Katile hayvan demek - Gürbüz Özaltınlı

15 Aralık 2012 10:07  

 

Katile hayvan demek - Gürbüz Özaltınlı

Çarşamba günü öğlen saatlerinde çocukluk arkadaşım Murat aradı. “Ben de geçen gün, insanların kaba sabalıklarını, kötülük hâllerini neden hayvanlık olarak tanımlarız diye düşünmüştüm, şimdi senin yazında da aynı durumla karşılaştım” dedi. Kadınlara tecavüz eden, öldüren erkekleri “hayvan” olarak nitelememden söz ediyordu.

Sonra aynı yazıyla ilgili tanımadığım okuyuculardan da mailler gelmeye başladı. İstisnasız hepsi, yazıda dile getirilen eleştirilere katıldıklarını belirtiyorlar ve şu şerhi koyuyorlardı: Katillere “hayvan” dememelisiniz. Bir okuyucu eleştirisini şöyle gerekçelendiriyordu: “... Zaten var olan, hayvanlara karşı güdülen nefreti arttırıyorsunuz.”

Bu eleştiriler, ayrımcı ideolojilere karşı mücadelede dil kalıplarının önemli olduğuna inanan “politik doğruculuk” tutumuna örnek oluşturuyor.

Doğrusu ben politik doğruculuk izi taşıyan her müdahaleyi, daha baştan “ikiyüzlü, yapay ve steril muhaliflik” ya da “faşizme evrilmeye müsait sansürcülük” olarak sınıflandıran, değersizleştiren bir yerde değilim. Özellikle, feministlerin, gaylerin, Amerikalı ırkçılık karşıtı aktivistlerin dünyamıza soktuğu bir yeniliktir “politik doğruculuk”. Dil kalıplarının düşüncemiz ve eylemimiz üzerinde etkili olduğu varsayımına dayanır. Dili ayrımcı kültür unsurlarından arındırma çabasını; fark etme ve hayatı yeniden okuma imkânı yaratması açısından önemser. Bu çerçeveden bakıldığında; ağır bir insan kötülüğünün “hayvanlık” olarak adlandırılması, bence de, insan merkezli ayrımcı bir ideolojinin dilimizdeki yansımasını ifade eder. “Hayvan”ı bir hakaret kalıbı olarak kullanmak, insan bilincinde hayvana dair koruyucu hassasiyetler yaratma çabasıyla çelişir. Kısacası bu tür müdahaleler haklıdır.

Dilin özerkliğine, çok anlamlılığına, sert müdahalelerin kültürel bir türev olarak dile sökmeyeceğine, fazla üstüne gidildiğinde hayatın yavanlaşıp yoksullaşacağına dair “politik doğruculuğa” yöneltilen tüm eleştiriler dikkate değer olmakla birlikte, sorun çoğu yerde olduğu gibi burada da “doz” sorunudur.

Dil gerçekten özerktir ve içerdiği anlam kalıpları da dinamiktir; evrilir, değişir. Ancak bu yapısı dili tartışılamaz, dokunulamaz, müdahale edilemez, kılmaz. Dil her koşulda masum sayılamaz. Özellikle bizim gibi ağır şiddet kültürünün yaygın olduğu toplumlarda kendine geniş bir alan açan “nefret söylemi”yle mücadele bence önemlidir. Nefret söylemi ise karşımıza her zaman en çıplak hâliyle çıkmıyor. “Ermeni dölü”, “kökü belirsiz”, “karı gibi”, “ibne”... Hepsi böyle değil.

Özellikle politik doğruculuk ile mizah arasında ciddi bir gerilim olduğuna işaret edenler haksız değiller. Mizah, ana malzemesi “aşağılama” sınırlarında dolaşan ironi üzerine kurulur. Sanırım memleketimizde tedavülde olan her üç “fıkra”dan ikisi de ayrımcılığın en ilkelleşmiş hâlinden medet uman bir güldürme anlayışının ürünüdür.

Oturduğu masada fırsatını bulur bulmaz “Kürt’ün biri”, “Dursun’la Temel”, “İki ibne” falan diye fıkralara başlayanlardan pek haz etmediğimi gizleyecek değilim. Kuşkusuz suç olarak tanımlamaktan söz etmiyorum, ama bu kodlar üzerine kurulu mizah dâhil her türlü anlatıyı kültürel olarak reddetmenin meşru olduğuna inanıyorum.

İsveç’te Ten Ten’i ırkçılık yapıyor gerekçesiyle Stockholm Kültürevi’nin kütüphanesinden kaldırma girişimine itiraz edenleri haklı buluyorum. Ya da Dante’nin 800 yıl önce yazdığı İlahi Komedya’sının anti-semit, İslamofobik, ırkçı ve homofobik olduğunu ileri sürerek Avrupa’da müfredattan çıkartılmasını savunmayı; Mark Twain’ın kitaplarını içinde “nigger” sözü geçtiği için sansürleme girişimlerini, kültür karşıtı faşizan aşırılıklar olarak görüyorum.

Türkiye’de tartıştığımız şey bu değil.

Biz, yetki kullanan hâkimlerin “kadının kafasından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” diye açık açık konuşabildiği bir ülkede yaşıyoruz.

Hayvanları ise, barınak kurmak yerine organize ekiplerle zehirlemenin peşinde olan belediyelere sahibiz.

Onun için, insan türünün en berbat örnekleri olan kadın katillerine “hayvan” dediğim için özür dilerim...

Bu arada ben evde oturup, insanlar, hayvanlar, ayrımcı kültür falan diye iri kıyım laflar ederken bizim gazeteye bir hâller olmuş.

Doğrusu beş yıldır bu gazeteyi okumaya çok alışmış birisi olarak üzgünüm.

Ne diyelim, hayırlısı olsun...


ozaltinli@gmail.com

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0