Türkiye dönüşürken Sosyal Antropoloji’yi düşünmek: Yeniden yerleşim ve uyum

29 Aralık 2011 12:24 / 2479 kez okundu!

 


Kentsel dönüşüm projeleri, baraj, otoyol, havaalanı gibi yeni projeler; deprem nedeniyle yerinden edilen insanlar gündemdeyken Türkiye’nin sosyal bilimleri bu alanlarda neden düşünülmez acaba? Özellikle yeniden yerleşim ve uyum gibi çevre-kültür-insan üzerine doğrudan çalışma olanağı bulunan antropologlardan neden faydalanılmaz?

Ta ikinci dünya savaşı zamanlarında bile toplu yer değişmelerde sosyal antropologlardan faydalanılmış ve insanların yeni yerleşim yerlerine nakli sırasında ortaya çıkan uyum sorunları en aza indirgenmiştir.

Dünya ölçeğinde gelişen ülkelerin ya da özellikle bazı bölgelerin, mühendislik gibi bilim ve mesleklerin yanında kimi sosyal bilim dallarını da kullandıklarını görüyoruz. İnsanların yaşadıkları çevreleri ve inşa ettikleri yerleşim birimlerini sadece belli açılardan ele alması ortaya kimi problemleri çıkarabilmektedir. Nihayetinde insan-çevre-kültür üçgeni birbirini besleyen ve destekleyen olgulardır. İnsanların sağlıklı ve uyumlu bir yaşam sürdürmeleri bu üç bileşeni dengeli bir biçimde hareket ettirmesiyle mümkündür. Çünkü her çalışmanın ve projenin uygulanması esnasında ortaya çıkan sorunlar ancak sosyal bilimcilerin belli çalışmalar yürütmesiyle giderilebilmektedir.

Türkiye’de yeniden yerleşim ve uyum çalışmaları sosyal bilimlerin pek katkısı olmadan yürütülmektedir. Akademik birkaç çalışmaya konu olması dışında gündeme de getirilmemektedir. Örneğin yapılacak bir çalışma esnasında bu projeden doğrundan ya da dolaylı etkilenen kitleyle anket çalışması yapılmakta, bunların sonuçları kamuoyu ile paylaşılmamakta ve bunlardan belli çıkarsınımlar elde edilmemektedir.

Dünyanın her yerinde görülen baraj, otoyol, havaalanı, büyük sanayi tesisleri inşası, doğal afetler esnasında o yerleşim yerinde yaşayan insanlar bir şekilde uzun yıllardır yaşadıkları topraklardan, gönüllü ya da gönülsüz ayrılmak ya da başka yere nakledilmek zorundadırlar. Devletlerin gelişmişlikleri pek çok ölçütün yanında bir de bu tür projeleri uygulamalarıyla ölçüldüğüne göre, bu projelerin sorunsuz bir şekilde tamamlanması da bu gelişmişliğin bir parçası olarak kabul edilmelidir.

Geçmiş dönem örneklerinden anlıyoruz ki, insanlar bir yerlerde kalma, barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma düştüklerinde göç etmek zorunda kalmaktadırlar. Bu bakımdan göçler beklenmedik durumlar değildir. Ancak, insanların devlet projeleri nedeniyle yerlerinden ayrılarak göç etmek zorunda kalmaları onların planladıkları bir göç olmayıp, kendi istemleri dışında gerçekleşmektedir. Bu bakımdan geniş ölçekli projeler nedeniyle yerlerini terk etmek zorunda bırakılan bu insanların yer değiştirmeleri bilinen göçlerden farklı özellikler içerir. Bu insan yığınlarının doğru şekilde yönlendirilmesi, yapılan projenin doğru planlanması ve sağlıklı işlemesinin test edilmesi açısından bir gösterge niteliği taşımaktadır. İnsanların yerlerinden edilmesi ve bu süreçte bir “buhran ve gerginlik” halinin meydana gelmemesi için bir projenin en önemli ayağı olan hedef kitleyi iyi tanıyabilmek, sorunlarını doğru anlayabilmek, halkı bilgilendirmek devlete güven duymalarını sağlayarak doğru yönde yeniden yerleşimlerini sağlamak gerekmektedir.

Yeniden yerleşim süreci

Örneğin insanların deprem ya beklenmedik bir doğal felaket ve yer değiştirme durumu nedeniyle yaşadıkları ve geçimlerini sağladıkları alanları terk ederek yeni yerleşim birimlerinde sorunsuz bir şekilde hayatlarına devam etmeleri çoğu zaman zor ve sıkıntılı bir süreçtir. Eski hane tipinden yeni hane tipine geçiş, kimi zaman beslenme alışkanlıklarındaki değişim, topraktan ya da hizmet sektöründen geçimlerini sağlayanların yeni yerlerinde bundan yoksun kalma vb. olasılıklar, insanlar için başlıca sıkıntılardandır. Bu durumda insanların belirsizlik içinde gelecek kaygılarının olması doğaldır. Yeniden yerleşimi gerçekleştiren devletin kimi kurumları, yeniden yerleşim esnasında bu sürecin en doğru biçimde, insanların en az zararla atlatmalarını sağlamakla görevlidirler. Yeniden yerleşim süreci oldukça güç ve uygulanması zaman alan bir durumdur. Bu esnada ortaya çıkan sosyal problemler, yerlerinden edilen insanları doğrudan olumsuz etkilediği için sosyal kültürel antropolojik bakış açısıyla bunların tespiti ve tespit edilen problemlerin giderilmesi için getirilecek çözüm önerileri ileride yapılacak başka benzeri çalışmalara rehberlik edecektir. Yeniden yerleşim ve uyum sürecinin bilimsel yöntemlerle planlanması ve uygulanması çalışmaları ülkelerin makro düzeyde geldikleri noktayı görmek açısından önemlidir. Çünkü mikro düzeyde yapılacak bu tür çalışmalarla bir ülkenin sosyo-kültürel değişiminin yıllara göre gözlemlenmesi olanağı elde edilmiş olur.

Bu tür geniş kapsamlı projelerin doğurduğu olası olumsuz sonuçlar, insanların hayatlarında kapanmayacak yaralara, sosyo-kültürel gelişmede gecikmeler, gerginlik halleri gibi oluşumlara neden olabilmektedir. Çünkü insanlar belki de yüzyıllardır projenin uygulanacağı alanlardan verim almakta, geçimlerini sağlamaktalar ve bunları gelecek kuşakların kullanımına bırakmaktalar. Kamulaştırmayla belli bir bedel karşılığı yaşadıkları yerleri terk eden ya da yerleşim birimi içinde başka bir yere konuşlandırılan insanlarda bir dereceye kadar umutsuzluk, mutsuzluk ve kimi zaman çaresizlik gibi olası kötü durumların ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir.

Bu türden büyük ölçekli projeleri yürüten çeşitli kurumlarla hedef nüfus arasındaki uyumsuzluk, planlama-uygulama kopukluğu ve özellikle iskan ve kamulaştırma gibi sorunların çözümünde baş gösteren aksaklıkların yapılacak benzer projelerde tekrarlanmaması amacıyla faydalanılabilir çözüm önerileri üretilmesi gerekir.

Ülkemizde uygulanan çalışmalarda, ortaya çıkan sosyo-ekonomik sorunların çözümü ile ilgili olarak öngörü, önlem ve çözüme yönelik ciddi planlama eksiklikleri olduğu bilinmektedir.

Dünyada benzer birçok çalışmada sosyal bilimlerden bu yönde faydalanılmış ve mikro düzeyde elde edilen sonuçlardan, ülkenin makro düzeyde geldiği sosyo-kültürel değişme grafiği izlenebilmiştir. Çünkü bu çalışmalar bir ölçüde halkın kırsal-geçim ve yaşama alışkanlığını terk edip yeniden yerleşimle kentli-hizmet sınıfına ve işsiz kent nüfusuna dönüşmesi beklenir. Bu nedenle bu sürecin sorunsuz atlatılması kırdan kente göçü ve ülkenin şehirleşme hızını da pozitif yönde etkileyebilecektir.

Dolayısıyla bu sürecin tüm saflarını her aşamada inceleyen Sosyal/Kültürel Antropoloji bilim dalı, bu sürecin en az hasarla kapanması için hedef topluluk ile projeyi uygulayanlar arasında köprü vazifesi görür. Bu nedenle bu benzeri projeler doğru şekilde analiz edilip sonuca ulaşılması gereken önemli çalışmalardırlar. Antropolojik yöntem ve yaklaşımlar, gerekli kurumlara rehberlik etmekte ve sürecin hızlı, sorunsuz işlemesine katkı yapmaktadır.

Devlet projelerinin neden olduğu yeniden yerleşim uygulamalarının ülkemizde güncelliği süren önemli bir uygulama olduğu gerçektir. Halen DSİ’ce inşaatı sürdürülen projeler sebebiyle yaklaşık 35.000 aile kendi kendine, 5.000 aile devlet eli ile iskan edilme durumundadır. DSİ’ce gelecek yıllarda inşaatına başlanacak 150 adet baraj projesi için de yaklaşık 500 adet köyde 300.000 nüfusun etkileneceği tahmin edilmekte olup, bu yerlerde yaşayan ve göç etmek zorunda kalacak yaklaşık 60.000 aileden 15.000 adedinin devlet eli ile iskan talep edeceği, geriye kalan 45.000 ailenin kendi imkanları ile yeni yerleşim merkezlerine gideceği tahmin edilmektedir. Bu yaklaşımdan, halen devam etmekte olan ve önümüzdeki yıllarda inşaatına başlanacak DSİ projeleri kapsamında yaklaşık 100.000 ailenin yeniden yerleşimlerinin söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Bu sayıya diğer sektörlere ait yatırım projeleri ile birlikte kentsel alt yapı projelerinden etkilenen ailelerin miktarı eklendiğinde rakamların daha da artacağı gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Yine başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerdeki “kentsel dönüşüm” projeleri, insanların yeni bir hane tipine ve yaşam biçimine geçişi anlamına gelmektedir. Her ne kadar daha sağlıklı ve güvenli bir hayat bakımından olumlu çalışmalar olsalar da, bu çalışmaların sosyal problemlere neden olmaması için de önlemler alınmalıdır.

Sosyal dönüşüm projelerinin doğurduğu sosyo-ekonomik sorunların çözümü büyük oranda pazar mekanizmasının yönlendirilmesine bırakıldığı için büyük oranda kaynak israfı görülmekte ve planlanandan fazla zaman ve maddi kayıp meydana gelebilmektedir. Tüm yeniden yerleşim süreci sosyal bilimlerin sonuçları ışığında planlanıp yürürlüğe sokulursa sosyo-kültürel bir süreç olan yerleşim süreci en az kayıpla atlatılabilir.

Yeniden yerleşim uygulamalarına Türkiye ve dünyadan örnekler vermek, konuyu anlama bakımından önemlidir. Bu nedenle gelecek yazılarda bu konuya değinmeye gayret edeceğim.


İsmet TUNÇ

29.12.2011


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.