Beton Türkiye'ye karşı ebruli Türkiye... Ferhat Kentel

04 Ocak 2008 05:59 / 1646 kez okundu!

 

İnsanoğlunun kesip biçtiği bir zaman dilimi olarak bir yıl daha bitti, arkasında unutulmayacak yaralar bırakarak... Ama aynı zamanda daha iyi günler için umutların da öldürülemediği, yepyeni umutların doğduğu; bir yandan çaresiz bir körleşme yaşanırken, d

İnsan olan insanın dayanamayacağı, altından kolay kolay kalkamayacağı bir acıyla başladı. Türkiye’nin gerçek bir vatandaşı, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, arkadaşım Hrant Dink’in bedeni, milliyetçilik sosuyla kamufle olmuş bir mafya-çete örgütlenmesi tarafından ortadan kaldırıldı... Bu cinayet Türkiye’de, toplumun kendi üzerine düşünmemesi için, statükoyu yani çıkarlarını korumak isteyenlerin neler tezgahlayabileceğini gösterdi... Ama her türlü dezenformasyona, onu mahkum eden ideolojik yargı felaketlerine rağmen, aynı zamanda Hrant’ın barış mesajının önünün kesilemeyeceğini de gösterdi. Yüzbinlerce insan onun cenazesinde yürüyerek, onunla bütünleşerek bu toplumun onurunu kurtardı, bu toplumda insani olanın öldürülemeyeceğini gösterdi.



Ancak aradan zaman geçti; bürokasinin demir kafesinin içinde birileri ciddi bir şekilde Türkiye'de nefes alma şeklini, ritmini bile kontrol etmek istediklerini gene gösterdiler. Hrant'ın yaptığı bir söyleşiyi haber yapan büyük basın organlarına ses çıkarılmazken, Agos gazetesine yargıdan ceza çıktı.



Türkiye'nin ne 100 yıllık resmi tarihi ne de bugünkü resmi politikaları Gayrimüslimleri tam ve gerçek vatandaş olarak kabul etmeyi beceremedi. Buna, dindarlıkla hiçbir alakası olmayan gayet laik çevrelerin bile aşırı bir şekilde “hassaslaştığı” misyonerlik meselesi eklendi son zamanlarda... İnsanların dinlerini anlatma çabaları “misyonerlik” etiketi altına sıkıştırılarak, “ötekileştirme” ve Türkiye'de başka bir takım operasyonlar için kaldıraç işlevi yüklendi. Göçmen Müslüman Türklerin dünyanın dört bir Hıristiyan köşesinde camiler kurduğu bir dönemde, Türkiye’de Hıristiyan ve daha da önemlisi “farklı” olmanın “tehlikeli” olacağı gösterildi. Birilerinin Türkiye’de gerçekten korkulardan, kutuplaşmadan, tahammülsüzlükten beslendiğini ortaya koydu. Hrant Dink cinayetinde ya da rahip cinayetlerinde olduğu gibi, işlenen bu katliamın sadece üç beş saldırganın değil, devlet içinde uzantıları olan ve yaygınlaştırılmaya çalışılan örgütlü bir zihniyetin eseri olduğu anlaşıldı.



Ancak, 2007'de, her türlü korku ve kutuplaşma politikasına, “sözde-laiklik” seferberliklerine, geceyarısı muhtıralarına rağmen, toplumun içinde çok güçlü bir sağduyu ve değişim arzusu olduğunu gösterdi... 22 Temmuz seçimlerinde insanlar darbeciliğe, darbe çığırtkanlıklarına prim vermediklerini gösterdiler. Akabinde Türkiye şimdiye kadar görmediği türden, sağduyulu, sivil, güleryüzlü ve mütevazı bir Cumhurbaşkanı’na sahip oldu. Ancak, birlikte yaşamak üzere gösterilen bu arzu, korku kampını daha da korkuttu ve azdırdı...



Türkiye’de statükonun devamı için ihtiyaç duyulan gerilim, laiklik-din ekseninde inşa edilemeyince, Kürt sorununda aranmaya başlandı. Kürt sorunu PKK sorununa indirgendi. Toplumun fazla düşünmemesi için, “güvensizlik” duygusu kamçılandı. Başka bir gerçeklik –barış- imkanını ortadan kaldıracak olan “savaş ve ölüm” senaryosu uygulamaya konuldu. Esir alınan askerlere “hain” muamelesi yapıldı; “ölmedikleri” için üzüntü duyuldu.... Adeta savaşın bir farz olduğunu ispat etmek üzere, “Şemdinli’nin iyi çocukları” serbest bırakıldı. Toplumda adalet duygusu bir kere daha derin bir yara aldı...



Paranın, para ile elde edilen gücün sınır tanımaz küstahlığı, işçiyi köle olarak gören kapitalist zihniyetin almadığı “iş güvenliği” önlemleri yüzünden, 51 işyerinde 1061 kusurun bulunduğu Tuzla tersanelerinde bir yıl içinde onlarca işçi “iş kazalarında” hayatını kaybetti. Benzer bir mantık, haklarını arayan ve mücadelelerinde yasal grev haklarını kullanan Türk telekom işçileri hakkında da, “sabotaj yaptıkları” gibi her türlü düzmece haberi üretti. Yılın en çarpıcı “patron iktidarı” ise “ucuz isgücü cenneti” Antalya Serbest Bölge’deki Novamed fabrikasında kendini gösterdi. Kimyasallardan korunmaları için maske takmalarına izin verilmeyen (çünkü maske takmak rahatça gülmek, hapşırmak, arkadaşıyla laflamak ve patron temsilcilerinin gözetlemesini imkansız kılmak demekti), hamile kalmak için aylar önce işveren tarafından tutulan takvime kaydolmaları gereken, yani kendi bedenlerinin denetim hakkı ellerinden alınan, serbestçe tuvalete gidemeyen, erkek şefler tarafından sürekli aşağılanan, sendikalaşmaları yasak olan Novamedli kadın işçiler bu çıplak sömürüye karşı sendikalandilar, greve gittiler ve şartların iyileştirilmesini –şimdilik- sağladılar. Daha da önemlisi, toplumun gözleri hamaset nutuklarıyla örtülürken, onlar “gerçek sorunlar” için mücadele edilebileceğini ve kazanılabileceğini gösterdiler.



Daha bir çok olay oldu Türkiye'yi beton bir bloka benzetmek için direnenlerin burunlarını soktukları... Ama Türkiye'nin renkleri de hep buradaydı... Hele yılbaşı gecesi Kanal 24'te “Ebruli Türkiye - Türkiye'nin Renkleri” adı altında sunulan program... İnanılmaz bir şey gerçekleştirdiler; bütün kanallar iç gıcıklamaya soyunmuşken, onlar Türkiye'ye bir ayna tuttular. “Türkiye ebrusu”nu gösterdiler. Atilla Durak'ın ve Ayşe Gül Altınay'ın kitap ve sergi olarak hazırladıkları Ebru projesini televizyon ekranlarına taşıdılar. Hakkari'den Edirne'ye, Karadeniz dağlarından Ege ovalarına, Alevilerden Ermenilere, Yezidilerden Sünnilere, çekik gözlü Kazaklardan, esmer tenli Romanlara, Türklerden Kürtlere, çiftetelliden halaya bu toprakların, Türkiye'nin bütün farklı renklerinin birbirleriyle anlamı olduğunu, birbirinde devam ettiğini; bütün insansızlaşma operasyonlarına rağmen, beraber eğlenen ve beraber üzülen insanlardan oluştuğunu gösterdiler.



Hepsinin ellerine, yüreklerine sağlık...



Ferhat Kentel

Gazetem.net

3 Ocak 2008, Perşembe

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.