Madalyonun iki yüzü - Aydın Engin

06 Ağustos 2013 01:04  

 

Madalyonun iki yüzü - Aydın Engin

- Bana müsaade, yazıya oturmam lâzım, dedim.

Biri sordu:

- Abi ne yazacaksın?

Öteki duraksamadan cevap verdi:

- Bugün Ergenekon kararlarını yazmayan gazeteciyi dövüyorlarmış…

Peki.

Buyrun...

* * *

Ümraniye’de elbombaları bulunduğundan bu yana Ergenekon hep gündemin başat konularından biri oldu. Ülkedeki derin kamplaşmanının başat eksenlerinden de biri oldu…

Bunca yazılıp çizilen, bunca söylenen, bunca toz dumandan sıyrılıp duru ve sakin ve dünkü mahkeme kararlarıyla sınırlı olmayan bir değerlendirme zor ama zorunlu…

Deneyelim:

- Ergenekon davasına sanık olarak katılanlar arasında sahiden bir askeri darbe planlayan, bir askeri darbe ortamını oluşturmak, olgunlaştırmak üzere yasal (Evet yasal. Mesela bayrak mitingleri, “Ordu göreve” yürüyüşleri) ve yasadışı (Evet yasadışı: Mesela Malatya Zirve Yayınevi cankırımı; mesela Mersin’deki bayrak provokasyonu; mesela gömülü silahlar, mesela Danıştay cinayeti) eylemler düzenleyenler var mı?

Var !..

Gerçekliği askeri savcılıkça ve jandarma kriminal dairesince kabul edilmiş ve “kağıt parçası” olmadığı kanıtlanmış belgeler var mı ?

Var !..

Ergenekon davası kapsamı içine sokulamayan oysa onlarsız Ergenekon davasının pek eksik kaldığı “Fırat’ın doğusundaki” cinayetler, yargısız infazlar var mı ?

Var…

PKK ile sadece askeri yöntemlerle mücadele edilebileceğini ısrarla savunan ve o kılıf altında uyuşturucudan haraca, cinayete kadar uzanan kirli ve kanlı işlere soyunmuş resmi devlet görevlileri ve resmi devlet görevlilerinin kullandığı mafya çeteleri var mı?

Var !..

Bunlar ağır, hem de en ağır cezaları gerektiren suçlar mı?

Elbette…

* * *

Şimdi bir de madalyonun öteki yüzüne bakalım.

Hukukun, hem de evrensel hukukun sınır, kural ve ilkeleri içinde yürümesi gereken bir yargı sürecine rövanşizmin (=intikamcılık, “Dün banaydı, bugün sana” ilkel mantığı) gölgesi düştü mü?

Düştü.

Nitekim, “Devleti şeffaflaştıracağız, demokratikleştireceğiz” iddiaları ile iktidara gelip o şeffaflaştırılması, demokratikleştirilmesi gereken devletin hemen hemen bütün kurum ve işleyiş mantığını aynen devralan bir siyasal güç var mı ?

Var !..

Çok somut suçların ele alındığı, o çok somut suçları işleyenlerin yargılandığı davada aynı zamanda bir zihniyet yargılaması da yapıldı mı; ne kadar kirli, ne kadar insanlık suçu sınırlarını zorlayan olursa olsun zihniyet yargılamasına, niyet okumaya dayanan suçlamalar savcı iddianemelerine yansıdı mı?

Yansıdı !..

* * *

Türkiye’nin önünü sahiden açabilecek, Türkiye’yi kör topal demokrasi çemberinden çıkarabilecek, ülke yönetimini demokrasi dışı yöntemlerden arındırabilecek bir fırsat kötü kullanıldı.

Dahası ülkenin bütün olumlu potansiyellerini dumura uğratan kamplaşmayı dağıtacak adımlar yerine kamplaşmayı daha da derinleştirecek, uzlaşmazlık çizgisine taşıyacak tercihler, eylemler elbirliği ile ve (lanet olsun!) başarıyla tırmandırıldı.

Şimdi önümüzde uzun, bıktırıcı ölçüde uzun bir yargı süreci var. Yargıtay, ardından yeniden asli mahkeme, büyük olasılıkla ardından Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu, bir ara durak olarak Anayasa Mahkemesi ve son durak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi… Neresinden baksanız 4-5 yıla yayılacak bir süreç…

Bu süreç sakin ve durgun ve olağan bir hukuk süreci olarak yürümeyecek. Garginliğin daha da artacağı, karşılıklı restleşmelerin ülke gündemini (Şu barut fıçısından beter Ortadoğu’daki bir ülkeden söz ediyoruz) kuşatacağı bir süreç… Daha şimdiden “Eylül ayının sıcak geçeceği” müjdesi(!) verilen bir süreç…

Olan Türkiye’ye olacak.

Besbelli...

R24

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0