Mine Uygur ve Feryal Bekdik Portekiz'de - 2

18 Ağustos 2007 00:00  

 

Mine Uygur ve Feryal Bekdik Portekiz'de - 2

Sabah evden çıkıyor taksiye biniyoruz. Havaalanı oldukça sakin, işlemleri çabucak tamamlayıp
Business Class’ın CIP salonunda oturuyoruz. Saat 10:25 de uçak havalanıyor, ikram itibar gani.



Dört buçuk saatlik yolculuktan sonra, yerel saat ile 13:00 de Lizbon Havalimanı’na iniyoruz. Lizbon ile aramızda iki saat fark var. Havaalanından çıkmadan information bürosuna uğruyoruz. Üç günlük LC kartı alıyoruz. Lizbon Card tüm toplu taşım araçlarına ücretsiz, Müzelere indirimli girmemizi sağlayacak olan bir bilet. Hatta bazı restoranlarda bile indirimli.





Üç gün sonra Porto’ya gideceğiz, onun içinde tren saatlerini öğreniyoruz. Şehir haritalarından alıyoruz. Havaalanı çıkışında taksi kuyruğuna giriyoruz. Taksiye binerek otelin adresini veriyoruz.
Otel Almirante, Eski şehrin içinde üç yıldızlı hoş bir otel. Taksi şoförü, yok bagaj, yok yol derken biraz fazla para alıyor. Yol yorgunluğu, yeni bir şehir deyip birkaç Euro fazla ödüyoruz. Bavulları açmadan kendimizi sokağa atıyoruz.



Lizbon yedi tepe üzerinde kurulmuş bir şehir.



Almirante Reis caddesinden Nehir kıyısına doğru yokuş aşağı yürümeye başlıyoruz. Fayans kaplı

binaların, evden eve gerilen iplere asılmış çamaşırların, tramvay hattı üzerine park edilmiş

arabanın (tramvay geldi ve dakikalarca şoförün gelip arabayı çekmesini bekledi) resmini çeke çeke

yürüyoruz. Yol üzerinde mahallenin pastanesinde mola veriyoruz. Portekiz’in ünlü tatlısı “Nataş”lardan yiyoruz. Altı milföy hamuru, üzeri fırınlanmış tarçınlı krema olan çok lezzetli bir tatlı..




Figuera Meydanı’ndan Baixa çarşısına giriyoruz. Birbirini dik kesen sokaklardan oluşan çarşının bazı sokakları trafiğe kapalı ve de cilalı desenli parke taşları ile kaplı. Bu cilalı taşlar daha sonra başıma iş açacak ya neyse... Çarşının içinden geçerek Comercio Meydanı’na varıyoruz. Zafer takının ve de Kral 1.Jose’nin heykelini fotoğraflıyoruz. İlk gün şehirde oradan oraya koşuşturmaktansa şehir turu yapan otobüslerden birine biniyoruz. Bir saat kırk dakika boyunca şehrin görülmeye değer yerlerinin önünden geçerek; ertesi günü için görmek istediklerimizin
yerlerini haritada işaretliyoruz. Cumhurbaşkanlığı köşkü önünden geçerken askerlerin nöbet değişimine denk geliyoruz.





Kısa Portekiz Tarihi



İlk çağlarda bu ülkeyi Lusitanienler (İber kabileleri) işgal etmiş, MÖ birinci yüzyılda Roma eyaleti olmuş. Sırasıyla Vandallar, Almanlar, Vizigotlar gelmiş geçmiş, 711 yılında Müslümanların eline geçmiş. 11.yüzyıla kadar Endülüs Emevileri hüküm sürmüş. Portekiz ismi Portucallis kelimesinden gelme. Latince Portas (liman) ve Calle (kale) birleşiminden meydana gelmiş. Portekiz 1143’te bağımsız bir krallık olmuş. On üçüncü yüzyılda sınırlarını genişleterek bugünkü haline gelmiş. Portekizli denizciler 15. yüzyılda dünya çapında yayılma göstermişler. 1498’de Vasco da Gama Avrupa’dan çıkarak Afrika’daki Ümit Burnu’nu dolaşarak Hindistan’a giden ilk kişi olmuş. 21 Nisan 1500 yılında Portekizli bir gemici olan Pedro Alveras Cabrol, Hindistan’a gidiyorum
zannıyla Güney Amerika’ya ayak basmış ve ülkeyi Portekiz kralı adına zapt ettiğini ilan etmiş.





Sonraki yüzyılda Asya, Afrika ve Güney Amerika'da büyük bir sömürge imparatorluğu kurarak, Avrupa ve Doğu arasındaki ticaretin çoğunu ellerinde tutmuşlar. 1598 yılında Fas şehirlerine karşı açtığı
savaşta, Portekiz ağır bir mağlubiyete uğrayınca, imparatorluk aniden çökmüş. Ülkenin
zayıflamasından faydalanan İspanya, Portekiz'i 1580'de topraklarına katarak, 1640'a kadar idare
etmiş.



Portekiz 1688 yılında Lizbon Antlaşmasıyla tekrar bağımsızlığına kavuşmuş. Fakat Portekiz eski
ihtişamını kaybettiğinden İngiltere ile 1703'te, 20. yüzyıla kadar devam eden bir ittifak antlaşması imzalanmış. İngilizlerle müttefik olduğundan 19. yüzyılda Napolyon'a karşı savaşmak zorunda kalmış. Ülke Fransa ile savaş halindeyken, 1 Kasım 1755 ‘de Lizbon’u yerle bir eden deprem yaşanmış, depremin ardımdan gelen med-cezir ve de yangınlarla şehirden pek bir şey kalmamış.






1811'de kral ve ailesi Brezilya'ya sığınmış. Bu dönemde imparatorluk çökmeye başlamış. 1822'de
Brezilya bağımsızlığını ilan edince, Portekiz tek büyük zenginlik kaynağını da kaybetmiş.
On dokuzuncu yüzyılın tamamı ve 20. yüzyıl başları Portekiz için ekonomik ve siyasi istikrarsızlık
dönemi olmuş. Şiddetli partizan mücadeleler, iç savaşlar ülkeyi kargaşanın içine itmiş. 1908'de kral katledilmiş, iki yıl sonra 1910'da cumhuriyet ilan edilmiş. On altı yıl devam eden cumhuriyet dönemi oldukça istikrarsız olup, bu dönemde kırk sekiz hükümet kurulmuş ve en az yirmi beş darbe
teşebbüsü olmuş. 1926'da ordu idareyi ele almış ve 1928’de cumhurbaşkanı General Antonio Oscar de Fragoso Carmona, Antonio Oliveira de Salazar’ı Maliye bakanı olarak yönetime getirmiş. Salazar’a General tarafından bütün haklar tanınmış, bu haklar sayesinde Salazar’ın Partilere, Sendikalara ve
Politik duyarlılığa saygı göstermesine gerek kalmamış. 1928’den itibaren Portekiz’in asıl iktidar
sahibi Salazar olmuş. Salazar’ın yönetimi bir tür Finans Diktatörlüğü… Salazar’ın astığı astık kestiği kestik dönemi tam kırk yıl sürmüş. Salazar bir gün sandalyeden düşerek felç olmuş ve çok geçmeden de ölmüş.





Salazar'ın Portekizliler icin söylediği en tanınmış sözlerinden biri "Portekiz'lilere üç tane “F" ver başka bir şey istemezler" demiş, bu üç F nedir diye sorulduğunda cevabı şu olmuş, Fiesta, Fado, Futbol 25 Nisan 1974'te hükümet genç subaylar tarafından yapılan bir darbe sonucu işbaşından
uzaklaştırılınca, General Antonio de Spinola liderliğinde bir askeri cunta kontrolü eline geçirmiş.
Başkan Spinola solcu subaylardan gelen baskı sonucu, aynı yılın Eylül ayı sonunda istifa etmek
zorunda kalmış. Nisan 1975'te demokratik partiler oyların %64'ünü kazanmıştır. Sovyetlerce
desteklenen komünist partisi de etkisiyle bankalar, sigortalar ve sanayi devletleştirilmiş.




Aynı yıl Afrika’da ki sömürgeler Angola, Mozambik, Sao Tome, Principe ve Cape Verde bağımsızlıklarını ilan etmiş. 1976'da yürürlüğe giren yeni Anayasada sosyalizme geçiş hedefi açık bir şekilde de ortaya konmuş. Yeni Anayasanın ardından yapılan genel seçimlerde hiç bir parti çoğunluğu elde edememiş. Sosyalist Partisi Genel Başkanı Mário Soares bir azınlık hükümeti kurmuş. Cumhurbaşkanlığına Genelkurmay Başkanı Antánio Ramalho Eones seçilmiş. Mário Soares başkanlığındaki hükümet 1977 Aralığında istifa etmiş. Ocakta kurulan koalisyon hükümeti ve bunun ardından kurulan bir dizi koalisyonlar da kısa ömürlü olmuş. 1980'de yapılan seçimlerden sonra merkez sağ eğilimli Demokratik İttifak, büyük çoğunlukla iktidara gelmiş. Bu hükümet anayasada büyük değişiklikler yapmış ve sivil yönetime geçiş yolunu açmış. 1982'de baş gösteren hükümet krizi üzerine
Cumhurbaşkanı erken seçim kararı almış. 1983 Nisanında yapılan seçimlerde birinci parti durumuna
gelen Portekiz Sosyalist Partisi, Sosyal Demokrat Partiyle koalisyon kurmuş. Portekiz 1 Ocak 1986'da AET’ye alınmış. Soares, 60 yıllık bir aradan sonra 1986 Şubatında ilk sivil cumhurbaşkanı seçilmiş.




Şu anda sosyalist iktidar başta. 1999 yılında ortak para birimi EURO’ya geçmişler.



Başkent Lizbon



Lizbon (Lizboa) Tejo nehrinin iki yakasında kurulmuş ve de nehir aynı zamanda şehrin Atlas Okyanusu’na bağlantısını sağlıyor.





Ana caddesi, Liberdade Bulvarı ve bu bulvar üzerindeki meydanlar muhteşem. Şehir turundan sonra, otele dönüp akşam için hazırlanıyoruz. Metro ile Rossi’ye iniyor, Bairro Alto’ya gitmek üzere Eiffel tarafından dizayn edilmiş Santa Justa asansörüne gidiyoruz. Asansör bakımdaymış, yani çalışmıyor. Fünikuler ile gitmek üzere Figueira Meydanını kat ediyoruz. Sokaktaki insanlar İngilizce bilmiyor, tariflerini anlamıyoruz. Fransızcaya benzeterek çözmeye çalışınca da funikülerin de bu saatte çalışmadığı sonucuna varıyoruz. Merdivenlerden çıkarsak ulaşılabilecek gibi ama akşam karanlığında fazla zorlamayalım deyip taksiye biniyoruz.





Bairro Alto, barlar mahallesi, turistik, yerel, salaş her türlü restoran, meyhane, bar yan yana

sıralanmış. Elimizdeki broşürden gözümüze kestirdiğimiz Adega Mesquita restorana giriyoruz.

Masaya meze tabakları geliyor, yersen parasını ödüyorsun, yemezsen parasını almıyorlar. Burada

aynı zamanda Fado söyleniyor. Fado, 19. yüzyıldan günümüze kadar uzanmış bir Portekiz halk müziği türü. Fado'nun tam bir çevirisi olmamakla beraber, kelime anlamı kadere veya alın yazısına yakın.
Fado, balıkçı, kaşif ya da denizci olan sevgililerini, eşlerini denize uğurlayan ve onların geri dönmesini umutla bekleyen 19. yy Portekiz kadınlarının artık beklenen yakınlarının geri gelmemesi üzerine denize karşı yaktıkları ağıtlardan türemiş. Bu nedenle Fado, derin acıların, hüzünlerin, özlemin, nostaljinin, mutluluğun ve aşkın ifade edildiği bir müzik türüymüş. Fado söyleyen kadınlar omuzlarına siyah şal atıyorlar. Sözleri anlamasak da öyle bir söylüyorlar ki, insanın içine işliyor.





Beyaz şarap söylüyoruz. Şarap, Fado, günün yorgunluğu üzerine binince yerimizden kalkacak hal
kalmıyor. Restoran’dan çıkıp biraz yürüyor, taksiyle otele dönüyoruz.




22 Haziran 2007 Cuma

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0