Halkın ve medyanın çarpık ilişkisi - Rengin Soysal

14 Ağustos 2011 20:49  

 

Halkın ve medyanın çarpık ilişkisi - Rengin Soysal

Bazıları kavga etmeden, tartışmadan yaşayamazlar; kavgayı sevdiklerinden değil, başka türlü iletişim kurmayı beceremediklerinden.

Sanıyorum toplumca böyle bir iletişim özrümüz var.

Medyaya bakınca gördüğümüz bu. Ekranlarda hiç durmadan bağıran çağıran, gazetelerdeki köşelerinde fikir münakaşası yapmak yerine meslektaşlarına ‘çakan’ gazeteciler.

Belki de haksız sayılmazlar, seslerini yükselttikçe, ağızlarını bozdukça, olayları, görüşleri eleştirmek, öneriler getirmektense birilerine ve birbirlerine hücum ettikçe daha fazla okunuyorlar, seyrediliyorlar.

Gazeteciler böyle de akademisyenler, siyasetçiler, magazin şöhretleri farklı mı?..

Çünkü halk da bundan hoşlanıyor, kimin kime ‘ağzının payını verdiği’, haber almanın, bilgi edinmenin ve düşüncenin önüne geçiyor.

Küfrü espri zannedenler, esprili bir manşeti hakaret görebiliyor mesela.

Dudaklarda bir tebessüm yaratabilmenin, meselelere mizahi yaklaşımın, topluma gittikçe daha egemen olan hoyratlığı bir nebze olsun aşağı çekmeye, bu sayede daha serinkanlı ve mantıklı düşünmeye faydaları umursanmıyor.

Medyayla toplum arasında çarpık bir ilişki yaşanıyor sanki.

Medya toplumun ihtiyaçlarını, isteklerini dikkate alıp, onları yansıtmıyor da toplum medyanın biçtiği, lanse ettiği rollere bürünmeye çalışıyor.

Başarılı olmak da mutlu olmak da insanların kendi arzularının, seçimlerinin, sevdiklerinin gereklerini yapmaktan ziyade, başkalarının beğendiği, özendiği gibi olmaya, yaşamaya, görünmeye endeksleniyor.

Önemli olan ‘izlenme oranı’nız...

‘İzlediklerinize’ benzeme kapasiteniz...

Siz sevdiğinizle gözlerden uzak, baş başa kalmaktan hoşlanırmışsınız ne gam, elâleme görünmeden, duyurmadan kendiniz dahi ikna olmuyorsunuz mutlu olduğunuza.

Eğlenmek, hoşça vakit geçirmek bile öyle.

Dönemin kabul görmüş eğlenme, dinlenme biçimlerinin, yerlerinin haricindeki tercihlerinize dudak bükülecektir ve siz şüpheye düşeceksinizdir yaptığınız seçimden sahiden memnun olup olmadığınızdan.

İklim o iklim...

Bir müzisyen, bir yazar, bir filmci orijinal olmaktan önce, ‘tutacak’ işler yapmayı düşünüyorsa, bu dayatmayı hissediyorsa üstünde daha ne?

Sanatçının ruhundaki, zihnindeki, bakışındaki özgünlük kaybolacaksa...

Başarı mutlu olmanın ilk koşulu olmuşsa ve başarmak kendi gönlünüzden geçen, sizi mesut edecek, size tatmin ve huzur verecek şekilde yaşamaktan, yaratmaktan, üretmekten vazgeçmenizi gerektiriyorsa bir çelişki yok mu bunda...


rengin.soysal@gmail.com

Taraf (13.08.2011)

Son Güncelleme Tarihi: 15 Ağustos 2011 02:58

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0