Kurban ile Bayram nasıl yan yana gelir? - Yalçın Yusufoğlu

08 Aralık 2008 07:18 / 1624 kez okundu!

 


“Din şehîd ister, asûman kurban / Her zaman, her yerde kan, kan, kan!..''

Bu sözler Tevfik Fikret’e ait. [“asûman'' (gökler), “tanrı'' anlamına geliyor.] Fikret’in dizelerinden bu yana yüz yıl geçmiş, hâlâ her yıl kitle halinde kurban kesiyoruz. AB vesilesiyle bize çağdaşlık yakıştıranlarımız dahil, kurban kesmeye ciddi bir karşı koyuş gelmiyor, itirazlar sadece kurbanın açıkta -ve özellikle çocukların- gözü önünde kesilmesiyle sınırlı kalıyor. Çocuklara o şiddeti izlettirmek elbette kabul edilemez, ama çocukların korunmasıyla 'hayvan katliamı' önlenmez ki.


BAYRAM İÇİN KURBAN

Yüzde 99’umuzun elhamdülillah Müslüman olduğu bir ülkede “kurban" ile “bayram"ın yanyana gelmesini kimse yadırgamıyor. Oysa, bayramın tüm pozitif çağrışımına karşın, onun başına gelen sözcüğün tek bir olumlu anlamı yok: Kurban her hangi bir kimse veya şey için feda edilen, kazada-doğal afette ölen, yahut ihmal-dikkatsizlik-hatadan dolayı can ve mal kaybına uğrayan insanlar için kullanılır. Anadolu’da “"Kurban!'' hitabı ve “kurban olayım'', “anan kurban olsun sana'' gibi tabirler hariç, kurban gitmek, kurban vermek, kurban etmek, kurban seçmek, kurbanlık koyun gibi bakmak... gibi deyimlerin hepsi olumsuzlamadır.

HAYVAN KESMENİN VESİLELERİ

Bu şekilde hayvan kesmenin çeşitli vesileleri var:

» 1- Adak (Nezir): Sadece tanrıya adanır. Dileği olan kişi adak adar, çocuğum sınıfını geçsin, kocam iş bulsun, annem iyileşsin der. Amacın gerçekleşmesi çocuğunun çalışmasına, eşin yeteneklerinin elvermesine ve tıbbın yetmesine... (maddi nedenlere) bağlı olduğu halde, adak sahibi erişilen iyi sonucu metafizikle algılar, tanrıya teşekkür için adadığı hayvanı keser.

» 2- Tören: Siyasi liderleri, devlet büyüklerini karşılama ve uğurlamalar, açılış ve temel atma törenleri, sünnet düğünleri kurban vesileleridir. [Kesilen hayvanın kanından konuğun, patronun, çocuğun alnına sürülülür.]

» 3- Kurban bayramı: Koçun yanısıra, sığır, deve kesilmesi İslamiyete ait bir gelenektir.

Kurban kesmek Paleolitik çağdan kalmadır. Totemlerin, tanrıların insan gibi yemek yedikleri var sayıldığından, onlara insan veya hayvan –bazen de tahıl, yağ, süt, şarap— sunulurdu. Eski Yunan, Roma tapınak ve sunaklarındaki en önemli törenler kurban törenleriydi. Genç adam, “kutsal bakire'' veya hayvan kurban etmek ayrıntılı kurallarıyla uyulan en önemli ibadetti.

ÇAM KATLİAMI VE KAN GÖLÜ

İslamiyetteki Kurban Bayramı İbrani mitolojisine dayanıyor. Kavmin atası İbrahim, oğlu İsmail’i kurban edecekken, tanrı bir koç göndererek İsmail’i kurtarır. Kur’an’da Kevser suresinin ikinci ayetinde Müslümanlara kurban kesmeleri bildirilmiştir. (Biz sana Kevser’i verdik/O halde sen de namaz kıl, kurban kes...)

O gün, bugündür Hacca gidenler Mekke’de, gitmeyenlerden durumu elverenler evlerinde kurban keserler. İlkel toplumlardan devralınan gelenek bayramlaştırılarak bunca asırdır sürer gider. Noel ağacına Aralık ayında “Çam katliamı'' diye karşı çıkan Müslümanlar, her nedense Zilhicce ayında “hayvan katliamı'' yapmayı olağan görürler. Bahaneleri ise pek sosyaldir: Et dağıtılarak fakir fukara doyuruluyormuş. Oysa, hayır işleri yapmanın et dağıtmaktan çok daha ciddi ve akılcı yolları vardır. Kaldı ki, o etin yoksullara dağıtıldığı da kişinin kendi kuruntusudur. Kurban etlerini konu komşu ve --kurbanı kesen tek kişi hariç— hane halkı yer. Hatta, dinlenmemiş eti fazla kaçırıp, mide fesadına uğrayanlar çıkar.

Kurban kesmenin tarihe karışması elbette kolay olmayacak. Ama “muasır medeniyetler''den söz ediliyorsa, bu alışkanlığın terkedilmesi gerekir. İslamiyette kurban ''farz'' değildir (Hanefiler “vacib'', Şafii ve Malikiler ise “sünnet-i müekkede" ilan etmişlerdir.) Dindarlar sevaba girmek istiyorlarsa, kesecekleri kurbanların bedellerini nakit olarak hayır kurumlarına versinler, çocuk giydirsinler, öğrenci okutsunlar veya nakden doğrudan dağıtsınlar. Yeter ki, kurban bayramındaki kan gölü terkedilsin. Böyle yapan açık görüşlü Müslümanlar vardır. Bu uygulamayı teşvik etmek, yaygınlaştırmak gerekir.

Kısacası, büyük bir bölümünün henüz yontma taş devrinden çıkamadığı bir toplumda Tevfik Fikret’in yüzyıl önce gelmiş olduğu nokta hayranlık vericidir.


Sesonline.net

08.12.2008

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.