Sivas üzerine...

03 Temmuz 2009 01:04 / 2162 kez okundu!

 


Kardeş sitelerimizden Erciş.Net'te yazan sevgili arkadaşımız İsmet Tunç, yakın bir zamanda Sivas'a yaptığı geziyi izmirizmir.net'le paylaşıyor... Son zamanlarda adı daha çok Madımak ve Sivas Katliamı ile anılan ve aslında belki bunu da hak etmeyen Sivas'a bir de bu yönden bakmalı... Pek çok fotoğrafla süslü herkesin ilgisini çekebilecek bir gezi yazısı...

İki yıl sonra yeniden Sivas’tayım. 2003 yılında, sadece soğuğuyla meşhur olan bu şehre Antropoloji okumak için ayak basmıştım. Dört yılımı tamamladığımda baktım ki, bende, Sivas, diğer öğrencilerin aksine, benim gönülden bağlandığım bir şehir olmuştu. 

Birçok arkadaşım okulun başlangıcından itibaren buldukları her fırsatı ailelerinin yanında geçirme planları yaptılar. Birçoğu başarılı olmasına karşın, başarılı olmayanlar soğuğa ve başka şeylere kızarak o güzelim dört yılın bir kısmını melankolik öğrenci psikolojisinde geçirmekten kendilerini alamadılar. Belki haklıydılar; sanatsal ve sosyal aktiviteler o günler daha azdı, eğlenceye düşkün daha batıdan gelenler için dışarıda insanı cezbeden bir hava yoktu, birçoğunun ortak kanısı olan “hiç bir şey” ile anlatılabilirdi Sivas. 

Buna karşın Van’dan kalkıp Sivas’a giden benim gibi biri için bunların pek de değeri yoktu aslında. Arada bir tiyatro, fırsat buldukça sinema, belki de bir kez olmasına karşın tadı damağımda kalan bir Alâeddin Yavaşça konseri (ısrarcı olup beni konsere götürmeyi başaran arkadaşa da teşekkürler) ve bilindik sıkıcı ama çok faydalı az bulunur konferanslar, sempozyumlar… Sayıları az olmasına karşın gezebileceğiniz birkaç sahaf… İbrahim Tenekeci’nin enfes şiirindeki son dizesi gibi: “keşke biraz ölmesem” ile Sivas günleri birbirine yakışacak kadar sakin bir haleti ruhiye yaratır insanda. Sakin ruhlu biri için yalnızlığınızı paylaşabileceğiniz güzel bir memlekettir Sivas. 

Birkaç yıl öncesinden başlayan çevre düzenlemesi deva ediyor. Sivas 2007 yılına oranla daha derli toplu. Şehrin her yerinde Selçuklu eserleriyle karşılaşmak mümkün. Son yılarla kadar ciddi bir restorasyon çalışması yapılmamıştı. Son birkaç yıldır yapılan çalışmalar sonuç vermiş gibi. Tarihi eserler yeniden göz alabildiğine parlıyor. Aslı bozulanlar da yok değil hani… 

Sivas’ın en güzel tarafı imar planının uygulanmış olması. Caddeleri yer yer çok geniş, üstelik çok da temiz. Temizlik bu şehrin genel özelliği. 2003 yılında geldiğimde de çok temizdi. Kaldırım, yol ve peyzaj düzenlemesi çok uyumlu; alabildiğince insanlar için ideal hale getirilmişler. Alış-veriş için sayısız mağaza ile karşılaşmak mümkün. 

Buranın en önemli dinamiği öğrenci. Şehrin sosyo-kültürel hayatında öğrencinin önemli bir katkısı var. Öğrencilerin Sivas’a verdiklerine karşın, Sivaslı’ların öğrencilere bazı noktalarda yaklaşımı o kadar da olumlu değil. Yüksek kira bedelleri, bazen kız ya da erkek ayırımının yapılıp bazen de öğrenci olduğu için kiralık dairelere yaklaştırılmayan öğrencilerle karşılaşmak mümkün. Her şeye rağmen, evini öğrenciye kiralayıp yıl boyunca da öğrenciyi sıkboğaz etmeyen, insaflı ev sahipleri de var. 

Sosyal açıdan sayısız alt başlıkta açıklanmaya değer bir şehir Sivas. Sosyal, kültürel, ekonomik ve dinsel bakımdan birçok değişim dinamiğine sahip. Burada bulunduğum dört yıl içinde en büyük zevklerimden biri de, haftada birkaç gün, gece yarısına yakın bir zamanda eşofmanları giyip kaldığım mahallenin ve diğer yakın mahalleleri dolaşmam olmuştu. En uç noktalara kadar yaptığım gezilerle Sivas’ı bir nebze olsun tanımıştım. Bir de birkaç arkadaşla yaptığımız sabah yürüyüşleri vardı. Bir iki saat süren bu yürüyüşlerde, henüz sabahın ilk ışıklarına bürünen bir şehri en çıplak haliyle görmek mümkündü. 

Bitirme ödevi olan bir arkadaşıma eşlik ettiğim ev gezilerinde ise birkaç mahallede ve özellikle Ali Baba Mahallesi’ndeki yaşlılarla hoş sohbetlerimiz oldu. Bir arkadaşımızın bizleri götürdüğü bir evde, neden orada olduğumuzu merak eden yaşlı çifte, teyzenin söyledikleri bizleri epey güldürmüştü. Röportaj sözcüğünü telaffuz edemeyen yaşlı teyze, ev sahiplerine, “çocuklar poportaj yapmaya gelmişler” demişti. Odaya girdiğimizde yaşlı çiftin önünde koca bir madımak kümesi vardı. Bizler sorularımızı sorduk onlar cevapladı. Aynı şekilde genç çiftler ve kadınlarla yaptığımız sohbetlerde de bir o kadar hüzünlenmiştik. Kiminin eşi çocuklarla ilgilenmiyordu, kimi çok sıkıntıdaydı…

Sivas alt yapı olarak birçok sorununu hal etmiş bir memleket. El sanatları geleneği canlı olarak sürdürülmekte. Birçok dalda atölyeler ve kurslar meraksına hizmet veriyor. Konak kültürünün yaygın olduğu şehirde, dostlarınızla tarihi bir mekânda özel bir kutlama yapmanıza engel hiç bir şey yok. Ya da sessiz, sakin bir mekânda nargilenizi içerken, diğer yandan gazetenizi okuyabilirsiniz. 

Ünlü Buruciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese’nin bulunduğu alan çevre düzenlemesiyle göz kamaştırıyor. Çifte Minareli Medrese’nin içinde 1.İzzettin Keykavus’un türbesi de bulunuyor Buralarda daha önce asırlık çınarlar vardı. Belediye yapmış olduğu çalışmalarla birlikte ağaçları yerlerinden söküp Paşabahçe olara bilinen mesire yerinde yeniden dikmiş, ama söylentilere göre ağaçların tümü kurumuş. Ağaçların kesilmesiyle tarihi eserlerin ortaya çıktığını görmek mümkün. İki medrese ve bir camiden oluşan, tam karşısında da TBMM binasının olduğu, yan tarafından tarihi olan ve askeri bölge olarak kullanılan bina ile onun da yanında tarihi valilik binasının tamamladığı bu geniş alan şimdilerde kermes, sergi gibi etkinliklerin yapılması imkânı da sunuyor. 



Yaşlıları genelde camii avlusunda görmek mümkün. Dinsel hayat canlı olarak yaşatılmaya çalışılıyor. Özellikle yaşlılar, geçmişte önemli bir inanç merkezi olan bu yerde vakitlerinin çoğunu ibadete ayırıyorlar. Ünlü Ulu Camii ve avlusunda bulunan türbeler, Şemsi Sivasi Camii ve bu camii avlusunda bulunan Şemsi Sivasi Türbesi, şehir merkezinin dışında bulunan Tekke olarak bilinen ve Hz. Muhammed’in sancaktarı olduğu söylenen Abdulvahap Gazi Türbesi gibi sayısı tarihi ibadet yeri bulunmakta. 



Sivaslı’ların sert mizaçlı bireyler oldukları söylemek mümkün. Özellikle gençler havai ve sert tipli oluyorlar. Yetiştiriliş tarzları üzerine yapılacak bir çalışma ilginç sonuçlar verebilir. Okul döneminde sohbet etme şansı bulduğum sayısız ebeveyn, çocuklarını kontrol edemediklerinden şikâyetçiydiler. En çok da televizyon ve internet kafelerden dert yanıyorlardı. Tabii doğal olarak arkadaş çevresinin çocuğun gelişiminde önemli bir yere sahip olduğunu da belirtmekte fayda var... İşte bu  ortamda babalar, sert mizaçlı karakterlerini çocuklara taşıyarak yaşamın çemberini çeviriyorlar...  

İsmet Tunç
28.06.2009 







 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.