Arkadaş acısı varken... Pakize Barışta

24 Ağustos 2008 15:53 / 1853 kez okundu!

 

Bugün kitap yazısı yok. En yakın arkadaşım acı çekiyor çünkü. O kadar içi yanıyor ki, yüzlerce kilometre öteden çektiği acının harareti telefondan akıp kavuruyor beni. Arkadaşım bu kadar acı çekerken kitap okuyamam ben. Oturup

Arkadaşımın köpeği öldü. Sekiz yıldan beri mecbur kalmadıkça yanından hiç ayırmadığı tüylü arkadaşı, can yoldaşı, ortağı öldü. Çok az mecbur kalırlardı ayrılmaya, sekiz yılda sekiz kere değildir saysak, bu defa da sadece birkaç gün için ayrılmışlardı ama, hayatın zalim yanına denk geldi işte. En çok da bu dokunur ya insana, son nefesinde sevdiğinin yanında olamamak.





İnsan ya da hayvan, güçsüzün ve masumun ölümü daha da acı veriyor insana, hele o bir dostsa.





Bir hayvanın dostluğu, insanın pek çok perdelerini kaldırır; hatta bir insan dostluğundan daha da çok kimi zaman.





Hayvan dostluğu insanın özüne doğru uzanan gerçek bir yolculuktur zira; insan o yolculukta karşılaştığı manalar içinde sevginin en durusuna rastlar ve kendi hayatının manasının özüyle tanışır.





Bu bir tür bütünlüktür bana göre.





İnsan odaklı olmayı aşmadır aynı zamanda; insanın doğaya olan egemenliğinin anlamı birdenbire yıkılıverir o zaman.





Bir hayvanla yaşamamış olanlar anlamaz, ne türlü can yakar kaybı.





Hayvanlar mazlumdur çünkü, konuşup anlatamazlar dertlerini, sağlıklıyken bile merak eder insan; bir yerleri ağrıyıp sızlıyor mudur acaba, acı duyuyor mudur yoksa, çarpıntısı olur mu zaman zaman, diplerde derinlerdeki korkuları ne türlüdür, başı ağrır mı bazen, yeteri kadar sevildiğine inanıyor mudur gibi bir sürü soru sorar insan kendine.





Bütün soruların cevapları bir köpeğin bakışlarında gizlidir der ya Kafka, insan, ne kadar derinlere dalsa da yeterince cevap çıkaramadığına inanır hep.





Arkadaşım yasta şimdi. Her şeyden öyle sakınırdı ki tüylü dostunu, onun mütemmim cüz’üydü sanki o.





Bir köpek, bir insanın mütemmim cüz’ü olur mu hiç, demeyin!





Öyleydi.





Arkadaşım onun dostluğunu kazanmıştı çünkü. Köpeklerin dostlukları, insanlarınkine benzemez; onların dostlukları sonsuzdur, hiç kesintiye uğramaz ve bitmez. Arkadaşımla köpeğinin dostlukları da öyle derin ve sonsuzdu işte.





Hiçbir hayvan sıradan değildir, hepsinin ayrı ayrı çok ilginç karakterleri vardır, ama arkadaşımın köpeğinin bir eşi benzeri yoktu bana göre. O müzisyen bir köpekti, olağanüstü hassastı kulağı, ritm duygusu vardı, dans ederdi sevdiği müziklerle. Çok derin bir aşkla bağlıydı sahibine, ama özgür de bir ruhu vardı aynı zamanda, canı istemediğinde asla itaat etmezdi, öyle yetiştirilmişti çünkü. Heyecanlı bir hayvandı, her an yeni ve çok heyecanlı bir şeyleri bekler gibiydi, heyecanlandıkça da kendi etrafında döner dururdu hızlı hızlı; kimbilir belki de bu heyecanına yenildi kalbi.





İnsan sevdiği birinin çektiği acıyı, o kalibrede duyamayışından utanıyor en çok; o acıya asla dokunamayacağını, birazını olsun ondan alamayacağını, hafifletemeyeceğini biliyor olmak köşeye sıkıştırıyor ruhunu.





Bir köpeğin, bir kedinin veya herhangi bir başka hayvanın dostluğunu kazanmak sessiz yaşanan bir ayin gibidir; onların bakışlarında gizli olan cevaplara insan ancak bu şekilde ulaşabilir bence.





Hayatlarına bir hayvanı kabul etmeden yaşayanların eksik yaşadıklarına inanırım ben. Ama yine de bugüne kadar bir hayvanınız olmasa da, sokak köpeklerinin size nasıl baktıklarına, gözlerinin içine sizi nasıl çektiklerine dikkat edin bir; bunun farkına vardığınızda her şeyi anlamaya başlayacaksınız bence.



Taraf Gazetesi

24.08.2008

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.