ABD'nin tarihi günü ve biz... - Sadettin Yumuşak

21 Ocak 2009 21:55 / 2082 kez okundu!

 

Tarihi günlerin tarihi olduğunu bazen (hatta çoğunlukla) onu yaşayanlar o anda fark etmeyebilir, bazen fark edebilir, herkes farklı fark edebilir, tarihi günlerin tarihi olma özelliği de farklı olabilir. 
Ama Barrack Obama'nın ABD Başkanı seçilmesinin tarihi bir olay olduğu konusunda neredeyse tüm insanlık hemfikir bugün.
Bunu tarihi yapan, değişimci bir Demokrat adayın seçilmiş olması değil, bu özelliklerinin yanı sıra siyah bir adayın seçilmiş olması.

ABD'nin siyah derili insanların kölelik günlerinden bu günlere nasıl geldiğine iyi bakmak ve dersler çıkarmak lazım.
İnsanın, toplumun bu ilginç yolculuğunda son büyük ve önemli aşama, 2. Dünya Savaşının ardından, 1950'lerden başlayıp 1960'larda ulusal bir hareket seviyesine yükselen "temel hak ve özgürlükler" hareketiydi (isme dikkatinizi çekerim). 

Ne hoş bir tesadüf ki bu Pazartesi aynı zamanda ABD'nin resmi bayram günlerinden biri olan "Martin Luther King Günü" kutlanmaktaydı.
Bu yolda komünistlerden cumhuriyetçilere, siyasi yelpazenin hemen tümünü kapsayan, ve ırkçılığın insanlığa yakışmayan bir şey olduğunu düşünen tüm ABD'lilerin katkıları olduğunu da unutmamak lazım. 

Barrack Obama'nın başkanlığı işte tüm bu insanların, tüm toplumun bu uzun yolculukta bugün vardığı bir zirve, ama son zirve değil.
ABD'nin özellikle 1940'lı yıllardan bu yana dünyada oynadığı ve giderek artan önemli rol nedeniyle, bundan tüm insanlık kazançlı çıkacak.
Fakat bizler en çok da ABD'nin bu deneyiminden bir şeyler öğrenebilirsek kazançlı çıkacağız.
Üstelik bizim yolculuğumuz ABD'deki kölelik rejimi kadar geri bir noktadan başlamıyor.
Ama buna rağmen nasıl olup da ABD'den bu kadar geri kaldığımızı, bunda neyin/nelerin fark yarattığını sorgulama cesaretini göstermemiz gerekiyor.
Örneğin, Yahudilerin tüm Avrupa'da katliamlara uğradığı dönemlerde bile böylesi olaylar yaşanmadığı gibi, Yahudilere kucak açmış bir ülkenin bazı evlatları nasıl oluyor da İsrail devletinin Musa zamanının "göze göz, dişe diş" adaletinden bile geri "teröre bilmem kaç misli terörle karşılık verme" eylemlerinden ötürü tüm Yahudileri hedef alarak "Yahudiler giremez" diyebiliyor bugün? 

Nasıl oluyor da her türlü ırkçılığa karşı olduğunu beyan eden bazı insanlarımız bile bir gün "Kürtlerin işyerlerinden alışveriş yapmayalım", bir gün "Yahudi şirketlerini boykot edelim" çağrılarına katılabiliyor?
Nasıl oluyor da son zamanlarda ülkemizde nasyonalizm (milliyetçilik, ulusalcılık) hararetlendirile hararetlendirile 100 derecenin üzerine çıkarılıp Kürtlere, Ermenilere, vb. karşı ırkçılığa dönüştürülebiliyor?
 
Artık şöyle bir silkinip tüm bunlara bir son vermemizin, bu topraklarda istisnasız tüm vatandaşların kardeşliği, farklılıklara saygı, hoşgörü, uygarca siyasi rekabet temelinde, sosyal barış, hukuk devleti, laiklik, demokrasi ve sosyal adalet temelinde bir mutabakat sağlamamızın zamanı gelmedi mi?
TBMM salonunda MHP ve DTP liderlerinin tokalaşmasına benzer örnekleri çoğaltıp, bize yakışmayan ırkçılık, farklılıklara tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük, kin, öfke, husumet, nefret, hiddet, şiddet örneklerini artık geride bırakmamızın zamanı gelmedi mi?
 
Tüm farklılıklarımıza rağmen, hangi siyasi projenin bu ülkenin gelişmesine daha iyi hizmet edeceğini uygar bir fikri ve siyasi rekabet içinde, demokratik hukuk devleti çerçevesinde belirleyip sürekli gözden geçirerek, enerjilerimizi daha verimli ve yapıcı bir şekilde kullanamaz mıyız?
O zaman belki Cumhuriyetin 100. yıldönümünde ülkemizi dünya sahnesinde bugün ancak rüyalarımızda görebileceğimiz bir konuma taşıyamaz mıyız?
Bizim de böyle rüyalardan konuşup, böyle rüyalar peşinde koşmamız, Barrack Obama olayından çıkaracağımız en önemli ders olamaz mı?

Sadi Yumuşak
21 Ocak 2009

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.