İsrail için tarihin sonu - Orhan Miroğlu

05 Eylül 2011 16:36  

 

İsrail için tarihin sonu - Orhan Miroğlu

Hasan el Heykel, Mısır’ın yarı resmî El Ahram gazetesinin genel yayın yönetmeni ünlü bir gazeteci ve Mısır lideri Nasır’ın da yakın dostuydu. Nasır onu El Ahram gazetesinin başına getirdikten sonra El Ahram farklı bir gazete haline geldi. Hasan el Heykel yönetimindeki El Ahram gazetesi, Arap dünyasının en muteber ve saygın gazetesi oldu.

Arap-İsrail savaşı ve Ortadoğu konusunda çok sayıda kitabı bulunan Heykel’in 1970’li yıllarda okuduğum kitaplarından biri maalesef adını bile unuttum bu tecrübeli gazetecinin anılarından oluşuyordu. Libya lideri Muammer Kaddafi’yi anlattığı bölüm ise unutulacak gibi değildi.

Kaddafi henüz 27 yaşında genç bir subayken 1969’da Libya’da darbe yapar ve yönetime el koyar. Genç bir darbeci olarak, içerde iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra, teorinin bolca konuşulduğu, iki kutuplu, iki sistemli dünyada Libya’ya ‘üçüncü bir yol’ bulma çalışmalarına girişir.

Kaddafi, teoriyi de pratiği de üreten bir lider olduğunu kanıtlamanın peşindedir. Mao’nun Kırmızı Kitap’ı olur da Kaddafi’nin olmaz mı, işte o da Yeşil Kitap’ı yazar ve Müslüman Arap toplumuna kurtuluşun yolunu gösterir!

Ne var ki, o dönemde yaşayan bütün Arap liderleri gibi, Kaddafi de tarihsel olarak bir misyonu daha olduğuna inanır, o tarihsel misyon da, İsrail’i haritadan silmektir.

Yalnız ortada çözülmesi gereken çok önemli bir problem vardır. İsrail, o tarihe kadar Araplarla giriştiği bütün savaşlardan galip olarak çıkmış ve askerî olarak yenilmezliğini ispat etmiştir.

Dolayısıyla, nizami bir savaşla İsrail’in yok edilemeyeceğine dair güçlü bir kanaatin bulunduğu bir dönemde, bu devleti yok etmenin bir tek çaresi vardır.

Bir atom bombası satın alıp İsrail’in üstüne atmak!

İnanmayacaksınız belki, ama Kaddafi atom bombası satın almak için önce Sovyetler’e başvurur. Sovyet yetkililer atom bombası gibi bir şeyin satışının mümkün olmadığını ifade ederler. Ama Kaddafi yılmaz. Bu sefer de aynı isteğini Çin’e iletir. Çinli yetkililer de, eğer Libya isterse, bu konuda yürütülecek bilimsel çalışmalar için Libya’ya katkıda bulunabileceklerini ama Libya’ya atom bombası satışının mümkün olmadığını nazik bir dille anlatırlar.

Hasan el Heykel’in anılarında geçen bu olay, İsrail-Arap ilişkilerinin bugününe de ışık tutması bakımından son derece önemlidir.

Önemlidir, çünkü Arap toplumu içinde, İsrail’i bir atom bombasıyla yok etmenin peşinde koşan ne bir ülke var artık, ne de Kaddafi ayarında çılgın bir lider .

Ortadoğu’da, kanlı bir tarihin ve şiddetin sonuna geliniyor. Bugün yaşanan şiddeti ise, ‘şiddeti sona erdirecek olan şiddet’ olarak görmek belki mümkün. Libya, Mısır, Tunus ve Suriye’de dökülen kan, diktatörlerin sonunu getirdi, ve getirmeye devam ediyor.

Yeni Ortadoğu dengelerinde herkese kendi kimliğiyle ve siyasi tercihleriyle yer var.

Ama İsrail devletine bu haliyle yer yok.

Ortadoğu’da ve bütün dünyada bir anti-semitizm baharı yaşandığı ve Araplar arasında, Arap milliyetçiliğinin yeniden tarihsel uyanışına tanık olduğumuz için değil, ama Filistin devleti kurulmadan, Ortadoğu’da değişim ve tarihsel ilerleme mümkün olmadığı için, bugünkü İsrail tam bir çıkmazın içinde bulunuyor.

İsrail devleti siyonist temellerde inşa edilen kuruluş geleneklerinden ve siyasi kültüründen kopamadığı için politikasını değiştiremiyor. İsrail’i yönetenler, hâlâ bu ülkeyi, Yahudi halkın tarih boyunca uğradığı mağduriyetleri öne çıkararak yönetebileceklerini düşünüyorlar.

Oysa böyle bir İsrail’in geleceği yok.

Filistinliler ve Araplar, artık İsrail’in varlığını inkârın peşinde değiller.

Kimse bir atom bombası satın alıp İsrail’i yok etmeyi düşünmüyor.

Ama, eylül ayının 20’sinde BM Filistin devletini oylayacakken, İsrailli politikacılar dünyaya ve Arap halkına dönüp aynı nakaratı tekrarlamaya devam ediyorlar:

İsrail toplumunu kuşatma altına aldınız!

Oysa İsrail’i kuşatan bizzat İsrail’i yönetenlerdir. Kuşatmayı sürdürmek de kaldırmak da onların elinde.

Şimdi bütün dünya, İsrail’in ne yapacağını merak ediyor.

ABD’den, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ve sayıları iyice artan ‘düşmanlara’ karşı daha fazla destek talep etmek, Araplar arasındaki çelişkilerden yararlanmak, Ortadoğu’nun herkesi ilgilendiren Kürt sorununda yeni bir İsrail pozisyonu oluşturmak, yegâne çareler olarak beliriyorsa da, gerçekte hiçbir faydası yok bunların.

Obama, ‘artan düşmanlara karşı’ İsrail’e destek sunmak yerine muhtemelen, bu ‘düşmanları’ arttırma becerisi gösteren İsrail’i yeni bir politika inşaına davet edecektir.

Sonra, Irak’ta içine parmak sokulacak bir Kürt sorunu yok artık.

Türkiye Kürtleri de yeteri kadar kullanıldıklarını düşünüyorlar, bundan sonrası için kimseden himaye ve destek görmek isteyeceklerini sanmıyorum.

Hele İsrail gibi, izlediği yanlış politikaların faturasını bütün dünyanın önünde ödemekle karşı karşıya kalmış bir ülkeden hiç..

Bu yüzden, İsrail gazetelerinde, ‘Demokratik Özerk Kürdistan’ın desteklenmesi üstüne yazılan yazıların bir işe yarayacağı çok şüpheli.

İsrail devletinin kuruluşundan bu yana, siyasi muhatapları her zaman Arap devletleri oldu.

Bu devletlerin içinde Mısır ve Suriye, Filistin meselesinde süreci belirleyen bir konumdaydılar.

Şimdi ne Mısır eski Mısır, ne Suriye eski Suriye..

Elli yıllık İsrail dostu Türkiye bile, artık İsrail ve Araplar arasında bir arabulucu değil, İsrail politikalarının muhatabı ve bu politikalara karşı duran bir ülke haline geldi.

Bakan Davutoğlu’nun tesbiti yerinde:

Bu mesele Türkiye’yle İsrail arasında değil, İsrail ile dünya arasında...

orhanmir@hotmail.com

Son Güncelleme Tarihi: 05 Eylül 2011 16:45

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0