Mithat Sancar: Þiddet karþýtlýðýnýn özü, þiddeti þiddetsiz sona erdirme yollarý üzerine düþünmektir

19 Eylül 2011 15:55  

 

Mithat Sancar: Þiddet karþýtlýðýnýn özü, þiddeti þiddetsiz sona erdirme yollarý üzerine düþünmektir

Þiddetsizlik tartýþmasý son haftalarda gündeme damgasýný vuruyor. Savaþýn týrmanmasýyla ve devletle PKK arasýndaki müzakerelerin iyice açýða çýkmasýyla birlikte Kürt sorununda þiddetsiz çözümünü savunan tartýþmalar da yoðunlaþýyor. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öðretim Üyesi ve Taraf gazetesi yazarý Prof. Dr. Mithat Sancar, son iki haftadýr yazdýðý köþe yazýlarýnda ve þiddet karþýtlýðýyla ilgili önceki makalelerinde þiddetsizliðin çerçevesini hem Kürt sorunu özelinde, hem de genel politik ve toplumsal anlamda net bir þekilde çiziyor.

Ümit Þahin'in Yeþil Gazete'de yer alan Mithar Sancar’la þiddet karþýtlýðý ve Kürt sorununda þiddetsiz çözüm üzerine uzun soluklu söyleþisinde Mithat Sancar hem son geliþmeleri, hem de þiddet karþýtlýðýný nasýl tanýmlamamýz gerektiðini anlatýyor.




Siz yazýlarýnýzda þiddet karþýtlýðýný “toplumsal sorunlarýn çözümünde þiddetin bir yönetim tekniði ve bir siyasal mücadele yöntemi olarak kullanýlmasýný reddeden ilkesel tutum!” olarak tanýmlýyorsunuz. Oysa insanlar galiba þiddet karþýtlýðýný genelde daha bireysel bir tutum veya ezilmeye ve þiddete karþý ne olursa olsun ses çýkarmama olarak anlama eðilimindeler. Þiddet karþýtlýðýný toplumsal ve siyasal bir ideoloji olarak biraz daha açabilir misiniz?

Þiddet karþýtlýðýnýn tarihsel olarak pasifizmle baðlantýlý olduðunu daha önce de yazýlarýmda belirtmiþtim. Pasifizm Türkiye’de iyi bilinen bir kavram deðil. Daha çok genel günlük dil kullanýmý içinde algýlanýyor. Yani her türlü þiddete karþý olmak, artý bir tür hareketsizlik, toplumsal sorunlara karþý tavýrsýzlýk olarak anlaþýlýyor, ki bu doðru deðil. Çünkü pasifizmin ya da þiddet karþýtlýðýnýn hem kökleri çok eskiye dayanýyor, hem de çok deðiþik türleri var. Bütün þiddet karþýtlarý ayný pozisyonu temsil etmedikleri gibi, kendi konumlarýný ayný argümanlarla da meþrulaþtýrmýyorlar. Hem politik tutum, hem de felsefi, epistemolojik temel açýsýndan birbirinden çok farklý pasifist tutumlar var.

Þiddetin tarihte, hayatta, toplumsal olaylarda ve siyasal alanda nasýl bir rol oynadýðý çok uzun bir felsefi ve bilimsel tartýþma konusu. Bütün bunlarý genel ve soyut bir biçimde incelemek, irdelemek gerekiyor kuþkusuz; ama gazete köþelerinin buna uygun olduðunu sanmýyorum. Þiddet, bizim için soyut ve felsefi bir mesele deðil; yakýcý ve sarsýcý bir hakikat. Tartýþmanýn odaðýný bu hakikati alýrsak, çok daha kolay derinleþiriz. Bu hakikati, tartýþmanýn “kapitone noktasý” olarak alalým, oradan soyut ve genel boyutlarý da daha anlamlý bir þekilde dalarýz diyorum. Türkiye’de yaþanmakta olan örgütlü silahlý mücadele üzerine oturan þiddet meselesi, iþte böyle bir nokta olsun þiddet üzerine yapacaðýmýz tartýþmalarda.

Eðer þiddet kavramýnýn çeþitli tanýmlarýný, yani neyin þiddet sayýlacaðýný, neyin sayýlmayacaðýný masaya yatýrýrsak, orada kaybolma riskimizi çok yüksektir. Öyle olunca Kürt sorununuyla ilgili tartýþmada mesafe almamýz da bana göre imkansýzlaþýr. Þiddetin çok farklý þekilleri ve tanýmlarý var; doðrudan fiziksel þiddet, dolaylý þiddet, yapýsal þiddet, kültürel þiddet vs. Halbuki bizim burada tartýþtýðýmýz ve aslýnda benim bilinçli olarak sýnýrlamaya çalýþtýðým alan, bir etnik ve sosyal meselenin silahlý bir örgüt tarafýndan siyasal gündeme ve toplumsal hayata getirilmiþ olmasýdýr. Daha somut ve açýk bir þekilde söylemek gerekirse, Kürt sorununda Kürtlerin ezilmiþliklerine itirazýn ve hak taleplerini yükseltmenin, silahlý mücadeleyi yöntem olarak seçen bir örgüt tarafýndan savunulmasý ve bunun yarattýðý hayati sonuçlar.

Burada elbette þiddetle ilgili salt ilkesel bir tartýþma da yürütülebilir. Lakin bu tartýþma “ben insan olarak her türlü þiddete karþýyým, insanlar hiçbir þekilde çýkýp þiddete baþvurmamalýdýr” demekle, “ben þiddeti savunuyorum” demek gibi iki uç tutuma sýkýþmak zorunda deðil, sýkýþmamalýdýr da. Elbette böyle bir tartýþmayý baþlattýðýnýzda diðer konular da gündeme gelecektir. Onlar da bu meseleyle baðlantý içinde tartýþýlilir, benim buna hiçbir itirazým yok. Ama eðer tartýþmanýn çerçevesi ve ekseni iyi belirlenmezse meselenin özünü kaçýrmak yüksek bir risk olarak her zaman mevcuttur.

“Þiddet, bir süre sonra kendi özgül dinamiklerini yaratýr.”

Þiddetsizliði savunduðunuz zaman, bu tür bir þiddet karþýlýðýnýn ve pasifist söylemin ezenden yana tavýr almaya yaklaþtýðý ya da buna neden olabileceði gibi bir eleþtiri de yapýlabiliyor.

Þiddet baþlý baþýna çok ciddi bir sorun alaný. Neden karþý çýktýðýmý, açýkladýðým ilkesel tutumu neden savunduðumu da çok kýsa olarak þöyle açabilirim: Toplumsal ve siyasal sorunlarda devletten veya muhalif gruplardan gelen þiddetin bir süre sonra özerk bir olgu haline geldiðini, kendi özgül dinamiklerini yarattýðýný ve bu dinamiklerin de o sorunlarýn çözümünü imkansýzlaþtýrdýðýný, yeni baþka yýkýmlar yarattýðýný düþünüyorum. Ama bunu savunurken, elbette þiddet bir kere ortaya çýktýktan sonra, þiddet bir yöntem olarak kullanan aktöre karþý tepki göstermenin ötesinde herhangi bir siyasal tutum takýnmamayý asla önermiyorum. Tam tersine, diyorum ki, eðer mesleleleri henüz böyle bir örgütlü silahlý mücadele ve bunun ekseninde yürüyen bir çatýþma ortaya çýkmadan tartýþýyorsak, þiddetin ortaya çýkmasýný engelleyecek her türlü çabayý göstermeliyiz.

Bu noktada aktif bir barýþ siyaseti, daha doðrusu aktif bir demokratik siyaset savunusu öneriyorum. Mesela Kürt sorununda henüz þiddet bu tarzda ve çapta yokken, þiddete gerekçe oluþturabilecek bütün meselelerde demokratik siyasal çözümü hem içerik, hem de usul açýsýndan savunmayý bu tutumun bir gereði olarak görürüm. Böyle olunca tabii ezilene karþý ezenin yanýnda durmak þeklindeki itham çok temelsiz kalýyor, çünkü ben þiddet karþýtlýðýný toplumun düzenlenmesinde ve toplumsal sorunlarýn çözülmesinde þiddetin bir idare tekniði olarak kullanýlmamasýný da içeren bir tutum olarak açýklýyorum.

Devletin þiddet tekelini elinde tutmasý, meþru þiddet kullanma yetkisine sahip olmasý, bu yetkiyi toplumsal hayatýn örgütlenmesinde ve toplumsal sorunlarýn çözümünde bir teknik olarak kullanmasýný haklý göstermiyor. Devlet þiddetine ve devletin þiddet tekelinin yarattýðý þiddet kültürüne karþý baþtan sona net bir tutum takýnmayý þiddet karþýtlýðýnýn ön þartlarýndan biri olarak görüyorum. Bu açýdan baktýðýmýzda devlet þiddetine itiraz etmeyen, þiddet tekelinin kullaným biçimlerini demokratik bir çerçeve içine sokmayý savunmayan herhangi bir tutumun, þiddet karþýtlýðý olarak nitelenmesi mümkün deðildir. Devletin þiddet tekeli dolayýsýyla sahip olduðu þiddet kullanma yetkisinin nasýl demokratikleþtirilebileceði konusu da bana göre bu tartýþmalarýn önemli bir boyutudur, ki henüz bunlara girme þansýmýz olmadý, zaten tartýþma da böyle yürümüyor. Ama benim bu konularda daha önce yazdýðým yazýlar var, hem Birikim’de, hem Doðu Batý’da hem de kendi kitabým Devlet Aklý Kýskacýnda Hukuk Devleti’nde, modern devletin þiddet tekeli dolayýsýyla yaþadýðýmýz, modernliðin bir parçasý olarak karþýmýza gelen devlet kaynaklý olaðanlaþmýþ, görünmez þiddeti çok cicddi bir mesele olarak tartýþmýþtým.

Kýsaca þöyle dediðinizi söyleyebilir miyiz? “PKK’ye silah býrak, þiddet yöntemlerini terket” derken, “devlete böyle bir çaðrý yapamayýz, çünkü devlet zaten þiddet tekeline sahiptir” demek þiddet karþýtlýðý deðildir diyorsunuz.

Deðildir, zaten ben ikinci aþamayý da þöyle tanýmlýyorum. Eðer silahlý çatýþma baþlamýþsa, burada artýk þiddet karþýtlýðý basit bir silah býrak çaðrýsýndan ibaret görülemez, aksine böyle bir yaklaþým þiddetin siyasal ve toplumsal boyutlarýný yok sayma anlamýna gelir. Þayet bir silahlý çatýþma baþlamýþsa, silahlý bir örgüt hak ve eþitlik taleplerini þiddet yoluyla gündeme getirmeyi ve kabul ettirmeyi tercih etmiþse ve bu da yaygýn bir çatýþma yaratmýþsa, bundan sonra þiddet karþýtlýðý, ortaya çýkan bu durumun þiddetsiz çözümünün nasýl olabileceði noktasýnda kafa yormayý gerektirir. Burada þiddet karþýtlýðýnýn özü, þiddeti þiddetsiz sona erdirme yollarý üzerine düþünme ve tavýr alma noktasýnda yoðunlaþýr. Ama þiddetsiz çözüm dediðimde de, silahlý gruba yönelen, ona silah býrakma çaðrýsýndan ibaret, onunla sýnýrlý bir tutumu asla kastetmiyorum. Tam tersine bir silahlý çatýþma ortaya çýkmýþsa bunun bir hukuku, bir aklý, bir töresi, bir geleneði olduðunu, þiddetten kurtulmak istiyorsak, bunlarýn gereklerinin mutlaka öne çýkarýlmasý gerektiðini söylüyorum. Bu durumda, þiddet karþýtlýðý tanýmýnda söylediðim birinci unsur bütünüyle geçerlidir. Devlet, þiddet kullanan bir örgüt varolmasýna raðmen, sorunu þiddetle çözecek bir yaklaþýmda bulunamaz, böyle bir politika uygulayamaz. Silahlý örgütün varlýðý, devlete þiddete dayalý bir siyaset takip etme yetkisini vermez.

Devletin þiddet tekelinin varlýðýný çok sýnýrlý bir alanda meþru görmek gerektiði kanýsýndayým. O da bireysel özgürlüklerin ve hayatlarýn, toplumsal birlikteliðin ve özgürlüklerin korunmasýný saðlayacak caydýrýcý veya önleyici tedbirlerden ibarettir. Bunun ötesinde devlet tarafýndan gelen her türlü þiddet kullanýmý gayri meþrudur. Esasen devletin þiddet tekeline sahip olmasýný da, zorunlu ve geçici bir kötülük olarak görüyorum. Bugünkü þartlarda toplumsal yaþamýn gereði olan güvenliði saðlamak amacýyla devlete þiddet tekeli tanýmak dýþýnda henüz baþka bir yol bulamadýðýmýz için bu kötülüðe bir zorunluluk olarak katlanýyoruz. Zorunlu olarak katlandýðýmýz bir kötülüðün daha geniþ bir alanda uygulanmasýný da savunamayýz.

“Þiddet ortaya çýkmýþsa, þiddetsiz sona ermesi için uðraþmak lazým.”

Kürtlerin taleplerini ve Kürt siyasi hareketinin politikalarýný desteklemekle ayný mücadelenin bir parçasý olan PKK’nin þiddetini eleþtirmek arasýnda bir çeliþki olduðu söylenebiliyor. Siz bir çeliþki görüyor musunuz?

Bence bu, çok indirgemeci ve çok basit bir yaklaþým! Çünkü þiddetin yarattýðý özgül dinamikleri dikkate almayan bakýþlar, son derece basitleþtirici tutumlar üretebiliyorlar. Bugün PKK’nin varlýðý ekseninde ortaya çýkmýþ yaygýn iç çatýþmanýn ve þiddetin sona erdirilmesinin çeþitli þiddet dýþý yollarý var. Bu yollara baþvurulmasýný önermenin, Kürtlerin demokratik taleplerini hiçe saymakla hiç alakasý yok. Dediðimiz þey, çok karmaþýk deðil: Þiddet ortaya çýkmýþsa, þiddetsiz sona ermesi için uðraþmak lazým.

Bu baðlamda yapýlmasý gerekenlerin bir kýsmý demokratik usule, bir kýsmý da demokratik içeriðe iliþkindir. Þiddetin sona erdirilmesinin demokratik usulü, silahsýzlanma dediðimiz, uluslararasý literatürde de kullanýlan bir çerçevedir. Burada artýk müzakereler, görüþmeler, silah býrakma anlaþmasý, ardýndan silah býrakmanýn þartlarý, silah býrakacak insanlarýn nasýl yaþayacaðý, ne yapacaðý, hepsi o çerçevede ele alýnýr. Burada da demokratik siyaseti gözden kaçýrmamak gerek! Buna göre, silahýn býrakýlabilmesinin en önemli þartý silahla mücadele yürütenlerin siyaset yapmalarýna, demokratik yasal siyasal alana gelmelerine imkan saðlayacak her türlü düzenlemeyi yapmakta yatar. Örgütlü silahlý mücadele yürütenlere, demokratik siyaset yoluyla taleplerini dile getirme imkanýnýn tanýnmasý da þiddeti þiddetsiz bitirme hukukunun temel þartýdýr. Ayrýca elbette belli taleplerin demokratik siyaseti mümkün kýlacak düzenlemeler þeklinde tanýnmasý da ayný çerçeveye girer.

Devlet þiddeti devam ederken silahlý örgüt ortaya çýkmýþsa, örgütün kendi varlýðýný koruma açýsýndan þiddet kullanmasý artýk þiddet karþýtlýðý çerçevesinde deðil, savaþ hukukunun gerekleri ve ilkeleri çerçevesinde deðerlendirilir. Böyle bir silahlý çatýþma varken, devreye þiddetin hukuku ve etiði dediðimiz bir baþka boyut giriyor. Orada da silahlý örgüt pasif dursun, hiçbir þey yapmasýn, devletin silahlý güçleri gelsin onlarý yok etsin gibi bir öneri ne bu hukuk bakýmýndan geçerlidir ne de hayatta bir karþýlýða sahiptir. Burada meseleye, örgütü belli açýlardan eþit konumda gören, dolayýsýyla salt devlet olmaktan dolayý onun kullandýðý þiddeti meþru görmeyen bir bakýþla yaklaþmak gerekiyor. Burada artýk olay devletin, “ben devletim, þiddet kullanýrým, benim bu yetkim vardýr, o silahlarý býraksýn ya da teslim olsun” diyebileceði gibi bir basitlikte algýlanamaz . Meseleye toplumsal siyasal boyutuyla deðil, suç ve ceza boyutuyla bakan böyle bir yaklaþým, sorunu þiddetsiz çözmeyi mümkün kýlmaz.

Biz geçici ve zorunlu kötülük olarak devletin þiddet tekeli

Zaten þiddet yoluyla bir takým talepler dile getirildiðinde bu talepleri karþýlamak, hükümete yakýn çevreler veya hükümet yetkilileri tarafýndan sanki þiddete boyun eðmek ya da bir anlamda yenilgi gibi kabul ediliyor ve þiddeti þiddet dýþý yollarla sona erdirmeyi imkansýz hale getiriyor, öyle deðil mi?

Evet, maalesef öyle!

Yani savaþtan baþka bir yol olmadýðý noktasýna geliniyor.

Bu da daha fazla þiddet üretmekten baþka bir sonuç da doðurmuyor zaten. Bu tür yaygýn silahlý çatýþmalarda geleneksel modern devlet algýsýyla yaklaþamayýz! Bu tutum, modern devletin meþruiyet temellerine 18. yüzyýl, en fazla 19. yüzyýl zihniyetiyle bakmak anlamýna gelir. Devlet, bir bireysel suç söz konusu olduðunda güvenlik kuvvetlerini devreye sokacaktýr, çünkü þu anda ufukta þiddet tekeline dayalý bu tür bir örgütlenmenin alternatifi olabilecek, þiddet araçlarýna sahip olmayan bir toplumsal örgütlenme modeli ne yazýk ki yok. O halde bir zorunlu kötülük olarak buna katlanýyoruz. Ama bunu zorunlu kötülüðün ötesine taþýmamamýz gerekiyor; taþýmamamýz gereken ilk alan da toplumsal siyasal alandýr.

Toplumsal ve siyasal sorunlarýn çözümünde birileri örgütlü olarak þiddet kullansa bile, devletin buna sadece þiddetle cevap vermesi düþünülemez, kabul edilemez. Þiddetle cevap verebileceði yerler vardýr, diyelim ki kendi karakolunu savunmasý gibi. Fakat bunlar, meselenin çok basit boyutlarý. Bir karakola saldýrý yapýldýðýnda askerin de orada hareketsiz kalýp ölümü beklemesini önermek söz konusu olamaz. Týpký bir gerilla grubuna bir operasyon düzenlendiðinde o grubun hareketsiz kalýp ölümü beklemesini öneremeyeceðimiz gibi. Çünkü ortada, artýk benim demokratik siyaset savunucusu olarak önleyemediðim bir þiddet durumu var. Þimdi bunun þiddetsiz sona ermesini saðlayacak yollar üzerinde düþünmeyi daha doðru, daha yapýcý buluyorum ve onu öneriyorum.

Burada davanýn haklýlýðýný sorgulayan bir bakýþ; silahlý örgütün savunduðu, dile getirdiði talepleri gayrimeþru sayan bir yaklaþým da söz konusu deðil. Ancak bu gibi durumlarda, þiddet kullanan örgütün sürekli maðdur ve dezavantajlý durumda olduðunu, mecburiyet karþýsýnda bazý þeyleri yaptýðýný telkin eden bakýþ da sorunludur. Türkiye’yi ele alarak daha somut konuþursak, bugün PKK 28 yýla varan ilan edilmiþ bir silahlý mücadele yürütüyor. Artýk sadece bir tepki, sadece tali bir unsur, sadece bir türev konumunda deðildir; onun da bu þiddet yoluyla kurduðu pek çok alan vardýr. Ali Bayramoðlu’nun geçen günkü yazýsýnda yaptýðý çok isabetli ve önemli vurguyla söylersek, PKK þiddetinin kurucu rol oynadýðý durumlar ve iliþkiler hiç de az deðil. PKK’nin, siyasi ve toplumsal hayatý ve geliþmeleri etkileyen, bazý hallerde de belirleyen özerk bir aktör, onun kullandýðý þiddetin de özerk bir faktör haline geldiðini görmek gerekiyor.

Bu durumda elbette acaba asýl sorumluluk kimdedir diye sorulabilir. Benim cevabým açýk: Þiddeti þiddetsiz sona erdirmek konusunda, gene siyasal ve/veya fiziksel imkanlarýn büyük bir kýsmýna sahip olan devlet öncelikle adým atmasý gereken, bir þeyler yapmasý gereken taraftýr. Ama bütün meseleyi sadece devletin harekete geçmesi ve öncelikle onun sorumluluðunun vurgulanmasý noktasýnda toplarsak, yine bana göre þiddete dayalý çatýþmalarý þiddetsiz çözme konusunda fazla bir yol alma imkanýmýz olmaz ya da bir noktaya gelir orada týkanýrýz. PKK’yi de, kullandýðý þiddeti de özerkleþtiði alanlarda ayrýca sorumluluk bahsi çerçevesinde tartýþmak gerekiyor. Bunlarý tartýþtýðýmýz zaman, devlete PKK’ye göre daha fazla haklýlýk veya PKK’nin taleplerine daha az meþruluk tanýmýþ olmayýz. Burada yaptýðýmýz þey, önemli bir olguyu, þiddeti, onu nasýl sona erdirebileceðimiz kaygýsýyla tartýþmaktýr.

Türkiye’nin bir Martin Luther King’i neden yok?

Türkiye’de þiddetsiz çözüm tartýþmasý çok eski sayýlmaz açýkçasý. Daha çok demokratik ve barýþçý bir çözümden bahsediliyor veya barýþ mücadelesi þeklinde adlandýrýlýyor kuþkusuz, ama bu þiddeti reddeden ya da þiddetsiz mücadele yöntemleriyle sorunu çömeye yönelen bir hale pek fazla gelemiyor. Þunu sormaya çalýþýyorum. Türkiye’nin siyasi mücadele tarihinde þiddetsizliðin bir geçmiþi var mý? Türkiye’nin bir Martin Luther King’i var mý örneðin? Herhalde yok. Böyle bir geleneðin olup olmamasý açýsýndan meseleyi nasýl yorumlarsýnýz?

Türkiye’de modernleþme süreci bizatihi çok yoðun þiddet içeren bir süreçtir. Modern devletin kuruluþ þekli de yine yoðun þiddet üzerinden geliþmiþtir. Bütün modern devletlerde az ya da çok bu var zaten. Ama tepeden modernleþme modellerinde bu daha fazladýr. Türkiye tepeden modernleþme modellerinin tipik örneklerinden bir tanesidir. Kuruluþ süreci yoðun fiziksel ve yapýsal þiddet içermektedir. Toplumu kontrol altýnda tutmayý kendi varoluþ sebebi olarak gören bir devlet elitinin ve bu devlet elitinin yaygýnlaþtýrdýðý bir yönetim zihniyetinin varlýðý söz konusu. Bütün bunlar tabii toplumda da þiddeti en kestirme ve etkili çözüm aracý olarak gören bir zihniyetin yerleþmesini teþvik etmiþtir. Türkiye’de bu açýdan demokratik siyaset geleneðinin, pratiðinin ve tefekkürünün yaygýn bir geçmiþi olduðunu ve kabul gördüðünü söylemek mümkün deðil.

Ama arkamýzda 30 yýla yaklaþan yoðun bir yaygýn þiddet ve iç çatýþma tecrübesi oluþtuktan sonra ve pek çok olayý tecrübe ederek öðrendiðimizi varsayarsak, artýk toplumsal ve siyasal meselelerde þiddetsiz çözümlerin yollarýný ve imkanlarýný daha fazla ciddiyetle tartýþabileceðimize inanýyorum. Zaten dikkat edin, daha bundan birkaç yýl önce bu þiddet tartýþmasý çok dar bir çerçeveye sýkýþýrdý. Þiddet demek PKK demekti, þiddete karþý çýkmak PKK’yi lanetlemek demekti. Þiddetin neden ortaya çýktýðýný sorduðunuzda bile þiddeti meþrulaþtýran bir kiþi olarak damgalanýrdýnýz.

Týpký 11 Eylül 2001’den sonra Amerika’da yaþanan tartýþmalarda olduðu gibi. Orada da Chomsky’den Judith Butler’a kadar pek çok insan “acaba Amerika’ya yönelen bu nefretin ve bunun þiddetle ifade edilmesine kadar varan öfkenin nedenleri nelerdir, þiddeti yaratan bu nedenleri tartýþmadan 11 Eylül’ü anlayamayýz” dediklerinde, kendileri de El Kaide savunucusu, þiddet sempatizaný olarak damgalandýlar. Ama onlarý bu þekilde bastýrmaya çalýþan yaklaþýmýn bugün dünyada þiddeti nasýl yaygýnlaþtýrdýðýný çok daha çýplak bir gözle görebiliyoruz. Bir tepki olarak þiddet ortaya çýktýðýnda bunu ortaya çýkaran sebepleri tartýþmadan ve hem global hem yerel bazda þiddetsiz çözüm ve demokratik siyaset imkanlarýný sorgulamadan þiddetten kurtuluþumuz mümkün olmuyor.

Sinizm ve nihilizm tehlikesi

Son yazýlarýnýzda þiddetin bu þekilde ilkesel bir yaklaþýmla ele alýnmamasýnýn yaratabileceði ciddi iki riske iþaret ediyorsunuz: Sinizme ve nihilizme. Bý konuyu da biraz açabilir misiniz?

Elbette. Bu sadece bir tarafa yönelik bir deðerlendirme deðildir. Bunun altýný çizmek isterim. Eðer ilkesel olarak, mesela devletin toplumsal sorunlarýn çözümünde þiddet kullanmasýna karþý çýkmýyorsanýz, konjonktür elverdiðinde ya da sizi oraya sürüklediðinde pekala devlet þiddetini eskiden hiç de sýcak bakmayacaðýnýz þekilde savunur hale gelirsiniz. Yani þiddetten kaynaklanan bütün melanetleri karþý tarafa yýkar, yanýnda durduðunuz devletin þiddetini meþrulaþtýrmak için de pek çok manevra yapmaya baþlarsýnýz. Bu sinizmdir. Ayný þey elbette PKK’yi savunanlarda da var. Üstelik burada gizli gizli acýmasýzlýðýn takasý ya da mahsup edilmesi gibi bir algý da mevcut, ama buna dikkat çektiðinizde her iki taraf da kýzýyor. Acýmasýzlýðýn takasý ya da mahsup edilmesi dediðim þey, þiddet kullanan örgüt savaþ hukuku çerçevesinde bile suç sayýlan bir eyleme giriþtiðinde buna sessiz kalýnmasýdýr. Sanki o eylem sorgulandýðýnda bütün taleplerin meþruluðu sorgulanacakmýþ veya ilkesel olarak yanýnda durdukalarý örgüt devlete karþý zayýf düþecekmiþ gibi bir ruh haliyle konuþuluyor.

Ayný þey devlet savunucularýnda da var. Mesela PKK’nin acýmasýz bir eylemine sert bir þekilde karþý çýkarken, ondan çok daha vahim, çok daha barbarca devlet eylemlerini bir tür küçük kaza veya görmezden gelinebilecek bir arýza olarak deðerlendirebiliyorlar. Ya da þöyle diyorlar: Ama onlar da böyle yapýyor! Her iki taraf da “ama onlarýn yaptýðýna bakýn” diyor sýk sýk. Mesela Dersim’de sivillerin öldürüldüðü bir eylemi söz konusu ettiðinizde, size Kýzýltepe’de Uður’un öldürülmesini, Ceylan’ýn öldürülmesini, ya da gerillalarýn yargýsýz infaz edilmesini veya kimyasal silahlarla öldürülmesini örnek gösterip, bu eylemin tartýþýlmasýný engellemeye çalýþmak, bir refleks gibi ortaya çýkýyor.

Ayný þey devleti savunanlarda da var. Onlar da devletin bir eylemini kýnadýðýnýzda size çoluk çocuðun öldürüldüðü, sivillerin sokak ortasýnda infaz edildiði PKK eylemlerini örnek gösteriyorlar. Bu, acýmasýzlýðý birbirine mahsup etme ve ona karþý tavýr almaktan kaçma mantýðýdýr. Bu mantýk, þiddete karþý ilkesel tutum yokluðunun yarattýðý son derece kötü bir durumdur. Çok yozlaþtýrýcý, çok bozucu, bir toplumun toplum olmasýný engelleyecek kadar tehlikeli bir yaklaþýmdýr.

Öte yandan, þiddete ilkesel karþý çýkýþ söz konusu olmadýðýnda nihilizm tehlikesi de vardýr. Burada nihilizmi de þöyle tanýmlayabilirim: Eðer siz þiddetin bir çözüm aracý olduðuna inanýyorsanýz, çatýþmalarýn çok kýzýþtýðý bir noktada yanýnda durduðunuz tarafýn her türlü eylemine göz yummaya hazýr hale geliyorsunuz. Mesela bugün devlet operasyonlara hazýrlanýrken, eminim yarýn öbür gün kimyasal silah kullansa bile bugün operasyon hazýrlýklarýna destek verenler buna gözlerini kapayacaklardýr. Hele bir sonuç alalým, sonra bunlar halledilir gibi bir mantýkla bakacaklardýr.

Ayný þey PKK için de geçerli. Zaten TAK açýklamýþtý, þehir merkezlerinde sivil ayrýmý da gözetmeden çok sarsýcý eylemler yapacaðýz demiþti. Eminim yine bir sürü insan böyle bir ortamda o eylemleri bile içten içe meþru görecektir. Ýþte ilkesel tutum yokluðu böyle sinik, nihilist bir dalga boyu yaratýyor. Ve burada artýk býrakýn þiddetsiz çözümü, herhangi bir çözümün mümkün olmadýðý bir noktaya, toplumsalýn parçalandýðý bir noktaya savruluyoruz. Toplumsalýn çözüldüðü, parçalandýðý nokta her türlü ilkenin ve deðerin yok olmasýyal at baþý gider. Nihilizm de, sinizm de deðerlerin ve ilkelerin sistematik imhasýnýn güçlü iki aracýdýr.

“MÝT-PKK görüþmesinin yayýnlanmasý bir kýrýlma noktasý olabilir”

Son olarak geçtiðimiz günlerde ortaya çýkan MÝT-PKK görüþmesi kaydý için ne düþündüðünüzü sormak istiyorum. Bu görüþmenin yayýnlanmasý barýþýn yakýn olduðunu mu gösteriyor sizce, yoksa bir fýrsatýn kaçýrýlmýþ olduðunu mu?

Bu tür görüþmelerin varolduðunu konuyla ilgili herkes gibi ben de biliyordum, tahmin ediyordum tabii ki. Kimin neden sýzdýrdýðý tartýþmasý da bana son derece önemsiz geliyor bu aþamada. Çok önemli gelen þey ise þu: “Çok zor zamanlarda” bile bu hükümet PKK’nin temsilcileri ile müzakereleri yürütebilmiþtir. Türkiye’de bu müzakerelerin yapýldýðýnýn açýða çýkmasý da bir infial yaratmamýþtýr. Demek ki Türkiye’de özellikle bu hükümetin 2006’dan bu yana tuttuðu bilinen böyle bir yol var. Bu daha açýk hale geldi. Bu olay hükümetin de aslýnda müzakere pratiðini bidiðini, buna yabancý olmadýðýný, tam tersine epeyce de bir tecrübe birktirdiðini gösteriyor. Ýkinci olarak da böyle bir müzakereye ilkesel olarak karþý olmadýðýný gösteriyor.

PKK’nin de bütün o anti-AKP kampanyasýna ve söylemine raðmen AKP hükümetinin temsilcisi olduðunu açýkça söyleyerek masaya oturanlarla çok zor þartlarda, KCK operasyonlarý yapýlýrken müzakere ettiði anlaþýlýyor. O halde onlar da çok zor þartlarda bu hükümetle bir müzakere tecrübesi yaþamýþlardýr, bunun mümkün olduðunu görmüþlerdir. Bugün toplumun geneline baktýðýmýzda bir infial, bir öfke, hatta bir þaþkýnlýk bile görümüyoruz. Aslýnda bunun olmasý gereken bir þey olduðuna dair bir algý topluma daha hakim hale gelmiþ görünüyor. Bu nedenle de bu görüþmelerin ortaya çýkmasý savaþ yanlýlarýnýn elindeki bütün argümanlarý anlamsýzlaþtýrýyor. Demek ki mümkündür, denenmiþtir ve bu tecrübenin devam ettirilmemesi için ileri sürülecek hiçbir kaygý da inandýrýcý olmayacaktýr. Ben bu kaydýn ortaya çýkmasýný, müzakere yani þiddetsiz çözüm için bir þans, bir imkan olarak görüyorum, bir kýrýlma noktasý oluþturma ihtimalini bile düþünüyorum.

Çok teþekkür ederim Yeþil Gazete’ye zaman ayýrdýðýnýz ve bu önemli görüþleri bizlerle paylaþtýðýnýz için.

Röportaj: Ümit Þahin – Yeþil Gazete

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaþ
0