde rolü olmalı ne var ki bunu eğitimi tekelleştirerek yapmamalıdır. Kendisi de okullar kurmak kaydıyla farklı/esnek eğitim modellerinin işletildiği okulların açılmasına imkân tanımalıdır. Bunu da eğitimi büyük ölçüde topluma bırakarak yapabilir. Sürekli gelişen ve bilinçlenen Türkiye’de toplumun eğitim faaliyetlerini de yürütebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Eğitim kalitesinin; farklı tercihlerin, esnek eğitim modellerinin, yol ve yöntemlerinin harmanlandığı, yarıştığı bir rekabet ortamında daha fazla artacağına inanıyorum.


Homescooling bizde de uygulanabilir;

Türkiye’ye de ne yazık ki alternatif eğitim modelleri üzerinde ciddi manada kafa yorulmadığı görülmektedir.1 Mart 1924 yılında çıkardığı 430 sayılı yasa ise hala geçerliliğini muhafaza etmektedir. Çünkü bu yasa “evde eğitim” gibi alternatif eğitim modellerinin uygulanmasına fırsat tanımamaktadır. Oysa demokratik dünya 50 yıldır alternatif eğitim modellerini tartışıyor ve uygulamalarına müsaade ediyor. Örneğin ABD, Kanada ve İngiltere gibi ülkelerde uzun yıllardır alternatif eğitim tartışmaların yaşandığını ve uygulandığını görmekteyiz. Demokratik dünyada gerek veliler gerekse eğitim uzmanları artık okulun çocukların doğal gelişimini olumsuz yönde etkilediğini dolayısıyla çocukların naturasını bozduğunu dillendirmeye başladılar. Bu yüzden esnek eğitim modelleri üzerinde kafa yorarak farklı projeler üretiyorlar. “Homescooling” (evde eğitim) bunlardan sadece biri.

Araştırmalara göre son yıllarda özellikle evde eğitim alan öğrencilerde bir artış görülüyor. Çünkü bu öğrencilerin gittikçe kamu öğrencilerine göre daha başarılı olmaya başladıkları gözlemlenmiş. Örneğin bu öğrenciler artık Amerika’nın en prestijli üniversitelerinden olan Harvard, Yale ve Stanford’dan burs kazanmaya başladılar. Yapılan araştırmalar Amerika’da halkın neredeyse yüzde 59’unun, evde eğitim alan öğrencilerin en az devlet okuluna devam edenler kadar iyi bir eğitim aldığını düşündüğü gösteriyor. “Exploring Akademik Sonuçları” başlıklı çalışmada, evde eğitim gören öğrenciler kamu öğrencilere göre, AP testlerinde yüksek başarı elde ettikleri görülmüş. Akranları 3.1 GPA alırken evde eğitim alan öğrencilerde bu rakam 3.1 GPA. Üstelik kız ve erkekler başarıda paralel gidiyorlar. Eğitim Araştırma Enstitüsü NHERİ’nin verilerine göre bugün ABD’de evde eğitim alan öğrenci sayısı 2.040 milyona ulaşmış.

Bu uygulama çok yönlü olarak tartışılarak Türkiye’de de işlerlik kazandırılabilir. Yeni yasa teklifi 4 yıldan sonra bunun önünü açabilecek durumda. Eğer bu halk imkân tanınırsa “kız çocuklarını bile okula göndermez” gibi halkı hala tepeden bakan, cahil ve bilinçsiz bulan seçkinci zihniyeti bırakabilirsek neden olmasın.

Eğitim Politikaları Merkezi Koordinatörü

ufukcoskunn@gmail.com

Taraf - Istanbul - 26.02.2012
29 Şubat 2012 00:09

İSMAİL HAKKI ATILGAN

4+4+4 13 EDİYOR Bizim ata sözlerimiz çok meşhurdur. Belli bir yapıda direnmeğe devam ettiğimiz zaman değişmeme adına, bizden başka doğru bilen yoktur düşüncesi adına (dana altında buzağı aramaya) bayılıyoruz. Yaşadığımız şu dönemde bile ehliyet almak için lise mezunu şartı var. Çalıştığım işletmelerde işe alınacak kişileri seçerken kimsenin ne kartına, ne tavsiyesine ihtiyaç duymuyoruz. CV'sini isterken, en küçük bir iş için bile aradığımız özellikler lisan, tecrübe, sosyal medya kullanma alışkanlığı ve sonra diplomasının ne olduğu geliyor. Tüm müracaatlarda hep yüksek tahsili üstelik. Artık küçük kasabalarda bile teknolojiye dayalı üretimler yapılıyor. Tarım bile teknolojiye bilime dayalı gelişiyor. Hiç kimse buğdayı elle atmıyor, harmanı rüzgarla savurmuyor. Bu ne biçim bir 4+4+4 eğitimiymiş ki okullara akıllı tahta, öğrenciye tablet kitap veriyor, aynı zamanda'da kız çocuğun eğitimini engelliyor, çıraklığa cahil eleman ,ucuz eleman hazırlamayı hedefliyor. Anlıyamıyorum hocam, kusurumu bağışlayın. Ya ben mars'ta yaşıyorum söylediklerim yaşanmıyor, ya da buna eleştiri getirenlerin, kuşku duyup vehim üretenlerin zamanımızı otuz kırk yıl önceymiş gibi görmeleri onları tatmin ediyor. Onun için 4+4+4=13 ettiğini düşünüyorum. Sağlıcakla kalınız.
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.