Soylu yalanlar ve acý doðrular: Önce kapitalizmden kurtulmalýyýz

20 Mayýs 2011 11:26 / 1959 kez okundu!

 


Zülfü Dicleli’nin “Sosyalizmden de Kurtulmalýyýz” baþlýklý yazýsýný okumaya baþladýðýmda Goodbye Lenin filmini düþünmeye baþladým. Dicleli yazýsýnda, Alex’in gayret ve ihtimamýyla, kapitalizmin aslýnda ne kadar gerçek, baþarýlý ve gelecekten umut verdiðine okuyanlarý inandýrma çabasý çoðu noktada ayný traji-komik boyutlara varýyor...


--------------------------------------------------------------

Soylu yalanlar ve acý doðrular: Önce kapitalizmden kurtulmalýyýz

Yönetmenliðini Wolfgang Becker’in yaptýðý “Goodbye Lenin” (2003) 1989 yýlýnda Berlin Duvarý’nýn çökmesinden önce ve sonraki, iki Almanya’nýn birleþtiði yýl içinde geçer. Alex, annesi Christiane, kýskardeþi Ariane ve onun küçük kýzýyla birlikte yaþamaktadýr. Babalarý 1978 yýlýnda, ailesini terkederek Batýya kaçmýþtýr. Kocasýnýn yokluðunda Christiane ardýcýl bir sosyalist olmuþtur. Sosyalist Parti çalýþmalarýna aktif olarak katýlmaktadýr. Ancak 1989 yýlýnda hükümet karþýtý mitinglerden birinde oðlu Alex’in tutuklanmasýna tanýk olunca bir kalp krizi geçirir ve komaya girer. Alex ertesi gün serbest býrakýlýr. Kýsa bir süre sonra da Berlin Duvarý çöker, kapitalizm Doðu Berlin’e girer. Berlin’e hýzla kapitalizm yaþam tarzý girer. Ancak, sekiz ay sonra anne, Christiane komadan aniden uyanýr. Ne ki, ayaða kalkacak mecali yoktur, artýk yatalak ve ruh saðlýðý bozuktur. Doktor, bir þok daha geçirmesi halinde bunun ölümcül olacaðýný söyler. Alex, son sekiz aydaki deðiþimi farketmesi halinde annesinin kalbinin buna dayanamayacaðýna karar verir. Ýþte bundan sonra, Alex’in, annesini hala eski sosyalist Berlin’de yaþadýðýna inandýrabilmek için ev dekorunu yine eski haline getirmesi, evin içinde eski elbiselerle dolaþmasý, hatta televizyon yayýnlarýný bile, eski sosyalist tarzda kurguladýktan sonra annesinin seyretmesine izin vermesi, yani herþeyi aslýnda “öyle deðilmiþ” gibi sunma çabasý, gerçekten traji-komik bir hikâye yaratýr.

Zülfü Dicleli’nin “Sosyalizmden de Kurtulmalýyýz” baþlýklý yazýsýný okumaya baþladýðýmda bu filmi düþünmeye baþladým. Dicleli yazýsýnda, Alex’in gayret ve ihtimamýyla, kapitalizmin aslýnda ne kadar gerçek, baþarýlý ve gelecekten umut verdiðine okuyanlarý inandýrma çabasý çoðu noktada ayný traji-komik boyutlara varýyor.
Anne, Christiane komadan ayýldýktan bir süre sonra, artýk yataktan kalkabilecek duruma gelmesiyle birlikte bazý þeylerden þüphelenmeye baþlar ve bir gün, Ariane’nin yeni Batýlý erkek arkadaþý dayanamayarak gerçeði açýklar. Anne, Alex’in kendi saðlýðý için yaptýðý fedakârlýklarýn o zaman farkýna varýr ve Alex’e bildiðini farkettirmez. Kurgulu televizyonu sadece Alex’i memnun etmek için son bir defa daha yüzünde dingin bir ifadeyle izler. Yazýya iliþtirilen yazarýn fotoðrafýnda da ayný kendinden hoþnut, sahte bir dünyaya sevdikleri uðruna katlanmaya hazýr maðrur ifadeyi görünce filmdeki amaca uygun bir niyetle sosyalizmin eleþtirildiðini düþünerek gülüp geçebilirdim. Ancak yazýnýn tamamý okuyunca, hiç de böyle masum bir niyetle yazýlmadýðý, tersine art niyet barýndýrdýðýný hissettiðim için yazýya bazý noktalarda yanýt vermeye karar verdim.

Ne ki, kendi arzuladýðý sonuçlara kestirmeden varmak için yazarýn, okurun, verilen “neden”leri önceden, tartýþmasýz kabul etmeye neredeyse zorlayan üslubu, gerçekten sorunlarýn tatýþýlmasýný imkânsýzlaþtýrýyor. Ne o ünlü tarihi makalesinde, ne de yazýlan önsözde global liberal politikalardan söz edilmediði gibi insanlýða belalar açan yirmi yýllýk kapitalist yapýnýn üstü adeta örtülmeye çalýþýlýyor. Çoðu yerde subjektif amaçlar gerçekmiþ gibi gösterilmiþ. Yazýda kasýtlý olarak sosyalizme saldýrýlýrken kapitalizme aþýrý iyimser yorumlar yapýlmýþ. Sosyalizm ve kapitalizmin nasýl deðiþime uðradýðý nereden nereye geldikleri anlatýlmadan liberal global kapitalizmden yana taraf tutulmuþ

Yazýyý okuduktan sonra baþlýðýný bir kaç defa içimden tekrar ettim; önyargýlý düþmanca bir baþlýk. Emir verir gibi: “Sosyalizmden de kurtulmalýyýz”! Hangi sosyalizm? Sosyalizm mi kaldý? Yirmi yýldýr saðcýsý solcusu herkes, sosyalizmin ‘S’ sini bile politik literatürden kazýmaya çalýþtý. Liberalistler Avrupa’da “sosyalizmden mutlaka kurtulmalýyýz”diye baðýrdý durdu. Ama sosyalizm düþünceleri Berlin duvarý deðildi, baltayla çekiçle yýkýlacak gibi deðil.

Neden sosyalizm? Sovyet sosyalizminin yýkýlmasýndan sonra aydýnlar ve ilerici güçler sosyalizmin nasýl olmamasý gerektiðini tartýþtýlar, ama çaðdaþ bir sosyalizmin nasýl olacaðýna dair araþtýrma yapýlmadý. Devletçilik, devlet kapitalizmi, totalitarizm, bürokratik merkezi planlama, farklýlýða tahammül edemeyen kollektivizm, çevreyi korumayan üretim, dogmatizm ve tek partili politik sistem devletçi sosyalizm, sosyalizm deðildi. Yeni bir sosyalizm mi gerekiyordu, yoksa sosyalizm gereksiz miydi?

Neden sosyalizm? “Toplumcu Sosyalizm”den söz ediliyor çünkü dünya adaletsizliklerle, eþitsizliklerle dolu. Yaþadýðýmýz kapitalist sistemde her yýl 11 milyon çocuk açlýktan ve temel, asgari saðlýk hizmetlerinin yokluðundan dolayý ölüyor. Her yýl orta büyüklükte bir ülke nüfusu kadar insan ölüyor. Bunlar yirmi yýldýr sosyalizmden kurtulmak isteyen liberallerin insanlýðý nasýl bir felaketin eþiðine getirdiðini ortaya seren sadece bir kaç örnek.

Gerçekten sosyalizm gerekiyor mu? Sosyalizm, Marks’ýn, solun bir ütopyasý, subjektif bir hedefi miydi? Çok sayýda sosyalizm taraftarý, solcu, sosyalizmi hiç bir zaman ulaþamayacaðýmýz uzak bir hedef olarak gördü ve en doðrusu, ilerici bir çizgide kalarak kapitalizmi sürekli reforme etmek, dedi. Toplumsal muhalefetle kapitalizm daha insancýl ve doðayý koruyan rasyonal bir sisteme dönüþtürülebilir; iyi hazýrlanmýþ hükümet politikalarýyla kapitalist ekonomi hem daha karlý olur hem de yoksullar daha az etkilenebilir; derin sosyo-ekonomik köklere dayanan sistem kontrol altýna alýnabilir ve ilerici bir rol üstlenebilir dendi; buna örnek Olof Palme dönemi Ýsveç gösterildi. Orada, kadýnlarýn haklarý, daha eþit ekonomik koþullar, yüksek ücretler, sosyal programlar ve adeletli vergi sistemi uygulandý. Oysa Ýsveç toplumunun korporist, sosyal demokrat olmasýnýn ardýnda, global pazarýn paylaþýmýndan aldýðý pay vardý. 2008 Mali Krizi’nden sonra artýk bu da mümkün deðil. Yaþanan deneyim, serbest pazar üzerine kurulmuþ küresel kapitalizmin, etnik kültür temelli liberal demokrasisiyle, finans kapitalin varlýðýyla geniþlemesinin de, yenilenmesinin de hemen hemen imkânsýz olduðunu gösterdi. 2008 finans krizine kadar global kapitalizme kan veren liberaller, teknolojik deðiþimlerle spontane deðiþimin olabileceðine dair bilimsel dayanaðý olmayan tezlerle insanlýðý oyaladýlar. Son yirmi yýl yaþanan deneyime gözlerini kapatanlar, günlük pratiðin kendi yazdýklarýyla çeliþtiklerini görmedikleri gibi, bu tarihsel dönem boyunca oluþan süreçlerin, dünyayý 19 yüzyýl koþullarýna doðru sürüklediði gerçeðinin de üzerini uydurma tezlerle örtmeye çalýþýyorlar. 2008 krizinden sonra bu tür determinist düþünceler birer birer laðým çukuruna atýlmaya baþlandý.

Bu kesimler, global kapitalizmin geçirmekte olduðu þiddetli depremi görmemek için adeta çýrpýnýyorlar. Ne zaman kriz veya kapitalizmin hastalýklarý ortaya serilse, liberaller hemen devletçi sosyalizmi hatýrlýyor. Sovyetlerin yýkýlmasýndan dem vuruyorlar. Ýnsanlýðýndan çýkmýþ global kapitalizmdeki çok önemli deðiþim ve kýrýlmalarýn üstü örtülüyor. Daha da aðýr sonuçlar verebilecek süreçlerin önceden görülmesini engelliyorlar.

Global kapitalizm ilk defa bir krize girdi

Liberaller, krize neden olan fay hatlarýnýn kýrýlma nedenlerinin üstünü örtmek, gerçekleri çarptýrmak için büyük bir çaba harcýyor. Yirmi yýldýr liberalizm, yalaný yalanla örtüyor. Oysa uluslararasý deneyimler, kapitalizmin global krizle birlikte içine girdiði durumla, liberallerin göstermek istedikleri, taban tabana zýt bir gerçek çýkarýyor karþýmýza. Yirmi yýldýr liberallerin gerçekleri nasýl örttüðüne dair, baþlýklardan yola çýkarak kýsaca deðineceðim bazý örnekler vermek istiyorum;


Liberaller serbest pazarýn sýnýrlarýný kendileri çizdiler; Ýktidar partisi AKP’nin de artýk bir parçasý olduðu global liberal sistem, her ülkenin serbest pazarýn nimetlerinden yararlanabilmesi için bazý ekonomik ve politik engelleri ortadan kaldýrmasý gerektiðini söyleyip durdu.
1980’den sonra çýkarlarý uðruna pazarlarýn özgürlüðünü kýsýtlayan engelleri birer ikiþer koymaktan geri durmadýlar. Global kapitalizm, faiz oranlarýný ve asgari ücretleri pazar dýþý müdahelelerle devlet eliyle yirmi yýldýr uyguluyor. Yani ekonominin ayarýný yapýyor. Kendi hizmetkârý olan devletler gerektiðinde pazara müdahele ediyor. Mutlak bir serbest pazar zaten olamaz; ancak liberaller serbest pazarý politik bir ideolojiye dönüþtürdüler.

Liberallere göre, hükümetler pazarý iþverenlerden daha iyi bilemez. Ancak onlar, krize yol açan pazardaki düzenlemelerin faydalý sonuçlar verdiðini kabul etmemekte ýsrar ettiler. 2008 finans krizine bir daha tekrarlanmasý istenmiyorsa, tüm finans metod ve araçlarý yasaklanmalýdýr. Finans ürünleri, ilaçla uygulanan bir teste tabi tutulmalýdýr. Bu acil önlemler alýnmazsa Ýngiltere, ABD, Yunanistan, Ýrlanda ve Portekiz’i sarsan krizler. Er geç Türkiye’yi de etkiler. Geçen hafta The Newyork Times Türkiye’de finans krizin yakýnda patlayacaðý öngörüsünde bulundu.

Liberal söylemlerin tersine, özel þirketler toplum için deðil hissedarlarýn özel çýkarlarý için çalýþýyor; Hisse sahipleri hariç geniþ emekçi yýðýnlar, bazý banka ve þirketler dâhil sabit bir ödemeye zorunlanmýþtýr. Liberallere göre þirket yöneticileri uzun vadeli yatýrým paylarýný ve sosyal katký oranlarýný karýn toplamýndan çýkardýktan sonra hissedarlara geriye kalaný bölüþtürüyor. Yirmi yýldýr, birçok politikacý ve ekonomist bu koca yalana kandý. Bunun doðru olmadýðýný krizle beraber gördük. Þirket sahiplerinin hiç biri, toplumsal katký veya uzun vadeli yatýrýmlar üzerinde bir artý koymadý koymuyor. Uzun vadeli yatýrýmlarý devlete yýkan þirketler, sadece maksimum karýn peþindedir. Uzun vadeli toplumsal gelecekle ilgilenen þirket sahipleri, þirket için de güvenilmez oluyorlar. Kapitalist özel mülkiyetin kendisi, uzun vadeli ekonomik geliþmenin hýzýný kesiyor önemini düþürüyor.
Özel þirketlere aþýrý özgürlük vermek, hem kendilerine hem de topluma zarar veriyor. Ýnsaný ve çevreyi korumak için mutlaka her kesimin kullandýðý toplumsal insani kaynaklarý koruma altýna almak gerekiyor. Bir avuç CEO’nun çýkarý etrafýnda kurulan finans ekonomisi ve toplumsal yapýlanma yerine, çalýþanlarýn ekonomide demokratik yönetime katýlmalarýnýn önü açýlmalýdýr.

Liberalist ekonomik politikalarýn tersine, ekonomik istikrar global ekonomiyi daha da istikrarsýzlaþtýrdý; 1980’lere kadar enflasyon toplumsal bir belaydý. Ýstikrarsýzlýk, yatýrýmlarý ve kalkýnmayý durduran yüksek enflasyondan kaynaklanýyordu. Merkez bankalarýnýn baðýmsýzlaþtýrýlmasý bütçe açýklarýnýn kapatýlmasý enflasyonu düþürdü. Bu ekonomik politikalar tam istihdam ve ekonomik kalkýnmanýn önemini düþürdü. Fiyat istikrarýnýn ekonomik kalkýnmayý garanti edeceðine dair liberal tezlerin tersine cansýz ve kansýz bir global ekonomi yarattý.
Türkiye dâhil, tüm dünyada kabul edilir enflasyon oraný tehlikeli deðildir. Enflasyonu çok düþürerek yatýrýmlarýn ve ekonomik kalkýnmanýn önünü kestiler. Düþük enflasyon hiç birimize istikrar saðlamadý. Son yirmi yýlda ekonomik kalkýnma ve uzun vadeli yatýrýmlarýn önemi azaldý iþçi sýnýfý olumsuz yönde etkilendi.

Sermayenin evrenselleþtiði yalandýr, Sermayenin ulusu zenginlerdir; Uluslar ötesi þirketler globalizmin gerçek kahramanlarý oldular. Ýsimlerinden anlaþýlacaðý üzere kaynaklandýklarý uluslarýn çok ötesine bir yere vardýlar. Yabancý sermayeye karþý uygulanan emperyalist dönemin ulusal politikalarý efektif deðildir. Herhangi bir ülkede zorlama gördüklerinde yatýrýmlarý kesiyorlar.
Sermayenin transnasyonal olmasý, þirketlerin ulussuz bir karaktere bürünmesini getirmedi. Bu þirketler, yine de uluslararasý faaliyet yapan ulusal þirketler olmayý tercih ettiler. Araþtýrma stratejilerini, en fazla yatýrýmý kendi ülkelerinde yaptýlar; fakat iþten atmalar gündeme gelince, baþka ülkelerdeki iþletmeleri kapattýlar. Kendi ulusal ekonomilerini birinci planda tutarak, diðer ülkelerdeki þirketleri satýn almaktan da geri durmadýlar.

Sanayi sonrasý çaða girme mücadelesi yanlýþtý; Ýmalat sanayisi artýk kapitalizm için bir ilerleme motoru olmaktan çýktý, önemini yitirdi. Yüksek üretkenlige talep banka ve yöneticilik hizmetlerine ilgiyi arttýrdý. Birçok ülke sanayi sonrasý çaða girdiklerinden iþçilerin çoðu artýk hizmet sektöründe çalýþmaya baþladý. Geliþmekte olan ülkeler sanayileþmeden kaçarak sanayi sonrasý hizmet ekonomisine döndü. Birçoðumuz hizmet alanlarýnda çalýþmamýza raðmen, reel anlamda sanayinin önemli olmadýðý bir çaða girmedik. Ýmalat ürünlerinin fiyatlarý düþerken hizmet ürünlerinki arttý.

Türkiye gibi geliþmekte olan ülkelerde sanayileþmeyi atlamak, geliþmeyi ve hizmetlerdeki verimliliði olumsuz etkiledi. Hizmetlerdeki düþük verimlilik ihracatý düþürmesi kaçýnýlmazdýr. Düþük ihracaat düþük teknolojiyi getirecek, dolasýyla ekonomik geliþme azalacaktýr. Ýngiltere ve Amerikada ticaret açýklarý bu yüzden oluþuyor. Hizmet sektörüne dayanan ekonomilerin verimliliði düþük olacaktýr. Sanayinin ekonomiye en fazla katký yaptýðý ülke Ýsviçre’dir.

Sanayisizleþme, verimliliði ve ödemeler dengesini çok olumsuz etkiler. Sanayi sonrasý fantaziler en çok az geliþmiþ ekonomilere zarar vermesine raðmen bu, geliþmekte olan ülkelere de çok zarar veriyor. Bu yüzden Marksistler, kapitalizm, üretim güçlerini ya geliþtiremez ya da çarpýk geliþtirir diyor.

“Zenginlerin zenginliði hepimizi zengin yapar” ; Yirmi yýl boyunca önce zenginlik yaratalým sonra paylaþýrýz denildi. Kabul etsekte, etmesek de kapitalizm koþullarýnda zenginliði yatýrýma dönüþtürerek iþ yaratan kapital sahipleri oluyor. Zenginler pazardaki fýrsatlarý ortaya çýkaracaklarýndan kapitalistlere yüksek vergi kaymak hatalýdýr; býrakýn zenginler zengin olsun. Onlar zenginleþtikçe yoksullar da zengin olur denildi. Sözde formül þöyleydi: Zenginlere büyük pastayý verirseniz yoksullara az pasta kalýr, ancak uzun vadede pasta artacaðýndan yoksullarýn da payý artar.

Fakat yirmi yýlýn dersleri tersini gösterdi. Ýzlenen özel giriþim politikalarý ekonomik geliþmeyi düþürdü. Liberallerin zorlamasýyla yoksullarýn durumunu iyileþtiren politikalar terkedildi. Sosyal toplum ve adalet, toplumsal deðiþimin motoru olmaktan uzaklaþtý. Kapitalizm dýþý sosyalizm yýkýldý, kapitalizm içi sosyalizm zayýfladý. Zenginleri zengin yapan politikalar tek determinist politika olunca ekonomik durgunluk ve derin sosyal sýnýf farklýlýklarý hýzla arttý. Son yirmi yýlda liberalerin toplumsal ekonomik süreçleri nasýl ters yüz ettiklerini Dicleli’nin makalesinde de görmek mümkün. Makaleyi yazan ya bu yaþananlarý bilmiyor ya da bilmezlikten geliyor. Yazýnýn tümünü eleþtirdikten sonra yorumu okuyucuya býrakmak daha doðru olur.

Zülfü Dicleli’ye yanýt

Zülfü Dicleli’ye yanýtým biraz, Dicleli’nin görüþlerine yöneltilmiþ bir eleþtiri ve bu temelde karþýt bir görüþ formüle etmektense, onun yazdýklarýna ‘polemik’ temelli bir yaklaþýmla yazýlmýþ gibi dursa da aslýnda bunun, Dicleli’nin yazýsýndaki üsluptan kaynaklandýðýný söylemeliyim. Genelde herkes tarafýndan kabul görmüþ olay ve gerçekleri (ör: finans krizi, neoliberalizmin bir düþünce sistemi olarak çökmüþ olmasý, vb.) sanki yokmuþ, olmamýþ gibi atlayarak ya da aniden ileri sürdüðü bir görüþ üzerinden, onu açýklamak zahmetine bile katlanmadan sonuçlar çýkarmasý nedeniyle benim yanýtým da onun yazýsýna “uygun” bir formata girdi.
Örneðin:
“… Ýçinde yaþadýðýmýz toplumun kapitalist toplum olmaktan çýkmaya baþlamasýdýr…”
Nasýl, ne zaman oldu –baþladý- bu; nereden, nereye doðru bir çýkýþ? Eðer burada deðiþime iþaret etmek istiyorsa (ki vurgusundan bu; hem de olumlu bir deðiþime iþaret ettiði anlaþýlýyor) kapitalizmin –ekonomik ve toplumsal- nasýl bir deðiþim gösterdiðini açýklamasý gerekiyordu. Kapitalizm hala bildiðimiz kapitalizm olduðuna göre –krizle birlikte getirilen önlemlere raðmen- “kapitalist toplum olmaktan çýkmak” cümlesi havada asýlý kalýyor. Sosyalizmden kurtulmak isteyen yazar, kapitalizmi de bitirdiðine göre, nasýl bir sisteme doðru gittiðimiz gerçekten merak konusu.

Gerçekte dünyadaki tartýþmalar tam tersine bir düzlemde yürürken, kapitalizmin en geliþmiþ aþamasý küresel kapitalizmin, önüne engeller çýktýkça, emperyal yöntemlere baþvurmaktan çekinmediði ve en derin krizinin yaþandýðý günlerde, düþünsel alanda bile olsa böyle “Alexvari” açýklamalar gerçekten düþündürücü.
Yine hemen altýnda; “bugün bir geçiþ toplumunda yaþýyoruz. Kapitalist toplumdan farklý, baþka bir topluma geçiyoruz.” diyor. Kapitalizmden farklýysa nasýl bir toplum bu? Bunun sosyalizm olmayacaðýný, zaten kendisinin de bunu istemediðini ve hiç hazetmediðinin baþtan altý çiziliyor ki böyle bir iddia daha da gülünç olurdu. O takdirde sadece kapitalizmin içinde bulunduðu aðýr krizden çýkmasý için deðiþmesi gerektiðini farketmesiyle ilintili olabilir mi bu yorum. Ki bu da artýk en sýradan köþe yazarlarýnýn bile kabul ettiði bir gerçek. BOP, Arap ülkelerindeki yeniden yapýlanmalar, kullanma tarihi bitmiþ Osama Bin Laden’in ortadan kaldýrýlmasý vb… Eðer ‘sol’da olmak konusunda samimiyse, bu geliþmeler ýþýðýnda solun nasýl bir politika izlemesi gerektiði hakkýnda düþünce üretmesi gerekirdi ki bu konuda bir tek satýr bile yok. Sadece ismi var: “yeni sol”: nasýl bir sol bu, kapitalizm çerçevesinde kozmatik deðiþimler (bugünlerde gördüðümüz bazý uygulamalarda olduðu gibi) isteyen bir sol mu, gerçekten hak, adalet, savunan bir sol mu?

Bir konuda haklý Zülfü Dicleli, dünya ciddi bir deðiþimin eþiðinde... Ancak bu, kapitalizmin istemiyle deðil, halklarýn huzursuzluðuyla (finans krizi, Arap ülkelerinde ayaklanmalar, Orta Doðu, Afganistan hatta Amerikan halkýnýn iç politikadaki istemleri –saðlýk reformlarý, askeri harcamalarýn artýk sýnýrlanmasý vb.) baþladý. Neoliberalizmin (gariptir, Marksizm gibi bütünsel düþünce sistemlerini yerden yere vuran Dicleli neoliberalizmin bu özelliðini hiç anmýyor.) toplumsal yaþamýn her alanýnda çökmesiyle birlikte kapitalizm, sistemin kurtarýlmasý için bazý “fedakârlýklar” yapmasý gerektiðini farketti. Ve hýzlý bir yeniden yapýlanma sürecine girdi. Hani çocuk uyanmadan iþi bitirmek istercesine… Bu sürecin sonunda, kapitalizm dýþýnda bir çözüm sunulmasý, hatta kapitalizmin bir oranda dizginlenmesinin bile gündeme geldiði bir sistemin kurulmasý, ancak solun ciddi bir alternatifle çýkmasýna baðlý olduðunu ileri sürmek yeni bir þey söylemek olmayacaktýr. Kapitalizmin sola taviz vermesi gerçekten solun –düþünsel olarak da- güçlü olmasý halinde söz konusu olabilir. Oysa Dicleli’nin savunduðu “sol”da, ismi dýþýnda kapitalizmin sýnýrlarý dýþýnda en ufak bir hareket belirtisi yok.

Bunu dört satýra sýðdýrdýðý yine hiç bir yerini açmadan, önkabullerle okumamýzý istediði bir kavramlar karmaþasýyla yapýyor:
“..Bu geçiþ toplumunda üretim araçlarýnýn mülkiyeti belirleyici üretim iliþkisi (dolayýsýyla baþlýca eþitsizlik ve hegemonya kaynaðý) olmaktan çýkýyor, onun yerini giderek karþýlýklý baðýmlý að iliþkileri alýyor. O nedenle üretim araçlarýnýn mülkiyetinin yukarýdan aþaðý toplumsallaþtýrýlmasýyla kurulacak sosyalist toplum fikri anlamsýzlaþiyor.”

Ana çeliþkiyi birdenbire “karþýlýklý baðýmlý að iliþkileri”ne kaydýrýverdi! (ki bu tespit, 20 yýl önceki yazýsýyla da temelden çeliþiyor. Orada açýkça sýnýflardan sömürüden bahsediyor; “Marks olmadan dünü olduðu gibi bugünü de anlamak artýk mümkün deðildir. Örneðin, “sýnýf kavramý” olmaksýzýn, sömürü süreçlerini anlamak, incelemek söz konusu olamaz. “Sermaye” kavramý olmaksýzýn, modern devletlerin ekonomiye müdahalelerini, sosyal politikalarýný, dýþ politikalarýný açýklayamayýz.”) Bu kavramý da açýklamýyor ama sanýrým teknolojik geliþmelerle birlikte ortaya çýkan iliþkiler aðý ve bu anlamdaki küresellikten bahsediyor. Bu aðlarýn kim tarafýndan nasýl kullanýldýðýný ve kontrol edildiðini artýk çocuklar bile biliyor. (Tabii ki göreceli de olsa anti kapitalist çevrelere de bir örgütlenme aðý, özgürlük potansiyeli yarattýðýný görüyorum, sorun bunun bile her gün sýnýrlanmaya çalýþýlmasý. Çin’deki yasaklar, Wikileaks’e ABDnin tepkileri ve aldýðý önlemler, Türkiye’deki son internet yasaklarýný hatýrlayalým!) O takdirde hangi “baðýmlý” iliþkiler? Bu iliþkilerin özgür bir ortamda olduðunu kabul etsek bile tek baþýna bu, toplumsal anlamda nasýl bir ilerlemenin yolunu açacak? Yoksa Wikileaks’le baþlayacak –ya da Sorosçu tanýmýyla,- ‘facebook’ bir devrim mi öngörüyor Dicleli?

Ondan sonra hemen bir altýndaki paragrafta yine aniden, böyle hemen devrim havalarýna filan girmeyin dercesine, “Bu söylediklerim hiç de, kapitalizmin yerine daha iyi bir toplum geliyor anlamýna gelmiyor. Ýyi ve doðru giden þeyler kadar daha da kötüye giden þeyler de çok.” diyor. Hiç bir zaman sorunsuz bir toplum olacaðýný savunmuyorum; tersine sorunlarýn ilerlemenin dürtüleri olduðuna ve bunlara boðulan motorun itiyacý olan vites deðiþimine iþaret etme örneðindeki gibi yaklaþýlmasý gerektiðini düþünüyorum. Diðer bir deyiþle, ortaya çýkan bir sorun, hýzý kesilen arabanýn motorunun nefes alabilmesi için, yeni bir üst/ya da alt vitese olan ihtiyacýnda olduðu gibi, toplumda bir yavaþlamaya iþaret eder ve deðiþimi gündeme getirir. Ancak Dicleli’nin analizlerinde bir monotonluk, durgunluk, eylemden ürkme var. Toplumda sorunlara karþý vites deðiþtirmekten bahsetmiyor, arabanýn camlarýný açmaktan, koltuklarýn rengini deðiþtirmekten, aynanýn yerini deðiþtirmekten dem vuruyor. Sorunlara karþý çözümleri kapitalizm içinde hapsetme çabasý mý onu böyle sýnýrlýyor acaba! Açýkça kapitalizmi savunsa ve artýk insanlýðýn geleceði bu sistemdedir, bunu geliþtirmek gerekir dese aslýnda çok daha samimi ve anlaþýlýr hatta üzerinde düþünülebilir olacak.

Þöyle diyor: “Ýyiye giden þeylerin artmasý için giderek boy atmakta olan küresel yatay aðlar toplumunun geliþmesine etkide bulunacak yeni bir sola ihtiyaç var.” Buradaki “küresel yatay aðlar” direkt ‘Tarihin Sonu’nda Fukuyama’nýn, kapitalizmin nihai zaferiyle birlikte iþaret ettiði “geliþmenin ancak yatay olabileceði” –çünkü dikey geliþmeler toplumlarda bir tür radikal hatta devrimci deðiþimleri gündeme getirir—görüþüyle örtüþüyor.

Aslýnda yazýda ‘kör nokta’lar ardýna yerleþtirilmeye çalýþýlan asýl niyet, kavramsal sözcüklerle ‘aforizmatik’ bir üslupla sunulan görüþler, pratikle örtüþmeyen, yaþamýn daha öncesinde reddettiði gerçeðe toslamasýyla ortaya çýkýyor. Bu nedenle, 20 yýl önce yazdýðý yazýyla, o yazýyý tamamlamak için üstüne eklediðini söylediði yazýnýn, ayný insan tarafýndan yazýldýðýna inanmak güç. Bir anlamda, 20 yýl önceki kendini düzeltiyor, tekzip ediyor Dicleli, yaptýðý bu eklemeyle.

Küresel kapitalizmi, Modernizmin öne çýkardýðý evrensel deðerlerle karýþtýrmaya, aralarýnda paralellikler yaratmaya çalýþýyor. Marx-Engels, Alman Ýdeolojisi’nden alýntýyla bunu kurnazca sýyýrma çabasýnda. O alýntýda bahsedilen bireyin evrensel deðerlerle geliþmesiyle, günümüzdeki küresel kapitalizmin nasýl bir ilintisi var? Buradaki tek bað aslýnda, internet aðý, medya ve küresel iletiþim. Eðer Dicleli çok kurnaz deðilse, sadece internet aðlarýyla insanlýðýn kurtulacaðýna inanan bir saf.

Evet, küreselleþme –olumlu, olumsuz yanlarýyla—belli bir oranda bir “küresel algýlama” yarattý. (Dilsel, kültürel, sanatsal, sosyal, insan haklarýnda bazý geliþmeler..) Ancak siyasi anlamda küreselleþme deyince, pazarýn/sermayenin mobilitesi dýþýnda henüz modernist anlamda bir evrensellik/küresellikten bahsetmek kolay deðil.

Fransýz küratör Nicolas Bourriaud 2009 yýlýnda Tate Modern’de küratörlüðünü yaptýðý sergide böyle bir küresel algýlamadan yola çýkarak, postmodernizm sonrasý iliþkiler arasýnda doðan yeni bir toplumsal yapýlanmadan bahsediyordu. ‘Altermodern’ adýný verdiði bu tarihsel dönemin ilk sanatsal dýþavurumlarýnýn ortaya çýktýðýný ileri süren Bourriaud’ýn tezinde, bu yeni tarihsel dönemin siyasal, toplumsal dayanaklarýný açýklamakta zorlanmýþtý. Bir sanatçý olarak ondan zaten böyle bir beklenti yoktu ama diðer yandan tanýmladýðý “yeni” sanatsal ifade aslýnda postmodernizmin yarattýðý üsluptan baþka bir þey deðildi. Bunun matriksi de þüphesiz, Thacher’la baþlayan ve Tony Blair’in ‘ustalýk’ döneminde tam bitiremeden çöken “üçüncü yol”dan baþka bir þey deðildi. (ki, 1997’de baþlayan New Labour iktidarýnýn çizgisini belirleyenlerden Peter Mandelson 2010’da yazdýðý biyografisinde bu dönemin iflas ettiðini ve bittiðini açýkça dile getirdi.)

Þimdi Dicleli benzer bir ‘algýlama’dan bahsediyor. Evet, bu Türkiye için yeni olabilir, ama sýk sýk solu, uluslararasý deneyimleri izlememek, onlardan ders almamakla suçlayan kesimden biri için ayný mazereti kullanmak, sanýrým bu konuda samimi olarak yanýlanlara haksýzlýk olurdu.

Aforizmalar fütüristik bir tona girerek devam ediyor

“Söylemek için çok erken gibi gelebilir, ama yeni üretim iliþkisinin yaygýnlaþmasýyla önümüzdeki onyýllarda paranýn ve mülkiyetin öneminin azalacaðýný öngörebiliriz.”

Hangi yeni üretim iliþkileri? Özellikle de krizin ortasýnda, yarýn ne olacaðý konusunda hiç kimsenin bir fikri yokken. Para, mülkiyet nasýl bir geliþmenin ardýndan kalkacak? Tersine, doðal kaynaklar tükendikçe su ve yiyecek herþeyin üzerinde önem kazandýkça topraklarýn daha da deðerleneceðini ve politikalarýn bu temelde ýsýnacaðýný ileri sürmek daha mantýklý olmaz mýydý? Ýsrail’in Türkiye’de sürekli ekebilmek için toprak satýn almasý, Çin’in milyarlýk nüfusunu beslemek için Afrikada klasik sömürgeci yöntemlere baþlamasý (bu arada orada yeni baþlayan devlet kapitalizmine ne demeli?) Sri Lanka’da 30 yýldýr baðýmsýzlýk savaþý verenlerin birden geçen yýl farkedilerek, Batýnýn (özellikle Ýngiltere’nin) yardýmýyla ortadan kaldýrýlmasý (Sri Lanka olaðanüstü verimli bir ülke ve en verimli araziler ayrýlýkçýlarýn elindeydi) Suudi Arabistan bile, petrolün sonunda ne yapacaðýz sorusunu sormaya baþladý. Örnekler çoðaltýlabilir... Böyle bir dünyada, mülkiyetin, paranýn ortadan kalktýðý, küresel adaletin yayýlacaðý bir dünyaya doðru ilerlediðimizin habercilerini öngörmek ne kadar gerçekçi? Ütopik de olsa, bu tür düþünsel egzersizlerin yararý olduðu savunulabilir. Ancak bu, ‘tarihin sonu’yla birlikte ütopyalarýn da sonunu ilan eden, bugün için üzerinde fikir yürütebileceðimiz tek ‘öteki alan’ olan sosyalizmi de ortadan kaldýrmaya kendini adamýþ biri için haklý bir savunma olabilir mi?

“…Onun için ilk yapýlacak þey, düþüncede ve söylemde marksizm ve sosyalizm paradigmalarýný bir kenara býrakmak ve yeni solun ipuçlarýný günümüz insanýnýn gerçek iliþkilerinde ve pratiðinde aramaya baþlamak olmalýdýr. Buna niyet edersek elbette o zaman Marks’ýn da, diðerlerinin de bize bir yardýmý olabilir.”

Kapitalizm her krizinden faturayý halka çýkararak kendisini yenilenirken neden Marksizmin ‘doðasý’ gereði yenilenmesinin imkânsýz olduðunu savunalým. Ve bundan da, onu yenilemek konusunda üzerinde hiç düþünmeden vazgeçelim? Zülfü Dicleli aslýnda o kör noktalarý açsa açýkça, þu Marksizm belasýndan bir kurtulsak, dünya da kurtulacak diyecek.

Evet, Christiane gibi 20 yýllýk bir komadan yeni uyanmýþ olsaydýk ve Ariane’nin erkek arkadaþý, o Batýlý hýnzýr bu yazýyý elimize tutuþtursaydý, insanlýðýn sorunlarýnýn tek kaynaðýnýn Marksizm olduðuna inanabilirdik. Ýlginçtir, Dicleli neredeyse dini bir söylemle bunu dile getiriyor: eðer “niyet edersek” yapabiliriz. Arap ülkelerin de bile ‘niyet’lerin bir kenara býrakýldýðý günlerde, baþka bir ‘Alexvari’ hareket.

Oysa 20 yýl önceki yazýsýnda Marks’ýn da deðiþtiðini, pratik deneyimlerle birlikte görüþlerine yeni bir yapý verdiðini kendisi alýntýlarla belirtiyor:
… “O zaman; örnegin Marks’ýn önce “proletarya diktatörlüðünün ilk uygulamasý” diye tanýmladýðý Paris Komünü’nden daha sonra “yalnýzca olaðanüstü koþullardaki bir kentin ayaklanmasý” olarak söz ettiðini ve “azýcýk bir saðduyuyla bütün halk için yararlý bir uzlaþmaya varabilirlerdi” diye eklediðini, Engels’in 1895’de “Fransa’da Sýnýf Mücadeleleri”ne “Önsöz”de, Marks’la birlikte öngöremedikleri þekilde kapitalizmin kendini yenileyebildiðini ve artýk bilinçsiz çoðunluklarýn baþýndaki bilinçli azýnlýklarýn eylemleriyle sonuç almanýn olanaklý olmadýðýný yazdýðýný ve Lenin’in “Son Makaleler”inde sosyalizmin kuruluþunda devlete, ekonomiye ve partiye iliþkin bütün görüþlerini köklü þekilde deðiþtirdiðini okuduðumuzda, “marksist-leninist” devlet, devrim, sosyalizm ve parti teorilerine iliþkin görüþlerimizi eskiden olduðu gibi gözden geçiremezlik edemeyeceðiz” Geçen 20 yýl içinde Marksizmin pratiðinden gerçek anlamda söz etmek de pek mümkün olmadýðýna göre, deðiþmediði için Marksizmi eleþtirmek, düþünsel anlamda bile bunu baþtan reddetmesini, kendi yazýsýnda kurduðu strateji (pratik ve teori iliþkisi) açýsýndan bile anlaþýlmasý zor. Bir analojiyle söylersem, daha bir kaç aylýkken ölen bebek için, “bu zaten yaþasaydý da pilot olamazdý” demek gibi bir þey. Diðer yandan saç-sakal birbirine karýþmýþ ve aðarmýþ, yürüyecek hali kalmamýþ, hala anne-babasýndan aldýðý parayla geceleri barlarda, kumarhanelerde dolaþan hovardanýn, geleceðinden en ufak bir þüphe duymadan, “o büyük bir adam olacak” demek saflýk olamaz herhalde.

Yine baþka bir yerde,“….yeni solun ipuçlarýný günümüz insanýnýn gerçek iliþkilerinde ve pratiðinde aramaya baþlamak” tan dem vuruyor. Kollektivizm ve birey iki tezat olarak algýlanýr. Oysa sosyal bir yaratýk olarak insanýn, toplumsalýn dýþýnda var olmasýnýn söz konusu olmadýðý kabul görecektir. O takdirde sorun, bireyin toplum dýþýnda bir alanda, baðýmsýz bir varlýk olmasý deðil, bazen çeliþen toplum ve birey çýkarlarý arasýnda dengenin kurulduðu bir yapýlanmanýn olma/masýdýr. Yoksa tek tip insan, bu dengenin bozulduðu (ister toplum –kolektivizm- ister birey –kapitalizm- lehine olsun) her türlü toplumda görülebilir. Tam da bu nedenle, küresel kapitalizmin kültürel deðerleriyle yapýlanan postmodern toplumda tarihte hiç bir zaman görülmemiþ bir düzeyde ‘tek tip’ insan türemiþtir. Dicleli’nin bahsettiði “günümüz insaný” kimdir ve onlarýn “gerçek iliþkileri” (buradan bir de gerçek olmayan iliþkileri olduðunu öðreniyoruz.) nasýldýr bilmiyorum ama sokaktaki insana bakarsak, en azýndan postmodern bir toplum olarak Londra örneðinde, neoliberalizmin þekillendirdiði “örnek” birey, bencil, çýkarcý, kiþisel hedeflerine ulaþmak için her þeyi göze alan, ancak sosyal statü kazanma içeriðinde humanizmi tanýyan ve bu konuda eyleme geçen, bu anlamda da asosyal bir varlýktýr. Bu bireyin sola bakýþý da ironik olarak, tam da Dicleli’nin perspektifindendir.

“Marks’tan deðil Marksizm’den kurtulmalýyýz” cümlesi bugün þüphesiz Marksizme sol kulvarda saldýrmak için uydurulmuþ demogojik bir cümle. Oysa 20 yýl öncesinde yazdýðý yazýda Marksizm yerine Marks’ýn kalmasý, Marksizmin revize edilmesini öngören, ondan hala öðrenebilecegimiz bir þeyler olduðunu varsayan bir yaklaþýma varýyor. Zaten eski yazýsýna yaptýðý ek de böyle bir “yanlýþ” anlamaya olanak vermemek için yapýlmýþ sanki. Bu açýkça dile getiriliyor: ”Evet, bugün yeni bir solun inþasýna katkýda bulunmak isteniyorsa, sadece Marksizm’den deðil, sosyalizmden de kurtulmak gerekiyor.
Özünde hala ‘Tarihin Sonu’na takýlýp kalmýþ bir söylem. Kapitalizm dýþýnda hiç bir düþünce sistemine tahammül edemeyen tek kutuplu bir dünya özlemi. 90’lý yýllarýn ikinci yarýsýndan, sonuna kadar –Ýkiz Kuleler’e saldýrý pratik olarak bitiþ tarihi olarak verilebilir-- kavramlarýn baþýna “post” getirerek, her þeyin sonunun ilan edildiði, bir tür “endism” (Sonculuk) sendromu da diyebiliriz buna. Postmodernizm, eskimiþ düþüncelerin, alýþkanlýklarýn gözden geçirildiði, basit bir deyiþle, siyasi bir ‘bahar temizliði’nin yaþandýðý bir dönemdi. Ayrýk otlarýnýn ayýklanmasý ve bir temizlik yapýlmasý açýsýndan sýnýrlý da olsa bazý noktalarda yararlý oldu denebilir. Ancak bunu, ‘Lale Devri’nin baþlangýcý olarak görmeye çalýþan, kapitalizmin “nihai zaferi”ni ilan eden görüþün pratiði dünyada bitti. Ýflas etmiþ bir sistemin Türkiye gibi kýyý bir ülkede ancak þimdi yanký bulmasýnýn nedenini de grup, cemaat ve kiþisel çýkarlarýn ötesinde aramamak gerekir. Dicleli açýsýndan bu “endism”e baðlýlýk, herhalde kitabýn her sözcüðünün Türkçe karþýlýðýný bulmuþ olmasýnýn ötesinden bir yerlerden geliyor.

Ýngiltere deneyimi açýsýndan söylersem, New Labour iktidarýnýn “üçüncü yol”unun bir yere varmadýðýný, daha doðrusu tam olarak nereye vardýðýný kendi deneyimleriyle gören insanlar, hemen ardýndan, Muhafazakâr-Liberal ortaklýðýnýn da, daha bir yýl geçmeden aslýnda aynen mola verilen noktadan ayný istikamete doðru harekete geçtiðini anladý. Ýronik olan Ýþçi Partisi’nin sýnýf, toplumsal adalet, sosyal devlet söylemine geri dönmesi oldu.

“… Sosyalizm fikirlerinin bugün tüm dünyada etkisini giderek yitirmekte olmasýnýn temel nedeni…”
Bu da yine kendi görüþünü doðru kabul edip, onu tartýþmaya hatta dayanaklarýný sunmaya bile gerek görmeden sonuçlarý üzerinde fikir yürütme yönteminin bir örneði. Kaldý ki, doðru da deðil: 1990’larýn baþlarýnda hatta sonlarýna kadar bu böyleydi ama 2000’li yýllarýn ikinci yarýsý ve özellikle de finans krizinden sonra kapitalizm dýþýndaki arayýþlar olaðanüstü arttý.

“… Dogmatizmden arýndýrýldýðýnda Marksizm’den geriye ne kalýyor?

Bu da tipik postmodernist bir taktik: ilk önce karþýndaki görüþün en uç noktalarýný, veya kiþi-grup-partiler içinden en keskin, en sekter, en dogmatiðini seçersin ve bunlarý da mikro bir alan üzerine yerleþtirip sadece o temelde eleþtirir ve buradan kendi görüþlerinin ne kadar “liberal” “hoþ görülü” “kapsayýcý” “geniþ bir perspektiften” olduðunu kanýtlarsýn!


Mehmet Taþ

Devam edecek

Zülfü Dicleli'nin, Sosyalizmden de Kurtulmalýyýz baþlýklý yazýsý için týklayýnýz.

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.