İzmir'de YSGP'nin panelinde barış rüzgarı esti

25 Mart 2013 17:00  

 

İzmir'de YSGP'nin panelinde barış rüzgarı esti

YSGP’nin Barış ve Anayasa Paneli’ne ilgi büyüktü

Barış sürecinde birçok kesim tarafından tartışma konusu olan ‘Akil adamlar’ Barış ve Anayasa Panelinde de gündeme geldi. Panelistlerden Maya Arakon akil adamlar tanımına karşı çıkarak “Sürecin her anında kadınlar var. Neden adamlar yerine akil insanlar denmiyor” derken, Hasip Kaplan “Barış anneleri, cumartesi anneleri, şehit anneleri göz ardı edilemez. Tabii ki akil insanlar olmalı” dedi. Prof. Dr. Mithat Sancar ise tanımlamaya tümden karşı çıkarak “Akil kelimesini çok magazinel buluyorum ve reddediyorum.” dedi.


Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin 4 Adalet Kampanyası çerçevesinde düzenlediği Barış ve Anayasa konulu panel Tepekule Sergi Sarayı’nda gerçekleştirildi. Barış sürecinin önemine vurgu yapılan panelde yeni anayasanın nasıl olması gerektiği üzerinde duruldu ve “Yeni anayasa yaparak her türlü sorunun çözüleceğini sanılmamalı” görüşünde ortaklaşıldı.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi İl Yürütmesinden Av. Murat Dinçer’in kolaylaştırıcılığında gerçekleştirilen panele konuşmacı olarak BDP milletvekili Hasip Kaplan, Prof. Dr. Mithat Sancar, Yrd. Doç. Dr. Maya Arakon ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eşsözcüsü Av. Arif Ali Cangı konuşmacı olarak katıldılar. Panele daha önce katılacağı açıklanan CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun ise son anda bir mesajla katılamayacağını ilettiği bildirildi.



İlginin yoğun olduğu panel İzmir Eşsözcüleri Güneş Akçay ve Osman Doğan’ın açış konuşmaları ile başlarken, ilk sözü Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eşsözcüsü Av. Arif Ali Cangı aldı. Barışın sürekli, eksiksiz olması ve nasıl bir anayasa konusunda AKP’nin dışındaki muhalefet partilerinin görüşlerini önemsedikleri için bu paneli düzenlediklerini belirterek sözlerine başlayan Cangı, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun koltuğunun boş olmasına vurgu yaparak CHP’nin bu süreçteki tutumuna dikkat çekti. Kürt meselesini çözüm sürecinin 21 Mart Diyarbakır Nevrozu ile geri dönülmeyecek bir noktaya geldiğini belirten Cangı şöyle devam etti: “Barış olmadan yeni bir anayasa olanağı olmadığı gibi anayasanın da barışı koruma altına alması gerekir. Biz bu sürecin başından beri Kürt meselesinin diyalogla ve müzakereyle çözümünden yana olduk ve yıllardır süren savaşın sona ermesi, daha fazla can kaybının yaşanmaması ve toplumsal barış geleceğimiz için çok önemli. Bu yüzden Abdullah Öcalan’ın sözlerini önemsiyoruz.”

“ANAYASA ÖZGÜRLÜKÇÜ, EŞİTLİKÇİ VE EKOLOJİST OLMALI”

Barış için PKK’nin silahlı unsurlarının sınır dışına çıkışının güvence altına alınması gerektiğine dikkat çeken Cangı, bu yönde gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını istedi ve ülkeyi çatışma dönemine döndürecek uygulamalardan kaçınılması gerektiğini belirtti. Kalıcı barış için olmazsa olmazların arasında Kürt halkının haklı taleplerinin demokratik ve sivil zeminde tartışılmasının, faili meçhuller için hakikat komisyonunun kurulmasının, hayatını kaybeden herkes için saygılı bir dil kullanılmasının, KCK tutuklularının arasında silahlı eyleme katılmayanların salıverilmesinin, genel siyasi affın gündeme alınmasının olduğuna vurgu yapan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eşsözcüsü Arif Ali Cangı, parti olarak süreçte sorumluluk alarak tüm katkıyı koyacaklarını belirtti.



Yeni Anayasanın 12 Eylül düzenini değiştirmeyi ele alması gerektiğini belirten Cangı “Yeni anayasa özgürlükçü, eşitlikçi ve ekolojist olmalı” dedi. Anayasanın demokratik, şeffaf bir süreçte katılımcı bir şekilde yapılması gerektiğini savunan Cangı meclisteki anayasa çalışmalarını şeffaf bulmadığını da sözlerine ekledi. Meclisteki anayasa sürecinin şeffaflaştırılması gerektiğine dikkat çeken Cangı konuşmasının son bölümünde toplumsal adalet temelinde Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi tarafından yürütülen 4 Adalet Kampanyası kapsamındaki katılım, tanınma, çevre ve iklim ile iktisadi adalet üzerinde durdu. Cangı barış sürecinin tartışma konusu haline getirilen başkanlık sistemi üzerinde de durarak, “Başkanlık sistemi tartışılabilir, ancak AKP’nin hazırladığı başkanlık sistemi önerilerini doğru bulmuyoruz. Başkanlık sisteminin otoriterleşmeyi getireceği ve merkeziyetçiliği sağlamlaştıracağı göz ardı edilmemeli. Türkiye’nin yurttaşların gereksinimlerini yerelden karşılayacağı âdem-i merkeziyetçi bir sisteme ihtiyacı vardır” dedi.

Volter’in “Kimlik, aynılıktan başka bir şey değildir” sözleriyle konuşmasına başlayan Yrd. Doç. Dr. Maya Arakon, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana ciddi bir tek tipleştirme süreci yaşandığına dikkat çekti. Bu sürecin üç aşamada gerçekleştiğini belirten Arakon bunları eksterminasyon, asimilasyon ve folklorizasyon olarak açıkladı. Eksterminasyon yani yoketme sürecinin 1915’te Ermeni Tehciri ile başladığını, 1923’te mübadele, 1942’de Varlık Vergisi ve 1955’te 6-7 Eylül olayları ile devam ettiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Maya Arakon yok etmede son noktanın 1969’da son kalan gayrimüslümlerin Yunanistan’a sürülmesi ile konulduğunu belirtti. Ardından Müslüman olup da Türk olmayanlara asimilasyon uygulanmaya başlandığını savunan Arakon, son olarak folklorizasyon ile çeşitli kültürlerin Türk kimliğine yedirilerek sevimli hale getirildiğini söyledi. Bu üç aşamalı planın Kürtler üzerinde etkili olmadığını bu yüzden kimliklerinin hep inkâr edildiğini söyleyen Arakon, “Kürtler yaramaz bir halk. Bir türlü asimile edilemediler ve bu yüzden devlet onları sürekli inkâr etti, yok saydı. Ancak devlet ne kadar inkâr etse de Kürtler var” dedi.



“YARGIDA ADALET SAĞLANMALI”

Yeni Anayasa için çok fazla zorlanılmasına gerek olmadığını savunan Maya Arakon, İspanya’nın 1978’de yaptığı anayasadan örnekler verdi. İspanya’da Franco cuntasının devrilmesinin ardından yapılan anayasada 17 bölgeye özerklik verildiğini böylece çözüme ulaşıldığını söyleyen Arakon, çok kimlikli, çok kültürlü modelden ilerlemenin yolu açacağını savundu. Yeni anayasanın yapılması ile tüm sorunların ortadan kalkmayacağına dikkat çeken Arakon, yargıda ve terörle mücadelede sorunlar yaşandığını söyledi. “Şu anda KCK’dan tutuklu gazeteciler, öğrenciler, siyasetçiler var. Yargıda sorun yaşıyoruz. Bir Pınar Selek davası var ki, 3 kez beraat verildiği halde son olarak ağırlaştırılmış müebbet verilen bir dava. 18 bilirkişi raporunun “Hayır, bomba yoktur” açıklamalarına karşın, mahkemenin kararında “bomba izine rastlanmamış olması bomba konulmadığı anlamına gelmez” görüşünü belirttiği bir dava. Ben de o zaman şöyle diyorum. Adalet saraylarının olması, Türkiye’de adalet olduğu anlamına gelmez. Bu yüzden yargıda adalet sağlanmalıdır, anayasanın 66. maddesi kaldırılmalı, bütün dinlere eşit mesafede durulmalıdır” şeklinde konuşan Maya Arakon, çok kültürlü ve çoğulcu bir anayasa üzerinde durdu. Çoğulculuğu çoğunlukla karıştırmamak gerektiğine de dikkat çeken Arakon, “Etnik kimliği olmayan bir anayasa olmalı, Terörle Mücadele Kanunu kaldırılmalı. Sizin sorununuzu ben Ankara’dan bilemem. Bu yüzden özerk yapılanma şart” dedi.

Barış sürecinde sık sık gündeme gelen akil adamlar sözünün kendini çok rahatsız ettiğini ve kabul etmediğini belirten Arakon “Kadınlar yok mu, barış anneleri, cumartesi anneleri yok mu? Bu kadınlar olmadan akil insanlar olabilir mi? Bu sürecin bu noktaya gelmesinde kadınların rolü çok büyüktür. Çünkü her iki tarafın da büyük acıları var. Acılar ortaklaşamaz belki ama barışı ortaklaştırabilmeliyiz” ifadesini kullandı. Maya Arakon bu süreçte Kürtleri anlamak kadar Türkleri anlamanın da önemli olduğuna vurgu yaptı.



“EŞİT YURTTAŞ HUKUKU OLMALI”

21 Mart’ta Diyarbakır’da tarihi bir Nevroz yaşandığını ve Öcalan’ın manifestosunun tüm dünyaya duyurulduğunu söyleyerek başladığı konuşmasında, yeni anayasanın kodlarının da verildiğine dikkat çeken BDP Milletvekili Kaplan, Murat Karayılan’ın “ateşkes süreci başlamıştır” açıklaması ile de barış umudunun daha da güçlendiğini belirtti. Manifestonun içeriğinin tartışılması gerektiğini belirten Kaplan, tartışılmamasının 30 yıldır yaşanan acıların yok sayılması anlamına geleceğini savundu. Türk ve Kürt halkları arasında bir düşmanlık olmadığını, yönetenlerin Kürt halkına düşmanlığı olduğunu belirten Kaplan, “Tarihimiz demokrasi adına parlak değil. Ama artık, sağın solla, laikin anti laikle, Sünni’nin Aleviyle barışması gerekiyor” şeklinde konuştu. Eşit yurttaşlık hukukunun yeni anayasanın ruhunu oluşturması gerektiğini belirten Kaplan, başkanlık konusunda partisine yapılan suçlamalara da yanıt verdi. “Al başkanlığı ver özerkliği diye bir pazarlık kesinlikle söz konusu değildir” şeklinde konuşan Kaplan, her sistem gibi başkanlık sistemini de tartıştıklarını ifade etti. Parti olarak emekleme dönemini geçip ustalık dönemine geldiklerini belirten BDP Milletvekili Kaplan, “AKP söylüyor, BDP peşinden gidiyor” suçlamalarının da asılsız olduğunu savundu. CHP’deki ulusal kanadın baskın olmasının barış sürecine olumsuz katkısı olduğunu savunan Kaplan “Ellerinde 135 milletvekili var. Bizde olsa Türkiye’yi titretiriz. Ama hala bir şeyden haberimiz yok diyorlar. Çal kapımızı, her şeyi öğrenirsin” ifadesini kullandı. “Terör örgütü üyesi olmadan üye gibi davranmak” diye bir maddenin olduğu ülkede barıştan söz edilemeyeceğini savunan Kaplan, Terörle Mücadele Kanunu’nun yürürlükten kalkmasını isterken, parti içi hukuka da dikkat çekti. Parti içi hukukta da barış olması gerektiğini savunan Kaplan özeleştiri yaparak “Bizde de yok, ana muhalefette de, iktidar partisinde de. Böyle olmayınca barışa giden yol uzar” dedi.

Panelde son olarak Prof. Dr. Mithat Sancar söz aldı. Akil kelimesini magazinel bulduğunu ve reddettiğini söyleyen Sancar, bunun yerine Barış Uzlaşma Komisyonu gibi bir komisyonun kurulmasını önerdi ve “İsmim bu insanların arasında geçiyor. Ama bana resmen bir teklif yok. Gelirse yanıtım şu olur; bu sürece katkı sunacağıma inandığım bir oluşum varsa, içinde olayım, olmayayım gereken katkıyı yaparım” dedi.



“YENİ TÜRKİYE, YENİ MEZOPOTAMYA”

Diyarbakır’daki Nevroza katıldığını ve alandaki büyük coşkunun yanı sıra şaşkınlık da gözlemlediğini belirten Prof. Dr. Mithat Sancar çeşitli kesimlerde çeşitli kaygıların duyulduğu bir süreçten geçildiğine dikkat çekti. Sürecin ciddiliğinin kaygıları da beraberinde getirdiğini belirten Sancar “Süreçten başarıyla çıkarsak yeni bir Türkiye kurulacak. Kurulan her yeni dönem herkesi tedirgin eder” dedi. Tutuklu olan bir kişinin, yani Abdullah Öcalan’ın bu süreci sağlıklı bir şekilde yürütüp yürütemeyeceğinin alçak seslerle çeşitli kesimlerde konuşulduğuna ve bu durumun Kürtlerde kaygı yarattığına dikkat çeken Sancar, durumu Güney Afrikalı Lider Mandela’nın barışa giden süreçte yaşadıklarını örnekleyerek açıkladı. Sonunda Güney Afrika’da barışın sağlandığını ancak her sorunun çözülmediğini belirten Mithat Sancar “Çünkü barış başka bir şeydir, sistemi değiştirmek başka bir şey. Ekonomik ve hukuksal sorunlar barışla çözülmez. Bunlar birbirine karıştırılıyor ve her sorunun çözümü barış sürecine dolayısıyla Kürtlerin omuzuna yükleniyor. Buna kimsenin hakkı yok. Kürtleri kandırıyorlar kaygısını da Kürtlere yapılan bir haksızlık olarak görüyorum” dedi.



Bir tarafta yüzyıllık devlet deneyimi olan iktidarın bir tarafta ise lideri 14 yıldır içeride olan Kürt hareketinin olduğu bir sürecin sonucunda her talebin karşılanamayacağını savunan Sancar, “Barış çatışmayı bitirme görüşmelerinin sonucunda erişilen durumdur. Şu anda silahların güvenle nasıl susacağı sürecindeyiz. Bu da uzlaşmayla olur. Her iki tarafın da isteklerinin bazılarından vazgeçmesiyle olur. Tabii bu aşamada toplumsal güç ve siyasi beceri çok önemlidir” şeklinde konuştu. Çıkacak sonucun Kürtlerin olduğu kadar Türklerin de içine sinmeyebileceğine dikkat çeken Sancar, her iki tarafın da kaygıları olduğunu, liderlerin bu kaygıların tümünü dikkate almaları gerektiği üzerinde durdu. Nevruz’da Diyarbakır’da okunan Abdullah Öcalan’ın mesajı ustaca, dikkatli ve özenli bulduğunu sözlerine ekleyen Sancar, konuşmanın sadece Kürtlere ve Türklere yönelik olmadığını tüm kaygıları kapsayıcı bir metin olduğunu savundu ve “En geniş kesimlere hitap etme durumunuz varsa, bazı kesimleri kırmayı da göze alırsınız. Bu metin böyle bir metin” dedi. Metinde "Yeni Türkiye, Yeni Mezopotamya” projesinin yer aldığına dikkat çeken Mithat Sancar bu yeni projeyi Türk barışının sağlayacağını belirtti ve “Metinde, güçlü bir akıntı geliyor. Karşı duranları uçurumdan aşağıya sürükleyecek sözleri var, bence de çok doğru. Çünkü sürecin herkesi memnun etmesi mümkün değil. "Yeni Türkiye, Yeni Mezopotamya" projesi karşısında proje üretemeyen bazı sol kesimler süreci mızmızlıkla karşılıyor. Bir de 30 yıldır Türkiye’yi kendi malı gibi gören zihniyet, kaybedeceklerinden dolayı korkuyor” şeklinde konuştu.

Savaşın bitmesi durumunda herkesin daha fazla siyaset yapma durumu doğacağını ve demokratik siyasetin yollarını bulamayanların sürecin dışında kalacağını savunan Prof. Dr. Sancar, Anayasa konusundaki görüşlerini şöyle açıkladı: “Yeni anayasa radikal değişiklikler içeren bir anayasa olmayacak kanımca. Önümüzdeki dönemde yapılacakların önünü açacak bir anayasa çıkabilir. Çünkü büyük bir anayasa değişikliği için yolun açık olması gerekir. Yeni anayasa, değişimi dönüşümü sağlayacak, yasakları, engelleri, inkârı tasfiye edecek geçiş anayasası olmalı.”



Mithat Sancar’ın konuşmasının ardından panel, katılımcıların sorularının yanıtlanması ile sona erdi. İzmir Kent Konseyi Kadın Meclisi, SDP, EMEP ve BDP il ve ilçe yöneticilerinin yanı sıra İHD, Eğitimsen 2 No’lu Şube ve Tüm Bel-Sen temsilcileri de panelin katılımcıları arasındaydı.


Fotoğraflar: Şeyhdavut Asığ

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0