TÜRKÇE YETERSÝZ BÝR DÝL MÝDÝR?

27 Eylül 2020 01:07 / 6237 kez okundu!

 

 

10 yýl önce yazýlmýþ bu yazýda "dilimiz vatanýmýzdýr" deniyor, 20 dil bilen bir Belçikalý'nýn "Türkçe en mantýklý dildir" demesi anlatýlýyor. Niþanyan'ýn 10 yýl içinde nereden nereye geldiði de bugün için anlamlý elbette... 10 yýlda deðiþen ve deðiþmeyenleri anlamak için yazýyý dikkatinize sunuyorum.

 

****

 

TÜRKÇE YETERSÝZ BÝR DÝL MÝDÝR?

 

Annemden duyduðum bir söz var, dilli dibek. Daha çok kardeþim Pervin için kullanýrdý. Çünkü o, boyuna posuna bakmadan açardý aðzýný, yumardý gözünü ve epeyi büyük sözler ederdi. Herkes onun avukat olacaðýný düþünürdü… Bir anlamda oldu da… En azýndan Ýzmir çukurunda ne kadar mazlum varsa onlara el uzatýyor, haklarýný savunuyor. Üstelik dilli dibek olmanýn avantajýný da kullanarak…

Sanýrým en çok dilli dibeklere sormalý, dilimiz yeterli mi, deðil mi diye.

***

Yetersiz demek çok doðru deðildir. Týpký yeterli demenin tam doðruyu yansýtmamasý gibi…

Diller bir amacý deðil, bir yolu andýrýrlar. Yani olmuþ, bitmiþ bir þeyden deðil, gidilen bir þeyden söz ediyoruz demektir.

Türkçe de yýllar içinde bir sürü kýlýða girdi, bir sürü komþusunun kapýsýný çaldý; deðiþik birçok yola girdi, çýktý; patikalarý denedi, ovalardan geçti, denizleri çok sevemedi ama þimdilerde bir kaç þeritli, geniþ otobanda ilerlemekte.

Cumhuriyetle birlikte önce güneþ-dil teorisinin kapýsýný çaldý, sonra bundan çabuk geri döndü. Doðu’ya, Ýslam’a, Araplara kýzgýnlýðýndan olsa gerek bir dönem diline biber sürmeye çalýþtý, onlarýn adýnýn geçmediði kuþ dillerine merak saldý. Sonra durup nefes aldý, Orta Asyalý geçmiþine bakraç salladý, bir miktar eski kökler çekti derinden, onlarý alladý, pulladý satýþa çýkardý. Bir kýsmý satýn alýndý, dolaþýma girdi, tutundu, bir kýsmý da depolandý, oralarda küflendi.

`Arý dilciler`in önemli bir kesimi, dilin tektipleþtirmedeki rolünü iyi gördüler ve bunu deðerlendirdiler. Muhafazakâr dilciler ise siyasette de ayný çizgide olmayý doðal karþýladýlar, tersi onlara büyük bir çeliþki gibi göründü. Dil geliþtirmenin ucunu kaçýran dilli dibeklerle, onlarla dalga geçerken ironinin dibine çok vuranlarýn sesi fazla duyuldu ama arada bir gri tonlarda gezinenler epeyi sessiz kaldý.

Türkçe’yi sömürgeciliðin dili yapmak isteyenler kimi zaman devlet gücüyle, kimi zaman milli eðitim almýþ fabrikasyon elemanlarýn ezber gücüyle hamleler yaptýlarsa da artýk bir orta yol bulundu ve mutedil yaklaþým, iklime hâkim oldu.

Eskinin dil tartýþmalarýný okumak epeyi yararlý. Nazlý Ilýcak ile Uður Mumcu’nun, Tercüman ve Cumhuriyet gazetelerinin bir tür dil savaþý gibi geçen yazýlarýný anýmsamalý. Onun öncesinde de Nurullah Ataç’ýn kalem savaþlarýný…

Eskiden Türkçenin arýlaþtýrýlmasýna karþý çýkanlar, þimdiki yazýlarýnda yine bu arýlýkla dalga geçiyorlar ancak ilginç olan, bunu yaparken kullandýklarý sözcüklerin % 60’ý, o dönemin fabrikasyon üretimlerinden, halkýn beðenip kullanýma soktuklarýndan yani.

Yine bir dönem Farsça, Arapça sözcüklerin tedavülden kaldýrýlmasý savaþýnda, cephe gerisinde savaþmýþ ve yaralý sözcükleri tedavi ederek dolaþýma sokmuþ birileri –ki bunlarýn çoðu þairdir, edebiyatçýdýr- bugün baþarýlarýnýn tam tadýný çýkaramýyorlar gibi. Yurtdýþýnda Türkçe eðitim veren okullar açýlýp saçýldýkça memnuniyetlerini gizlemeyenler, bu misyonerliði iyi, baþka misyonerlikleri ise öteki yaparak kötü sayýyorlar nedense.

Ýkisinden de korkmamak, yasaklara sýðýnmamak, “Vatandaþ Türkçe Konuþ” kampanyalarýnýn hangi trajedileri doðurduðunu ve hangilerinin gizlenmesine yaradýðýný unutmamak gerektiðini sanki anlamýþ gibiyiz.

Dilimiz vatanýmýzdýr
Türkçe eskiye göre daha geniþ bir yolda yürüyüþünü sürdürüyor. Doðrusu da bu belki. Komþularýndan almalý ve vermelidir. “Türkçe elden gidiyor” paranoyalarýna düþmeden, bunu yapanlarýn da bilerek bilmeyerek baþka amaçlara hizmet ettiðini unutmadan sevmelidir dilini. Dilini geliþtirmek için çok çalýþmalýdýr ama arýnmak sevdasýna yeniden düþmemelidir. Bir dil ne kadar "baþka dillerden arýnýrsa" deðil“, "baþka dillerden de çok sayýda sözcüðü sindirebiliyor ve kendi içinde sorunsuz taþýyabiliyorsa" o kadar zengin bir dil sayýlýr. "Vatandaþ Türkçe Konuþ” kampanyasý açmadan önce, Agop Dilaçar’ý, Sevan Niþanyan’ý düþünmeli ve Türklerin çoðunlukla uzak durduðu alanlarda Türkçe’yi geliþtiren bu isimlerin dillerinin ve kültürlerinin bu topraklardan yok olmamasý için de çalýþmanýn, bir vicdan borcu, bir yurttaþlýk ödevi olduðunu anýmsamalýdýr.

Üstelik biliyoruz ki Türkçe kendi dilini yüceltmek için baþka dillerin üstüne basmasýna gerek olmayacak kadar büyük bir dildir. Baþka bir dil grubunda olan ama Anadolu kardeþliðimizin bir parçasý olan Kürtçe’nin önündeki engelleri kaldýrmak da aslýnda belki en çok Türkçe’nin görevidir. Bu topraklarda bir dili bastýrmak gibi olmadýk iþlere imza atmaya çalýþanlar da çünkü bizden çýkmýþtýr, týpký bir halký yüz binlercesiyle tehcir edip dünyaya daðýtanlarýn da bizden olmasý gibi…

Dil günlük yaþama karþýlýk veremezse, günlük yaþamý ilerletemezse, deðiþimlere yanýt veremezse, iþte o zaman yetersiz kalýr.

Ayrýca bir dil, bir toplum yeni alanlarda çalýþýyorsa, yeni sýnýrlarý zorluyorsa ancak yeni sözcükler üretebilir, gerisi yalan olur. Kendisinin üretmediði kavramlarý ýsrarla kendi diline çevirerek anlamayý nereye kadar sürdürebilir bir toplum? Sen üretmemiþ de olsan, bilgisayar sözcüðü çok tutar ama ölü sözcükler mezarlýðýna bu kadar yatýrým yapacak denli zengin olmadýðýmýzdan, elektrik, televizyon kendi alanýndan akar gider. Birileri ise akýntýya karþý yüzmeyi önerir durmadan.

Felsefeyi hayatýn her alanýndan silmiþsek; hastalýklý bir fen tutkusuyla edebiyatý küçük görmüþsek, ama neredeyse herkesi þair ilan ederek þiiri ve þairleri aþaðýlamayý ve bu alaný çöl yapmayý sürdürüyorsak; ülkenin ozan geleneðini, dengbej geleneðini geliþtirip büyütemiyorsak; teknolojik alanda geliþimimiz yavaþ ise, önce Nobel edebiyat ödülünü “her þey” sanýp sonra da fikirlerinden dolayý çok da “beðenmediðimiz” bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaþý yazar bu ödülü kazandýðýnda da onu ve ödülü aþaðýlamaya çalýþýyorsak; evet bir sorunumuz var demektir ama galiba aðýrlýk dilden çok zihniyettedir.

“Türkçe en mantýklý dildir!”
25 yýl kadar önce Belçika televizyonunda bir programda rastladýðým ilginç bir saptamayla bitireyim yazýyý.

Ýçinde Çince, Arapça, Rusça ve Türkçe’nin de olduðu 20 kadar dil bilen bir kiþiye, sunucu bir soru sordu: - Bu kadar dil biliyorsunuz. Söyler misiniz, en kolay dil hangisidir?

20 dil bilen kiþi kýsacýk düþünüp yanýtladý: - “En kolay” demek pek doðru olmayabilir ama Türkçe en mantýklý dildir. Türkçe’de bir kuralý öðrendiðinizde, dilinizi hýzla geliþtirebilirsiniz. Örneðin Ýngilizce’nin tersine, kural dýþý olan þeylerin oraný çok düþüktür.”

Bu sözlere nasýl yaklaþacaðýnýz önemlidir. Sözler, Türkçe’yi kötülemek için de kullanýlabilir, tersine övmek için de… Bize düþen ise, dilimizin dýþ dünyada nasýl algýlandýðý üstüne küçük bir tanýklýktýr.

Bu tanýklýðý aktarýrken içimin acýsýný da bastýrmaya çalýþýyorum. Yazýlarýný ýsrarla yanlýþ anlamaya çalýþarak, onu Türklük düþmaný sayýp, öldürtmeye kadar giden bir yola ittirdiðimiz, arkadaþýmýz Hrant Dink geliyor aklýma. Onun 3. ölüm yýldönümünde bir kez daha anlýyorum ki, her þey dille baþlýyor, dille bitiyor. Özetle, dilli dibek olmayý baþkalarýna býrakmamalýyýz.



Ýlhami MISIRLIOÐLU
18.01.2010 - Ýstanbul

 

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
19 Ocak 2010 13:54

nuhungemisi

Yorum yazanlara teþekkürler. Ýlter Ayata'nýn gönderdiði yazý, Ahmet Okar'ýn bir yazýsýdýr. Oradaki ana fikir ile benim yazdýklarým kimi noktalarda uyuþuyor. Belçikalý dilbaz televizyonda Türkçe'yi nitelerken "çok mantýklý bir dil" demiþti... Kendi dilinde bunu " Turkse taal is heel logisch" diye söylemiþti, yani "Türkçe çok mantýklý bir dil." Mantýk (logic) ile matematik arasýndaki iliþkiyi ise anlatmaya sanýrým gerek yok.
19 Ocak 2010 13:12

hurkus

Pervin haným, yazdýðýnýz sözcük bir makale uzunluðunda adeta :))))))
19 Ocak 2010 10:21

sultan

Baþka hangi dilde vardýr?

"Siz bizim ÇEKOSLAVAKYALILAÞTIRAMADIKLARIMIZDAN MISINIZ?" Eeeh dilli dibekmiþim madem:)))
19 Ocak 2010 01:32

kizilcam

Sevgili Ýlhami,

Türkçe yeterli bir dilmidir? sorusunu Hrant Dink' in katlediliþin yýldönüüne denk getirmeni çok anlamlý buluyorum. Hrant Dink bence Türkçeyi en iyi kullanan Türkiye Cumhuriyeti vatandaþlarýndan biriydi. Zaten katline sebeb de dili deðilmiydi. Ona dinleyenler de, onu katledenler de onun konuþmalarýnda Ýlter Ayata arkadaþýmýzýn "Türkçenini Matematiði" baþlýklý aktarýmýnýn son bölümünde belirtilen;

" Mesajlar sadece algýlanabildikleri kadar etkili olurlar.Mesajlarý üretenlerin kendi konularýna ne kadar hakim olduklarý mesajýn bütünlüðü açýsýndan önemlidir ama, hitap edilen kiþilerin kendilerine yönelen mesajlarý ne kadar algýladýklarý her þeyden daha önemlidir."

Genellikle Hrant Dink ikna yeteneði çok yüksek bir aydýn olarak da anýlýr. Onun bu yeteneðinin Türkçe'yi kullanmadaki ustalýðýndan, Türkiye'ye olduðu kadar Türkçe'ye olan sevgisinden de kaynaklandýðýný düþünüyorum.

"Su çatlaðýný buldu!

bu cümle beni mahvetti. Ben de oturdum aðladým.

“su çatlaðýný buldu”

o ne laf yarabbi,o ne edebiyat, o ne derviþlik."

Onun dildeki ustalýðý ve dile sevgisini anlamak hiç zor deðil, deðil mi?
Bence Hrant'ýn katline sebeb, karanlýðýn efendilerinin onun bu özelliðinden korkmuþ olmalarýdýr.

Yazýný daha da anlamlandýran yukarýdaki yorumculara ve sana tekrar teþekkürler.
"diline sahip çýk"mak, kötü söz söylemekten ziyade korkusuzca doðrularý söylemek olarak algýlandýkça, her söz bizi sarmalayan karanlýða ýþýk olacaktýr...


Ali Rýza Üleç


19 Ocak 2010 00:28

deren


Dil sorunu tamamen uygarlýða iliþkin bir sorundur.Bilim, sanat, felsefe ve edebiyatta nerede isek, dilde de ancak orada olabiliriz.. Önde giden, literatürü belirler. Birlikte, yan yana yaþayanlar, komþu külltürler birbirlerinden etkilenirler. Kavramlar da sözcükler de deðiþir. Alýnacak gocunacak birþey olmamalý bunda..En güzeli de multi lingual dünyalardýr. Ne kadar dil, o kadar kavram, o kadar empati, o kadar az öteki ve o kadar zenginlik..

Ama ne olursa olsun, sözcüklerin daima kifayetsiz olduðu bu dünyada, insanýn ana dili gibi tatlýsý yoktur!

Nina
18 Ocak 2010 23:19

ÞEREF MUÞ

OKUNMAMIÞ KÝTAP BU ÝNSANOÐLU. HARÝKA BÝR ESER. BU ESERÝ ARI BÝR TÜRKCEYLE OKUMAK BÝR ERDEMLÝK BAÞLI BAÞINA, BÝR UZMANLIK ALANI. DÝLÝMÝZ TÜRKCEYÝ ENGÝN TECRÜBESÝYLE KALEME ALAN SEVGÝLÝ ÝLHAMÝ MISIRLIOÐLU'NU SELAMLIYORUM. BU YAZINIZI OKUYUNCA YILLAR ÖNCE YAZDIÐIM BÝR ÞÝÝRÝM AKLIMA GELDÝ. HOÞ GÖRÜNÜZE SIÐINARAK BU ÞÝÝRÝMÝ PAYLAÞMAK GELDÝ ÝÇÝMDEN, AMACIM SADECE PAYLAÞMAK. TEKRAR TEKRAR BU KONUDAKÝ DUYARLILIÐINI VE SORUMLULUÐUNU KUTLUYORUM. ELÝNE YÜREÐÝNE KALEMÝNE SAÐLIK SEVGÝLÝ MISIRLIOÐLU

MECLÝSÝMÝZ

ÇAÐDAÞ TERBÝYEDEN UZAK
AÐZI BOZUK MECLÝSÝMÝZ
KOPYAMIZDIR NASIL KIZAK
KÖY LUKATLI MECLÝSÝMÝZ

BANA NE ANANDAN DÝYOR
BAÞLARIM DANANDAN DÝYOR
BAÞBAKAN ANAN DAN DÝYOR
KÖY LUKATLI MECLÝSÝMÝZ

ÇAÐDAÞIZ DÝYORLAR YALAN
GÜZEL TÜRKCEM OLMUÞ TALAN
BAKANIN AÐZINDA ULAN
KÖY LUKATLI MECLÝSÝMÝZ

NE HALE GELDÝN MECLÝSÝM
BOZULDU AYARIM SESÝM
YEMÝNLERÝ ÞEREFSÝZÝM
KÖY LUKATLI MECLÝSÝMÝZ

BU DÝLLE MÝ OKUYORSUN
BAÞTAN SONA KOKUYORSUN
LAN OÐLUM NE KORKUYORSUN
KÖY LUKATLI MECLÝSÝMÝZ

TÜRK DÝL KURUMU NE DÝYOR
BAK NASIL YEMÝN EDÝYOR
ANAM AVRADIM OLSUN DÝYOR
KÖY LUKATLI MECLÝSÝMÝZ

KÖLÜLÜÐÜ AÞMALIÐIZ
KENT ÝLE TANIÞMALIÐIZ
TÜRKCEYLE KONUÞMALIÐIZ
KÖY LUKATLÝ MECLÝSÝMÝZ

MÝLLETMÝ DEVLETMÝ DÝLÝ
LANCILARDAN DIR HER BÝRÝ
BUNLARMI HALKIN VEKÝLÝ
KÖY LUKATLI MECLÝSÝMÝZ

ÞAÞIRDIN MI ARKADAÞIM
LANCILARDAN ÞÝMDÝ BAÞIM
ULAN BENÝM VATANDAÞIM
KÖY LUKATLI MECLÝSÝMÝZ

NE BEKLERSÝN ANKARADAN
LAN ANANI AL GÝT BURDAN
TERFÝ BEKLER ÇANKAYADAN
KÖY LUKATLI MECLÝSÝMÝZ

SÖZ KAYAR MI DÝL ÜSTÜNDE
TÜRKCEMÝZÝN SÜZGECÝNDE
DOST ÞEREF’ÝM DÝL TESTÝNDE
KÖY LUKATLI MECLÝSÝMÝZ

12-02-2006
DOST ÞEREF
18 Ocak 2010 21:14

ilay

Sayýn Mýsýrlýoðlu,
Deðindiðiniz konu çok önemli. Dilimize çok önem veren biri olarak çevremden sürekli olarak bu konuda bilgi aktarýmý yapýlýr.Geçen hafta bana ulaþmýþ olan bir yazý makalenizle doðrudan baðlantýlý bu bakýmdan size yollamak istedim. Her ne kadar kimin tarafýndan yazýldýðý belli deðilse de içeriði ilgi çekici...
Saygýlarýmla,
Ýlter Ayata

"Türkçe'nin Matematiði

"Victor Hugo þiirlerini 40.000 kelime ile yazdý. Türkçe'yi en zengin
kullananlardan Yaþar Kemal'in romanlarý 3.500 kelimeyi geçmez" görüþü çok
yaygýndýr. Bu görüþ haklýdýr zira Türkçe'nin Fransýzca’ya oranla daha az
sözcük içerdiði doðrudur. Ýngilizce'ye, Almanca’ya, Ýspanyolca’ya oranla
da daha az sözcük içeriyor olmasý gerekir. Ne var ki bu Türkçe'nin daha
yetersiz bir dil olduðu anlamýna gelmez! çünkü Türkçe az sözcük ile çok
þey anlatabilen bir dildir! Daha fazla sözcük içerse bunun kimseye zararý
dokunmaz ancak, gereði yoktur.
Baþka bir dilden Türkçe'ye çeviri yapan herkes sözlüðü açtýðýnda,
aralarýnda minik anlam farklarý olan bir çok sözcüðün Türkçe karþýlýðýnda
çoðu zaman ayný kelimeyi okur. Bu, ilk bakýþta bir eksiklik gibi
görünebilir, oysa öyle deðildir. Çünkü yukarýda adý geçen diller
kelimelerin statik olan anlamlarýný öðrenmeye, Türkçe ise bu anlamlarý
bulup çýkarmaya, yani dinamik anlamlandýrmaya dayalýdýr. Türkçe'de
anlamlarý sözlükteki tanýmlar deðil, kelimelerin cümle içindeki konumlarý
belirler. Tam bu noktada, Türkçe'nin, referans olmak üzere sadece
gerektiði kadarý sözlüklere alýnmýþ, sonsuz sayýda kelime içerdiði bile
öne sürülebilir.
Ýngilizce-Türkçe sözlükte "sick", "ill" ve "patient"ýn karþýsýnda hep
"hasta" yazar. Bu baðlamda ingilizce’nin üç kat daha fazla sözcük içerdiði
söylenirse bu doðrudur. Ancak, aradaki farklarýn Türkçe'de vurgulanamadýðý
söylenmeye kalkýlýrsa bu yanlýþ olur: "doktor falanca beyin hastasý
olmak", "böbrek hastasý olmak", "internet hastasý olmak", "filanca
þarkýnýn hastasý olmak" arasýndaki farký Türkçe konuþan herkes bir çýrpýda
anlar.

Bunun nasýl olabildiðini görmek zor deðildir. Bir kalem alýp, alt alta:
3+5=
12+5=
38+5=
Yazmak, sonra da bunlarý toplamak yeterlidir. Hepsinde ayný "+5" yazdýðý
halde!
Sonuçlar farklý çýkýyorsa, Türkçe'de de hepsinde ayný "hastasý olmak"
ifadesi geçtiði halde sonuçlar farklý olacaktýr. Türkçe'nin az araç ile
çok iþ yapmasýnýn sýrrý matematikte yatar. 0'dan 9'a kadar 10 tane rakam,
artý, eksi, çarpý, bölü dört iþlem iþareti ve bir ondalýk ayracý virgül,
yani topu topu 15 simge ile sonsuz sayýda iþlem yapýlabilir. Türkçe de
benzer özellikler gösterir. Türkçe matematiðe dayalý olmaktan da öte,
neredeyse matematiðin kýlýk deðiþtirmiþ halidir.

Türkçe'deki herhangi bir fiilin çekiminin ve kelimelerin nasýl çoðul
yapýlacaðýnýn öðrenilmiþ olmasý, henüz varlýðý bile bilinmeyen, 5 yýl
sonra Türkçe'ye girecek fiillerin nasýl çekileceðinin ve 300 yýl önce
unutulmuþ kelimelerin çoðullarýnýn ne olduðunun biliyor olmasý demektir.
Bu týpký birinci dereceden 2 bilinmeyenli bir denklemin nasýl çözüleceði
öðrenildiðinde, sadece "x=6", "y=23" olan denklemlerin deðil, ayný
dereceden bütün denklemlerin nasýl çözüleceðinin öðrenilmiþ olmasý
gibidir.

Oysa sözgelimi ingilizce’de "go", "went" olurken "do", "did" olur. Çoðul
ekleri için de durum aynýdýr: "foot", "feet" olurken "boot", "beet" deðil
"boots" olur. Bunun tutarlý bir iç mantýðý yoktur, tek çare böyle
olduklarýnýn bellenmesidir.

Türkçe'de ise, statik kelimeleri ezberlemek yerine dinamik kurallarý
öðrenmek gerekir. Türkçe'de neredeyse istisna bile yoktur. Olanlar da ses
uyumu gereði "alma" olmasý gereken meyve isminin "elma" biçimine dönmesi
gibi birkaç minör istisnadýr. Kurallar ise neredeyse, bu dili icat
edenlerin Türk olduðuna inanmayý zorlaþtýracak kadar güçlü ve kesindir. Bu
noktadan sonra, anlatýlanlarý matematik olarak formüle etmek, aradaki
iliþkiyi somutlaþtýrabilmek açýsýndan yararlý olacaktýr. Bunu yapmanýn en
kolay yolu ikili sayý sistemini kullanmak olduðu için de yalnýzca 0 ve
1'leri kullanmak yeterlidir. Ýzleyen örneklerde [1=var] ve [0=yok]
anlamýnda kullanýlmýþlardýr.

Kelime kökü çoðul eki matematik ifade:
ev........ler.......evler
1.0.......0.1......1.1

Türkçe'deki bütün kelimelerin 2 bit olduðu varsayýlabilir (ileride bit
sayýsý artacak). Tekil olan bütün kelimeler 1.0 (kelime kökü var; çoðul
eki yok), çoðul olanlar ise 1.1'dir (kelime kökü var; çoðul eki var). Bu
kural hiç deðiþmemek bir yana, öylesine güçlüdür ki Türkçe'de baþka hiç
bir dilde yapýlamayacak bir þey yapýlýp, olmayan bir kelimenin çoðulu dahi
söylenebilir (0.1). Birisi karþýsýndakine sadece "ler" dediðinde, alacaðý
tepki: "anladýk ler de, neler?" türünden bir cevap olacaktýr. Bir þeylerin
çoðulunun söylendiði bellidir de, neyin çoðulunun kastedildiði açýk
deðildir.

Vurgulama / sýfat kökü zayýflatma matematik ifade
kýrmýzý
0.1.0
kýp kýrmýzý
1.1.0
kýrmýzý msý
0.1.1
kýp kýrmýzý msý
1.1.1

Türkçe'deki sýfatlarýn anlamýný kuvvetlendirmeye veya zayýflatmaya yarayan
bu kural da hiç deðiþmez. Hatta istenirse bu kurala uyan ama hiçbir
sözlükte bulunmayan, hem kuvvetlendirilmiþ hem de zayýflatýlmýþ garip
sýfatlar bile türetilebilir. "Güneþ doðmazdan az önce ufuk kýpkýrmýzýmsý
(kýp + kýrmýzý +msý; [1.1.1]) bir renk aldý" dendiðinde, herkes neyin
kastedildiðini anlayacaktýr. Çünkü ayaküstü türetilen bu sýfat, hiçbir
sözlükte yer almaz ama, Türkçe konuþan herkesin çok iyi bildiði bu kurala
uygundur.

Fiil çekimlerinde de iþler farklý deðildir. Burada zorunlu olarak kiþi
için 3, zaman için 2 bitlik gruplar kullanýlacak. Çoklu bit gruplarý
þunlarý ifade edecek:

011 = ben
010 = sen
000 = o
111 = biz
110 = siz
100 = onlar
00 = geniþ zaman
11 = þimdiki zaman
10 = gelecek zaman
01 = geçmiþ zaman

kök kiþi matematik ifade

yeterlilik...................
Oku (y)abil
dim..............................= 1.1.0.01.0.0.011
olumsuz................... Oku (y)a ma z mýþ sýn......................=
1.1.100.0.1.010
zaman..................... Gel me (y)ecek ti...........................=
1.0.1.10.1.0.000
zaman......................Git me di k................................. =
1.0.1.01.0.0.111
hikaye......................Þaþýr abil ecek ti niz
.......................= 1.1.0.10.1.0.110
rivayet......................Bil (i)yor
lar................................ = 1.0.0.11.0.0.100

kiþi

tabloda zaman ile ilgili küme 3 bit yapýlýp geçmiþ zaman "di'li geçmiþ" ve
"miþ'li geçmiþ" olarak ikiye ayrýlabilir, soru bileþkeni için ayrý bir bit
eklenebilir, emir ve þart kipleri de iþin içine katýlabilir ancak, sonuç
deðiþmezdi.

Cümleleri oluþturan öðelerin (özne, nesne, yüklem, vb...) Sýralamasý da
rasgele deðildir. Türkçe cümleler bir tür "crescendo" (þiddeti giderek
artan dizi) izlerler. Bütün vurgu en sonda yer alan yüklem (fiil)
üzerindedir. Diðer öðelerin önemi, yükleme olan yakýnlýk/uzaklýk konumlarý
ile belirlenir. Yükleme yakýnlaþtýkça önem artar. Gene matematiksel olarak
ele almak gerekirse, cümleyi oluþturan her bir öðenin toplam öðe sayýsý
kadar haneden oluþan bir matematik deðere sahip olduðu varsayýlabilir.

"dün ahmet camý kýrdý" cümlesi 4 öðeden oluþmaktadýr; o halde her öðe 4
haneli bir deðere sahip olacak, ilk öðe en düþük, son öðe ise en yüksek
deðeri taþýyacaktýr.

Cümle
matematik deðer
0001
matematik deðer
0011
matematik deðer
0111
matematik deðer
1111

1 dün ahmet camý kýrdý.
2 dün camý ahmet kýrdý.
3 ahmet dün camý kýrdý.
4 ahmet camý dün kýrdý.
5 camý dün ahmet kýrdý.
6 camý ahmet dün kýrdý.

Þimdi tablodaki cümleler tek, tek ele alýnabilir:
1. Cümle: dün ahmet bir iþ yaptý ve bu camý kýrmak oldu.
2. Cümle: dün kýrýlan camý baþkasý deðil ahmet kýrdý (suçlu ahmet!).
3. Cümle: ahmet'in dünkü iþi camý kýrmak oldu (belki önceki gün kitap
okumuþtu).
4. Cümle: ahmet camý herhangi bir zaman deðil, dün kýrdý (yarýn kýrmasý
gerekiyor olabilirdi).
5. Cümle: cam düne kadar saðlamdý, kýrýlmasýnýn suçlusu ise ahmet.
6. Cümle: camý ahmet zaten kýracaktý, bunu dün yaptý.

Cümleyi oluþturan öðeler kesinlikle ayný kalýrken (cam hep 'i' haliyle
"camý" olarak kaldý; fiil hep 3. Tekil þahýs, di'li geçmiþ zamanda
çekildi, vb.) Sadece yerlerinin deðiþmesi cümlelerin anlamlarýný da
deðiþtirdi.

Her cümlede 0011, 0001'den daha fazla, 0111 bu ikisinden daha fazla, 1111
ise hepsinden daha fazla önem taþýdý. Anlamý belirleyen de zaten her bir
öðenin matematik deðeri oldu. Kelimelerin statik anlamlar taþýdýklarý
dillerde, zaman belirtecinin (dün) yeri deðiþtirilerek elde edilebilecek 2
çeþitlemenin dýþýnda diðer anlamlarý vermek için kip deðiþtirmek (edilgen
kip - passive mode kullanmak) veya araya açýklayýcý baþka kelimeler
eklemek gerekir. Türkçe konuþanlar ise her bir cümlenin diðerinden farkýný
derhal anlarlar.

Matematik ile olan alýþveriþ yalnýzca verilen örneklerle sýnýrlý deðildir.
Türkçe'nin ne tarafý ele alýnsa bu iliþki ile yüz, yüze gelinir.
Türkçe'nin bu özelliðini "insanlar kendilerine ulaþan mesajlarý nasýl
anlarlar? Bunun kullanýlan dil ile bir ilgisi var mýdýr? Bir Fransýz, bir
Ýngiliz, bir Türk ayný mesajý kendi ana dillerinde alsalar, birbirleri ile
ayný þekilde mi, yoksa farklý mý algýlarlar? Eðer dilin algýlamayla ilgisi
varsa, iþin içine bir dil karýþmadýðý yani sözgelimi bir pantomim
gösterisi izlenir veya üzerinde hiç yazý olmayan bir afiþe bakýlýrken, dil
ile ilgili bu alýþkanlýklar nasýl etki ederler?" türünden sorulara yanýt
ararken fark ettim. Bu özellik konuya ilgi ve sabýrla yaklaþýp bakmayý
bilen herkesin görebileceði kadar açýk. O nedenle, bu güne kadar
kesinlikle baþkalarý tarafýndan da görülmüþ olmalý. "Türkçe çok lastikli,
nereye çeksen oraya gidiyor" diyenler de aslýnda, hayal meyal bu özelliði
fark eder gibi olup, ne olduðunu tam adlandýramayanlardýr. Türkçe teknik
açýdan mükemmel bir dildir.

Bu mükemmelliðin nedeni matematik ile olan iç içeliktir. Keza, ne yazýk ki
Türkçe'nin, bu dili konuþanlara kurduðu tuzak da buradadýr. Kentli-köylü,
eðitimli-eðitimsiz, doðulu-batýlý, vb. kültür çatýþmalarý dünyanýn her
yerinde vardýr. Gene dünyanýn her yerinde iyi, kötü iþleyen bir
"asimilasyon" ve/veya "adaptasyon! " süreci bu çatýþmayý kendi içinde bir
takým sentezlere götürür. Türkiye bu açýdan dünya genelinin biraz
dýþýndadýr. Bizde "asimilasyon" ve/veya "adaptasyon" süreci ya hiç
çalýþmaz, ya da akýl almaz bir yavaþlýkta çalýþýr. Sorun, baþka sebeplerin
yaný sýra kullandýðýmýz dilden de kaynaklanmaktadýr. Düþünme, kendi
kendine sözsüz konuþma olarak kabul edilirse (bence öyledir), anadilin
kiþilerin düþünce yapýsý üzerinde etkili olduðunu da kabul etmek gerekir;
insanlar kendi anadillerinde düþünürler. Türklerin büyük paradoksu iþte
buradadýr. Teknik açýdan mükemmel bir dil olan Türkçe, kendi dýþýmýzdaki
dünyayý kendimizce deðiþtirmeden, olduðu gibi algýlamaktaki en büyük
engelimizi oluþturmaktadýr.

Örneðin, Türkiye dýþýna yabancý iþçi olarak giden ilk nesil gerek
bulunduklarý ülkenin dilini öðrenme, gerekse oradaki yaþam biçimine ayak
uydurma konusunda muhteþem bir direniþ gösterdiler. Bu direniþin boyutlarý
o denli büyük oldu ki, baþka hiç bir diasporada gözlenmeyen geliþmeler
yaþandý. Türk diasporasý, gettolaþýp kendi kültürünü gene kendi içine
kapanýk bir çevrede yaþayacak yerde, kendi kültür kurumlarýný o ülkeye
ithal etti. Asimile olmaya en dirençli kültürlerden biri kabul edilen
Ýspanyollar, gittikleri yere sadece gazetelerini ve bazen de radyolarýný
taþýmakla yetinirken; Türklerin bunlara ek olarak (hem de birden çok)
televizyon kanallarý ve hatta kendi fast-food'larý (lahmacun, döner, vb.)
oldu.

Bunlarý baþaran insanlarýn yeteneksiz olduklarýna, dil öðrenmeyi de bu
yeteneksizlikleri yüzünden beceremediklerine hükmetmek en azýndan adil ve
gerçekçi olamaz. Keza, böylesine önemli bir kültür direniþi gösterenlerin,
orada doðan çocuklarýný eðitirlerken, bunca sahip çýktýklarý kültürlerini
göz ardý etmiþ olmalarý da düþünülemez. Ancak gözlemlenen o ki, orada
doðan ikinci nesil, gene sözgelimi Ýspanyollar arasýnda hiç görülmediði
kadar hýzla asimile oldu. Bunun nedenini evdeki Türkçe'nin yanýsýra okulda
öðrenilen ve ev dýþýnda yaþanan, o ülkenin dili faktöründe aramak çok
yanýltýcý olmayacaktýr.

Biz Türkler, konuþmayý öðrenirken (týpký sick, ill, patient örneðinde
olduðu gibi) farklý durumlarýn farklý kavramlar oluþturduðunu, bu farklý
kavramlarýn da farklý adlarý olmasý gerektiðini öðrenmeyiz. Ayný adý
taþýyan farklý kavramlarý birbirinden ayýrmaya yarayacak sezgisel
(sezgisel=doðal=matematiksel) yöntemin kurallarýný öðrenmeye baþlarýz.

Sezgiselliðe þartlanmýþ beyinler ise dýþ dünyayý hiçbir deðiþikliðe
uðratmadan, olduðu gibi algýlamayý bilemediklerinden, bildikleri tek
yönteme yani kendilerince anlam çýkarsamaya veya baþka bir ifadeyle
"sezdikleri gibi algýlamaya" yönelirler.

Algýladýklarý kavramlarýn tümü kendi çýkarsamalarý doðrultusunda
þekillenmiþ olan, kendilerince tanýmlanmýþ bir dünyada yaþayan insanlara
ulaþan mesajlardaki kodlar ne kadar "herkesçe bir örnek" algýlanabilir?
Üzerinde emek harcanmaya deðer temel sorulardan biri budur. Bu sorunun
yanýtý belirginleþtikçe, neden batýdaki sistemlerin bir türlü Türkiye’de
oluþturulamadýðý sorusunun yanýtý da belirginlik kazanabilir.

Türkçe'nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bu özel durum kuþkusuz tüm
iletiþim alanlarý için geçerlidir. Yunus Emre’nin okumasý, yazmasý olmayan
göçebe Türkmen boylarý arasýnda 700 yýl boyunca bir nesilden diðerine
büyük bir sadakatle, sözlü kültür ürünü olarak aktarýlmasýnýn ardýnda
Türkçe’nin sezgiselliðini sonuna kadar kullanmadaki becerisi vardýr.
Tanzimat aydýnlarý ve Cumhuriyet aydýnlarýnýn bir türlü geniþ kitlelere
seslerini duyuramamalarýnýn nedeni de gene ayný denklemin içinde
aranmalýdýr. Fransýz gibi, Alman gibi düþünmeyi öðrenenler, meramlarýný
anlatýrken bunu yeni öðrendikleri düþünce sistematiði içinde yapmaya
kalkýþmýþ ve Türk gibi anlatmayý becerememiþ olduklarýndan baþarýsýz
kalmýþlardýr.

Mesajlar sadece algýlanabildikleri kadar etkili olurlar. Mesajlarý
üretenlerin kendi konularýna ne kadar hakim olduklarý mesajýn bütünlüðü
açýsýndan önemlidir ama, hitap edilen kiþilerin kendilerine yönelen
mesajlarý nasýl algýladýklarý her þeyden daha önemlidir. "
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.