MARKSÝZM; YENÝDEN YAPILANMA

30 Nisan 2011 10:00 / 2131 kez okundu!

 


“Günümüzde Marksizm'i yeniden okuma ve anlama isteði insani bir taleptir. Bu talebi etkileyen iki faktör var: Endiþe ve güven. Endiþeden dolayý, çünkü geniþ tarihsel söyleme, geleceðe yönelik ileri sürülen alternatiflere, küçültülen diyalektik materyalist anlayýþa, reddedilen sýnýf anlayýþýna ve doðal karþýlanan kapitalizmin arýza ve patolojilerine karþý duyulan kuþkular büyük endiþeler yaratýyor.


MARKSÝZM; YENÝDEN YAPILANMA

Öðrenci Direniþi, Komünist Manifesto ve Marksizm'in Doðuþu


Trafalgar Meydaný onbinlerce üniversite öðrencisiyle hýnca hýnç dolu. Ülkenin dört bir yanýndan gelen erkek, kadýn, müslüman, komünist, ilerici, Ýngiliz, Türk, Kürt, Arap, Avrupalý, Afrikalý kenetlenmiþ hep birlikte polis barikatlarýna yükleniyor, yarmaya çalýþýyor. Ayrým gözetmeden kardeþçesine, yürek yüreðe direniyorlar. Gencecik haykýrýþlar liberal- muhafazakâr koalisyon hükümetinin yüksek eðitimi pahalýlaþtýran politikasýna lanet yaðdýrýyor. Umutsuz haykýrýþlar buz kesen Londra semalarýnda yankýlanarak kayboluyor. Onbinlerden bazýlarýnýn gözlerine, o pýrýl pýrýl gözlerine bakýyorum, baþarabilme ýþýltýsý arýyorum.

Yaþar Kemal'in dediði gibi, göçmenler sevdiklerini yanlarýna alýrlar, gittikleri yerlerde hep onlarla beraber yaþarlar. Ben de bu meydanda sevdiklerimle beraber yaþýyorum. Marks dahil dünyadaki tanýnmýþ Marksistler hep yaný baþýmda, benden ayrýlmýyor. DÝSK, ÝGD, 1 Mayýs 1977, Taksim Meydaný sanki burada. Bu meydana açýlan tüm caddeleri hep Ýstanbul ve Ýzmir'dekilere benzetiyorum. Bu meydanýn her caddesi Taksim'e veya Hürriyet meydanýna çýkar diye hayal ediyorum. Burada toplanan 50 bin genç, þu polis barikatlarýný yýksalar hýrslarýndan Taksimde soluðu alýrlar…

Tarihin derinliklerinden süzülerek gelen Marks'ýn eðittiði yoksul iþçilerin ruhu, binlerce üniversitelinin içine sinmiþ, dirençlerine güç katýyor. Yerinde durmayan saða sola koþturup duran gençlerin tam ortasýnda, onlarý seyretmek ne büyük mutluluk. Sesim çýkmýyor, baðýrmýyorum, kalabalýðýn gölgesinde hep hayal kuruyorum. Otuz yýlda dünya nasýl bu hale geldi? Milyonlarca çalýþanýn paralarýndan toplanan 3.2 trilyon sterlinlik servet, bir gecede, hiç bir kanuna dayanmadan, bankalarýn kasalarýna boþaltýldý. Milyarlar nerede? Bilen var mý? Yine de, yetmez dedi bankerler. Þimdi de yüksek eðitimden, saðlýktan, konut fonlarýndan paralar kýrpýlýyor onlara aktarmak için. Tarihe meydan okuyan bu onurlu alanda benim dýþýmda herkes yeter diye haykýrýyor, ben ise hayallerime dalmýþ gidiyorum.

Trafalgar Meydaný yüzlerce yýllýk tarihinde hep bu umutlarla gelen yüz binlere kucak açtý, haykýrýþlarýna tanýk oldu. Bu meydan milyonlarýn umudunu, acýlarýný bir sýr gibi saklar. Marks bu meydanýn bir ucundan öbürüne yürüyerek geçip, Komünist Manifesto'nun basýldýðý Holborn'a giderdi. Yorgun, parasýz ve deryalar kadar aðýr bilgisiyle, sessizce buralardan yürüyüp geçerdi. Cepleri yazý ve gazete kupürleriyle dolu olurdu. Yeryüzünde olup biten her þeyi en ince ayrýntýsýna kadar takip ederdi. O tarihlerde onun fikirlerinden esinlenen Marksistler, Avrupa'nýn her yerine bir çýð gibi yayýldýlar. 19. yüzyýl ortalarýnda iþçilerin en bilgesi, aydýnlarýn en aydýný Marksistlerdi. Onlar sosyalistlerle, anarþistlerle, komünistlerle birlikteydiler. O zamandan beri Trafalgar Meydaný zulme karþý direnenleri sevgiyle karþýlar. Burasý Londra'nýn kalbi, Londra benim kalbim.

Soðuktan her tarafým titriyordu. Meydanýn etrafýndaki tarihi binalardan birindeki kitapçýya girip ikinci katýndan kalabalýðý seyretmeye karar verdim. Kitapçýnýn kapýsýndan içeri girince tahta merdivenlerden yukarý çýktým. Geniþ pencerelerden ayaklarýmýn altýnda kalan meydanla yüz yüze geldim. Þöyle bir baktým. Hükümet binasýna giden yolun baþýnda o kadar yoðun bir kalabalýk var ki, neredeyse polis barikatý yarýldý yarýlacak. En önde anarþistler polise sopalarla saldýrýrken, orta yerde kalabalýk bir gurup, yolda yakýlan ateþ etrafýnda toplanmýþ sloganlar atýyor.

Haydi aslanlarým finans kapitalin boðazýna ot týkayýn diyemeden, uzaktan Marks'a benzeyen birinin binaya doðru geldiðini görür gibi oldum. Bu kadarý olamaz, o kadar çok benziyor ki, sanki ta kendisi. Ýyi görmek için daha dikkatli baktým, evet çok benziyor. Yaklaþýk yüzelli yýl önce Marks'ýn bu binaya geldiðini, Engels'le ve iþçi liderleriyle burada tartýþtýðýný biliyordum. Belki de Marksýn ruhuydu bu, kim bilir?

Marks'ýn hayaleti veya kendisi þimdi karþýmda otursa, birikmiþ sorularýmý zincir halkalarý gibi bir bir ardý sýra dizerdim. Ýlk sorum, Komünist Manifesto'nun tamamýný kendisinin yazýp yazmadýðý olurdu.

Pencerenin kenarýndaki koltukta otururken karþýmda Marks'a benzettiðim o Ýngiliz'i görüverdim. Biraz daha dikkatlice baktým, “Aaa… bu Eric Hobsbawn” dünyanýn en büyük Marksist tarihçilerinden biri. Kendine boþ bir yer arýyordu. Hemen ayaða kalktým. Buyurun oturun, dedim.

- Beni nasýl hemen tanýdýn? Ýlk sorusu oldu.
- Küçüklüðümden beri tanýrým, diye cevap verdim.

Gülerken elimde tutuðum kitaba bakýyordu. Raftan aldýðým onun önsüzüyle basýlan Komünist Manifesto'ydu. Soracaðým o kadar çok sorum var ki. O hiç beklemeden Manifestoyla ilgili çok sevdiði bir arkadaþýndan duyduðu bir anýyý anlatmak istediðini söyledi ve hemen þunu ekledi, “Doðu Avrupa'da Komünizmin yenilgisi Marksizm'i koyu karýnlýklarýn içine gömdü” dedi, gerisini getiremedi. Tarihçiyi her gören yanýna gelip elini sýktýðýndan sözü kesildi. Ben de onun söylediði son söze kafayý taktým.

O günlerde kiliseye giden iþçiler Marksist, komünistler Marksist, sosyalistler Marksist idi. Marksizm, Avrupa'da sönmeyen bir alev gibiydi. Biz burada, bu meydanda, 50 bin üniversiteli gençle bu alevin sayesinde yaþam buluyoruz. Daldýðýmý fark eden hocalarýn hocasý Eric Hosbawn dýþarýdaki polis, itfaiye ve ilk yardým arabalarýnýn siren sesleri arasýnda, bir anýsýný anlatmaya baþladý. Ben ve etrafýmýzý saran onun hayraný geniþ bir kalabalýk, dinlemeye baþladýk:

Arkadaþý Hans Morgenthau'nun babasý 1. Dünya savaþýndan önce Almanya/Bavaria'da bir kasabada doktormuþ. Ýþçilerin yoðun yaþadýðý bu kasabada, açlýktan ve kötü çalýþma koþullarýndan dolayý verem yaygýnmýþ. Doktor, çoðu zaman ölmek üzere olan iþçileri görmeye gidermiþ. Yaþama umudunun olmadýðýný söyler, son isteklerini sorarmýþ. Nereye gömüleceklerini, incili, papaz isteyip istemediklerini hepsine ayrý ayrý sorarmýþ. O bölgede, hemen hemen tüm iþçilerin isteði ayný olurmuþ: Mezarda yanlarýnda bir Komünist Manifesto'yla gömülmek.

Ýkimiz birbirimizin gözlerine baka kaldýk. Tek bir sözcük söyleyemez olduk. Boðazým düðümlendi, gözlerim doldu. Ýnsanlýðýn umudu, emekçilerin rüyasý komünizme ne oldu? Nasýl bu hale geldik?

Büyük tarihçi bizden ayrýlmadan önce çoðunu Manifesto'nun giriþinde yazdýðý þu önemli notlarý aktardý: Komünist Manifesto yani ilk komünist çýðlýðýmýzýn, miladýmýzýn, ne yazýk ki basým tarihi, Marks ve Engels tarafýndan yanlýþ yazýlmýþ. Ýki büyük düþünür, kitabýn adýnýn sosyalist manifesto mu yoksa komünist manifesto mu olacaðýný tartýþmýþlar. O günün koþullarýnda komünist demenin daha doðru olabileceðini tahmin ederek komünist manifesto'da karar kýlmýþlar. Engels, komünistlerin taleplerinin yazýlmasýný istemiþ, fakat Marks, iþçi sýnýfýnýn durumunu analiz etmeyi daha uygun görmüþ. Marks o tarihte henüz, iþçi sýnýfýnýn iþgücü karþýlýðý olan ücretleri bulmamýþtý. Tarihi materyalizme dayanarak sýnýfsal analizler yapmýþ. Komünistlerin talepleri bölümünü kendisinin yazmadýðý söylenir, sonradan eklenmiþ, kendisi de itiraz etmemiþ. Marks yaþamý boyunca Komünist adý altýnda bir tek bu eseri býraktý, komünist adýnda bir parti de kurmadý. Engels 1842'de, Marks da 1843'te Hesse'nin etkisiyle komünist oluyorlar. Yani Manifestoyu yazmadan bir kaç yýl önce.

Ýskenderiye'den göç etmiþ Musevi bir aileden gelen doksan dört yaþýnda Eric Hosbawn, ‘Dünyayý Deðiþtirmek' adlý kitabýyla sayýsýz eserlerine bir yenisini, belki de sonuncusunu, ekledi. Latin Amerika'da Marksizme ilginin çok arttýðýný, oralara gittiðinde kendisini evindeymiþ gibi hissettiðini gazetecilere söylemiþ.

O ayrýlýp gidince bir ara bir sessizlik oluþtu. Hatta bazýlarý eþyalarýný alýp gitti. Sessizliði bozan ismini sonradan öðrendiðim Micheal Bearnway oldu. Marksizm'e ilginin yeniden artmasýnýn nedenlerini anlatmaya baþladý.

Marksizm'in dönüþü

“Günümüzde Marksizm'i yeniden okuma ve anlama isteði insani bir taleptir. Bu talebi etkileyen iki faktör var: Endiþe ve güven.

Endiþeden dolayý, çünkü geniþ tarihsel söyleme, geleceðe yönelik ileri sürülen alternatiflere, küçültülen diyalektik materyalist anlayýþa, reddedilen sýnýf anlayýþýna ve doðal karþýlanan kapitalizmin arýza ve patolojilerine karþý duyulan kuþkular büyük endiþeler yaratýyor.

Güvenden dolayý, çünkü yaþadýðýmýz bu dönemde önüne çýkaný yakýp yýkan kapitalizm hakkýnda yapýlan Marksist öngörülere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuluyor, Marksist temelde düþünsel eleþtiriler tam da þimdi gerekiyor. Marksizm'in her söylemi ve her bir kuramý büyük bir kuþatma altýnda olmasýna karþýn, sistemi eleþtiren bilinç, Marksizm'in reddettiði þeyin ne olduðunu arýyor ve buluyor.

Sovyetler Birliði'nin tabutu üstüne boþaltýlan toprak, Marksizm'i de beraber gömmedi mi? Araþtýrmacý bilinç, neden öldüðü ileri sürülen Marksizm'i çekici görüyor. Bu ölmüþ diye zorla gömülen düþünce, yalnýzca sosyal, ekonomik ve politik bir düþünceler toplamý deðil; o her bir kapitalist süreci anlama ve görme gücüdür. Toprak altýna itilip son duasý okunan, 20. yüzyýlýn hayaletinin 21. yüzyýlda yeniden ve eskisinden daha güçlü geri dönmeyeceðini kim tahmin edebilir? Bilimsel düþünceler insanoðlu gibi ölümlü deðildir.”

Micheal Bearnway konuþurken, ruhumu okuyordu sanki. Yýllarca aç ve sefil bu þehirde yaþadým. Sabahlara kadar þehrin dört bir yanýnda gazete daðýttým, gün boyu karanlýk köþelerde müze bekçiliði de yaptým. Hep ayný umutla, bu masanýn etrafýnda bu büyük insanlarýn yazdýklarýný okuma ve yeniden yorumlama umuduyla bugünleri bekledim.

Post-Marksist söylemlerle Türkiye'nin sorunlarýný tartýþan, çözümler arayan eski yoldaþlarým gözlerim önüne geldi. Çoðu benim gibi düþünmüyor artýk. Onlar da avuç avuç topraðý Marks'ýn tabutunun üstüne attý. Kimdi o Fukuyama'nýn ‘Tarihin Sonu' kitabýný çevirip Marks'ýn mezarýna fýrlatan! Ne kadar acý verici bir manzara. Marksizm olmadan ne özgürlük olur ne de demokrasi. Marksizm'in en büyük gücü, hiç beklenmedik bir yerde ve zamanda yeniden ortaya çýkmasýdýr. Ne kadar uzaklara fýrlatýrsanýz, ne kadar derinliklere gömerseniz gömün, o sessizce yeniden geri gelmesini bilir; kimse boþuna çabalamasýn. Marksizm yeniden ve yeniden global kapitalizme karþý inandýrýcý itirazlarý, doðru direniþleri ve alternatifleri öngörmeyi sürdürecektir.

90'lý yýllarda bu kitapçýya her geldiðimde bir rafýn ucunda Marks'la ilgili eski bir kaç kitap bulurdum. Çok az sayýda Marksist kitaba rastlardým burada. Son yýllarda o kadar arttý ki, Marks'ýn o heybetli fotoðrafýnýn altýndaki raflar Marks'ýn ve Marksistlerin kitaplarýyla dolu. Tesadüfen burada bulunanlarýn hemen her biri düþünür. Bu insanlar, raflarda dizilen yüzlerce kitaptan birkaçýný yazmýþ ya da mutlaka çoðunu okumuþtur. Dýþarýda haklarý için direnen gençlerin eylemlerine o kadar çok önem veriyorlar ki, bu yüzden buradalar.

Ben hayallerimden kurtulup yeniden konuþmalara kulak kabarttýðýmda Micheal þunlarý söylüyordu: “Marksizm'in doðuþu, çoðu zaman yapay, gerçek dýþý ve sübjektif sanýlýr. Halbuki o kapitalizmin ikizidir. Onunla ayný tarihlerde doðdu ve onun gibi gel gitlerle, alçalýp yükselmelerle, krizlerle dolu bir tarihe sahip.”

Bundan elli yýl önce baþlayan ve yakýn tarihlere kadar devam eden olaylar, Michael'ý doðruluyor. ABD'de, Türkiye'de ve öteki ülkelerde anti- komünistler, ülkelerin en namuslu aydýnlarýný iþkencelerden geçirirken, Stalin, Sovyetlerde terör estirirken ve 1956 Macar direniþinin ezilmesinden sonra Marksizim'in sonsuza dek yok edildiði sanýldý. 1960'larda bambaþka bir yoldan gürül gürül, daha da güçlü geri geldi. ABD'de sivil özgürlük hareketiyle, Türkiye'de Ýþçi Partisi ile, Avrupa'da Yeni Sol'la ve Latin Amerika'da sosyalizm deneyimleriyle ve 68 Prag olaylarýnýn hemen akabinde Marksizm geçmiþini eleþtirerek ve geleceðin tasarýmlarýný tartýþarak yeniden yaþam buldu. Sanat, edebiyat ve politikada yetiþen Marksistlerin hepsi kapitalizme karþý yepyeni iddialarla, reel sosyalizmi de, baðýmlý ülkeleri de eleþtirerek Marksizm'i ileriye taþýdý. Þeffaflýk, tazelik ve kargaþa içinde Marksistlerin kendilerine ve kapitalizme yönelttikleri eleþtiriler, Marksizm'in hayal gücünü arttýrdý ve kozmopolitan global bir dönem baþlattý.

Dünyada eþine az rastlanan Türkiye Ýþçi Partisi deneyimi ve ilerici gençlerin omuzlarý üstüne yükselen TKP'nin 70'lerdeki atýlýmý bu döneme denk gelir. Ulusal kurtuluþ hareketlerinin kuruculuk görevini üstlendikleri Türkiye Marksistleri, toplumu sarsan dev kitle eylemlerini organize ederken, Batý'da Marksizm, akademilerde okutulan bir derse indirgendi, yaþamýn pratiðinden koparýldý. Araþtýrmalar, bunun yerine toplumsal sorunlarýn üzerinde yeniden yapýlandýrýldýðý cinsiyet, etnik ve kültürel sorunlara odaklandý. Marksizm'in toplumsal ve sýnýf mücadelesiyle olan baðlarý koptukça kendini yenileme olanaklarý da azaldý. 1980'lerde Marksizm günlük yaþamýn eleþtirisinden daha da uzaklaþarak ilke ve prensiplerinin daha da netleþmesine yönelmesi, kendini tekrar etmesi özünün ve mücadele azminin ikinci plana itilmesine yol açtý.

1980'lerde ilginç geliþmeler oldu. Sovyetler, Macaristan'daki ekonomik müdahelelerine son verdi, Polonya'daki Solidarite hareketi ve en son Perestroyka zincirleme olarak birbirini takip etti. Türkiye'de 12 Eylül'ün zulmü sonucunda solun etki gücü hemen hemen yok edildi. Doðu Almanya, Berlin duvarýnýn yýkýlmasýna engel olamayýnca, Sovyetler dahil tüm sosyalist ülkeler birer birer kapitalizme yöneldi, pazarýn ve demokrasinin istilasýna uðradý. Batý Avrupa ve Türkiye'de neo-liberizmin ve post-modernizm sosyal devleti yok etmek için dört cepheden saldýrdý. Her alanda Marksizm terk edildi, reel sosyalizm ‘özgür dünya' ile bütünleþti. Öte yandan 90'lardan 2000'lerin ortalarýna kadar milyonlarýn umudu olan demokrasi ve serbest pazar ekonomisi, Doðu Avrupa'da bekleneni vermedi. Bu ülkelerin tamamý eskisinden daha kötü ekonomik koþullar içine girdi. Bu durum Marksizm'in, yaþanan deneyimlerin ýþýðýnda yeni perspektiflerden yönelen eleþtirilerle kapitalizme ve onun üst yapý kurumuna yeniden saldýrýya geçme fýrsatýný verdi.

Michael'ýn ABD'de Berkeley Üniversitesi'nde bir profesör olduðunu, benim gibi onu dikkatlice dinleyen yanýmdakinden öðrendim. Berrak ve akýcý diliyle toplanan kalabalýðýn hayranlýðýný kazandý. Hemen yanýnda baþka birisi sözü aldý. Adýnýn Eric olduðunu ve bir üniversitede hocalýk yaptýðýný söyleyen kiþi bir soruyla tartýþmalara katýldý: “Sovyetlerin yýkýlmasýndan sonra Marksizm nasýl bir anlam kazandý? Batýda bazýlarýnýn dediði gibi, Marksizm'in kalesi yýkýldý ve Marksizm de onunla beraber defnedildi. Ekim devriminden sonra oluþan totaliter rejim, aslýnda, Marksist teorinin pratiðe uygulanmasýydý, o da gitti. Neki, Marksizm'in hiç bir yaþam damarý kalmadý diyenler, 2008 finans krizinden sonra derinlerden gelen sesleri yeniden duymaya baþladýlar.”

The Wall Street Journal, The Newyork Times gibi büyük medya guruplarý bile dünya kapitalist sistemin nasýl kontrol dýþý krize yuvarlandýðýný, Marksizm'i temel alarak anlatýyor. BBC'in bazý kanallarýnda sýk sýk Marks'ýn kitaplarýndan bazý pasajlar okunarak olaylar yorumlanýyor. United Airlines'ýn iþveren yolcularýnýn uçakta Marks'ýn kitaplarýný okuduklarý saptanmýþ.

Türkiye'de ise tersi oluyor. “Tesadüfen” bir araya gelen Marksist geleneklerden gelme Taraf yazarlarýnýn çoðu Marks'ýn adýný bile aðýzlarýna almýyorlar. Bir makalesinde Ahmet Altan ise daha da ileri gidiyor. Marks'ýn toplum bilimlerini doða bilimleriyle anlattýðýný söyledikten sonra diktatörlere saldýrýyor. Utanmasa Marks'ý diktatör ilan edecek nerdeyse. Ömrü boyunca bir tek demokrasi kitabý okumayan, Kuran'ý ise dört defa okuduðunu ilan eden bir baþbakandan özgürlük bekleyenler, Marks'ý bir kalemde siliyorlar. Demokratik bir anayasayý AKP'den bekleyenler, ona destek verenler, ezber bozanlar, statükoyu yýkmaya çalýþanlar, Marksizm'den uzak durarak Türkiye'yi demokratikleþtireceklerini sanýyorlar.

Marksizm bir doktrin veya bir ideoloji deðildir, o bir eþitlik ve özgürlük kültürüdür. Hiç bir felsefe hiç bir politik akým eþitliði ve adaleti onun kadar derinlemesine analiz edemedi.

Binlerce Marksizm

1956, 1968 ve 1989'da olduðu gibi her nesil kendine yeni bir Marks yarattý. Birinin býraktýðý kavgayý ötekisi devam ettirdi. Þimdi binlerce Marksizm dört kýtada vicdanýný ve düþünce refleksini yitirmiþ olan kapitalizme karþý direniyor. Hele Latin Amerika'da olup bitenler inanýlmaz heyecan yaratýyor.

Farklý guruplara bölünen Marksistler, Marksizm'deki çoðulculuðu zenginleþtirdi. Gören Therborn'e göre, Habermas Anderson, Cohen and Poulantzas'ýn yer aldýðý ‘yeni Marksizm' ile Laclau and Mouffe, Habermas and Honneth, Fraser, Castells, Debray and Bauman'nýn taraftar olduðu ‘post-Marksizm' arasýnda kýyasýya bir mücadele yürüyor. Marks ve Marksizm temelinde süre giden bu ideolojik mücadelenin olumsuz tarafý akademik kalmasý ve kitlelerden, pratikten kopuk olmasýdýr. Diðer yandan olumlu tarafý da, yaþanan yeni süreçleri anlamada zengin bir kaynak sunmasýdýr.

Dünyayý deðiþtirmek için Marksizm deðiþmeli. Marksizm geliþtiði ölçüde toplum için insanlýk için, uðrunda mücadele verdiðimiz yararlý olan ilerici düþünceler filizlenebilir. Marksizm'in dinamosu olan; kapitalizmin geçiciliði, toplumsal dirençlerin gerekliliði ve yeni bir toplumsal model zorunluluðu ayný zamanda tüm deðiþim projelerinin de kaynaðýdýr.

Yeni Marksistler, Marksizm'i ciddi bir biçimde güncelleþtiriyor, Marksizm'de yenilenme arýyor, yani yaþamsal önemi olan ilkeleri benimsiyor, eski olanlarý ise reddediyorlar. 60 ve 70'ler de öyle oldu. Devletle kapitalizm arasýndaki iliþkileri, sosyal hareketleri ve sýnýf iliþkilerini, geliþmekte olan ülkeleri ve reel sosyalizmi tartýþarak çoðulcu bir zemin yarattýlar. Tüm tartýþmalarda cinsiyet, ýrk, kültür ve etnik faktörler sýnýf farklýlýðý kadar önemsendi ve toplumsallaþtýrýldý. 60'lý 70'li yýllarda büyümeye baþlayan yeni Marksizm bu tartýþmalar sayesinde ilerici insanlýða güzel bir günü müjdeleyen bir þafak vakti gibiydi.

Yine Michael, söz aldý. Pýrýl pýrýl bir beyinle, inci gibi sözlerle, Marksist aileyi öylesine bir tasvir etti ki, kendimi bir kitapçýda deðil, boðazda yýldýzlarla beraber yaþýyorum sandým: “Gelenekçi Marksizm, kökü, gövdesi, dalý, çiçeði olan dev ve asýrlarca capcanlý yaþayan, etrafýna güç ve mutluluk veren, orman gibi bir aðaçtýr. Bu öyle bir aðaç ki, Marks ve Engels'in yazýlarýyla kökünden hayat bulur ve kendi iç mantýðýyla büyür. Dýþ þartlara yaðmura, kara kýþa, fýrtýnalara karþý direnen, bir de dýþ mantýðý vardýr. Alman Marksizm'i, Rus Marksizm'i, Batý Marksizm'i, üçüncü dünya Marksizm'i bu aðacýn gövdesinden etrafa fýþkýran kimi ince, kimi uzun dallardýr. Kökü derinliklere giden Marksist aðacýn dallarý da büyüyor ve yeniden yeþeriyor. Kimi dallarý meyve verirken, kimileri ise gövdeye zarar veriyor.

Alman Marksizm'i – Bernsatin, Kausky ve R. Luxemburg- kapitalizmin son kriziyle çökmeye baþladýðýný, evrimleþerek sosyalizme doðru gittiðini, devrimlerin yerini reformlar aldýðýný tartýþmýþtý. Bu söylemin dayandýðý kaynaklar ‘Kapitalin' üçüncü cildi, Engels'in “Ütopik ve bilimsel Sosyalizmi'dir. Rus Marksizm'ine yön veren kaynaklar; Lenin'in Devlet ve Ýhtilal'i , “Fransa'da iç savaþ”, “Gotha Programýnýn Eleþtirisi”dir. Batý Marksizm'i ise, Marksýn baþka eserlerine baþvuruyordu: Lukacs'ýn baþlattýðý Marksizm'in eleþtirisi, Marks'ýn mal fetiþizmi ve Paris Elyazmalarý'na dayanýr. Gramsci hapishane notlarý, 18. Brumaire ve Fransa'da sýnýf savaþlarý, batý Marksistlerinin sýkça baþvurduðu yapýtlar arasýndadýr. Hemen ilk akla gelen bu kýsa katalog, daha da zenginleþtirilebilir. Marksist aðacýn bu dallarý toprak altýndaki farklý farklý köklere uzanýr. Bu yeni yüzyýlda küresel düzeyde Marks'ýn önemi Komünist Manifesto perspektifiyle daha iyi anlaþýlabilir. Marksizm'in öldüðünü söyleyenler, köklerin zaten kuru olduðu iddiasýndan yola çýkarlar.

Kendini Marksist ailenin içinde sayan Sovyet Marksizm'i veya Leninci Marksistler ne yazýk ki kendilerini ve Marksizm'i geliþtiremediler. Ancak, bulaþýcý hastalýk fazla yayýlmadý. Ayný daldan yeni filizler çýkacaktýr. Aðaç metaforuyla anlatmak istediðim, gövdenin bazý bölümlerinde çürüme ve kuruma olsa bile, yaþayan Marksist geleneklerin, aðacýn köklerinden tekrar bir yaþam bulabileceðidir. Bu nedenle, bilimin tümünü bir hazine gibi korumamýz gerek. Kasýrga, aðacýn dallarýný hatta gövdesini bile alýp gittiðinden en derindeki köklerden araþtýrmalara baþlamamýz gerekebilir. Reel sosyalizm deneyiminden sonra Marksizm, geçmiþinden kendini koparamaz. Geleceði düþünebilmek için geçmiþe sarýlmaktan baþka alternatif yoktur.” Ne kadar güzel sözlerdi bunlar. Yýllarca duymak istediðim buydu. Teþekkürler Londra, benim güzel þehrim. Marksizm'le dünyanýn en güzel þehri. Dað gibi karþýmda duran sayýsýz kitaplarýn arasýndaki bir tanesinin kapaðýnda Marks'ýn fotoðrafýna odaklanýyorum. Kapaktaki Marks gülümsüyor gibiydi. Bu güzel ortama uyarak ben de söz aldým: “Modernizmi, anti-modernizme ve post-modernizme karþý savunun Marksizm, ayný zamanda ekonomi politiðini derinden eleþtirir. O, yabancýlaþmanýn ve sömürünün olmadýðý ileri düzeylerde geliþmiþ modernizmi hedefler. Marksizm, aydýnlanma ve modernliðin kendi kendilerini inkar etmemeleri için çeþitli söylemler geliþtirir.

Birinci Dünya savaþýndan 1968 yýlýna kadar, Marksizm, büyük Ekim devriminin tekelindeydi. Birçok önemli Marksist filozof ve düþünür, komünist partilerinde aktifti. Bunlardan bazýlarý; Lucas, Korsch, Gramsci, Horkheimer, Goldmann, Sarter ve Lefebvre, dünyayý deðiþtiren Ekim devriminden dolayý Sovyetlere hayrandýlar. Lucas'ýn baþlattýðý iki önemli konudaki tartýþmayý uzun bir zaman sürdürdüler. Bu sorular; demokrasi geçici bir pratik mi, yoksa sosyalizmin entegral bir parçasý mýydý, sorularýydý. Özgürlükler ve demokrasi zorla elde edilebilir miydi?

68 olaylarý Sovyet devrimin bir pratiði olmadýðý için bu tartýþmalar gereksiz kaldý ve Batýda Marksizm tarihinde ayrý bir sahife olarak kaldý. Habermas'ýn da içinde yer aldýðý Anderson, Cohen ve Poulantzas'ýn baþlattýðý Yeni Marksizm giderek güç kazanmaya baþladý. Kýsaca bu tarihten itibaren Marksist solda üç ayrý merkez oluþtu; komünist hareket, komünist olmayan Marksistler ve anti-sömürgeci hareketin yakýn olduðu yeni Marksizm.

1980'li yýllara kadar Marksizm hiç bir siyasi oluþumun etkisinde kalmadan, kendiliðinden dört tarihsel evrim geçirdi. Bu dört dönem þunlardý: Ýþçi hareketleri, sosyalist partiler, anti-sömürgeci hareketler ve en son akademik dönem.

1980/2008 yýllarý arasýnda Marksizm durgunluða sürüklendi. Çünkü 1980'lerden itibaren neo-liberalizm politikada ve postmodernizm kültürde Marksizm'i akademilerde ikinci plana itti. Toplum ve kapitalizm hakkýnda köklü analizler yapýlamayýnca, Marksizm hakkýnda bilinen söylemler tekrar edilmeye baþlandý.

Kültürel alanda modernizmi yorumlayan sol deðil, sað oldu. Modernist söylem olan akýl, hakkaniyet, bilim, deðiþim, ilerleme ve gelecek yerini, güçlü olanýn yaþayabileceði yeniden yapýlanma ve globalizme býraktý. Solda yer alan kesimler ya postmodernizme ya da çevreciliðe yöneldi. Modernizme yöneltilen eleþtirilerde, eþitlik ve özgürlük kavramlarý tartýþma dýþý býrakýldý.

En genel hatlarýyla, Avrupa solunu þöyle gruplandýrmak mümkün: Analitik Marksizm, yeni Marksizm (Zizek dahil) ve post Marksizm sosyalist kampta. Buna karþýn, bilimsel Marksizm yani akademik Marksizm, kapitalist alanýn içinde kalýyor. Marksist olmayanlarýn savunduðu sosyalizm, üçüncü yol ve post sosyalistler, kapitalizm sýnýrlarý içinde deðiþim arayan politik hareketler olarak görülebilir.

Yeni Marksist, Post Marksist ve Marksist olmayan sol, 1980'lere kadar anti-ýrkçýlýk, feminizm, sosyal refah devleti mücadelesinde ve yeni sosyal hareketler oluþturmada büyük baþarýlar elde etmiþtir. Saða karþý yenilginin nedenlerini bu alanda aramamak gerek. Saða karþý yenilginin nedenleri arasýnda, neo-liberalizmi güçlendiren ekonomik krizlere Marksist solun cevap veremeyiþi, 68'lerden sonra politika geliþtirememesi, sol baskýcý rejimlerin varlýðý ve þiddet kullanýmý, esin kaynaðý olan reel sosyalizmin yýkýlmasý gösterilebilir. Dünya pazarlarýnda oluþan sosyo-ekonomik olanaklarý görmeme, sað-sol jeopolitik dengelerin bozulmasý gibi gerçeklerle yüzleþmemesi de bu yenilginin nedenleri arasýndadýr.”

Sözümü bitirdiðimde ter içindeydim. Ne söyleyeceðimi gayet iyi biliyordum bilmesine ancak yinede baþka bir dilde konuþmak ve analizler yapmak benim için biraz aðýr bir görevdi. Konuþmam bittikten sonra bir ara koptum, yorgundum, kýsa soru ve cevaplarla ilgilenmedim. Sözü Gerard aldýðýnda kendimi yeniden toparladým. Marksizm'in içine düþtüðü durgunluk ve Marksistlerin son yýllardaki gerilemelerinin nedeni uzun bir geçmiþe uzanýr. Geliþmiþ Kapitalizmin yapýsal krizlerinden farklý modellerle çýkabilme gücünü göremediler. Devrimi sürekli güncel tutma adýna bir yanýlgýdan ötekine savrulup durdular.

KAPÝTALÝST DÖNEMLER VE MARKSÝST HATALAR

Liberal kapitalizm ve Marks'ýn yanýlgýsý

1890-1920 yýllarý Almaya, Avusturya, Ýtalya, Fransa ve Macaristan'da sosyalizm ön cephede politik gündemin birinci maddesini iþgal ederken, Marksizm altýn yýllarýný yaþýyordu. Birinci dünya savaþý aslýnda kapitalizmin kendini yenileme mücadelesiydi. Rekabetçi kapitalizmin ölüm çanlarý çalýyordu. Marks ve Engels bir hata iþlediler, onlar için rekabetçi kapitalizm bitmesiyle kapitalizmin tamamýnýn son bulacaðýný düþündüler. 1880'de Engels, trustlar, karteller, oligarþi ve devlet bir yanda, sendikalar ve sosyalistler bir yanda, yani kapitalizm tek ayak üzerinde titriyor, diyordu. Oysa gerçek bu deðildi. Gerçekten kapitalizm, daha güçlü, örgütlü kapitalizme kendini býrakýyordu. 1890 ve 1920 yýllarý arasýnda üretim güçlerinin geliþimi, krizin derinleþmesi ve iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin yükselmesi arasýnda bir paralellik oluþturulamadý. Kapitalizmdeki büyük deðiþim görülemedi.

Kapitalizmin düz olmayan geliþimi ve bunun sonucunda Avrupa ülkelerindeki geri kalmýþ üretim iliþlilerinin durumu sýnýf mücadelerini zayýflatýyordu. Krizin birden fazla ülkede yayýlmasý durduruldu. Kapitalizmin yeni bir biçim almasýna neden oldu: Örgütlü kapitalizm. Komünist Manifesto'da analiz edilen dahice buluþ, kapitalizmin krizinin derinliðini anlatmakla sýnýrlý kalmadý. Bundan da ötesine giderek Avrupa topraðýnda yeþerecek bir tohumu attý. Marksist aðacýn bir dalý yavaþ yavaþ yeþermeye baþladý. Sosyal emeðin kucaðýnda yýllarca saklý duran buharlý makinalar, demir yollarý, telgraf, kanalizasyon gibi üretim güçleri, kýtayý baþtanbaþa yeniden canlandýrdý. Manifesto, kapitalizmin feodalizm gibi yýkýlacaðýný belirtiyordu ama bunun yanýnda, kapitalizmin krizden çýkma dinamizminin feodalizmden çok fazla olduðu da belirtilmiþti.

Unutmamak için küçük notlar alýrken, tabii ki buradaki tartýþmalardan koptuðum oluyordu. Yeniden tartýþmalara kulak kabarttýðýmda Marks kütüphanesindeki baþka bir konferansta dinlediðim Þili'li Tomas konuþmaya baþladý: “Marks ve Engels serbest rekabetçi kapitalizmin, kapitalizmin sonu olduðunu tahmin ediyorlardý. Fakat onlarýn analiz ettikleri kapitalizmden üç ayrý dünya oluþtu: Örgütlü kapitalizm yani emperyalizm, devlet sosyalizmi ve sömürgecilik. Enternasyonalist olan bu örgütlenmenin merkezinde ulus devletler var ve hepsinde devlet aracý rol oynuyor. Ucuz iþ gücü ve hammadde karþýlýðýnda pahalý mal satarak kapitalizm aþýrý ölçülerde akümülasyon gerçekleþtirdi. Ýkincisi, savaþ ve sosyal refah devleti harcamalarý kapitalizmin aþýrý üretimden doðan krizlerini ileri tarihlere ertelemesine neden oldu. Devlet sýnýf mücadelesini bastýrmak ve örgütlemek için merkezi bir rol alýyordu. Devlet polis ve askeri bir makina yaratmakla kalmadý saðlýk eðitim sosyal güvenlik ve haberleþme sistemi kurarak toplumun en ücra köþesine kadar ulaþtý. Ayný zamanda sendikalar, politik partiler, kilise gibi yarý otonom örgütlenmelerle sýnýf farklýlýklarýný bulanýklaþtýrdý, köreltti ve parçaladý. Ulus devletin toplum içinde geniþlemesi yalnýzca örgütlü kapitalizm koþullarýnda olmadý, 20. yüzyýlla özdeþleþen bir özellik gösterdi.”

Krizler kapitalizmin kendini yeniden yapýlandýrmak için kullanýlan bir araca dönüþtü. Krizler yalnýzca yýkýcý deðil ayný zamanda yaratýcýlýktýr. Marks ve Engels kapitalizmin yaratýcýlýðýný, esnekliðini ve ortama uyma yeteneðini çok iyi saptayamadýlar. Emekle sermaye arasýndaki zýtlýk, kapitalistler arasýndaki rekabet çözülmedi, ancak yeni teknolojilere göre uyumlaþtýrýldý. Kapitalizm kendi kendine yarattýðý krizden kurtulamaz, ona bir kurtarýcý gerekiyordu. Devletin yardým ve desteðine ihtiyaç duyuyordu.

EMPERYALÝST DÖNEM VE LENÝNÝN YANILGISI

Ekim Devrimi; üçüncü dünyadaki ilk ‘komünist devrim'

Renk-renk, boy-boy, dað gibi yýðýlan bunca kitabýn arasýnda okuduklarým görünmüyor bile. Daha çok okumalý daha çok anlamalýyým. Fakat ya dýþarýda haklarý uðruna mücadele veren on binlerce öðrenci ne olacak? Ne olursa olsun buradaki tartýþmalarý býrakýp gidemem. Bak yine ilginç bir konu hakkýnda yine biri düþüncelerini söylüyor;

“Rusya'daki devrim üçüncü dünyada yapýlan ilk devrimdir. Anti-sömürgeci mücadeleye iyi bir örnek olmuþtur. Beyazlarýn son kalesi olan Güney Afrika, Gramþi'yi haklý çýkaracak bir politik süreçten geçti. Ýþçi sýnýfý ve anti-ýrkçý sosyal hareketler uzun bir muhalefet kavgasý verdikten sonra koca bir ýrkçý kanlý diktatörü yýktýlar. O kadar büyük bir ittifak yaratýldý ki, sýnýflar ve etnik guruplar arasýnda barýþçý yoldan iktidar ele geçirildi. Sosyalizm hedefi Ulusal Kongre'yi, sendikalarý ve Komünist Partisi'ni kenetlemiþti.”

Sovyetler yýkýlýnca bu ittifak bir boþluða fýrlatýldý. Uluslararasý insan haklarý, ýrk-din-sýnýf uzlaþmasý gibi yeni moral parametreler bu boþluðu doldurdu. Yeni iktidar iç ve dýþ baskýlar karþýsýnda özelleþtirme, serbest pazar ve global pazara entegrasyonu kabullenmek zorunda kaldý. Bu durum, zaten derin olan zengin ve fakir arasýndaki ayrýmý daha da su yüzüne çýkardý.

Sovyet devrimi, sömürgelerin kurtuluþ savaþýna güç vermiþti; Sovyetlerin yýkýmý ise sömürgecileri güçlendirdi. Global kapitalizme karþý alternatifin olmadýðýný gösterdi. Ekim devrimi üçüncü dünyadaki ilk devrimse, neo liberalizm de bu ülkelerdeki son devrimdir.

Emperyalizm kapitalizmin son aþamasý mý?

Lenin'in emperyalizm üstüne yaptýðý analizlerin çoðu haklýydý. Pazar paylaþýmý sonucunda çýkan savaþlarý önceden görmesi dahice bir buluþtu. Lenin ve Bolþevikler emperyalizmin en zayýf halkasýný kýrýp mazlum ülkelerin özgürlük yolunu açtýlar. Türkiye, Çin, Hindistan ve sayýsýz az geliþmiþ ülke, kendi geleceklerini belirleme hakkýný Sovyetler sayesinde elde etti. Kapitalizm, global bir sistem olarak, hem içerden hem dýþarýdan büyük bir deðiþime uðratýldý. Bütün bu büyük baþarýlar kapitalizmin sýnýrlarý dýþýnda oluyordu. Kapitalizmin geliþimine ve geleceðine iliþkin öngörüler yine yanlýþ çýktý.

Lenin, ayný eserinde, yine Marks gibi kapitalizmin geleceði hakkýnda gerçeklerle çeliþen sonuçlara varmýþtý. Kapitalizmin en yüksek aþamasýnýn emperyalizm olduðunu düþünüyordu. Emperyalizmin, kapitalizmin çeliþkilerini çözemeyeceðini ileri sürmüþtü. Bu aþamadan sonra sosyalizmin inþa edileceðine inanýlýyordu. Yani kapitalizm krizler ve savaþlarla yok olup gidecekti.

Söylediklerinin tam tersi bir süreç yaþandýðýný Britanya Komünist partisinden bir düþünürün ileri sürdüðünü, buradaki tartýþmalar sýrasýnda öðreniyorum. Emperyalizm kitabýnda Bill Warren, emperyalizm, global kapitalizmin öncüsüdür, der. Bill kitabýnda, o tarihlerde sermaye ihracýnýn Lenin'in söylediði gibi artmadýðýný, emperyalist güçler arasýndaki mücadelenin ticaret üzerinden yürütüldüðünü, sermaye rekabeti olmadýðýný belirtmiþti. 80'lerden sonra baþlayan kapitalizmin global aþamasýnda sermaye dünyanýn en ücra köþesine yayýlma gücüne kavuþtu.

Kapitalizmdeki bu yeniden yapýlanma yine geç anlaþýldý. Hala tartýþmasý süren bu global deðiþim üstüne Yeni Marksistler, post Marksistler ve Komünistler arasýnda yoðun tartýþma devam ediyor. Paul süre giden tartýþmalarý özetlemek niyetinde olmadýðýný belirterek neo-liberal global kapitalizmi tanýmladý:

GLOBAL KAPÝTALÝZM VE KOMÜNÝSTLERÝN YANILGILARI

“Emperyal düzen daha dinamik olan global kapitalizmi doðurdu. Global kapitalizm emperyalizmin en üst aþamasýdýr. Bu transnasyonal kapitalizmin en temel özellikleri Manifestoda anlatýlýyor. Global emperyal düzenin her alaný organize kapitalizm, devlet sosyalizmi ve sömürge çeper tarafýndan etkilenmiþtir. Sosyal kapitalizmin geliþtirdiði üretim güçleri emperyalist kabuðu kýrdý. Enformasyon çaðýnda ekonomi, kültür ve toplum bu yeni globaliteyi yakalamýþ durumda. Yeni að toplumu finans, teknoloji ve enformasyonu taþýyor. Elektronik kalp atýþlarý, uzmanlaþmýþ emeðin geliþimine yarýyor. Ýktidar bölgesiz kaldý, bölgeler de iktidarsýz oldular. Eþitsizlik ekseni global akýþa hizmet ediyor, dýþta kalanlar marjinal kalmaya mahkum oluyorlar. Afrika'da veya Avrupa'da olsun fark etmez, her yerde bu iþleyiþ devam ediyor. Global sürece en uygun örnek global kapitalizme en son giren Rusya'dýr. Moskova, dünyanýn en zengin adasý, inanýlmaz bir yoksulluk deniziyle kuþatýlmýþtýr. Moskova'nýn zenginliklerinden yararlanmak isteyenler yeni yoksulluk kanallarýyla karþý karþýya kaldý. Halk yeniden çok eski ekonomik iliþkilerine, yani takasa geri döndü.”

Finans ve borç hareketleri iþgallerle, askeri tehditlerle veya darbelerle yapýlamýyor. Dünyaya hýzla yayýlan trans nasyonal kapitalizm bir ülkeden ötekine giderken kendi krizini beraberinde götürüyor. Bu hýzlý deðiþim G8, G20'ler ve BM tarafýndan teþvik ediliyor. Sistem çok sýnýrlý düzeyde uluslar ötesi kuruluþlar tarafýndan kontrol ediliyor. Örgütlü kapitalizm iþçi sýnýfýný ulusal bir konteynere doldurdu, iþçileri vatandaþ yaptý ve onlarý ýrk, din ve cinsiyete böldü. Ýþ ve mesleki pazarlarla gruplandýrdý, politik reform ve ulusal fikirlerle eklemledi. Marksýn “Dünya iþçileri, birleþiniz!” çaðrýsý, çeper ülkelerdeki iþçilerin sömürüsünden nemalanan geliþmiþ ülkelerin iþçileri için boþ bir çaðrýdýr.

‘'Global akümülasyon dünyada ýrkçýlýðý, sivil otoriter rejimleri, bölgesel savaþlarý ve açlýk ve sefaleti arttýrdý. Global akümülasyondan bir avuç ülke yararlanýrken, global pazarýn ekonomiyi ve üretim güçlerini geliþtirebileceði medya tarafýndan yýllarca propaganda edildi. Gerçekten özelleþtirmelerle önü açýlan Pazar, üretim güçlerini geliþtiriyor mu?'' Bu soruyu ben yönelttim. Alex sorumun cevabýný þöyle verdi:

Global Pazar üretim güçlerini geliþtirebilir mi?

“Toplumsal sistemler için verimlilik temel bir ekonomik paradigmadýr. Ýki tür verimlilikten söz edilebilir: Arz ve talebi karþýlayan verimlilik ve yenilik getiren, sistemin kapasitesini gösteren dinamik verimlilik veya Marks ve Engels'in deyimiyle, üretim güçlerini geliþtirme kapasitesi. Bu konuda tüm kanýtlar reel sosyalizmin karþýsýnda. Büyük zorlamalarla çok az oranda yenilikçi ve dinamikti. Yenilik, özgül projeler için merkezi metotlarla geçerli oldu ancak sistematik deðildi. Burada dýþ etkiler olmadan faaliyet yapan serbest pazarýn daha üstün olduðu anlamý çýkmamalý. Evrimci ekonomi sosyal önkoþullarýn, ortak aklýn, büyük iþletim yapýsýnýn, yeteneklerin yenilik, risk alma ve dinamik verimlilik için þart olduðunu belirtir. Bir baþka deyiþle, pazarýn dinamik ve yenilikçi sonuçlar verebilmesi için ancak düzenlenmesi ve stabilize olmuþ kurumlarla doldurulmasý gerekmektedir.”

Bundan dolayý komünizmi kapitalizmle deðiþtirirken uygulanan þok terapi tamamýyla yanlýþtý. Bir gecede pazar ekonomisini uygulamaya koymak dinamik verimlilik için gerekli kurumlarý oluþturmadan “tahsis” verimliliðini yýkmak bir felaketle sonuçlandý. Rusya, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan'ý karþýlaþtýrmak zor, ancak Rusya hariç diðerleri farklý dönüþümler yaptýlar. Eskiyi yýkmada biraz çekingen davranarak yeninin oluþumuna daha fazla yoðunlaþtýlar. Çin'de pazar ekonomisi devlet kontrolünde uygulanýrken Rusya'da, devlet global finans guruplarý tarafýndan yutuldu, ekonomik geliþme büyük düþüþ gösterdi.”

Alex konuþurken gözlerini herkesin üstüne gezdiriyordu. Her sözünde bir derinlik vardý. Konuþtukça soðuk yüzü sevecenleþiyordu. Ben ise onu dinlerken bir öfkeden bir hoþgörüye, bir acýdan bir mutluluða gidip geliyordum. Her þeyi yok ettik, kendi ellerimizle yaptýklarýmýzý yýktýk. Bir ara Alex sustu, uzun bir sessizlik oldu. Dýþarýdan kavga sesleri azalarak da olsa gelmeye devam ederken ben geçmiþe, uzak geçmiþimize geri gittim.

Gencecik yaþýmýzda, sevgi, merhamet ve dostlukla oluþturduðumuz Komünist ve Ýþçi Partisini ellerimizle boðduk. Marksizm'i kavgada yorulduðumuz için, kapitalizme bile zarar veren bizimle ilgisi olamayan insanlýða zararlý bir ideolojiyle deðiþtirdik. Bu yüzden 1980'den sonra yýllarca yoksullarýn, iþçilerin sorunlarýný aðzýmýza bile almadýk. Sovyetlerin baþarýsýzlýðýndan ilgisiz sonuçlar çýkararak, kapitalizmdeki sýnýf farklýlýklarýný görmemezlikten geldik.

Ekonomik geliþme saðlanacak diye Turgut Özal'dan, Recep Tayyip Erdoðan'a kadar uzanan Türkiye'nin global sürece eklemlenmesini destekledik. Ahlaki deðerlerini yitirmiþ, insan olmaktan uzaklaþmýþ siyasi islamý bile yedekte tutan global kapitalizmin geliþimini, neredeyse devrim sandýk. Globalizmin devletçi, emperyalist ve demokratik olabileceðini düþünmeden her neo-liberal global deðiþimi ilerici belledik.

Ýçimizden bazýlarý hala doludizgin ayný yolda hatalarýný sürdürüyor. Köy muhtarý edasýyla solun neyi anlayýp neyi anlamadýðýný tekrar edip duruyor. Kendileri söyleyip kendileri dinliyorlar. Yaptýðýmýz hatalarý düþünmeyi býraktým, tekrar yüzünde yýldýzlarý dolaþtýran Alex'e kulak verdim:

“Ýþçi sýnýfý örgütleriyle olan kötü iliþkiler, üretimin kösteklenmesi ve en önemlisi kendi ideolojisine Marksizm-Leninizm'e olan inancýn yitirilmesi, Sovyetlerin sonunu hazýrladý. Yapýlan reform üstüne reform, bir iþe yaramadý, nomenklature ilan ettiði özgürlükleri yeniden realiteye dönüþtüremedi. Ýzledikleri ideolojiyi, tüm toplumun ortak aklýný birleþtiren yeni bir alternatif yaratamadan terk etmek ölümcül bir hataydý.”

Bu saptamalar, bu yaklaþýmlar bana öyle bir güç ve moral veriyordu ki, geçmiþin önemli olaylarýný yeniden düþünmeme yardýmcý oluyordu. Küba'da ve Doðu Avrupa'da yaþadýklarýmý yeniden yeni bir bakýþla yorumlamam için saðlam veriler veriyordu. Uçurumun kenarýndan, param parça olmadan dönen Küba yönetiminin, bu deðerli fikirlerden etkilendiðinden eminim. Çok sayýda reformun arka arkaya uygulama çabasý, þimdi belki de sosyalizmin baþka bir modelinin hayata geçmesine zemin hazýrlýyor.

Tarihi boyunca Marksizm'in kapitalizmin nesnel süreçlerine iliþkin saptamalarý yerindeydi, bilimsel içerikteydi. Buna karþýn kapitalizmin evrimleþmesi veya deðiþim dinamizmi, önceden görülemedi. Devrimle kapitalizme son verme hep hatalarla doluydu. Binlerce Marksizm'in bir kýsmý doðru saptama yaparken, bir kýsmý bir hatadan ötekine savruldu. Gerçekten devrim ne zamandý? Devrim bir süreç mi? Nasýl bir ortam oluþacak ki biz insanlýk olarak kapitalizmden kurtulacaðýz?

Kendi kendime bu sorularý kafamda tekrar ederken tartýþmalar bu sorulara yöneldi. Konuþmacýlardan biri þöyle özetledi:

Devrim ne zaman?

“Geleneksel tarihsel materyalizmin önermelerine göre, sosyalizm, ancak kapitalizmin teknolojiyi veya üretim güçlerini geliþtirme gücünü yitirdiðinde mümkün olabilir. Periyodik krizler çoðu zaman sistemi zayýflatacaðýna, güçlendiriyor. Marksizm'in bir akýmý olan Leninizm, inanç ve parti disiplininin en kötü maddi koþullarda bile sosyalizmi kurmaya yetebileceðini ileri sürer. Oysa bu saptamanýn hem Marksizm'e aykýrý olduðu hem de doðru olmadýðý görüldü.

Zorunluluðun hükümranlýðý, yerini, özgürlüðün egemenliðine terk ederken, birey tüm zenginliðiyle yeteneklerini geliþtirir. Üretim güçleri ve üretim iliþkileri arasýnda zorunlu bir iletiþim ve denge vardýr. Zaman zaman bu dengeler bozulur ve bir üretim modeli diðerine, bir üstüne yol verir. Bu bir hükümet devirmesi, bir darbe, bir devrim deðildir. Maddi ve sübjektif koþullarýn birçok yönden geliþmesine, olgunlaþmasýna sýkýca baðlý ve nesneldir. Üretici güçler geliþtikçe, sýnýflar ve diðer sosyal hareketler organize olur ve hýzlanýr. Bir üretim modelinden ötekine geçiþ, insanlýk tarihinde daha önce de yaþandý ve tarihsel materyalizm yasasý bunu anlatýr.”

Kapitalizmin geliþmesi ve çöküþü tek tek kapitalistlerin artý deðeri sahiplenme yarýþýna girdiklerinden dolayý olur. Gerekli çalýþma zamanýný azaltmanýn yollarýný arayan rakip kapitalistler bunu, ücretleri dondurma, yoðun emek ve yüksek teknoloji kullanarak yapar. Bu da gelir daðýlýmýný bozar, sýnýf ayrýlýklarýný artýrýr. Bu yalnýzca çalýþan üretici sýnýflarý deðil ayný zaman da hizmet sektörünü de ciddi bir gerilemeye iter. Kapitalizmin her bir krizi, öncesinden daha þiddetli ve daha yýkýcý oldu. Fakat her kriz, kapitalist sistemin kendini yeniden organize etmesine yarar. Geleneksel Marksizm'in söylediklerinin tersine, krizler bir üst üretim modeline, bir devrime neden olmadý.

Bir baþka katýlýmcý þu katkýlarda bulundu:

“Komünist Manifesto'nun son tezi, sosyalizmi gerçekleþtirme teorisine ayrýlmýþtýr. Devrim yalnýzca üretim güçlerinin geliþimiyle sýnýrlý deðildir. Her ne olursa olsun iþçilerin iktidarý almasýna da baðlý deðildir. Özel mülkiyetin, devlet mülkiyetiyle yer deðiþtirmesi de deðildir. Bir savaþ sonucu veya bir devrimci durumla ilericilerin iktidara gelmesi hiç deðil. Daha çok maddi ve ideolojik koþullarýn bütünüdür. Özel mülkiyetin ve üretim iliþkilerinin kýsmi de olsa sosyalizasyonuna baðlýdýr. Güçlü global þirketler, büyük devlet kuruluþlarý ve bankalar eðitimin, saðlýk ve diðer sosyal hizmetlerin halkýn yönetimine açýlmasýyla, her gün reformlarla, sosyalizmi damla damla topluma enjekte ederek. Toplumda her bireyin özgürce geliþimi herkesin özgürce geliþim koþuludur, diyen Marksist yasanýn gerçekleþmesidir. Bundan dolayý sosyalizm bir hayal deðil, bir zorunluluk hiç deðil, o bir ihtiyaçtýr.”

Meydandan gelen çýðlýklar, haykýrýþlar o kadar çoðaldý ki pencereden dýþarý baktým. Hükümet binasýna doðru giden yolun baþýndaki polis kordonu yarýlmýþ, iki polis arabasý alevler içinde, gençler coþkun bir ýrmak gibi parlamentoya doðru yürüyorlar. “Yeter!” diyen kalabalýk otuz yýldýr neo liberalizmin yalanla dolanla kurduðu batý kapitalist medeniyetin üstüne tükürerek yürüyorlar. Gün uzun. Gün uzadýkça uzuyor.

Not almayý býraktým, etrafýmdaki tartýþmalara kulak kabarttým. Bir grup, gençlerden birinin vurulduðunu, ölüp ölmediðini tartýþýyorlardý. Tanýdýðým öðretmen arkadaþlarýmdan biri olabilir endiþesiyle yerimden fýrladým. O bilge insanlarý masanýn etrafýnda býrakarak aþaðý doðru hýzla indim. Benim gibi panikleyenlerle beraber kitapçýdan çýktýk. Trafalgar Meydaný boþalmýþ, geriye onbinlerin yankýlanan sloganlarý kalmýþtý. Yanýmdaki gurupla beraber sola doðru yöneldik, caddeyi boydan boya kesen atlý Ýngiliz polisleriyle karþýlaþtýk. Dev asil Ýngiliz atlarýnýn burunlarý soluyordu, gözleri çakmak çakmaktý. Korktum geri çekildim. Yanýmdakilerden birisi polise, aþaðýda ne olup bitiðini sorarken, atýn öbür tarafýndaki boþluðu fýrsat bilenler dalýp geçmeye baþladý, ben de peþlerinden gittim. Koþarak bir müddet gittikten sonra Downing Street'e (Baþbakanlýk binasýnýn olduðu cadde) gelmeden ikinci polis kordonuyla karþýlaþtýk. Bu defa yol silahlý polislerle kesilmiþti. Daha ileri gidemezsiniz, dediler. Durdum, yukarýya gökyüzüne baktým. Beþ helikopter sürekli üstümüzde, polis kordonun arkasýnda bir boþluk ve bir kordon daha. Binlerce genç kuþatýlmýþ, dýþarýyla baðlantýlarý kesilmiþti. Duvar kenarýna yaslanmýþ, önümde biriken kalabalýða bakýyordum. Kürt, Türk, Kýbrýslý, Çinli, Fransýz, Ýtalyan 18 yaþ civarýndaki gençlerin çoðu hayatlarýnda ilk defa bir mitinge katýldýklarý konuþmalarýndan belliydi.

Dalmýþtým, birden bire birinin sorusuyla irkildim. Nasýl? Kalabalýk deðil mi? Sorunun sahibi ince sesli biri. Ben de, “Fransa'yla mukayese edersen az,” diye cevap verdim. “Orada 3.5 milyon sokakta.” Söylediklerimi kafasýný sallayarak doðruladýktan sonra “Fransa, Yunanistan, Ýrlanda ve Ýspanya ile bir ortak bir að kurmamýz lazým.” Belli ki geliþmeleri bilen birisi. “Eric Hosbawn la konuþurken seni gördüm,” dedi. Yeni bir komünist hareketten olduðunu söyledikten sonra Marks'ýn yalnýzca iþçi sýnýfýna misyon yüklemesinin yanlýþlýðýný anlatmaya baþladý. ‘'Özgür demokratik bir toplumda politik bir hegemonya yaratýrsak insanlýðý özel mülkiyet denen beladan kurtarabiliriz,” dedi.

O konuþurken gözlerim hep uzaklarý tarýyordu. Uzaklardan duman, ateþ ve kavga sesleri aralýksýz geliyordu. Görülebilecek mesafede olan iktidardaki Muhafazakar Parti'nin binasý darmadaðýnýk edilmiþti. Polis bütün gücüyle kalabalýðý daðýtmaya baþlamýþtý bile. Dört bir yana kaçýþan öðrencilerden bir gurup önümüzden hýzla geçti. Biz de etrafa bakmadan geri Trafalgar Meydaný'na doðru koþmaya baþladýk. Canýmýzý kurtarmak için kendimize bir yer arýyorduk. Birlikte koþtuðum grubun içinden biri elime gelecek protesto gösterisi için bir bildiri tutuþturdu. Katlayýp cebime koymadan önce baþlýðýný okudum: “Yüz binler Hyde Park'a yürüyor!”

Bu sefer emekçiler yürüyor. Ömrüm boyunca onlarla beraber yürümekten hep mutluluk duymuþumdur. Coþkular, sevinçler içinde dünyayý cennet eyleyerek, omuz omuza, onlarla beraber yürüyeceðim. Bu günkü gibi yine tepeden týrnaða kadar mutluluk içine batýp batýp çýkacaðým.

II

Yüz binler Hyde Parka yürürken

Mehmet Taþ

Kaynaklar:
Bidet, S. & Kouvelakis, S. Critical Companion to Contemporary MARXISM, Haymarket Book, 2009
Kolakowski, L. Main Currents of Marxism, Norton Company, 1978
Pierson, C. Socialism After Communism, Polity Press, 1995
Burawoy, M. Marxism after Communism, State & society, 2005
Badiou, A. The communist Hypothesis, Verso, 2010
Desai, M. Marx's Revenge , Verso, 2004

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
02 Mayýs 2011 17:57

Ferruh

Çok güzel ve bütünlüklü bir yazý olmuþ. Sýcak dili ayrýca kutlanmaya deðer.
Konunun geniþliði açýsýndan daha uzun bir yorumu hak ediyor.
Þimdilik sadece küçük bir deðinme yapmak istiyorum:

Özellikle 1970'lerden itibaren baþlayan Postfordist dönemin, gerek Kapitalizmin Neoliberal-Yeni Muhafazakar dönemine bir geçiþ olduðu ve özellikle bu yeni kapitalist düzenleme döneminin, hem kapitalizmin Globalizm-Küreselleþme dönemine yol açmasý, hem de bu yeni Kapitalist dönemin Sosyalist sistemin yýkýlmasýna yol açan ekonomik gerekçeleri oluþturduðu analizi bu yazýnýn daha da geliþtirilmesi açýsýndan yararlý olurdu diye düþünüyorum.

Kapitalizmin yaþadýðý her krizin, bu krize karþý verilen mücadele ile birlikte Kapitalizmin bir üst aþamaya týrmandýðý ve daha saðlam toplumsal temellerinin de oluþtuðu saptamasýnýn yazýda çok doðru olarak iþlenmesine raðmen, bu saðlamlaþmada iþçi sýnýfýyla birlikte tüm çalýþan sýnýflarýn verdiði toplumsal mücadelenin de ana belirleyicilerden biri olduðu iþlenseymiþ çok tamamlayýcý olurmuþ diye düþündüðümü de söylemeliyim. Kapitalizm kendi iç dinamikleri arasýndaki rekabet mücadelesi kadar, kendi karþýtý ile olan sosyal mücadeleler ile de varlýk durumu belirlenen bir sistem, bu yüzden de sahip olduðu bu dinamikler kendisini bir organizma gibi yaþatmaya devam ediyor.

Ulus devletin gerek Kapitalizm için ve gerekse sosyalizm için anlamý biraz daha ayrýntýlý iþlenseydi denebilir bir de. Ulus devlet'in kapitalizm için gerekliliði ne kadar etle týrnak gibi bir durumsa, sosyalizm için ise bunun tam tersi olmalýydý diye düþünüyorum. Ne yazýk ki böyle olmadý ve Sosyalist sistem bu konuda karþýtýna çok fazla benzedi, karakter olarak bunu taklit etti.

Sosyalizmin yýkýlýþý konusunda çok þey söylenebilir tabi ki. Ama Mehmet Taþ arkadaþ söylenmesi gerekeni, söylemiþ, hem de çok güzel olarak.
Yeni yazýlarý umarým çok gecikmeden okumak þansýna sahip oluruz.

Beynine ve kalemine saðlýk.

Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.