Öğrenciler Avrupa’da muhalif, Türkiye’de ırkçı, darbeci ve erg….

16 Aralık 2010 01:39 / 1516 kez okundu!

 


İtalya’da, Başbakan Silvio Berlusconi kendisi hakkında oluşan iddialar yüzünden güvenoylamasına gitti/götürüldü. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, Senato’da yapılan oylamada güvenoyunu almayı başardı. Temsilciler Meclisi’nde yapılan oylamada kıl payı bir farkla zafer kazanan İtalyan lider oylamayı atlatmış oldu.

Bu karardan sonra İtalya sokakları karıştı. Öğrencilerle polisler birbirine girdi, Roma şehrinde polis minibüsleri, arabalar yakıldı. Türkiye medyası çok alışık olduğu dillerle verdi haberi.

Yunanistan’da kemer sıkma politikasına karşı çalışanlar eylemler düzenledi, hala düzenliyor. Bugün üçüncü gününe giren olaylarda, Atina sokaklarında ve parlamento binası önündeki Syntagma Meydanı’nda toplanan göstericiler zaman zaman polisle karşı karşıya geliyorlar, geldiler. Sokaklardan yine alevler yükseliyor. Yunanistan, alışık olduğu direniş kültürüne uygun bu hareketlerle sarsılıyor.

Geçen hafta İngiltere’de, harçların arttırılması için getirilen öneri Meclis’te oylanırken, İngiltere sokaklarında öğrenciler vardı. Öğrenciler, daha önce de benzer eylemler yapmışlar, hatta bir eylemde iktidar partisinin merkezine girerek, eylemlerini orada da sürdürmüşlerdi. Bu sefer, eylemde başka bir olay oldu. Eylemcilerin arasında kalan Prens Charles’ın arabası, öğrenciler tarafından tahrip edildi. Eylemde 50 kadar kişi yaralandı. Bir öğrencinin beyin kanaması geçirdiği öğrenildi.

Türkiye’de de 4 Aralık 2010′dan itibaren başlayan bir öğrenci olayları dizisi yaşandı. Yaşanıyor. 4 Aralık 2010 tarihinde, Başbakan’ın rektörlerle toplantı yapacağı salona yürümek isteyen öğrencilere ve bu yürüyüşe katılmak için İstanbul’a gelen öğrencilere polis çeşitli yerlerde müdahalede bulundu. Dayak ve gaz ile harmanlanan bu müdahale sonucunda 1.5 aylık hamile bir öğrenci bebeğini kaybetti. Bu noktadan sonra olaylar şehir değiştirdi. Ankara Üniversitesi’ne gelen bir iktidar milletvekiline yumurtalı protestoda bulunuldu. Konuşma protestolar sebebiyle yapılamadı. Okulun ve binanın içine giren polis öğrencilere sert müdahalede bulundu. Bugün ODTÜ’ye gelen Başbakan’ı protesto etmek isteyen öğrencilere okul içerisinde polis müdahale etti. Öğrencilerin payına yine gaz ve dayak düştü. Bu olaydan önce de Çanakkale’de yapılan bir panelde konuşmak üzere bulunan DSİP üyesi bir kişiye dinleyiciler tarafından yumurta ve boya atıldı. Yaşanan arbede sonucunda protestocular fiziksel şiddete maruz kaldıklarını iddia ettiler. İki önemli nokta var: Bu gösteriler sırasında yaralandığı bildirilen bir polis ya da protesto edilirken zarar gören bir kişi bulunmamakta ve tüm protesto gösterilerini yapanlar fikirsel olarak birbirlerine yakın gruplar.

Genel olarak durum bu. Hem Türkiye’de, hem de Türkiye’ye haber anlamında yakın ülkelerde durum bu. Öğrencilerin, muhalif kesimlerin bir ayağa kalkışı, iktidarlarına karşı çıkışları, hoşnutsuzluklarını göstermeleri mevcut. Elini vicdanına koyup bakan hiç kimse ama hiç kimse aksini söyleyemez ki, gösteriler içerisinde en az şiddet içerenleri Türkiye’de yaşananlar. En yoğun iktidar müdahalesi de Türkiye’de yaşanmış bulunmakta. Protestoculara en az tolerans gösterilen ülke de Türkiye.

Bir fark daha var aslında tüm yaşanan olaylar arasından beliren. İlgili haberlere de bakıldığında görülecek ki, Türkiye’de protestoculara karşı büyük bir atak var. İlk günden itibaren. İktidarın eliyle başlayan bir atak bu. Daha sonra da iktidarın yan organlarına kadar gitti iş. Öğrencilerin eylemlerine hemen bir sıfat takıldı. İktidar yetkilisinin sıfatı belliydi: Ergenekoncu, darbeci. Bu uzun süredir yaşadığımız bir durum. Her kim ki, Türkiye’de iktidara muhaliftir, o ya Ergenekoncudur ya da darbecidir. Bu değişmez. Bu yüzden de öğrenci eylemleri için gelen ilk tepki de bu yönde oldu. Bir kişi var mıdır İngiltere’de, İtalya’da, Yunanistan’da eylemlerin “Secret British Network”, “Gladio” ya da “Koyun Postu” tarafından düzenlendiğini iddia edecek kadar yaratıcı olan? Türkiye’de ucu kıyısı iktidara dokunan herkes bunu iddia etti. Dayaktan bebek düşüren, burunları kırılan, gözleri patlayan öğrenciler bir kenarda dururken, yumurta atmanın şiddet olup olmadığı tartışıldı utanmadan. İngiltere’de, İtalya’da, Yunanistan’da yaşanan olayların, öğrencilerin yaptıkları tabii ki, şiddet olup olmadığı bile tartışılırken.

Şiddet düşkünü, Ergenekoncu, darbeci öğrenciler tanımlaması da yetmedi. Ortada duran eylemin şiddetle alakası olmadığı ve ortada bir şiddet varsa onun öğrencilere uygulanan olduğu kabul edilmişti. Mücadele eksenleri darbecilik ve gizli yapılanmalara karşı olmakla şekillenmiş örgütlerin, özellikle de Susurluk Skandalı’na yönelik eylemleriyle tanınan örgütlerin darbeci ya da Ergenekoncu olamayacakları da birazcık okuyup yazan insanların görebilecekleri bir gerçekti. Tabii ki, Dünya ile bağları son 8 yılda yandaş medya ile şekillenmiş, oy verirken birilerine danışan kişilerin bunu görmesini bekleyemeyiz. Onlara göre de zaten solcular da SSCB’nin maşasıydı eskiden. (SSCB çöktü, sözünü ettiğimiz protestocular şimdi de SSCB’ye karşı kurulan örgütün mensubu oluverdiler.) Hele hele, bir gazete var ki, o öğrencilerin belirli bir plan (ismine kadar vermiş gazete) dahilinde sokağa çıktığını iddia etti, bebeğini düşüren kızın da ilk önce bu plan dahilinde bunu yaptığını, daha sonra da zaten hamile olmadığını iddia yazdı. Onları okuyanlar da pek tabii ki bu yönde düşündüler.

Tüm bunlardan sonra, toplumun belirli bir kesimi halen ikna edilememişti. Avrupa’da kendi çıkarları için örgütlenip, sokağa çıkan ve muhalefet eden gençlerin, bunu Türkiye’de yapması rahatsızlık yaratıyordu. Burada öğrencilerin de bir hatası oldu ve eylemi, iktidar mensuplarından iktidar yandaşlarına kaydırdılar. Öğrencilere karşı olanlar ve bunu açık açık söyleyemeyenlerin eline mükemmel bir fırsat geçti. Protesto edilen kişi müslüman değildi. Tarihte ırkçılıktan en çok çekmiş bir dine mensuptu. Yumurta eylemi de daha önce sadece iktidara karşı yapılan bir eylem değildi. Türk milliyetçileri tarafından da yapılmıştı. O zaman denklemin sonucu çok açıktı. Protestocular ırkçıydı ve ulusalcıydı. Bir kere protestoculara ırkçı ve ulusalcı, eyleme de şiddet dendiği zaman işin ucu çok açık şekilde iktidar mensubuna yapılan protestoya gidecekti. Açık açık iktidarı savunamayanlar, o eylem için öğrencileri eleştiremeyenlerin eline güzel bir fırsat geçmişti. Protestocuların hangi ırkın ırkçısı olduğu konusunda bir muamma var aslında. Çünkü aynı panelde Kürt konuşmacı vardı ve protesto edilmemişti. Rum konuşmacı vardı ve protesto edilmemişti. Olsun, protestocular ırkçıydı ve ulusalcıydı. Aslında ortada ırka dayalı bir durum var. Konuşmacının ancak ırkı yüzünden protesto edilebileceğini düşünen bir kafa ırkçıdır mesela. Politik tercihler yüzünden gerçekleşen bir protestoyu ırkçılık ve ulusalcılık ile boğmaya çalışmak da aynı durumdadır. Avupa’da, bir kişi, göstericilerin ırkçı, milliyetçi olduğunu iddia etmiş midir? Edebilmiş midir? Protestoların gerçek amaçlarını gölgelemek için, boğmak için böyle sebepler uydurabilmişler midir? Öğrencilerin iktidardan memnun olmadıklarını kabul etmek ve iktidara destek verenleri de protesto ettiklerini anlamak bu kadar zor mu? Daha bir kaç sene öncesine kadar aynı çatı altında olanlar, aynı yapıya destek verenler, iktidarın çekimi yüzünden ayrı kutuplara geçiyor, bu kutup değişikliği de algı kaybına (mı) yol açıyor?

Sonuç olarak, öğrenciler her yerde ayağa kalktılar. Benzer sebeplerden ayağa kalktılar. Memnun olmadıkları için ayağa kalktılar. Avrupa’da yumurta tarzı eylemler sürekli olduğu için haber olmazken, Türkiye’de iktidarı ulaşılabilir kıldığı için ortalık birbirine girerken, Avrupa’da gösteriler sokağa taştı, tüm öğrencilerin katıldığı eylemler yaşandı. Önümüzdeki günlerde de yaşanacağa benziyor. Fakat sadece Türkiye’de iktidara karşı olmak suç olarak gösteriliyor. Kendisine entelektüel bir kaynak bulabiliyor. İktidar destekçisi kanaat önderleri durumu ters yüz edebiliyor. Güçlerinin yetmediği noktada ise, yasal suçu aşıp, insanlık suçu ile suçlayabiliyorlar öğrencileri. 68′lilerin milliyetçi olduğunu söyleyenlerle, 68′in bu ülkenin başına gelmiş en büyük felaket olduğunu söyleyenler protesto ediliyor. Avrupa 68 tipi bir uyanıştan söz ediyor. Türkiye’de bu uyanışın önü daha doğmadan kesilmek isteniyor.

Koray Doğan Urbarlı

15.12.2010


Son Güncelleme Tarihi: 20 Aralık 2010 10:35

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.