Listeler ve iki isim - Ahmet Altan

12 Nisan 2011 17:18  

 

Listeler ve iki isim - Ahmet Altan

Ben öyle politikanın kılcal damarlarına hakim biri değilim, listelerdeki isimleri teker teker değerlendirip, ne oluyor, ne bitiyor karar veremem.

Daha genelden bakabilirim ancak.

Yeni anayasayı hazırlayacak parlamentoyu belirleyecek bu seçimlere giderken AKP’deki gelişmeleri Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki Meclis’te olanlara benzetiyorum biraz.

O zaman da Mustafa Kemal’le birlikte bir “heyet” yeni bir ülke kuruyordu ama sonunda o “heyetten” Mustafa Kemal’e biat etmeyen hemen hemen hiç kimse kalmadı ve Mustafa Kemal “tek adam” olarak yönetime egemen oldu.

AKP’deki gelişmeler sanki biraz buna benziyor.

İşe bir “heyetle” başlamışlardı ama bugün artık AKP, Tayyip Erdoğan’ın “tek adamlığını” tartışmasız biçimde kabullenmiş bir yapıya ulaştı.

Başkanlık tartışmaları başladığında, “başkanlığa” karşı çıkanlar partiyi ne kadar etkileyebilecek, göreceğiz.

Sanırım Erdoğan, “kadrolarını” başkanlık tartışmalarını öngörerek oluşturdu.

Seçime de bu hazırlıkla gidecekler.

CHP ise büyük bir sarsıntı geçirdi.

Açıkladıkları listeler, CHP’nin asla kımıldatılamaz sanılan “kadrolarını” kesip attı.

Bugün, Kılıçdaroğlu da dahil, CHP’de yerinden edilemeyecek hiç kimse yok.

Seçimlerin sonuçlarına göre bu partideki bütün taşlar yeniden oynayabilir.

Eski kadrolarla bir yere varmaları mümkün değildi, yeni kadrolarla ise sanırım ya büyük bir değişime ya da yokoluşa gidecekler.

Öyle kesin bir şekilde “bu parti siyasetten silinir” demek belki haksızlık olur ama ben bugünkü CHP’nin bir dahaki seçime girebileceğine, girse de bir mana ifade edebileceğine doğrusu çok ihtimal vermiyorum.

Benim açımdan CHP’de olup bitenleri en keskin bir şekilde gösterecek isim, Mehmet Haberal.

Haberal, 28 Şubatçı Süleyman Demirel’in “can-ı azizi” olan, sağ eğilimli bir Ergenekon sanığı.

“Derin devletin” adamı olmakla suçlanarak yargılanan biri nasıl oldu da CHP’nin içindeki itirazlara rağmen Zonguldak’tan birinci sıraya yerleşti?

Bülent Ecevit’in Haberal’ın yönetimindeki hastanede gün be gün tükenirken, hastaneden kaçırılır gibi çıkarıldıktan sonra nasıl iyileştiğini iyi hatırlıyorum, şimdi aynı Haberal’ı Ecevit’in seçim bölgesine yerleştirilmesi de doğrusu ya insana tuhaf geliyor.

“Müesses nizamın” temelini oluşturan Demirel’in bu kadar yakını olan, derin devlet üyeliğinden sanık bir ismi, itirazlara hiç aldırmadan aday yapan CHP, nasıl “yeni” bir parti olacak, nasıl hızla değişen bir ülkede o “değişime” uyum gösterecek?

Değişimi durdurmak isteyen bir gücün ağırlığını kabul eden ya da kabul etmek zorunda kalan bir CHP, tarihimizin en önemli değişim noktalarından birinden geçerken nasıl o değişimin parçası haline gelecek, daha da önemlisi nasıl o değişimin önderliğine adaylığını koyacak?

Bana pek mümkün görünmüyor.

CHP, bir yanıyla gerçeği ve değişimi görerek “ileriye doğru” hamle yapmaya çabalıyor ama bir yanıyla da “geçmişin” içine hapsoluyor.

Bu tıkanıklığıyla gelecekte kendine yer bulamaz gibi geliyor bana.

Buna karşılık BDP’deki bir isim ise bu parti açısından çok olumlu gözüküyor.

BDP’nin Şerafettin Elçi’yi aday yapması bu partinin politikalarında önemli bir değişimin işareti bence.

Elçi, bakanlık makamına ulaştığı halde “Kürtlüğünü” açıkça ifade etmekten kaçınmadığı için hapislere düşmüş, cesur bir adamdır, sadece “resmi ideolojiyle” değil PKK’yla da mücadele etmiştir.

Muhafazakâr ve dindar bir Kürt olan Elçi’yi adayları arasına alan BDP, Türkiye’ye değilse bile Kürtlere açılmak zorunda olduğunu fark etti bence, bu yeni dönemde sadece “bazı” Kürtlerin değil bütün Kürtlerin partisi olmak için harekete geçmesi gerektiğini anladı sanıyorum.

Bu da, BDP’nin gerçek bir siyasi parti olma yolunda attığı çok önemli bir adım olarak gözüküyor bana.

İlerde ne olur, aralarında ihtilaf çıkar mı bilmiyorum ama Elçi’yle birlikte Altan Tan’ı da listesine alan BDP’nin bu hamlesi, yeni Türkiye’ye ve Kürt coğrafyasına “siyasi yollardan” ağırlığını koymak için bir plan yaptığını düşündürüyor.

Hepimiz Türkiye’nin ve bu ülkede yaşayan insanların çok hızlı değiştiğini biliyoruz, yeni bir ülkeye, yeni bir rejime, yeni anlayışlara ihtiyacımız var.

Dilerim ki bütün partiler bu yeni döneme ayak uydururlar, neyin eskidiğini, neyin beklenildiğini anlarlar.

Anlayabilirler mi bilmiyorum ama ben bir dahaki seçimlere Türkiye’nin bambaşka kadrolarla, bambaşka bir atmosferde, bambaşka umutlarla gireceğini sanıyorum.

ahmetaltan111@gmail.com

Taraf

Son Güncelleme Tarihi: 12 Nisan 2011 17:39

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0