Kısa dönem askerliğin son haftasında Antropolog olarak hatırlanmak

10 Ağustos 2010 22:28 / 5594 kez okundu!

 


18 Ocak sabahı saat 5 civarı askeriyenin kapısından firar edeli epey oldu. Hiç de diğerleri gibi bir alışma dönemi yaşamadım ya da boğuşmadım sivil hayatla. O sabahın köründen beri sivilim. 155 gün boyunca, bir günlük formatında olmasa da bir değerlendirme ajandası kafamın içinde duruyor hala, aynı zamanda kitaplığımdaki yerinde de…

Aleni olarak da yazayım; ajandam bir ömür boyu yanımda olacak (Belki bundan elli yıl sonra kendi askerliğimi okurum). Tipik askerlik anılarından pek haz etmem ama bir noktasından başlamak lazım aslında; bende hikâye çok… Hele de her şeyin sosyal bir boyuttan ele alınması gerektiğini düşünen ben gibileri için malzeme çok…

Askerliğin benim için en rahat tarafı üniversiten sınıf arkadaşımla 155 günü beraber geçirmem. Siyam ikizleri gibi her anı beraber geçirdiğimizden ötürü belki de iki kişilik –tek askerlik yapanlar bizleriz. Ben Vanlıydım, o Aydınlıydı. Doğuştan farklı ama süper anlaşan iki kişi… Askerlikte her şeyin başı sıra. Haliyle biz de hiç sıradan şaşmadık. Bir hafta on gün süren sıra işlemleri boyunca birimiz diğerimizin takipçisi oldu. Böylece nereye kaç adam alacaklarsa her defasında aynı yerde birlikte olabildik. Böylece aynı yatakhaneyi bile paylaştık. İlginç ama gerçek…

Her beş dakikada bir “benim burada ne işim var?” diye diye askerliğe alışıyorsunuz. Bazı arkadaşlarımız askerliğin gereksizliği üzerine uzun uzun fetva verirken onlara sanırım mealen şöyle şeyler söylemiştim: “Şuralara bakın. Burada bu kadar çöp varken hayatta bu askerlik kalkmaz kardeşim. Siz olmasanız buralar nasıl temizlenir.” Evet, tam olarak böyle şeyler demiştim. Çünkü sabahın köründen gecenin bir yarısına kadar tüm askerlerin derdi bu çöplerin, binaların, yemekhanenin, pistlerin, kaldırımların, ağaç diplerinin tertemiz olmasıydı. İsterseniz 24 saatin 20 saati ayakta durun hiç fark etmez, görev saatiniz başa dönmüşse yine aynı işi tekrar edersiniz. Hani kendi pisliğinizi temizliyorsunuz, bu yetmiyor. Sonra hafta sonu oluyor, içinizden “şöyle rahat rahat uyuyayım ya da güzelce dinleneyim” diye geçiriyorsunuz. Neredeee. Bu sefer de iş mangası olarak başka askeri bölgelere ödünç iş gücü olarak gönderiliyorsunuz. Oralarda da başınızda başka askerler ya da komutanlar sizleri bir güzel temizlik işinde kullanıyorlar.

Başka hayatları ve askerleri bir kenara bırakırsak, yani arada anlatılacakları geçersek, işin en ilginç tarafı da askeriyede çoğu rütbelinin neredeyse antropoloji terimini hiç duymamasıydı. Bu ülke neden geri kalmış o zamanlar düşününce hiç de şaşırmadım açıkçası. Bunları bol bol not ettim. Zamanı gelince ara hikâyelerle paylaşmayı düşünüyorum. Gelelim bir antropolog olarak hatırlanmanın askeri bir emirle nasıl uygulama sahasına dönüştüğüne…

Askerde belki de en iyi yapılan işlerin başında zaman zaman komutanlarla yaptığınız bire bir mülakatlar geliyor. Ne iş yaptığınızdan tutun da, aklınıza gelemeyecek sorulara kadar bir dizi cevaplar vermek zorunda kalıyorsunuz. Böyle bir mülakatta bölük komutanıyla biraz antropoloji sohbeti yaptık. Tabi o da unutmamış, onca gün geçtikten sonra günün birinde Hava Kuvvetleri Dergisi’nde yayımlanması için Antropoloji makalesi yazma emrini verdi. Eldeki kısıtlı imkânlara rağmen (yanımda 3-5 kaynak kitabım ve çarşı izinlerinde sahaflardan topladığım birkaç sosyal bilim kitabı vardı) birkaç sayfayı bulan bir yazı karaladım. Bunu da işleri aksatmadan, ara zamanlarda koşturmaca şeklinde bitirebildim ancak. Sevgili arkadaşım Fettah Tüfekçi’yle yazının son halini gözden geçirdikten sonra ve onun da kendi alan bilgilerinden faydalandıktan sonra götürüp komutana teslim ettim. Bunu teslim ettiğimde yaklaşık bir hafta on gün sonra askerliğimiz bitecekti. Komutan bu sefer de antropolojinin sorunları çözmede önemli bir bilim dalı olduğunu, benden de Hizmet Bölüğü’ndeki askerlerin neden çatıştığını, bunun sebeplerini, çözüm yollarını, askerlerin ailevi, askeri, çevresel ya da diğer sorunlarının tespit edilip bir dizi önlem şeklinde ortaya çıkarmamı istedi. Al buradan yak! Kendi kendime düşündüm: “Bu kadar zamandır buradayız, üstelik iki antropolog, zamanında çalışma alanlarımızı anlattık. Eee, bu bölükte de neredeyse iki kişiden biri askeri cezaevinde yatmış. Biz buraya gelmeden önce büyük bir kavga da patlak vermiş, hali hazırda ortada bir sürü de problem var. Neden zamanında bizim böyle bir çalışma yapmamız için uygun fırsat verilmedi de, şurada bir hafta varken böyle bir görev veriliyor? Neyse, durumu komutana açıkladım ama nafile…

“Askerle mülakat yapıp bir çalışma hazırlayın” dedi. Bunu da yine sabah 5’ten akşamın bir yarısına kadar süren işimizi aksatmadan (işimizin adı rütbelilerin yemek yediği yerde sürekli yemek hazırlığı yapıp temizlik yapmaktı) yapacaktık. Hiçbir şekilde itiraz söz konusu ol/a/mazdı. Gelen cevap şu olurdu her durumda: “Askerlik yapacak bir şey yok!”

Neyse ki böyle bir çalışma yapmadan askerliği bitirdik. Çünkü asker gecesidir, hafta içi çarşı izni koparmadır derken çalışacak gün kalmadı. Sanırım kendisi de üstelemedi ya da unuttu.

Askerlik günlerimiz boyunca çalışma alanımız hatırlanmadı, son hafta sanırım kıymete bindik ama o da işe yaramadı. Âlim Allah, olur da komutan başımızda bekleyip bir haftayı da bu şekilde bitirseydik o zaman halimiz dumandı, yandığımızın resmiydi.

Velhasıl askerlik eğlenceli bir durum. Ama en fazla iki-üç haftalık yapılacak bir iş. Askerliğin ne kadar gerekli olduğu üzerine uzun uzun fetva veren arkadaşlarım maalesef bu kadar zaman dayanabildiler. Ben bunları onlara, onlar hallerinden memnunken söylemiştim ama nafile. Gerisinde ne dediler demediler o da bende saklı kalsın. Ama ara ara işin sosyal boyutuna da ineceğiz tabi.

Bir dahaki yazıda "nur topu askeriye malı antropoloji" makalesinde buluşmak üzere...


İsmet Tunç

10.08.2010, Erciş


Son Güncelleme Tarihi: 10 Ağustos 2010 23:04

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.