Ücretli Öğretmenlik ve Sıra Dışı Deneyimler - 1

05 Şubat 2012 21:48 / 9450 kez okundu!

 


Kırgız Köyü Ulupamir’de Bir Yıl

2007 yılının temmuz ayında Sivas’ta antropolojiden mezun olmuş, Erciş’e dönmüştüm. Hemen o Eylül ayı içinde Erciş İlçe Milli eğitim Müdürlüğü’ne başvurmuş, ücretli öğretmenlik yapmak için gereken evrakları teslim etmiştim. Kurumun en üst katındaki salonda benim gibi onlarca insan bir seneliğine de olsa geçici bir iş yapmanın peşindeydiler.

Kimi sınıf öğretmeni, kimi eğitim fakültesinin diğer bölümlerinden mezun, kimi diğer dört yıllık fakülte mezunları idi. Bazılar yüksek okul mezunuydu. Onların durumu daha vahimdi. Zira fakülte mezunu sayısının yetmemesi durumunda yüksek okul mezunu gençler işe alınacaktı. İlkin kura çekimi yapıldı. Tabi her zamanki gibi kuraya girmediği halde önceden okulu belli olanlar da vardı. Ben kura çekiminde Kırgız köyü Ulupamir’e atandım.

Kura çekiminden önce en çok o köyde görev yapmak istediğimi anımsıyorum. Çünkü hem köyde öğretmenlik yapacaktım hem de belki fırsat bulursam kendi alanımla ilgili çalışma yapabilirdim. Gerekli resmi işlemleri yaptıktan sonra köye gidip ortamı görmek istedim. Eniştemin motosikletiyle köye gitmeye karar verdik. Hem daha hızlı gidecektik hem de dönüşte servis beklemem gerekmeyecekti.

Köy okuluna gidip müdürle görüştüm. Evraklarımı verdim ve biraz oturduktan sonra çıktım. Tam köyden çıkış yolunu bulmaya çalışıyorduk ki, meraklı eniştem önümüzde yürüyen, elinde telsiz bulunan tahminimce yaşı 20’yi henüz geçmiş birine “ne iş yapıyorsun?” diye soru sordu. Aslında bu soruya ben de şaşırdım. Çocuk omzunu silkeleyip, “hiçbir şey” mealinde hareketler yaptıktan sonra yolumuza devam ettik. Köyden çıkalı henüz 10 dakika olmuştu. Yol üzerindeki karakolu tam geçiyorduk birden askerlerin el hareketiyle durduk. Nöbetçi asker, köyden, arkamızdan dur ihtarının çekildiğini, buna rağmen durmadığımızı söyledi. Ben de eniştem de şaşkınlık içinde kaldık. Ben böyle bir şeyin olmadığını, köyde görevli öğretmen olduğumu söyleyerek durumu kısaca açıkladım. Asker kimliklerimizi istedi ve bölüğe gidip kontrol ettirdi. O esnada demek ki köyde dikkat çekmişiz. Sanırım ne iş yaptığını sorduğumuz şahıs bizi ihbar etmişti. Biraz sonra kimliklerimiz geldi ve yolumuza devam ettik.

Ders başı

Birkaç gün sonra eşyalarımı toplayıp köye döndüm. Üç öğretmen arkadaşla lojmanda kalıyorduk. Yanılmıyorsam toplamda 24 öğretmendik. 8 yıllık temel eğitim verdiği için köyde, öğretmen sayısı kalabalıktı. İlk zamanlar biraz zorlandım. İdealist bir birey olarak neler yapabileceğimi düşündüm. Sınıfım 2. Sınıftı ve çoğu doğru düzgün Türkçe konuşmayı bilmiyordu.

Kırgızlar evde Kırgızca konuşurlar. Bu nedenle Türkçede oldukça zorlanıyorlardı. Bir şey söylediğinizde ilkin onu kendilerince Kırgızcaya çeviriyorlar, sonra da Türkçe söylemeye çalışıyorlardı. Haliyle sorduğunuz sorundan sonra cevabınızı almanız biraz güç bir durumdu. İlk zamanlar çok zorlandım. Birincisi, hepsi çekik gözlü. Ne isimlerini anlayabiliyordum ne de ne de onları birbirlerinden ayırt edebiliyordum. İlk hafta onları tanımakla geçti. Bazılarının isimleri Türkçe, ama çoğunun ailesi Kırgızca isim kullanmayı tercih etmiş.

İlk haftadan sonra isimleri çoğunlukla ezberledim. Simalarını ayırt etmeye başladım. Aramızda diyalog başladı. Henüz ikinci sınıflardı, içlerinde çok zeki öğrenciler vardı. Bazılarının hiç de eğitimle alakası yoktu. Bir günde altı saat ders işliyorduk. Haliyle dersler son saatlere doğru sıkıcı olmaya başlıyordu. Öğrencilerin de sıkıldığı anlaşılıyordu. Son saatleri okumaya ve sohbete ayırdık. Bazı öğrenciler çok çekingendiler. Ağızlarından bir sözcüğün çıkması çoğu zaman imkânsızdı. Böylece son saat gelince dersi bırakıp sohbet etmeye başlıyorduk. Kırgızca dili damağın yoğun olarak kullanıldığı bir dil. Bazı sözcükler günlük dilde kullandığımız sözcüklerle aynı, ama çoğu farklı. Böylece son derste çocuklarla sohbet ederken, bir yandan da Kırgızca dersi vermeye başlamışlardı bana. Bu durum çocuklarla aramızdaki bağı kuvvetlendirdi. Çünkü ben onlara ders vermeye çalışırken zorlanıyordum. Bu, onlara basit gözükebilirdi. Onlar da bana bir sözcüğün telaffuzunu öğretmeye çalışırken çok zorlanıyorlardı. Çünkü yer değiştirmiş, ben öğrenci, onlar öğretmen olmuşlardı. Bazı sözcükleri telaffuz etmekte zorlanınca ya da yanlış telaffuz edince hep birlikte gülmeye başlıyorlardı. Bu onları müthiş eğlendiriyordu. Ben de bunu fırsat bilip, bir şeyi öğretmenin pek de kolay olmadığını onlara söylüyordum ve gayret etmelerini istiyordum. Böylece uzun zaman son saatleri eğlenerek, hikâye okuyarak, masallar, efsaneler anlatarak geçirdik. Sınıfta 42 öğrenci vardı ve üçte ikisinden fazlası derslere aktif olarak katılıyordu.

Dikkatimi çeken bir nokta da, Kırgızların çocuklarına çok düşkün insanlar olduklarıydı. Üç ders bitince yemek molası veriliyordu. Çoğunun evi okulun hemen civarında olmasına rağmen, anneler, kardeşler, bazen de babalar ellerinde yemeklerle çocukların beslenmelerini getiriyorlardı. Sanki aylardı çocuklarından ayrıymışlar gibi sarılıyor, saçlarını okşuyor ve onlarla ilgileniyorlardı. Hali vakti yerinde olanların beslenmeleri görece daha zengindi. Bazılarını sadece bir parça peynir ve ekmekle geliyordu. Temel beslenmeleri çoğunlukla yumurta, patates ve çörek oluyordu. Bazen de yemek getiriyorlardı. Beslenme saatleri bitince, çocukların annelerinin peşlerinden okulun dış duvarına kadar gittiklerine şahit olurdum. O esnada da annelerine sarılır, sonra sınıfa dönerlerdi. Şunu net olarak söylemek mümkün ki, aileleriyle çok sıkı ilişki kuran öğrenciler daha başarılı idiler. Bazı öğrencilerin aileleri onlarla hiç ilgilenmezdi. Bunlar haliyle derse ilgisizdiler ve başarı oranları düşüktü. Neredeyse her hafta veli toplantısı yapıyorduk. Katılım çoğunlukla bayanlardan oluyordu. Ayaküstü beş on dakika sohbet ediyor, sonra dağılıyorduk. Ayda bir de geniş katılımlı veli toplantıları yapıyorduk. Böylece öğrencilerin evde neler yapıp yapmadıklarını öğreniyordum ve neler yapılması gerektiğini ailelerle sürekli konuşarak belirliyorduk.

Ev ziyaretleri

Dersler ilerledikçe öğrencilerle aramızdaki bağ da kuvvetlendi. Artık dersler daha zevkli geçiyordu. Neredeyse her dersimiz bir diğerinden daha eğlenceli geçiyordu. İlk zamanlar çok zorlandım. Neleri yapacağım konusunda pek bilgi sahibi değildim. Öğretmen bir çift vardı. Ne yapacağım konusunda bana gerekli bilgileri verdiler. Onlarla sık sık konuşarak eksiklerimi gidermeye çalıştım. Gerçekten ikisi de çok idealist kişilerdi. İlk zamanlar bana çok yardımcı oldular. Çocuklarla inanılmaz ilgileniyorlardı. İlk zamanları bu şekilde atlattıktan sonra ev ziyaretlerine başlamaya karar verdim. Toplamda 42 öğrencim vardı. Öğretmenin evlerine gideceği düşüncesi çocukları müthiş heyecanlandırmıştı. “İlk olarak kimin evine gidiyoruz?” diye sorduğumda neredeyse tüm parmaklar gözümün içine sokulurcasına “öğretmenim bize”, “öğretmenim bize”, ” ne olur ilkin bize gelin” diye atıldıklarını görmek, beni o kadar mutlu etmişti ki…

İlk zamanlar haftada ortalama üç aileyi ziyarete başladım. Her ziyaretimden sonra öğrencinin derse daha iyi adapte olduğunu gördüm. Genelde hangi eve gideceğimize iki ya da üç gün önceden karar veriyorduk. Aileler nedense yemek hazırlığında bulunuyorlardı. Bu durum benim rahatsız etmeye başladı. Özellikle çay içmeye geleceğimi ailelere bildirdim. Bunun dışında hazırlık yapılmamasını ısrarla tembihledim. Buna rağmen öğretmeni rahat ettirme gayretlerine giriştiklerini gördükçe rahatsız olmaya başladım ve daha önceden ziyaret edeceğim evleri belirlemek yerine, son ders bitmeden, “çocuklara kimin ailesi evde?” siye soruyordum. Müsait olanlara, ders bitiminde evlerine geleceğimi söylüyordum. Böylece toplamda 40 aileyi evinde ziyaret etme şansım oldu. Haftada ilk zamanlar 3 aileyi ziyaret ederken, sonradan bunu hafta içine yayıp ziyaretleri tamamladım.

Bu ziyaretlerde bir yandan çocuklara ilişkin sohbetlerimizi yaparken, bir yandan da onların toplumsal yapılarını anlamaya çalıştım. Göç süreçlerini, Türkiye günlerini, anayurt özlemlerini, Erciş’teki yaşam koşullarına varıncaya kadar yığınla konu üzerinde konuştuk (Buradan elde ettiğim verileri 2010 yılında Ankara Üniversitesi, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde yapılan 1. Antropoloji Öğrencileri Kongresi’nde sundum).

Kış aylarında oldukça sıkıntı yaşadık. Zira neredeyse sınıfın yarısı hastalanıyordu. Bağışıklık sistemleri çok güçsüzdü. Oysaki geçmişte ataları “Dünyanın çatısı” olarak tanımlanan Pamir Yaylalarında çok sert iklim koşullarına karşı başarılı bir bağışıklık kazanmışlardı. Oysaki yeni nesil pek de soğuğa karşı dayanıklı değildi.

Kış ayları bittikten sonra dersler yeniden hızlanmaya başladı. Çocuklara en çok da kitap okuma alışkanlığı kazandırmaya çalışıyordum. İlk derse mutlaka koltuk altımda bir kitapla giderdim. İlk zamanlarda bu durum pek dikkatlerini çekmedi. Sonra merak edip biri kitabın adını sordu. Onlara kitabı kısaca tanıttığımı hatırlıyorum. Sonraki günler farklı kitaplarla derse girdim. Bu defa daha fazla öğrenci merak edip ne okuduğumu sordu. Böyle böyle öğrencilerin çoğunda bir kitap merakı uyandı. Özellikle son dersleri kitap okumaya ayırdık. Neredeyse son derslerde ders işlemek yerine hep kitap okumayı tercih ettik. İlk zamanlar okuduklarını anlamakta zorlanan çocuklar birer kitap kurdu haline geldikler. Her okudukları kitabı da okuma defterine kaydediyordum. Okulun hemen arkasında çam ağaçlarından oluşan küçük bir orman vardı. Havanın güzel olduğu günlerde mutlaka çamlığa gider hep beraber kitap okurduk.

Proje: Günlük Yazma Ödevi

Eğitim döneminin bitimine yakın karne hazırlıkları başlıyordu. Bu durumu erken fark edip, çocuklara Türkçe dersi için proje ödevi düşündüm. “Acaba nasıl bir proje ödevi verebilirim?” diye düşünürken, aklıma günlük tutma fikri geldi. Böylece çocuklar hem eğleneceklerdi, hem de yazı yazma alışkanlığı edineceklerdi. Çocuklara bir aylık proje ödevi olarak günlük tutma ödevi verdim. İlk olarak herkesin birer adet yeni defter almasını istedim. İlk olarak günlük tutmanın öneminden bahsettim. Yazı yazmanın gerekliliğinden, gelecekte bir gün günlüklere baktıklarında çok mutlu olacaklarını anlattığımı hatırlıyorum. Çoğunun heyecanlandığını dün gibi hatırlıyorum. Günlüğün nasıl yazılacağını anlattıktan sonra, haftada bir Cuma günleri okul bitmeden herkesin günlüğünü kontrol edeceğimi söyledim. Böylece yazma işi başladı. İlk birkaç gün çok zorlandılar. Bir kaçı dışında yazan olmadı. Tekrar tekrar anlatıp yeniden yazmalarını istedim. Bir hafta-on gün sonra günlük yazımı düzene girdi. Veliler de buna şaşırmışlardı. İlk defa böyle bir durumla karşılaşıyorlardı. Onlara da durumu izah ettikten sonra, çocuklara yardımcı olmalarını, onları teşvik etmelerini rica ettim. Böylece belirtilen tarih geldiğinde eksiği olanlara bir hafta daha zaman verdim ve günlükleri topladım. Öğrenciler ilk zamanlar, “akşam eve gittim, uyudum, sabah kalktım ders çalıştım, okula gittim” şeklinde sabit cümleler kurarak ilk haftayı tamamlamışlardı. Uyarılarımdan sonra gün içinde, okulda neler yaptıklarını da yazmaya başlamışlardı. Sonra samimi arkadaşlarıyla yaşadıkları sorunları yazanlar olmuştu. Birisi ablasıyla olan kavgasını anlatmıştı ve bundan dolayı çok üzüldüğünü yazmıştı. Bir diğeri eve gittikten sonra ağırdaki ineği görmekten ne kadar mutlu olduğunu, bir başkası anne ve babasını hakkında bir şeyler yazmıştı. Yine bir başkası günlüğünde benden bahsetmişti. Böylece ay sonuna doğru günlüklerde görece farklı duygular ortaya çıkıyordu. İnanılmaz mutlu oldum bunları okuyunca. Çünkü 42 kişilik sınıftan sene sonunda yaklaşık 40 öğrenci devam ediyordu ve bunların 30 civarı günlüğü yazmıştı. Yine bunların da yaklaşık yarısı günlüğü ilk günlerden itibaren düzenli yazmış, diğerleri daha az sayıda günlük yazmışlardı. Yine de her şeye rağmen çocukların çocukça yorumlarının nasıl bir şey olduğunu görmek insana inanılmaz mutluluk veriyordu. Henüz ikinci sınıflardı ve bazıları çok zekiydiler. Üstelik Türkçe Kırgızca ikileminden dolayı tam da arada kalmış bir his uyandırıyorlardı. Buna rağmen çok başarılı bir yıl geçirdik.

Köyde kaldığım sürede evleri gezmem bazıları köylülerde rahatsızlık uyandırmış. “Hoca evleri neden geziyor?” şeklinde söylentiler başladı. Veliler her defasında gelip özür dileyerek, bu söylentilerin kötü düşünceli insanlardan kaynaklandığını, bu tip insanların sadece buraya özgü olmayıp, her tarafta bulunabileceğini söylediler. Ben de onlara hak verdim.

Köydeki bir yılımı eğitim konusuyla sınırlamak istediğim için başımdan geçen kötü olaylara değinmeyeceğim. Kaymakamlık ve jandarmadan aldığım “ARAŞTIRMA YAPMASINDA SAKINCA YOKTUR” ibareli izin kâğıdını alış sürecimi. Bir astsubayın katıldığım köy düğününde orada bulunmamı fırsat bilerek ve üstelik etnik kökenim üzerinden ileri-geri konuşmasından sonra verdiğim cevaptan sonra neredeyse çekip silahını beni vuracak kadar hiddetlenmesini, kaldığımız lojmanın taşlanmasını, bilgisayarımdaki müzik çeşitlerini merak edenlerden… Dahası bunun gibi birçok hatırlanması istemeyen hatıra. Benim görevim sadece çocuklara bir şeyler öğretmekti. Bunu kaldığım süre içinde başardığım hissiyle köyden ayrıldım. Beni Erciş merkezde her gördüklerinde köylerine davet eden o iyi huylu insanlar sanırım bunu anlamışlardı. Dünyalar tatlısı Zeliha, Meryem, Burak, Ayımhan, Ümmügülsüm ve diğerleri, ben köyden ayrılırken neler hissettiklerini çok iyi biliyorum. “Öğretmenim seneye yine gelin” diyen o çekik gözlü dünyalar tatlısı çocuklar hala gözlerimin önündeler. Ayrıca yazdırdığım o günlüklerden 3 tanesini hatıra olarak saklıyorum. Zaman zaman bakıp okuyorum.

Ücretli öğretmen olarak iki yıl çalıştım. İkinci yılımda şartları daha kötü olan bir başka köye atandım. Bu köyde de çocuklarla aramızda inanılmaz bağlar oluştu. Belki bir başka yazıda da onlarla yaptığımız başka güzel çalışmalardan bahsederim.

Ulupamir Köyü ile ilgili yazılarım:

1- http://gezegenismet.blogspot.com/2009/07/ulupamir-ercise-32-km-uzaklkta-verimli.html
2- http://www.ercisnet.com/ismet-tunc-kazandibi-ulupamir-okuyor-y1098.html
3- http://www.ercisnet.com/ismet-tunc-kazandibi-kirgiz-koyu-ulupamirde-internet-cafe-y1084.html
4- http://www.ercisnet.com/ismet-tunc-kazandibi-buzkasi-ya-da-oglak-kapmaca-ruhun-trans-hali-y1055.html


İsmet TUNÇ

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.