Türkiya ve Köşk - Ahmet Altan

17 Haziran 2008 03:20 / 1564 kez okundu!

 

Ne maçtı ama... Gerçekten de futbol tarihine geçecek maçlardan biriydi. Galiba futbolun bütün tanrıları, son yarım saatte sahaya inip Türkiye için bir mucize gerçekleştirmeye karar vermişlerdi. Aynı zamanda Chelsea'nin de kalecisi olan Çek kalecisini,

Bütün yeteneklerini, güçlerini, ihtiraslarını ortaya koydular.

Futbol otoriteleri benden çok daha iyi bilirler ama bizim takım öyle sistemle falan değil,sıkıştığında "iman gücüyle" oynuyor.

O gücün ortaya çıkması İçin de önce mutlaka bir "acı" çekmesi, mağdur olması, mazlum durumuna düşmesi gerekiyor.

Takım "muhtaç olduğu" acıyı çektikten sonra tanrılar sahaya iniyor, oyuncularla elele verip işleri hallediyor.

Tabii, Fatih Terim'in de hakkını yemeyelim.

Tanrılarla oyuncular arasındaki ruhani bağlantıyı da o kuruyor.

Öfkesi, jestleri, mimikleri, bağırışlarıyla, semavi âlemle oyuncular arasında iletişim kurulmasına olanak sağlayan ilahi bir "kabloya" dönüşüyor.

Darmadağın sıkıcı bir oyun, bir anda, seyredenleri heyecanla yerinden fırlatan, zevkli, hareketli, tempolu bir maça bırakıyor yerini.

"Olmaz" denilen her şey oluyor.

Yaşananlara kimse inanamıyor.

Maçtan sonra Çeklerin oyuncuları ve antrenörleri hep aynı şekilde inliyorlardı,"inanamıyorum.

"İnanılabilecek gibi bir şey de değildi zaten.

Sen gel, 2-0 mağlup olduğun maçta Çekleri3-2 yen.

Futbol tarihimize bir mucize daha ekle.

Bizim fıtratımıza uygun bir durum bu.

Böyle yaşıyoruz biz.

Bütün hayatımız böyle.

Öyle nizam, intizam, düzen, sistem, organizasyon falan bilmiyoruz, önce işi iyice gevşek kavrayıp her şeyi birbirine katıyoruz, acı çekiyoruz, uçurumun kenarına kadar geliyoruz sonra birden Apollon'un kanatlı atı gibi havalanıp uçurumların üstünden aşıyoruz.

Seyreden herkes de şaşalıyor.

Uçurumu aştıktan sonra düz yolda yürümeyi beceremeyip gene tökezlemeye koyuluyoruz.

Acılar, kederler, dertler, uçurumlar gerekiyor bizim havalanmamız için.

Futbolda uçuşa geçtik ama siyasette ve hukukta gene uçurumun kenarına yaklaşıyoruz.

Sistem, düzen, hukuk tanımayan Anayasa Mahkemesi öyle karman çorman etti ki işleri, şimdi herkes bir uçurumdan aşağıya düşmemizi bekliyor.

Türban değişikliğinin iptalinde anayasayı açıkça çiğneyen Mahkeme, AKP davasında da Cumhurbaşkanı Gül'ü sanık sandalyesine oturtmak için harekete geçti.

Bizim anayasaya göre cumhurbaşkanlarını,Mahkeme'nin iddia ettiği suçu işlemiş olsa da yargılamak mümkün değil.

Ama Mahkeme, "yargılayacağım" diye tutturuyor.

Anayasa, yasa, madde... Pek umurunda değil bunlar.

Kaprisli bir çocuk gibi, "bana ne, bana ne, ben yargılayacağım" diyor.

Ama yasaları tanımamaya başladığınızda bir sorun çıkması kaçınılmaz.

Cumhurbaşkanı, Mahkeme'ye savunma göndermeyi de, yargılanmayı da, anayasanın kendine verdiği yetkiyle reddetti.

"Yasalara göre siz beni yargılayamazsınız" dedi.

Anayasaya bakarsak Cumhurbaşkanı haklı.

Cumhurbaşkanları "vatana ihanet" dışında hiçbir suçla yargılanamazlar çünkü.

İşte, bir ülkenin uçurumun kenarına gelmesi de budur.

Anayasayı çiğneyen bir Anayasa Mahkemesi...

O mahkemenin "yasalara uymadığını" söyleyen bir Cumhurbaşkanı.

Şimdi ne olacak?

Hukuk açısından bundan daha büyük bir kaos zor bulunur.

Anayasaya aykırı davrandığı için bizzat Cumhurbaşkanı tarafından "sen yasalara uymuyorsun" diye uyarılan bir Mahkeme varlığını nasıl sürdürecek?

Sözünü nasıl dinletecek?

Bu ülkede insanlar hukuka nasıl güvenecek?

Bütün sistem dağıldı.

Anayasa Mahkemesi, tekere öyle bir çomak soktu ki teker de kırıldı, çomak da...

Kendi oyuncularımız kendi kalemize gol attı.

Ciddi bir mağlubiyetin eşiğindeyiz.

İlahların "mucizesine" muhtaç bir hale geldik yeniden.

Böyle bir mucize nasıl gerçekleşecek...

Hukuk sistemi nasıl düzelecek...

Hukukçuların hukuka uymasını nasıl sağlayacağız...

Hiç bilmiyoruz.

Beklediğimiz bir tek şey var.

Her zamanki gibi bir mucize olacak.

Şimdi kıvranarak seyrediyoruz bu tuhaf oyunu.

Ve, aklımızda o korkunç soru...

Ya bu sefer bir mucize olmazsa?

Ama tecrübelerimiz bize fısıldıyor.

"Merak etmeyin, olur... Sizin sisteminiz böyle...

Siz, yenmeyi ancak yenildiğinizde beceriyorsunuz."



Ahmet Altan

Taraf Gazetesi

17.06.2008


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.