Haklar ve özgürlükler neden fiilen yaþanamýyor? *

30 Aralýk 2012 12:42 / 2134 kez okundu!

 


Ýnsan haklarý, insanýn insan olduðu için sahip olduðu haklardýr. Ýnsan onurunu koruyan haklardýr. Ýnsanýn maddi ve manevi varlýðýnýn korunmasý ve geliþtirilmesi için ortaya konmuþ evrensel kurallar ve ilkeler bütünüdür. Ýnsan haklarý var olan deðil olmasý gereken haklardýr. Doðal hukuk anlayýþýndan kaynaklanan haklardýr.

Ýnsan haklarý, temel hak ve özgürlükler, kiþi hak ve özgürlükleri, vatandaþ-yurttaþ haklarý aþaðý-yukarý ayný anlamda kullanýlmaktadýr. Ama insan haklarý kavramý bu yönde en geniþ anlama sahiptir. En dar anlama sahip olan ise, vatandaþ-yurttaþ haklarý kavramýdýr.

Ýnsan haklarýnýn, Anayasa’da ve yasalarda yer almasý için yoðun bir mücadele verilmiþtir. Bu mücadeleler sonucunda insan haklarýnýn, pozitif hukukta, anayasalarda ve yasalarda yer aldýðý görülmektedir.

Türkiye’de de, insan haklarýnýn 1961’den itibaren, Anayasada ve yasalarda yer aldýðý görülmektedir. Ama bu ilkenin, bu hakkýn anayasada yer almasý, o ilkenin pürüzsüz bir þekilde yaþama geçtiði anlamýna gelmemektedir.

Örneðin, Irak Anayasasý’nda da 1959’dan itibaren, “Irak halký Araplardan ve Kürdlerden meydana gelir” þeklinde bir madde vardý. Ama bu hüküm Kürd haklarýnýn ve özgürlüklerinin baský altýnda tutulmasýna, soykýrýma varan operasyonlar yapýlmasýna engel olmamýþtýr.

Bu yazýda, insan haklarýnýn neden, gerektiði gibi yaþama geçmediði konusu üzerinde durmaya çalýþacaðým. Anayasada yer almasý, neden o hakkýn kullanýmý için garanti anlamýna gelmiyor, konusunu irdelemeye çalýþacaðým.

XXX

1982 Anayasasý, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanýþma ve adalet anlayýþý içinde insan haklarýna saygýlý, Atatürk milliyetçiliðine baðlý, baþlangýçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir” (md. 2) diyor.

Anayasa’nýn baþlangýç bölümünde de þu söyleniyor. “…Hiçbir faaliyetin, Türk milli menfaatlerinin, Türk varlýðýnýn, Türklüðün tarihsel ve manevi deðerlerinin… karþýsýnda korunma göremeyeceði…”

Fiili duruma baktýðýmýz zaman, insan haklarý ihlallerinin sýk sýk yaþandýðý gözlenmektedir. 12 Mart rejiminde de, 12 Eylül rejiminde de insan haklarý ihlalleri yoðun bir þekilde yaþanmýþtýr. 1990’larda, Özel Harekâtçý polisler tarafýndan, Diyarbakýr, Batman, Van gibi alanlarda, “kahrolsun insan haklarý…” diye slogan atýldýðý da olmuþtur. Bu bakýmdan bu, anayasanýn en çok çiðnenen bir maddesidir. Bu, Türk siyasal ve toplumsal hayatýnýn önemli bir boyutudur.

Anayasa’nýn, 3, 14 ve 81. maddelerinin birlikte ele alýnmasý öðretici olmaktadýr. 3. madde, “Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir. Anayasa’nýn, 1. 2. ve 3. maddelerinin “deðiþtirilemeyecek hükümler içerdiði, bu maddelerin “deðiþtirilmesi dahi teklif edilemez” maddeler olduðu bilinmektedir..Anayasa’nýn 4. maddesi bu deðiþmezlik ilkesini getirmektedir.

14. madde, “Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerin hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüðünü bozmayý ve insan haklarýna dayanan, demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldýrmayý amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanýlamaz.” demektedir. Bu maddenin son fýkrasý, “Bu hükümlere aykýrý faaliyette bulunanlar uygulanacak müeyyideler kanunla düzenlenir” þeklindedir.

81.madde milletvekilleriyle ilgilidir. Bu madde þöyledir: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, göreve baþlarken, aþaðýdaki þekilde ant içerler:

“Devletin varlýðý ve baðýmsýzlýðýný, atanýn ve milletin bölünmez bütünlüðünü, milletin kayýtsýz ve þartsýz egemenliðini koruyacaðýma, hukukun üstünlüðüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkýlaplarýna baðlý kalacaðýma, toplumun huzur ve refahý, milli dayanýþma ve adalet anlayýþý içinde herkesin insan haklarýndan ve temel hürriyetlerinden yararlanmasý ülküsünden ve Anayasa’ya sadakattan ayrýlmayacaðýma, büyük Türk milleti önünde namusum ve þerefim üzerine and içerim.”

Anayasa 17. maddesinde, “Herkes yaþama maddi ve manevi varlýðýný koruma ve geliþtirme hakkýna sahiptir.” …”Kimseye iþkence ve eziyet yapýlamaz, kimse insan haysiyetiyle baðdaþmayan bir cezaya ve muameleye tabi tutulamaz.” demektedir

Anayasanýn en çok çiðnenen, ihlal edilen bir maddesinin de 17. madde olduðu çok açýktýr. Belirgindir..

Türkiye’de, yöneticiler tarafýndan sýk sýk dile getirilen bir söylem vardýr. Bu söz özellikle Kürdlere söylenmektedir. “Türkiye’de herkes eþittir. Anayasamýz da bu eþitliði garanti etmektedir. Türkiye’de ayrým-gayrým yoktur, herkes eþittir. Bin yýldýr barýþ içinde birlikte yaþýyoruz… Herkes kamuda görev almakta, ehliyetine göre yükselmektedir. Herkes öðretmen, hakim, subay, profesör, müdür, genel müdür, milletvekili, bakan vs. olabilmektedir. Bu konularda hiçbir kýsýtlama yoktur. Herkes eþittir…”

Fiili durumun nasýl yaþandýðý ise elbette önemlidir. Fiili durum karþýsýnda bu görüþlerin nasýl bir deðer ifade ettiðinin incelenmesi önemli olmaktadýr.

Güney Afrika ve Türkiye

1950’lerde, 60’larda, 70’lerde, 80’lerde, Güney Afrika için, “dünyanýn en ýrkçý devleti” denirdi. Amerika Birleþik Devletleri için de benzer bir suçlama yapýlýrdý.

Bu yýllarda beyaz yönetim, Güney Afrika’da yerlilere þöyle söylerdi. “Sizin renginiz kara. Siz beyazlarýn içine karýþmayýn. Beyazlardan ayrý yerlerde yaþayýn. Sizin mahalleleriniz, okullarýnýz hastaneleriniz, eðlence yerleriniz, otelleriniz, parklarýnýz, plajlarýnýz, ulaþým aralarýnýz, kafeleriniz, alýþ-veriþ merkezleriniz… ayrý olsun. Siz beyazlarýn içine karýþmayýn, beyazlardan ayrý yerlerde yaþayýn. Beyaz yönetim, yerlilerin önemli kamu görevlerinde çalýþmalarýna da izin vermezdi.

Bunun için, beyaz yönetim, bantustan denen, dikenli tellerle çevrili çok geniþ alanlar oluþturmuþtu. Yerliler buralarda yaþarlardý. Buralarda temel altý yapý hizmetleri çok yetersizdi, olumsuzdu. Sýk sýk elektrik kesintisi olurdu. Sýk sýk su kesintisi olurdu. Kanalizasyonlar sýk sýk týkanýrdý. Saðlýk, eðitim ve ulaþým hizmetleri çok yetersizdi. Ama yerlilerin buralarda özerk bir yaþantýlarý vardý. Yerliler iç özerklik yaþýyorlardý. Bu yönetime apartheid yönetimi deniyordu. Bu, mekânsal olarak ve ruhsal olarak yoðun bir dýþtalamayý içeriyordu.

ABD de de benzer bir uygulama vardý. Afrika kökenliler, zenciler çocuklarýný beyazlarýn çocuklarýnýn gittiði okullara gönderemezlerdi. Zenciler, beyazlarýn indikleri ulaþým araçlarýna, otobüslere, trenlere binemezlerdi. Afrika kökenliler, beyazlarýn girip çýktýðý kafelere pastanelere giremezlerdi. O yýllarda ABD hakkýnda, dünyada, Güney Afrika’dan sonraki ikinci ýrkçý devleti diye konuþulurdu.

Türkiye’deyse, örneðin, Kürdlere þu söyleniyor. “Sen Türklerle birlikte yaþayacaksýn. Türklerle birlikte yaþamak zorundasýn. Ama Türk’e benzeyerek yaþayacaksýn. Baþka þansýn yok. Benim anadilim, kültürüm, atalarým… gibi söylem yok. Bunlarý unutacaksýn. Türklerle birlikte Türk gibi, Türk’e benzeyerek yaþayacaksýn…

Bakýn, burada, “ayrým-gayrým” yok. Birlikte yaþama durumu ve birlikte yaþama isteði var. Ama nasýl? Bu durum, bu istek, hangi koþulla gerçekleþecek? Koþul kendi öz kimliðini unutmak. Türkleþmek… Bu normal mi?

Bulgaristan’da Türklerin isimlerini deðiþtirme operasyonu

1985-1988 yýllarýný hatýrlayalým. Bulgaristan’da, Türk azýnlýða karþý isim deðiþtirme kampanyasý vardý. Türklere, Bulgar isimleri alma dayatýlýyordu. “Bulgar isimleri alýrsanýz, Bulgaristan Komünist Partisi’nde ve devlet bürokrasisinde önemli görevler alýrsýnýz, mevkiinizde kolayca yükselirsiniz, aksi halde, yaþamýnýz zorlaþýr, günlük yaþamýnýzda büyük sýkýntýlarla karþýlaþýrsýnýz..deniyordu.

Bulgaristan’daki isim deðiþtirme operasyonlarý Türkiye’de çok þiddetli tepkilerle karþýlaþtý.

Devlet ve hükümet bu sürece, çok büyük, çok kapsamlý tepki gösterdi. TBMM, hükümet, bakanlýklar, yargý organlarý, yüksek yargý, Anayasa Mahkemesi, Yargýtay, Danýþtay ayrý ayrý yayýmladýklarý bildirilerle, bu süreci, Bulgaristan’ý eleþtirdiler. Üniversiteler, üniversite senatolarý, ayrý ayrý yayýmladýklarý bildirilerle bu kampanyalarý, operasyonlarý eleþtirdiler. Yargý organlarý, üniversiteler, dünyadaki, emsal kurumlarý, kuruluþlarý bu süreçten haberdar ederek, Bulgaristan’ý kýnamalarýný, isim deðiþtirme operasyonlarýndan, bu kampanyadan vazgeçmesini, saðlamalarýný istediler. Ýsmin, kimliðin insan yaþamýnda vazgeçilmez olduðunu, bundan taviz verilemeyeceðini bildirdiler.

Sivil toplum kurumlarý, benzer protestolarý sýk sýk gerçekleþtirdiler. Siyasal partiler, barolar, sendikalar, spor kulüpleri, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý gibi dini kuruluþlar, ayrý ayrý olarak yayýmladýklarý bildirilerle Bulgaristan’ý eleþtirdiler, suçladýlar. Dünyanýn çeþitli yerlerindeki emsal kurumlarý harekete geçirerek Bulgaristan’ýn eleþtirilmesini saðladýlar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin, Bulgaristan’daki bu sürece tepkisiyle, Kürdlere karþý geliþtirdiði politikalar birbirleriyle çok yoðun bir þekilde çeliþmektedir. Ama Türk siyasal hayatý, bu çeliþkilerle, bu çifte standartlarla yürümektedir.

Kiþi olarak, “Sen Türklerle birlikte yaþayacaksýn, ama Türk’e benzeyerek, Türkleþerek yaþayacaksýn…” ýrkçýlýðýnýn ve ayrýmcýlýðýnýn, “senin rengin kara, beyazlarýn içine karýþma, ayrý yerlerde yaþa…” ýrkçýlýðýna ve ayrýmcýlýðýna göre çok daha aðýr, yýpratýcý, yok edici bir ýrkçýlýk ve ayrýmcýlýk olduðunu düþünüyorum.

Bulgaristan’da, Türklerin isimlerini deðiþtirme kampanyasýnda, “eþitlik” anlayýþý nasýl deðerlendiriliyor? Bulgaristan hükümeti, oradaki Türklere, “Eðer Bulgar ismi alýrsanýz, ayný Bulgar olanlar gibi, Bulgaristan Komünist Partisi’nde, devlet bürokrasisinde önemli yerlere gelirsiniz, makamýnýzda hýzla yükselirsiniz…” diyordu. Eþitlik, ancak böyle, yani Türklerin Bulgarlaþmasýyla gerçekleþiyor. Türkiye ise, bütün kurumlarýyla, devlet ve hükümet kurumlarý ve sivil toplum kurumlarýyla bu süreci eleþtiriyor, suçluyor. Baþka devletlerin de bu süreci eleþtirmeleri isteniyor. Hatta Bulgar ismi alan Türkler, “hain” olarak suçlanýyor. Böyle bir deðerlendirme var. Fakat Türkiye’de, Kürtlerin Türklerle eþitliði, ancak, Kürtlerin Türkleþmesiyle gerçekleþebiliyor. Bulgaristan’da tepki duyulan, eleþtirilen bu süreç, Türkiye’de yoðun bir þekilde savunuluyor. 80 yýlý aþkýn bir zamandýr yürütülen, uygulanan politika bu. Bu da Türk düþüncesinin, Türk siyasetinin çifte standartlý bir þekilde geliþtiðini gösteriyor

Güney Afrika nasýl dönüþtü?

Afrika Ulusal Kongresi Lideri Nelson Mandela 1990’da cezaevinden tahliye edildi. Beyaz yönetim, Nelson Mandela’nýn da içinde bulunduðu bir heyetle görüþmelere baþladý. Güney Afrika Cumhurbaþkaný Frederik Willem de Klerk’ di. Mayýs 1994’de genel seçimler yapýldý. Nelson Mandela Cumhurbaþkaný seçildi. Seçimler sonunda, Güney Afrika’nýn Mayýs 1994’den önceki Cumhurbaþkaný Frederik Willem de Klerk, Nelson Mandela’nýn yardýmcýlarýndan biri oldu. Bir zamanlar, “dünyanýn en ýrkçý devleti” diye konuþulan Güney Afrika’da böyle bir deðiþiklik, köklü bir deðiþiklik oldu. Bu, Güney Afrika’da resmi ideolojinin çok da katý olmadýðýný, esnek olduðunu göstermektedir. De Klerk’den önceki Cumhurbaþkaný Pieter Willem Botha zamanýnda ise, resmi ideoloji, þüphesiz çok katý bir þekilde uygulanýyordu.

Resmi ideoloji Türk siyasal sisteminin en önemli kurumudur. Güney Afrika’daki bu deðiþim karþýsýnda Türkiye’de resmi ideolojinin neden hiç deðiþemediði irdelenmesi gereken bir konudur.

1989 sonlarýnda, Bulgaristan’da da büyük deðiþiklikler oldu. Bulgaristan yönetimi isim deðiþtirme kampanyasýndan vazgeçti. Türklerin çýkarlarýný savunan Hak ve Özgürlükler Hareketi kuruldu. Bu hareket bugün Bulgaristan’da hükümette yer almaktadýr. Bulgaristan Avrupa Birliði’ne de üye olmuþtur. Türkiye’deyse, Kürtler, hala, içinde Q, W, X olan isimleri çocuklarýna, isim olarak verememektedir. Bu konuda hala ciddi sorunlar vardýr. Resmi ideolojideki bu katýlýðýn incelenmesi elbette önemlidir.

Bulgaristan’daki Türklerin ve Türkiye’deki Kürdlerin durumlarý konuþulurken bir konuya dikkat çekmek önemlidir. Bulgaristan, 14. yüzyýl ortalarýnda Osmanlýlar tarafýndan fethedilmiþtir. Fetihten sonra, Bulgaristan’a Anadolu’dan Türk nüfus aktarýlmýþtýr… Ama Bulgarlar, 19. yüzyýl sonlarýnda Osmanlý yönetimine son vermiþ, kendi ülkelerini kendileri yönetmeye baþlamýþlardýr. Bulgaristan baðýmsýzlýk kazanýnca, oradaki Türklerin bir kýsmý, Ýstanbul’a göç etmiþ, bir kýsmý da orada yaþamaya devam etmiþtir. Bulgaristan’daki Türklerin bir fetih nedeniyle oraya aktarýlan bir nüfus olduðunu vurgulamak gerekir. Kürdler ise, bin yýllardýr kendi ülkelerinde, Kürdistan’da yaþamaktadýrlar.

Kasým 2008’deki Baþkanlýk seçimlerinde, Barack Obama’nýn baþkan seçilmesi ABD’de de çok önemli bir deðiþikliðin gerçekleþtiðini göstermektedir. 1950’lerde, 1960’larda, beyazlarýn bindiði otobüse binemeyen zenciler, çocuklarýný beyazlarýn okullarýna gönderemeyen zenciler, beyazlarýn girip çýktýðý kafelere giremeyen zenciler… artýk ABD’de Baþkan bile seçiliyorlar. Bunun çok önemli bir toplumsal ve siyasal deðiþiklik olduðu açýktýr.

Anayasa’ya yazýlan haklar ve özgürlükler neden fiilen kullanýlamýyor?

1982 Anayasasý’nda, Temel Haklar ve Özgürlükler bölümünde, pek çok hak ve özgürlük sayýlmýþtýr. Fakat bunlar fiilen kullanýlamamaktadýr. Bu haklar ve özgürlükler özellikle Kürdlere çok uzak duruyor. Anayasanýn bu hükümlerini çiðneyen, bu haklarý ve özgürlükleri kullanýlamaz hale getiren de baþta devlet oluyor.

Bunun temel nedenleri Anayasanýn Türkler için yapýlmýþ olmasýdýr. Hak ve özgürlükler Türkler içindir. Anayasa baþlangýç bölümünde bunu açýkça vurgulamýþtýr. “… Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlýðýnýn, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliði esasýsýn, Türklüðün tarihi ve manevi deðerlerinin Atatürk milliyetçiliði, ilke ve inkýlaplarý ve medeniyetçiliði karþýsýnda koruma göremeyeceði…” denilmektedir.

Anayasa’nýn, 3, 14 ve 81. maddelerinin birlikte deðerlendirilmesi, Anayasa’nýn Türkler için yapýldýðýný açýkça göstermektedir.

Anayasa, 66. Maddesinde, “Türk devletine vatandaþlýk baðý ile baðlý olan herkes Türk’tür” denilmektedir. Buradaki Türk elbette, etnik bakýmdan Türk olandýr. Buradaki Türk, Orta Asya’daki Türk topluluklarýný ve komþu ülkelerdeki Türk topluluklarýyla iþbirliðini artýrmayý hedefleyen, “Türk Ýþbirliði ve Kalkýnma Ajansý” ndaki (TÝKA) Türktür. “Türkoloji, Türk Dili ve Türk Kültürü Merkezleri” ibaresinde geçen Türk’tür. Hürriyet Gazetesi’nin logosunda yer alan, “Türkiye Türklerindir” ibaresinde geçen Türk’tür.

“Türk derken, Türk’ten baþka olanlarý, Misak-ý milli sýnýrlarý içinde yaþayan herkesi, Kürdleri, Araplarý, Çerkesleri, Lazlarý vs. kastediyoruz…” demek toplumsal bakýmdan bir anlam ifade etmez.

Türk+Kürd+Arap+Laz+Çerkes=Türk anlayýþý toplumsal bakýmdan hiçbir meþruiyete sahip deðildir.

Bu bakýmdan, Anayasa’nýn çeþitli maddelerinde geçen, Türk, Türk milleti, Türk vatandaþý, Türk toplumu, Türk evladý, her Türk… ibarelerinde dile getirilen Türk, etnik bakýmdan Türk’e iþaret etmektedir. Örneðin, Kürdler de artýk, ancak, Türkleþtikleri oranda, bu haklardan ve özgürlüklerden yararlanacaklardýr.

Anayasa’nýn 17. Maddesi, yaþam hakkýný, kiþinin dokunulmazlýðýný, maddi ve manevi varlýðýný geliþtirme hakkýný düzenliyor. Binlerle ifade edilen ve “faili meçhul” denen cinayetler karþýsýnda anayasanýn bu hükmünün deðeri nedir? Kürdçe’nin, Kürd kültürünün yasaklandýðý bir ortamda, Kürdçe eðitimin yasaklandýðý bir ortamda bu hüküm bir deðer ifade ediyor mu?

Madde 18, hiç kimsenin zorla çalýþtýrýlmayacaðýný, angaryanýn yasak olduðunu söylüyor. 1980’lerde, 1990’larda, 2000’lerde, yol yapýmýnda, karakol yapýmýnda, araziden taþ toplatýlmasýnda, mayýnlý arazideki mayýnlarýn sökülmesinde, Kürdlerin zorla çalýþtýrýldýðý, ücretsiz çalýþtýrýldýðý bilinmektedir. Anayasa’nýn bu hükmünün yaþama geçmemesi, zengin olgularla dile getirilmesi gereken bir durumdur.

Anayasa’nýn 19. maddesi, “kiþi hürriyeti ve güvenliði ile ilgilidir. “Faili meçhul” denen binlerce cinayetin gerçekleþtiði, köylerin yakýlýp yýkýldýðý, temel geçim kaynaklarýnýn tahrip edildiði, insanlarýn, ailelerin yerlerini yurtlarýný terke zorlandýðý bir ortamda, kiþi hürriyetinden ve güvenliðinden söz edilebilir mi?

Anayasa’nýn 20. maddesi özel hayatýn gizliliðinden, 21. maddesi ise konut dokunulmazlýðýndan söz etmektedir. Aðustos 1984’den beri süren mücadeleyi, kýrsal alanlarý, beldeleri, þehirleri düþünelim. Bu hükümlerin Kürdler için bir anlamý olmadýðý, koruyucu bir iþleve sahip olmadýðý yakýndan anlaþýlacaktýr.

22. Madde haberleþme hürriyetinden söz etmektedir. Anayasa, haberleþmenin gizliliðini vurgulamaktadýr. Telefon dinlemeleri dikkate alýndýðý zaman, bu hükmün vatandaþlar için hiçbir koruma saðlamadýðý hemen anlaþýlmaktadýr.

Anayasa’nýn 24. maddesi, din ve vicdan hürriyetini düzenlemektedir. “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” denilmektedir. Rum-Ermeni, Asuri-Süryani gibi Hristiyanlara, Alevilere, Ezidilere vs. sistematik bir þekilde uygulanan baský politikalarý dikkate alýndýðýnda, bu hükmün bir deðer ifade etmediði, koruma iþlevine sahip olmadýðý kolaylýkla görülmektedir.

Anayasa’nýn 25. maddesi, “düþünce ve kanaat hürriyeti”nden, 26. maddesi, “düþünceyi açýklama ve yayma hürriyeti”nden, 27. maddesi, “bilim ve sanat hürriyeti”nden söz etmektedir. “Herkes düþünce kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebeple ve amaçla olursa olsun, kimse düþünce ve kanaatlerini açýklamaya zorlanamaz. Bu hürriyet, resmi makamlarýn müdahalesi olmaksýzýn haber ve fikir almak ya da vermek, serbestliðini de kapsar.” denildikten sonra, kýsýtlamalarý ve yasaklamalarý sýralamaktadýr. “Devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüðü” anlayýþý, bu kýsýtlamalarýn ve yasaklamalarýn baþýnda gelmektedir. Kürd, Kürdçe, Kürdistan gibi sözcükler bu anlayýþa aykýrý görülmektedir.

Anayasa, 28. madde basýn hürriyetini, 29. madde, süreli ve süresiz yayýn hakkýný, 30. madde basýn araçlarýnýn korunmasýný, 31. madde, kamu tüzelkiþilerinin elindeki, basýn dýþý kitle haberleþme araçlarýndan yararlanma hakkýný, 32. madde düzeltme ve cevap hakkýný düzenlemektedir.

“Devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüðü” anlayýþý bu maddelerde de kýsýtlama ve yasaklama unsuru olarak sayýlmaktadýr. 28. maddede bu kýsýtlama ve yasaklama üç yerde vurgulanmaktadýr.

1990’larýn baþlarýnda itibaren yayýmlanmaya baþlayan, Halk Gerçeði, Yeni Ülke, Özgür Gündem, … gibi gazetelerin nasýl yayýmlandýðý dikkate deðer bir konudur. Bu gazeteler, PKK çevresi tarafýndan yayýmlanýyordu. Gazeteler arka arkaya kapatýlýyordu. Ama Kürdlerin yoðun gayretiyle yeni bir isim altýnda, yeniden yayýmlanýyordu.

Kürd bilgesi ,yazar Musa Anter, derin devlet tarafýndan 20 Eylül 1992’de katledildi. Musa Anter’den önce de onlarca Kürd gazeteci katledilmiþti. Bu katliamdan hemen sonra, “Musa Anter Basýn Þehitleri ve Gazetecilik Ödülü” konuldu. Bu ödül 1993 yýlýnda Özgür Gündem Gazetesi tarafýndan verildi. 1994 Yýlýnda Özgür Ülke, 1995 yýlýnda Yeni Politika Gazetesi tarafýndan verildi. Bu ödül 1996 yýlýnda Demokrasi, 1997 ve 1998 yýllarýnda Ülkede Gündem, 1999 yýlýnda Özgür Bakýþ gazetesi tarafýndan verildi. Ödül 2000 yýlýnda 2000 de Yeni Gündem, 2001 ve 2002’de Yedinci Gündem, 2003 de Yeniden Özgür Gündem Gazetesi tarafýndan verilmiþti. 2004,2005 ve 2006 yýllarýnda Ülkede Özgür Gündem, 2007’de Gündem, 2008’de Alternatif, ve Azadiya Welat, 2009 ve 2010’da Günlük ile, Azadiya Welat Gazeteleri tarafýndan verilmiþti. 2011 yýlýnda Ödül yine Günlük ve Azadiya Welat Gazeteleri tarafýndan veriliyor.

17-18 yýllýk bir zaman diliminde, 15 civarýnda gazete kapatýlmýþ. Gazete kapatýlmasý ile birlikte, gözaltýlarýn, tutuklamalarýn, davalarýn gündeme geldiði de vurgulanmasý gereken bir süreç. Gazetenin kapatýlmasý sonrasýnda, kýsa bir süre içinde yeni bir günlük gazete yayýna baþlamýþtýr. Bu sürecin hem insan kaynaðý, hem de ekonomik olanaklar açýsýndan dikkatle irdelenmesi gerekir. Bu süreç Kürd dinamiðinin çok önemli bir göstergesidir.

33. madde “dernek kurma hürriyet”ni, 34. madde “toplantý ve gösteri yürüyüþünü düzenleme hakkýný” dile getiriyordu. Kürdlerin bu haklarý ancak risk alarak yaþama geçirebildikleri yakýndan bilinmektedir.

35. madde mülkiyet hakkýný düzenlemektedir. Köylerin yakýlmasý, yýkýlmasý, temel geçim kaynaklarýnýn tahrip edilmesi, insanlarýn, ailelerin yerlerini yurtlarýn terke zorlanmasý karþýsýnda, korucularýn, yerlerinden edilenlerin mülklerine, devletin de desteðiyle el koymalarý karþýsýnda bu hakkýn ne kadar göstermelik olduðu görülmektedir.

Madde 36-40 “ Hak arama hürriyeti”ni, “Kanuni hakim güvencesi”ni, “Suç ve Cezalara iliþkin esaslar”ý, “Temel hak ve hürriyetlerin korunmasý”ný düzenlemektedir. 30 yýla yakýn bir zamandýr devam eden savaþ dikkate alýndýðýnda, bu haklarýn Kürdlere ne kadar uzak durduðunu Kürdler için hiçbir þey ifade etmediðini görmek mümkündür.

Madde 41, “Ailenin korunmasý”ndan ve “çocuk haklarý”ndan söz etmektedir. “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eþler arasý eþitliðe dayanýr..

Devlet, ailenin huzur ve refahý ile ve özellikle ananýn ve çocuklarýnýn korunmasý için gerekli tedbirleri alýr.

Her çocuk korunma ve bakýmdan yararlanma, yüksek yararýna açýkça aykýrý olmadýkça, ana ve babasýyla kiþisel ve doðrudan iliþki kurma ve sürdürme hakkýna sahiptir.”

Devlet, her türlü istismara ve þiddete karþý çocuklarý koruyucu tedbirler alýr.”

Kürd çocuklarýnýn, panzerlere, özel timlere taþ atýyorlar diye, gözaltýna alýnmalarý, tutuklanmalarý, yetiþkinlerin konulduðu cezaevlerine konulmalarý, “Terör” iddialarýyla yargýlanmalarý ve bunlarýn sistematik olarak yaþama geçirilmeleri karþýsýnda, Anayasa’daki bu hükümlerin ne gibi bir koruma saðladýðý elbette sorgulanmalýdýr.

Madde 42, Eðitim ve Öðrenim hakký ve ödevinden söz etmektedir. “Kimse, eðitim ve öðrenim hakkýndan mahrum býrakýlamaz” dedikten sonra,

“Türkçe’den baþka hiçbir dil, eðitim ve öðretim kurumlarýnda Türk vatandaþlarýnýn anadilleri olarak okutulamaz” denilmektedir.

Kürdçe’nin yasaklanðý, çocuklarýn eðitiminde Kürdçe’nin özel olarak yasaklandýðý, Türkçe’nin egemen kýlýndýðý bilinen bir gerçekliktir. Asimilasyonun önemli bir mekanizmasý budur. Kürdçe’yi yasaklamak, Türkçe’yi egemen kýlmak. Anayasa’nýn bu maddesi asimilasyonun sürdürülmesi için elveriþli bir ortam yaratmaktadýr

Anayasa’nýn, 44-47 maddeleri, toprak mülkiyetiyle, tarým, hayvancýlýk ve bu üretim dallarýnda çalýþanlarýn korunmasýyla, kamulaþtýrmayla, devletleþtirme ve özelleþtirmeyle ilgilidir.

Köylerin yakýlýp yýkýldýðý, temel geçim kaynaklarýnýn tahrip edildiði, ailelerin yerlerini-yurtlarýný terke zorlandýðý, ormanlarýn yakýldýðý, hasat zamanlarýnda ürünlerin tarlalarda yakýldýðý, yayla yasaklarýnýn sistematik bir hale getirildiði ortamlarda, tarýmýn ve hayvancýlýðýn korunmasýndan nasýl söz edilebilir?

Aileler, yerlerini yurtlarýný terke zorlanýrken, korucular bu ailelerin topraklarýna devletin de yardýmýyla el koymaktadýr. Böyle bir ortamda mülkiyetin kutsal olduðu nasýl söylenebilir.

Anayasa’nýn 56 ve 57. maddeleri, saðlýk, çevre ve konuttan söz ediyor. “Herkes, saðlýklý ve dengeli bir çevrede yaþama hakkýna sahiptir” deniyor.

“Devlet, herkesin hayatýný, beden ve ruh saðlýðý içinde sürdürmesini saðlamak…” için gerekli tedbirleri alýr deniyor.

Ýþkencenin sistematik olduðu, ormanlarýn, tarlalarýn, ürünlerin sýk sýk yakýldýðý, ailelerin yerlerini-yurtlarýný terke zorlandýðý, evlerin köylerin yakýldýðý bir ortamda insanýn beden ve ruh saðlýðý nasýl korunabilir? Bu anayasa hükümlerinin koruma gücü olur mu?

Madde 58, 59, gençliðin korunmasýndan ve sporun geliþtirilmesinden söz ediyor. Gençliðin, Atatürk inkýlâplarýna göre yetiþtirilmesi, “devletin ülkesiyle, milletiyle bölünmez bütünlüðü” anlayýþýna göre yetiþtirilmesi vurgulanýyor. Bütün bunlar Kürdlerin Türklüðe asimilasyonu için çok yoðun bir çaba harcanýlmasý anlamýna geliyor.

Spor, örneðin, futbol, fiili olarak Kürdleri oyalamak, Kürdlerin aklýný çelmek yolunda kullanýlýyor.

Madde 60, 61, 62, sosyal güvenlik hakkýndan söz ediyor.”Herkes sosyal güvenlik hakkýna sahiptir” deniyor.

Evlerin, köylerin yakýlýp yýkýldýðý, ailelerin parçalandýðý, ailelerin yerlerini yurtlarýný terke zorlandýðý bir ortamda, sosyal güvenlikten nasýl söz edilebilir?

Madde 63, tarih, kültür ve tabiat varlýklarýnýn korunmasý baþlýðýný taþýyor.

“Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlýklarýnýn ve deðerlerinin korunmasýný saðlar. Bu amaçla destekleyici ve teþvik edici tedbirler alýr.”

Barajlarla Hasankeyf’in sular altýnda býrakýlmasý, Munzur Vadisi’nin barajlarla doðal yapýsýnýn bozulmasý, temel bir devlet politikasýyken, tarih, kültür ve tabiat varlýklarýnýn korunmasý için, çaba gösterildiði nasýl söylenebilir?

Siyasal Haklar ve Ödevler Anayasa’nýn dördüncü bölümü oluyor. Madde 66, Türk vatandaþlýðýný düzenliyor. 66. maddede, “Türk Devleti’ne vatandaþlýk baðý ile baðlý olan herkes Türktür” ilkesi yer alýyor. Bu ilkenin toplumsal bakýmdan ne kadar temelsiz olduðunu, toplumsal bakýmdan hiçbir meþruiyete sahip olmadýðýný, keyfi bir hüküm olduðunu belirtmiþtik. Toplumsal sorunlarýn yasalarla tarif edilemeyeceði, bu yolla sorunlarýn çözülemeyeceði çok açýk bir gerçektir.

67.madde, “Seçme ve seçilme ve siyasal faaliyette bulunma hakký”ný düzenliyor.

Herkes Türk kabul edildiði için, hüviyetlerinde öyle yazdýðý için, Kürdler de seçimlerde aday olabiliyorlar. Örneðin, milletvekili seçilebiliyorlar. Ama TBMM’de veya dýþarýda, Kürdlerin haklarý ve özgürlükleri konusunda talepte bulunduklarý zaman, çok aðýr idari ve cezai yaptýrýmlarla karþýlaþabiliyorlar. 1994’de, TBMM’de, Demokrasi Partisi (DEP) milletvekillerinin, dokunulmazlýklarýnýn kaldýrýlmasý, TBMM’den alýnýp cezaevine konulmalarý, dikkate deðer bir olaydýr.

Madde 68 ve 69, siyasal partilerle ilgili hükümler içermektedir. 68. maddeye uygun olarak çýkarýlan, Siyasal Partiler Yasasý’nýn 81.maddesi þöyle diyor. “Siyasal partiler, Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde, milli ya da dini mezhep ýrk veya dil farkýna dayanan azýnlýklar bulunduðunu ileri süremezler.”

Ayný maddede, 2. fýkrada, “ Siyasal partiler, Türk dilinden veya kültüründen, baþka dil ve kültürleri korumak, geliþtirmek veya yaymak yoluyla, Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde, azýnlýk yaratma ve millet bütünlüðünü bozma amacý güdemezler ve bu yolda faaliyet yürütemezler” denmektedir.

Bu madde gereðince Kürdçe eðitimden söz eden partiler kapatýlmaktadýr. Görüldüðü gibi Kürdler ve Kürdçe somut olarak vardýr. Ama söylenmesi yazýlmasý suç sayýlmaktadýr.

Bu madde gereðince, programýnda Kürdlerden Kürdçe eðitimden söz eden partiler Anayasa Mahkemesi tarafýndan kapatýlmýþlardýr.

Halkýn Emek Partisi (HEP) 1993’ de, Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP) 1993’de Demokrasi Partisi (DEP) 1994’de, Halkýn Demokrasi Partisi (HADEP) 2003’de, Demokratik Toplum Partisi (DTP) 2009’da Anayasa Mahkemesi’nce kapatýlmýþtýr. Bu arada, Demokratik Halk Partisi (DEHAP) 2005’de kendini feshetmiþtir.

Ýnsan kaynaðý açýsýndan ve ekonomik olanaklar açýsýndan bu sürecin deðerlendirilmesi de gerekli olmalýdýr. Bu da Kürd dinamiðini gösteren önemli bir süreçtir.

Anayasa Mahkemesi, Kürdlerden ve Kürdçe’den söz eden baþka siyasal partileri de kapatmýþtýr. Türkiye Ýþçi Partisi (TÝP) 1971’de, Türkiye Emekçi Partisi (TEP) 1980’de, Türkiye Birleþik Komünist Partisi (TBKP) 1991’de, Sosyalist Parti (SP) 1993’de, Sosyalist Türkiye Partisi (STP) 1993 de, Demokratik Kitle Partisi (DKP) 2001’de kapatýlmýþtýr.

Anayasa Madde 70, “Her Türk kamu hizmetlerine girme hakkýna sahiptir” denilmektedir.

Buradaki Türk, þüphesiz, etnik bakýmdan Türk’tür. Kürdler de Türkleþtikleri oranda bu sürece katýlmaktadýrlar. Bugün, kamuda görevli olan, müdür, genel müdür vs. de vardýr. Ama onlar Kürdlüklerini gizlemek için çok yoðun bir çaba içine girmektedir.

XXX

Anayasa’da yazýlý hak ve özgürlüklerin kullanýlamadýðý açýk bir þekilde görülmektedir.

Türkiye, örneðin, ifade özgürlüðü konusunda ciddi bir adým atmamak için yoðun bir çaba sarf ediyor. 15 yýla yakýn bir zamandýr, Avrupa istiyor diye bazý küçük deðiþikliklerin yapýldýðý gözlenmektedir. AB Uyum Yasalarý çerçevesinde önemli deðiþikliklerin yapýldýðý da söylenebilir. Ama bütün bunlara raðmen, bazý önemli konular hala suç kategorisindedir. Bu konularda ifade özgürlüðü sýnýrlandýrýlmýþtýr. Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’nde, Türkiye bu konularda pek çok defa mahkûm olmuþtur. Buna raðmen, Türkiye bu konularda ciddi adýmlar atmamakta direnmektedir. Ama devlet özel hukukta, örneðin mülkiyetle ilgili konularda, mevzuatta bazý köklü deðiþiklikler yapabilmektedir.

Bu çerçevede, Anayasa’nýn 90. Maddesine de bakmak gerekmektedir. 90. Maddenin 5. Fýkrasý þöyle diyor:

“Usulüne göre yürürlüðe konulmuþ milletlerarasý andlaþmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkýnda Anayasa Mahkemesi’ne baþvurulamaz. Usulüne göre yürürlüðe konulmuþ temel hak ve özgürlüklere iliþkin milletlerarasý kanunlarýn ayný konuda farklý hükümler içermesi nedeniyle çýkabilecek uyuþmazlýklarda milletlerarasý andlaþma hükümleri esas alýnýr.”

Devlet bu hükmü, kanunlar çerçevesinde deðerlendirmekte, ama Anayasa çerçevesinde ele almamaktadýr. Yani, milletlerarasý bir andlaþma ile Anayasa arasýnda bir çeliþme çýkarsa, Anayasa hükmünün esas alýnacaðýný söylemektedir. Hâlbuki kanunlarýn anayasaya aykýrý olamayacaklarý da önemli bir kuraldýr. Buna raðmen devlet, aykýrýlýkta Anayasa lehine bir yorum geliþtirmektedir. Bu yorum da hak ve özgürlükler konusunda ileri adýmlar atýlmasýna engel olmaktadýr. Çünkü hak ve özgürlükleri sýnýrlayan baþta Anayasa’dýr.

Anayasa’nýn çeþitli hükümlerinin birbirleriyle çeliþtiði, ayný hüküm içinde bile birbirlerini çürüten kavramlarýn yer aldýðý görülmektedir. Örneðin, demokrasi, hukukun üstünlüðü, bilim, adalet arayýþý, insan haklarý gibi kavramlar sýk sýk kullanýlmaktadýr. Ama bunlarýn sadece Türkler için veya kendilerini artýk Türk görenler için düþünülmüþ olmasý çeliþik durumlarýn ortaya çýkmasýna neden olmaktadýr. Toplum yapýsýyla, temel toplumsal deðerlerle anayasa arasýndaki bu çeliþkilerin elbette çözümlenmesi gerekir.



Ýsmail BEÞÝKÇÝ

30.12.2012

*Ýnsan Haklarý Dersi (Diyarbakýr ve Ankara’da, Ýnsan Haklarý Akademisi’nde yapýlan konuþmalarý içermektedir.)

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.