Neler öğreniyoruz - Ahmet Altan

14 Eylül 2008 06:13 / 1517 kez okundu!

 

(...) Demek ki bu ülkede bugüne kadar “gazete patronları” imtiyazlıymış. Bu gazete patronlarının “gazetecilik dışında” işleri olduğunu düşündüğümüzde bu “imtiyazın” nasıl kullanılabildiğini de kavrıyoruz. Bütün o

***



Aslında biliyoruz da ilk kez bu kadar açık söylendiğini duyuyoruz.



Medyayla siyasetin kirli ilişkisi iyiden iyiye ortaya çıkıyor.



Doğrusu ya başbakan bunu iyi anlattı.



“İktidarı köşeye sıkıştırıyorsunuz, sonra isteyeceğinizi isteyip onu teslim alıyorsunuz” diyordu.



Köşeye sıkışan iktidarların açıkları olduğunu kendilerinin de açığı bulunmadığını vurguluyordu.



Ve, Aydın Doğan’a “imtiyazlı biri değilsin, herkesle eşitsin, ona göre davran” diye sesleniyordu.



Bunun “bedelini ödemeye hazır olduklarını” da belirtiyordu.



Bu konuşma, bilinen birçok gerçeğin belki de ilk kez resmî bir ağızdan kabulü anlamına geliyor.



Demek ki bu ülkede bugüne kadar “gazete patronları” imtiyazlıymış.



Bu gazete patronlarının “gazetecilik dışında” işleri olduğunu düşündüğümüzde bu “imtiyazın” nasıl kullanılabildiğini de kavrıyoruz.



Bütün o ihaleleri, kredileri artık “imtiyazlı” olmalarının ışığında değerlendirebiliriz.



Tabii şu soruyu da sormalıyız:



“Neden gazete patronları imtiyazlıydı bugüne kadar?”



Arkasından birkaç soru da başbakana soracağız.



Altı yıl içinde gazete patronlarının imtiyazını ortadan kaldırmak, onları diğer vatandaşlarla eşit kılmak için ne tür yasal ve idari tedbirler aldınız?



Almadıysan niye almadınız?



Bundan sonra sadece Aydın Doğan mı “imtiyazsız” olacak yoksa bütün gazete patronları imtiyazlarını kaybedecekler mi?



Peki, yarın bir gün Aydın Doğan’la barışırsanız, Doğan “imtiyazlarını” geri alacak mı?



Gazete patronlarına “imtiyaz verip vermemek” siyasi iktidarların elinde olduğu sürece, bu imtiyazın ne zaman bitip ne zaman başlayacağından biz nasıl haberdar olacağız?



Bu “imtiyaz” meselesini bu ülkede ilelebet bitirmek için ne tür düzenlemeler yapmayı düşünüyorsunuz?



Bu düzenlemeleri yapacak mısınız?



Ne zaman yapacaksınız?



Çünkü bu yasal düzenlemeler yapılmadıkça bu ülkede medya siyaset ilişkisinin kirliliği sona ermez.



Siyasi iktidardan, “onu sıkıştırarak bir şeyler alabileceğini” bilen ve gazetecilik dışında işleri olan gazete patronları iktidarları sıkıştırmayı sürdürürler.



Manşetlerinin tonu iki de bir de değişir.



Aldıklarında över, alamadıklarında söverler.



Böyle gazetelere bu halk nasıl güvenecek peki?



Birisi çıksa da Doğan grubunun gazetelerinin manşetlerini bir incelese...



Acaba “bir şey aldıklarında” başka, alamadıklarında başka manşetlerle mi karşılaşır?



Eğer öyleyse bu gazetecilik midir?



Bu gazetecilik değildir elbette.



Gazeteciliği dünya standardında bir yere oturtmak istiyorsak bu ülkede, iktidarların gazete patronlarına ya da başkalarına “imtiyazlar vermesini” engelleyecek bir sistem kurmamız gerekir.



Zaten bütün mesele de burada düğümleniyor.



Ne siyasiler ne de gazete patronları bu “imtiyaz sisteminin” sona ermesini istiyor.



İki taraf da bundan memnun.



Memnun olmasalar çoktan değişmesi için uğraşırlardı.



Gazete patronları “imtiyazlarından” hoşnut...



Siyasiler de bu “imtiyaz” karşısında sağladıkları destekten.



Çünkü siyasilerin, başbakanın deyişiyle, “köşeye sıkışabilecekleri” açıkları, medya patronlarının da hiç bitmeyen talepleri var.



Birbirine denk geliyor.



Meseleye böyle bakınca insan ister istemez, bu medya patronları bugüne dek aldıkları “ihaleleri” acaba nasıl aldılar diye soruyor.



Başbakan, büyük bir medya grubuna karşı çok açık ve net bir kavga başlattı.



Ama bu kavga “ilkesel” mi yoksa “öfkesel” mi pek anlaşılamıyor.



Aydın Doğan’ın gazetelerinin yaptıklarına mı kızdı?



Yoksa medya patronlarının imtiyazlı olduğu bu düzene mi karşı?



Bence bunu netleştirmesi gerekir.



Sadece öfkeye dayanıyorsa, yarın Aydın Doğan bu kavganın kendisine ciddi bir sıkıntı yüklediğini görüp politikasını değiştirebilir.



Gazetelerinde büyük övgülere rastlarız.



Daha önce görülmemiş bir iş değil.



“İmtiyazlarını” da geri alır.



Aynı kirlilik sürer gider.



Başbakanın bu kavgayı “ilkesel” bir raya oturtması ise bir devrim olur.



Eğer bu kirliliğe “ilkesel” düzeyde karşı çıkar ve bunun tekrarını önleyecek tedbirler getirirse, siyaseti de gazeteciliği de bu çamurdan kurtarır.



Türkiye rahatlar.



Medya da siyaset de dürüstleşir.



İkisini de kirleten bu “imtiyaz” çünkü.



Birbirlerinin günahını, karşılıklı çıkarlar nedeniyle gizleyip duruyorlar.



Bu kavganın Türkiye için bir “milat” olmasını diliyorum.



Bu kavganın su yüzüne çıkarttığı o kirliliği bir daha yaşamayalım.



Patronlar ve siyasetçiler arınsınlar.



Biz de ikisine de güvenebilelim.



Bunu gerçekleştirecek olan da başbakan.



Eğer samimiyse bunu yapmak ona düşer.



Çünkü bunu patronlar yapmaz, onlar “imtiyazlarından” memnunlar.



O “imtiyazlar” için kaç darbe destekledi onlar, kaç andıç yayınladı...



Dileyelim ki izlediğimiz kavga, kirli bir dönemin sonu olsun.



Taraf

14.09.2009

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.