Bağcıklı Ayakkabı

02 Mart 2018 23:52 / 1236 kez okundu!

 

 

Çocuk 12 yaşına kadar ayakkabılarını bağlamayı öğrenememişti. Anne baba o dört yaşındayken ayrılınca babasının yanında kalmıştı, mürebbiyeler falan ama işte üstünkörü. Sonra babasına bir haller olunca annesinin yanına gitti.

Annesinin evinde paranın kıt olduğu bir dönemde yaşadı. Annesi onun hep mokasen türü ayakkabı giydiğini ve eskittiğini ve yepyeni bağcıklı ayakkabıları olduğunu görünce neden giymediğini sordu.

O da bağlamasını bilmediğini söyleyince anne kızdı.

“12yaşında ayıp artık ! fiyonk atmayı kendin öğren!"

“Yarın o ayakkabıları giyeceksin” dedi. Oğlan ayakkabılarının sicimlerine oflaya puflaya fiyonk attı. Ama sicimli ayakkabıları oldum olası sevmedi. Fiyonklar ha bire açılıyorlardı. Spor ayakkabılarında hep o sorunu yaşadı. “Spor ayakkabısı ayağı iyice kavramalıdır bağcıklı olmalıdır” denildikçe hep açılan fiyonklardan bezip cırt cırtlı spor ayakkabılar arar oldu.

Genelde bağcıksız ayakkabı ile 60 küsur yaşına geldi. Başarılı bir meslek hayatı oldu. Çok nadir bağcıklı ayakkabı giydi. Orada da fiyonklar hep açıldı. Ayakkabılarda futbolcu düğümü atıldığı “bilgisini” yani fiyonk atıldıktan sonra bir düğüm daha fiyonklarla atmayı, emekli olduktan sonra öğretti bir arkadaşı ona!

Bu basit bir örnek. Her insanın hayatında “futbolcu düğümü” yok mu? Adap konusunda. Okuma yazma konusunda. Camus yani Kamü okunan Fransız yazarının isminin telaffuzunu yazarın yazdıklarının tercümesini okuduktan sonra bilmeyen yok mu sanıyorsunuz. Hepimizde bu kör noktalar var. Son haftalarda “Cins, cins ve yan, yana” ve “Farklı dünyalar, hitap, yazı ve popülizm”

Yazılarında bu konuya değinmiştim bu yazı da denk geldi.

Bağcıklı ayakkabı gerçek bir hikaye olmasının yanı sıra bir metafor. “Kör noktalar” diye bundan yirmi yıl önce de yazmıştım. Hepimizde kültürel kör noktalar var. Hatta şu an aklıma geliyor 18 -20 yaşında da Mondlied diye Almanca yazmıştım ayni konuyu. Yani elli yıl önce, Türkçesini “Ay Türküsü” diye söyledi Ahmet İnam bu şiirin... Daha cesurca bu yanlış anlamalardan savaşlar çıkabileceği idi konusu. Gerçekleri bazen göremeyince.

Legasteni veya Disleksi adı altında bilinen farklılık yani harfleri okuyamama çocukların yüzde beşinde var ama bir şekilde insanları yüzde yirmisinde harflerde, kelimelerde  zorlanma var.

Emekli insanları kıvrak bir şekilde okuyamama sorununu bir belge doldururken nasıl aştıklarını bir bilseniz “ay kızım gözlüğümü evde unutmuşum şunu bana okuyup yazar mısın?" “Veya gözüme damla damlatıldı”

Bir şey kompanse edilirken tabi başka iletişim becerileri ortaya çıkıyor. Bazıları ise bağcık hikayesinde olduğu gibi “zararsız”.

Çok lisanlı insanlarda bu daha da artıyor.

Lisandaki bazı yanlışlar vs yüzünden insanlar dışlanıyorlar. Bir kısmı önemli ve gerekli de toplama yapmayı kavramayan birisini kasaya oturtmak sorunlu. Eğer her malda bir bilgisayarca taranabilecek  otomatik okuyucu yok ise. Bazen ise dışlanma ve “gagalama” veya “haksızlık" o hale gelebiliyor ki bir anlamda “savaş” çıkabiliyor. Daha geniş olmayı ve olaylara daha rahat bakmayı insanlar kısmen ancak 60'tan sonra öğreniyorlar. Da, gençlere nasıl aktaracaksın?

 

Mahmut TOLON

02.03.2018

 

Son Güncelleme Tarihi: 03 Mart 2018 00:03

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.