“İnşaat Yâ Resulullah”ın hikmeti ve melaneti - Baskın Oran

16 Şubat 2014 16:04  

 

“İnşaat Yâ Resulullah”ın hikmeti ve melaneti - Baskın Oran

Evliya Çelebi uyarlaması bu parlak espri, tabii ki Tanıl Bora’dan çıkmış olarak, Birikim’in Ekim 2011 konusuydu. Artık bir espri olmaktan çıktı. Hâşâ sümme hâşâ, AKP için önce bir “sünnet” hatta “ayet”, sonra da, acayiptir söylemesi, “kademeli intihar” oldu. Anlatayım. 

İnşaat, aslında, hikmeti olan bir şey. Ülkelerin belli bir gelişme evresinde lokomotif sektör. Çünkü sanayiye pazar açıyor. Özellikle de, şehirler arası karayolu ve demiryolu söz konusuysa. Ama rantın çok yüksek olduğu kentin içine daldığında, zücaciyeciye girmiş katır gibi oluyor. Hele de, Kanalİstanbul gibi geri dönüşü olamayacak durumlarda fevkalade tehlikeli. Biraz sermayesi olan her adem tarafından becerilebildiği için, bir noktadan sonra şehvete dönüşüp ülkeyi tahrip edebiliyor.

Çirkinleştirme, bu melanetin bir yönü. Uzatmadan söyleyeyim, yeni kabinenin (yani hükümetin C takımının) Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin şu lafını uyguluyor müteahhit: “Çevre, Müslümanların özbeöz anasının ak sütü kadar helal, kendi mallarıdır. Kimse Müslümanlara, Türkiye’deki insanlara ne çevreciliği öğretmeye kalksın ne de çevrecilik edebiyatı yapsın”.   

Yetmiyor, ekonomiyi yozlaştırıyor. Bir arsa kapatıp beton dökmek çok daha kârlıyken, kimseler sanayiye, hele de teknolojik projelere yatırım yapmıyor, katma değeri ve teknolojik içeriği yüksek sektörlere girmiyor. Mevcut sanayi de, inşaat demiri ve kapı-pencere-mutfak üretmeye odaklanıyor. Sonuçta ülke “orta gelir tuzağı” denilen kısır döngüye yani kişi başı 10.000 dolar kafesine müebbeten hapsoluyor. Ama, “İnşaat Yâ Resulullah”ın asıl melaneti keşke bunlardan ibaret olsa.

İhale almanın gizli şartnamesi

İktidara geleli on yıl geçmiş, foyalar çıkmış, lider kendisinden başkasını yok saymaya başlamış. Kalabilmek, gelebilmekten zor. İnsanları memnun etmek için devlet imkanlarıyla para saçmak lazım, bunun için de para lazım.   

Dert değil. Kaz gelecek yere tavuk götürmeye hazır insanlar kuyrukta: Yandaş müteahhitler. Yöntem de belli. Önce, “yukarıdan” gelecek bir telefon sayesinde bankadan (sonradan “batak”a dönüşecek olan) ucuz  kredi alıyorlar. Sonuçta, kamu bankaları soyuluyor ve özel bankalar sermayelerinin yarısını kendi şirketlerine usulsüz kredi olarak akıtarak Kemal Derviş’in (yakın zamanlara kadar AKP’nin de özen gösterdiği) reformlarını mahvediyor. Tabii, esas katma değeri yüksek teknolojik sektörlere de kaynak kalmıyor.

Erdoğan’ın El Cezire TV’deki “yolsuzluk” tanımını duydunuz: “Ben yolsuzluk dendiğinde şunu anlarım; devletin kasası soyuluyor mu soyulmuyor mu?” Yahu, bırak tanım saptırmasını, soyulmak ki nasıl soyulmak! Çünkü bırak makro ekonominin zararını, bırak böyle verdiğin ihaleyi kontrol falan edemeyecek oluşunu, hem daha iyi teklif veren eleniyor, hem de yandaş müteahhit “masraflar”ını misliyle maliyete/devlete yansıtıyor. (Spora meraklı Feyhan ilave ediyor: “Bu tanım kabul edilirse futbolda şike de suç değil!”).

Ardından, AKP’nin vakıflarına başlıyor para akmalar. Çünkü ihaleyi veren, ihaleyi alanı hayır kuruluşlarına bağış yapmaya “teşvik” ediyor. Tabii, ihmal edilmiyor: Bu “hayır kuruluşları”nın, böyle kazanılmış paraların bir yüzdesinden istifade etmelerinde Şeriat açısından bir sakınca olmadığına dair ilahiyat profesörlerinden “fetva” alınıyor.  

Nihayet, Müslüman olmak ballı parmağı yalamaya mani bir husus olmadığı için, olay, hemen iktidar yakınlarına “hediye”lere, bakan oğullarının yatak odalarındaki “para sayma makineleri”ne, işadamlarınca finanse edilen “umre”lere dönüşüyor.  

Nasıl engelleyeceksin?

Öbür dünya için başka ne tedbirler alınmakta, bilemiyorum. Ama bu dünya için alınanlar önümüzde. İlk rezalet 17 Aralık’ta patlak verince, acil tedbir olarak, Adli Kolluk diye bir şey bırakılmıyor. 7.000’e yakın polis, ayrıca belirsiz sayıda savcı ve yargıç görevden alınıyor. Yeni gelenler, 17 Aralıkçıların yurt dışına çıkış yasaklarını ve mal varlıkları üzerindeki tedbirleri kaldırıyor. Bu arada “Ermeni ve Rum lobisi”, “faiz lobisi”, “vaiz lobisi” var da, “müteahhit/rant” lobisi yok.

Rezaletlerin patlak vermesi devam edince, gazete ve TV’lere “parti komiseri” misali yerleştirildiği anlaşılan “işveren vekili” devreye girip haberin kullanılmasını, hatta alt yazı geçilmesini engelliyor. Hatta bazen Başbakan’ın Fas’tan “Aloo!” deyip gazeteciyi bizzat fırçalaması gerekiyor.

Yetmiyor. Son 10 yıl içinde devletten toplam 100 milyar TL’ye yakın ihale almış, 3. havalimanının başlıca yatırımcısı bir kösemen (sürü lideri koç veya teke) bulunuyor, o arkadaşlarından “salma” usulüyle para topluyor, kendisi de 100 milyon TL katıyor, başlangıç için 630 milyon dolarlık (dolar) “havuz” oluşturuluyor. Gazete ve TV satın almak için. Tabii ki herkes memnuniyetle veriyor. Kaz ile tavuk meselesi.

Ama sızmalar önlenemiyor. Koca Amerika önleyememiş kendininkileri. Haberleri yasaklamak için yasaları değiştirme ve bunları gerektiği gibi yorumlayacak yargı mensupları bulma çabaları başlıyor.

Zina ile bina

Yetmiyor. Ne yapsan internette çıkıyor. Bu durumda yapılacak tek şey kalıyor: İnternete çıkarılanları bırakıp, internetin bizzat kendisini önlemek. Bunun görünürdeki gerekçesi de, özel hayatın gizliliğini sağlamak. Yani, müteahhidin “iş itibarı” zarar görmesin diye “ayakkabı kutusu” fotolarının yayınını engellemek. “Kızlı-erkekli evler”e karışan bir AKP yapacak bunu.   

Rahmetli Menderes’in işi kolaydı. Tek radyo zaten devlet radyosuydu, gazeteleri de şehrin başbayisinden toplattın mı iş bitiyordu. Şimdi herkesin cebinde bir akıllı telefon, milyonlar yayıncı. Erdoğan şimdi twitter’ı kontrole çalışıyor. Tabii, Cumhurbaşkanı Gül’ü “aşağısı sakal yukarısı bıyık” etmiş oluyor. Ee, kaçtı kontrol bir kere.

Valla, kaçsın. Yeter ki insanın yüzüne alay etmesinler. Yeni Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan konuşuyor: “Biz interneti yasaklamıyoruz, bilakis internetin yasaklanmasının çok kolay olduğu bir mekanizmayı ortadan kaldırıyoruz”. Bu bakan, mahkemenin 3. havalimanına verdiği yürütmeyi durdurma kararı hakkında “Hiçbir şekilde çalışmaları etkilemeyecektir” diyen bakan.     

Nasıl anlatayım ilgililere? Herkesin anladığı bir dil vardır, “Kıyametin belirtileri zina ile binanın artmasıdır, siz en azından ikinciyi hallettiniz” mi diyeyim?

Baskın Oran

Radikal 2

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0