Halil Berktay: ‘Þiddete hak veren sol olamaz’/Neþe Düzel-Halil Berktay röportajý

23 Aðustos 2011 12:21  

 

Halil Berktay: ‘Þiddete hak veren sol olamaz’/Neþe Düzel-Halil Berktay röportajý

Sosyalist sol bitti. Benim gibi barýþçý sol demokrata dönüþenleriyle de bitti, Türk ve Kürk milliyetçiliðine katýlanlarýyla da bitti sol. Bundan sonra müthiþ bir özgürlük mücadelesi yapan bir sol var olabilir ancak.”

“Sol, dini düþman bellemekten kurtulmalý. Türkiye’ye AKP’nin vaat ettiðinden daha ileri bir vizyonu ve daha geniþ demokrasiyi, ancak ‘Müslüman, sosyalist ve Kürt’ demokratlarýn oluþturacaðý yeni koalisyon getirir.”

“Sol, þiddete dayalý siyasetten kurtulmak zorunda. ‘Ezilen halkýn, ezilen sýnýflarýn þiddeti haklýdýr. Onlar çok zulüm görüyorlar, onun için onlar ne yaparlarsa haklýdýrlar’ diyen bir sol olamaz.”

***

NEDEN HALÝL BERKTAY

Türkiye’de entelektüeller arasýnda “sol”, deðeri yüksek bir kavram. Belki de bu yüzden “solcu” olma iddiasýndan vazgeçmek istemiyor kimse. Ulusalcýlar, Kemalistler, Kürt milliyetçileri kendilerini “solcu” olarak deðerlendiriyorlar. Acaba solculukla ulusalcýlýðýn, Kemalistliðin, milliyetçiliðin nasýl bir iliþkisi var? Marksizm’le Kemalizm daha önce de biraraya geldi mi? Kemalizm’le Marksizm arasýnda bir benzerlik var mý? Neden Türk solcularý Marksizm’le Kemalizm’i evlendirdiler? Solculardaki bu milliyetçilik eðilimiyle antiemperyalizm arasýndaki bað nedir? Türk ve Kürt solcularýn, Kemalizm’de benimsedikleri özellikler hangileri? Ulusalcý solcularýn hayali nedir, nasýl bir toplum istiyorlar? Solla dinin ve dindarlarýn iliþkisi nasýl olmalý? Solun bugün þiddete bakýþý nedir? Sol þiddeti tümüyle ret mi etmeli? Türk soluyla PKK arasýnda zihinsel bir bað var mý? PKK’yý sol bir örgüt mü? Eski sol hareketlerden yeni bir sol çýkar mý? Türkiye’de sol bir siyasi hareket oluþturmak mümkün mü? Bütün bunlarý, eski solun önde gelen isimlerinden Sabancý Üniversitesi öðretim üyesi Halil Berktay’a sorduk ve tarihî bir perspektife dayanan cevaplar aldýk.

***

-2-


Halil Berktay’ýn Taraf'ta Neþe Düzel ile yaptýðý konuþmanýn ikinci bölümü. Yazýnýn sonunda dün yayýmlanan birinci bölümü yer alýyor.


Bugünün dünyasýnda “antiemperyalist” olmak, neye karþý olmaktýr. Antiemperyalist olunca, aslýnda neye karþý olunuyor?

Emperyalizm adý üstünde imparatorculuk demektir. Lenin’in zamanýnda yeryüzünde emperyalizm reel bir olguydu ve az sayýda büyük devlet vardý. Bunlar, büyük koloni imparatorluklarý kurmuþlardý, sömürgeleri vardý. Bu sömürge ülkelerin de kurtuluþ mücadeleleri vardý. Dolayýsýyla Lenin’in zamanýnda antiemperyalist olmak, iþte buna karþý olmak anlamýna geliyordu. Ama zamanla yeryüzünde sömürge ülke kalmadý. Þimdi antiemperyalizm...

Þimdi antiemperyalizm ne anlama geliyor?

Antiemperyalizm, þimdi sömürgeler olmasa bile, yeryüzünde “dýþ” olan, yabancý olan her þeye karþý olmak anlamýna geliyor. Biz böyle bitmek bilmeyen bir emperyalizm çaðýnda yaþýyoruz adeta. Oysa benim böyle genel, ezeli, ebedi mutlakçý bir antiemperyalizmim yok. Benim, spesifik bir antiemperyalizmim var.

Anlamadým...

Ben, ülkeler, milletler arasýnda spesifik istila, iþgal ve zorbalýklara, iç iþlerine müdahale eylemlerine karþýyým. Ben Amerika’nýn Irak müdahalesine karþýyým. Ama solcular, ilginç bir biçimde genelleþtirilmiþ bir antiemperyalizm içindeler ve dünyadaki spesifik haksýzlýklara karþý çýkma olanaklarýný yitirdiler.

Peki, bizdeki ulusalcý solcularýn hayali nedir? Nasýl bir toplum istiyor ulusalcý solcular?

Bunu bildiklerine hiç kani deðilim. Bana, Türkiye’de generaller, 2007’deki çöküntüden önce nasýl bir toplum istiyordu diye sorarsanýz... Zira 2007’den bu yana Türkiye’de militarizm büyük bir bozguna uðradý. Askerî vesayet rejiminin asýl sahipleri, 2007’den önce, askerî vesayet rejiminin sürdüðü bir Türkiye istiyorlardý. Yani daha fazla bir þey istemiyorlardý. Ordunun hesap verirliðinin olmamasýný, istediði konularda konuþabilmelerini, sivil siyasete müdahale edebilmesini istiyorlardý. Dolayýsýyla buna halel getirecek bir çerçeveyi, mesela...

Evet...

Mesela AB’yi istemiyorlardý. Nasýl bir zamanlar yeniçerilerin “istemezükleri” var idiyse, onlarýn da istemezükleri vardý. Kendilerini ulusalcý diye tanýmlamýþ veya Cumhuriyet mitinglerine katýlmýþ veya CHP’ye oy veren insanlara, tahsilli orta sýnýf Atatürkçülerine, “Siz nasýl bir Türkiye istiyorsunuz” diye sorarsanýz...

Cevap, nasýl bir Türkiye olur?

Bakýn... Bunlar, kapitalist olmayan bir Türkiye istiyorlar mý? Asla... Batý’yla bütün iliþkilerini koparmýþ bir Türkiye istiyorlar mý? Asla. Buna tahammül edemezler. Milliyetçilik yapýyorlar, bayraklar sallýyorlar ama gerçekten öyle bir Türkiye istiyorlar mý? Asla. Bunlar, kendilerini, yýpranan, aþýnan ve imtiyazlarýný kaybeden bir elit olarak gördükleri için, kendi güvenilir limanlarýna, kamusal alandaki hâkimiyetlerine ve yüksek profillerine dokunulmamasýný istiyorlar. Bunlar, herhangi bir hayat tarzý tehlikesi algýlamaya tahammül edemiyorlar. Cumhuriyet ve laiklik diyorlar.

Peki sol, neden demokrasiye uzak ve Ergenekon’a yakýn bir pozisyona sahip?

Öyleler çünkü Kemalist devrime karþý, bir “karþý devrim” oluyor diye düþünüyorlar. Bu karþý devrim de bir türlü olamadý ya... Solun tarihinde bu karþý devrim temasý çok vardýr. 1946-50 seçimlerinde Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle mi, Kemalizm’in devrimci mirasýna karþý bir karþý devrim oldu? Ya da Adalet Partisi’yle mi bir karþý devrim oldu? Ya da Özal’la mý oldu? Ya da AKP’yle mi bir karþý devrim oldu? Atatürkçülüðün ve komünist Atatürkçülüðün bitmeyen öyküsü iþte bu karþý devrim temasýdýr. Sanki öyle yaþayan ve ileriye götürülebilecek bir Kemalist devrim var da, ona karþý bir karþý devrim yapýlýyor ve meselemiz de o karþý devrimi önlemek oluyor. Doðu Perinçek de, yeni TKP de, ÖDP de böyle düþünüyor.

Niye ulusalcýlýkla, faþizmle ve darbeyle kaynaþmýþ bir ideolojinin sahipleri, kendilerini sol olarak tanýmlamak istiyorlar peki?

Ýtibarlý da ondan. Ýnsanlar, giysilerini, derilerini deðiþtiremiyorlar. Devrimcilikten, sosyalizm mirasýndan vazgeçmek kolay deðil. 1960’lardan, 70’lerden, öðrenci mücadelelerinin içinden geliyorsunuz. Yýllarca Dev-Yol, Dev-Sol, Dev-Genç demiþsiniz. Faþizme karþý mücadele ettiðinizi söylemiþsiniz. Antiemperyalizm, demiþsiniz. Deniz Gezmiþlerin, Mahir Çayanlarýn yolundan gidiyoruz, demiþsiniz. Ama aslýnda bütün bu anma günlerini anmak dýþýnda da yapacak hiçbir þeyiniz kalmamýþ. Ortada muazzam bir devrimcilik iddiasý var ama en ufak bir devrimci faaliyet yok! Bu solculara, “devrimci olarak ne yapýyorsunuz” diye soralým. Hiç bir þey yapmýyorlar.

Sizce bugün solculuk nasýl tanýmlanmalý?

Aslýnda çok genel anlamýyla, solculuk, göreli bir kavramdýr. Mesela “bugünün Türkiye’sinde solcu kimdir” diye soracak olursak... Bana göre, bugünün Türkiye’sinin siyasi yelpazesinde AKP, CHP’ye göre daha solda olan bir partidir. Çünkü CHP aslýnda çok daha tutucu ve gerici. Bakýn... Bence tarihsel olarak, sosyalizm düþüncesi kökeninden gelen sol bitti! Finitas! Marksizm, sosyalizm, Leninizm, komünizm düþünsel sol kütüðünden gelen solu ýslah etmek, orasýný burasýný deðiþtirip canlandýrmak artýk bugün mümkün deðil.

Niye mümkün deðil?

Zülfü Dicleli, “Kendimizi sosyalizm düþüncesinden kurtarmak zorundayýz. Ýleride hâlâ bir sosyalizm ideali bekleyerek ve ondan birtakým þeyler türeterek varolamayýz” diye yazdý. Çok doðru! Sol, Türk milliyetçiliðine iltihak edenleriyle de bitti. Kürt milliyetçiliðine iltihak edenleriyle de bitti. Benim gibi barýþçý sol demokratlara dönüþenleriyle de bitti. Sosyalist sol bir þeyler yaþadý ve çöktü, unsurlarýna ayrýþtý. Bu canlandýrýlamaz artýk.

Bundan sonra nasýl bir sol olabilir sizce? Mesela... Günümüzde demokrasiye karþý çýkarak solcu olmak mümkün mü?

Artýk mümkün deðil. Bir tarihsel dönem kapandý. Bundan sonra ancak ve ancak müthiþ bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi yapan bir sol varolabilir. Bu da sadece veya öncelikle sosyalizm soy kütüðünden gelenlerle olamaz.

Nasýl olur peki?

Bu ancak üç ayrý gelenekten, üç ayrý soy kütüðünden gelen insanlarýn birleþmesiyle olur. Türkiye’de ancak böyle bir oluþum gelecek vaat eder. Müslüman demokratlarýn, Kürt demokratlarýn ve eski sosyalist demokratlarýn birleþmesiyle Türkiye’de yeni, anlamlý örgütsel bir sol olabilir! Müslüman demokratlar derken AKP’yi kastetmiyorum, bu aþikâr. AKP’ye muhalefet eden, ciddi olarak geliþen bir Müslüman demokratlýk var Türkiye’de.

Sizce niye bizde solculukla din ya da dindar düþmanlýðý eþdeðer sözcüklere dönüþtü hep?

Bunun da çok uzun bir geçmiþi var. Bu da gökten zembille inmedi. Avrupa’da da, Türkiye’de de 19. yüzyýla dayanýyor bu iþ. Özellikle Katolik ülkelerde her türlü liberal geliþmenin, demokratikleþmenin karþýsýna en muhafazakâr ideolojinin taþýyýcýsý olarak, orduyla ve büyük toprak sahipleriyle ittifak halinde olan kilise çýkýyor. Anlayacaðýnýz, 19. yüzyýl liberallerinin giderek kilise düþmaný kesilmeleri tesadüf deðil. Osmanlý’da da muhafazakârlýk, çeþitli reform giriþimlerinin karþýsýna çýkmak için hep gerekçe olarak dini kullanýyor. Modernist Türk milliyetçiliði, Jönleriyle, Ýttihatçýlarýyla, Kemalistleriyle dinle çarpýþmaya baþlýyor. Ýslam dininde muhafazakârlýk tabii ki var, bu bir realite.

Bugün solla dinin ve dindarlarýn iliþkisi nasýl olmalý?

Ýlk adým olarak, solun, dini otomatik olarak düþman bellemekten kendisini kurtarmasý gerekiyor. Türkiye’ye AKP’nin vaat ettiðinden ve temsil ettiðinden daha ileri bir vizyonu, daha geniþ bir demokrasiyi, daha ferah bir toplumu ancak yeni bir “demokratik koalisyon veya yeni bir demokratik blok” getirebilir. Bu da Müslüman demokratlarýn, sosyalist demokratlarýn ve Kürt demokratlarýn bir bileþimi olmak zorunda.

Solla devletin iliþkisini nasýl tarif edersiniz?

Solun devletle her zaman ikili bir iliþkisi oldu. Bir yandan kendisini devletle ayný mahalle içinde gördü. Bir yandan da devletin sillesini yedi. Sol, için kötü devlet Atatürkçü devlet deðil de, kötü devlet, Demokrat Parti’nin, Adalet Partisi’nin devletiydi. Bugün de öyle. Sol, Kemalist devlete, modernitenin itici gücü, laikliðin ve Cumhuriyet’in koruyucusu olarak baktý. Kemalist devrimin kazanýmlarýný korumak ve mümkünse daha ileriye götürmek diye bir mesele var ya...

Evet...

Ýþte o mesele, her zaman sol ile devlet arasýnda bir köprüyü ayakta tuttu. Sol, milli dava gibi görülen meselelerde popülist bir tavýrla, dýþarýya karþý, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuyruðuna takýlmakta tereddüt etmedi. Bunun tipik örneði, Kýbrýs meselesidir.

Solun bugün þiddete bakýþý nedir? Sol þiddeti tümüyle ret mi etmeli?

Kesinlikle reddetmeli. Yeni bir sol nasýl kendisini Leninizm, sosyalizm, komünizm geleneðinden ve o kavramlarla düþünmekten kurtarmak zorundaysa, sol, þiddete dayalý siyaseti ve iktidarý düþünmekten de kesinlikle kendisini kurtarmak zorunda. Bugün ve gelecekte artýk, “Ezilen halkýn, ezilen sýnýflarýn þiddeti haklýdýr. Onlar çok zulüm görüyorlar, onun için ne yaparlarsa onlar haklýdýr” diyen bir sol olamaz.

Sol, ne demeli?

Ýktidar odaklarýnýn ve þiddete dayalý iktidar biçimlerinin ciddi bir eleþtirisini yapmamak kabul edilemez. Bugün ortada, Türk milliyetçiliðinin aynadaki aksi gibi bir Kürt milliyetçiliði var. Atatürk kültünün aynadaki aksi gibi bir Apo kültü var. Biri kötü, diðeri iyi denemez. Sol için önemli olan, bütün bu tür þiddete dayalý veya þiddetten nasiplenen iktidar ve tahakküm biçimlerine karþý genel bir eleþtiri geliþtirebilmektir.

PKK’yý sol bir örgüt olarak görüyor musunuz?

Hayýr. PKK’nýn sosyalistlikle hiçbir ilgisi yok. Bir dönem söylem olarak bir miktar ilgisi vardý. Türk komünizmi nasýl Kemalizm ile komünizmin bir bileþimi olarak doðduysa, PKK da Kürt milliyetçiliði ile Stalinizm’in ve Maocu halk savaþý yöntemlerinin bir bileþimi olarak doðdu. PKK, halk savaþý vs. söylemlerini kullandý ama PKK’nýn sosyalist toplum özlemi taþýdýðýna, öyle bir model kurmaya kalkýþtýðýna dair ortada hiç bir þey görmüyorum ben.

PKK’yý nasýl tarif etmeli?

PKK, þiddete dayalý bir mücadele sürdüren radikal Kürt milliyetçisi bir akým ve örgüttür. Silahlý mücadele temeli üzerinde kurulmuþtur. Silahlý mücadele, içlerine iþlemiþ bir alýþkanlýk haline gelmiþtir. Nitekim bugün barýþ ihtimali karþýsýnda çok problemli olan konumlarý da bundan kaynaklanýyor.

Türk soluyla PKK arasýnda zihinsel bir bað var mý?

Divan þiirinde asla ulaþýlamayan ideal sevgililer vardýr. Vuslat hiçbir zaman gerçekleþmez. Aþk ýstýrabý, sevgiliye kavuþmaya yeðlenir ve sürekli olarak aþk ýstýrabý terennüm edilir. Ortaya çýktýðý 1985-86’dan beri, PKK, Türkiye solunun çeþitli kesimleri için böyle bir aþk ýstýrabý oldu. Kendisine aþk duyulan, yaklaþýlmaya çalýþýlan, hayal kýrýklýðýna uðranan, geri dönülen ama bir türlü vazgeçilemeyen tuhaf bir iliþki oldu bu. Türk solcularý açýsýndan bu iliþkinin çeþitli boyutlarý var.

Nedir bunlar?

Mesela biri þu. Bize on yýllardýr dayak atmýþ birilerine nihayet baþka bir güç haddini bildiriyor. Bizim yapamadýðýmýzý birileri yapýyor düþüncesi... Silahlý mücadele hayranlýðý... 80 ve 90’larda, PKK hayranlýðý, PKK’nýn kuyruðuna takýlma eðilimi, Abdullah Öcalan hayranlýðý çok daha ileri boyutlardaydý. Bugünün Ergenekoncularýnýn bir bölümü, Doðu Perinçekler, Yalçýn Küçükler vs, bahtlarýný Ergenekonculukla, darbecilikle birleþtirmeden önce, PKK’yla ittifak yapmayý denediler. Önce oraya iltihak etmeyi denediler. Bunlar, sosyalizmin ve eski solun çöküþünün ortaya býraktýðý yüzergezer serseri mayýnlardý adeta. Kendilerine yeni bir yer, mecra arýyorlardý. Kürtler olmadý, gittiler kendilerini tam zýddýna, Türk milliyetçiliðinin kucaðýna attýlar. Ama sonra PKK yenildi. 1990’larýn kirli savaþýyla ciddi askerî darbeler aldý. Öcalan yakalandý... PKK dip noktaya vardý.

Türk soluyla PKK arasýndaki iliþki deðiþti mi sonra?

PKK, AKP iktidarýnýn saðladýðý demokratikleþmeyle birlikte yasal alandaki gücünü büyük ölçüde toparlamayý baþardý. Ve, eski solun çeþitli kesimleri için PKK hayranlýðý, en azýndan PKK’ya karþý çýkamama, onu eleþtirmeme haletiruhiyesi geri geldi. Mesela PKK’yý, KCK’yý, BDP’yi kayýtsýz þartsýz, en þiddetli, en militan dille savunanlar arasýnda bazý eski Türk solcularý yer alýyor. Eskiden TKP’li olarak herkese yaptýklarý hotzotu þimdi BDP’li olarak yapýyorlar. Aydýn düþmanlýðý ve insanlara manevi sopa sallamayý þimdi yeni rollerinde yapýyorlar. Bu arada bir de benim gibi diye tarif ettiðim, kendime çok yakýn hissettiðim birçok sol aydýnýn ve Türk solcusunun da, PKK’ya yönelttikleri bütün eleþtirilere raðmen gene de bazý illüzyonlar, yanýlsamalar ve bazý hayaller içinde olduklarý kanýsýndayým ben.

Ne gibi hayaller bunlar?

Mesela, PKK’nýn güçlenmesinin barýþa gidecek esas yol olduðu kanýsýndalar. Kafalarýnda, PKK ve BDP ne kadar güçlenirse, o kadar iyi diye bir denklem var. Son seçimlerde, “BDP, Meclis’e ne kadar güçlü girerse o kadar iyi” dediler ve esasýný BDP’nin oluþturduðu koalisyonu desteklediler. BDP’yi, iki nedenle kolay desteklediler. Bir, “Ezilen halktýr, mazlumdur. Ezilen halkýn milliyetçiliði haklýdýr” diye düþündüler. Ýki, bunlar, içlerindeki devrimci þiddet romantizmini hâlâ atamadýlar, þiddetle baðlarýný koparamadýlar. Dolayýsýyla PKK veya BDP’nin seçim öncesinde girdiði patikayý doðru okuyamadýlar. Oysa daha seçim öncesinde BDP ve PKK uzlaþmazlýðý týrmandýrýcý bir yaklaþým içindeydi. Gerilim politikasýný, önce sivil itaatsizlik sonra demokratik özerklikle týrmandýrarak sürdüreceði çok belliydi. Görünen köy kýlavuz istemezdi.

PKK’nýn amacý ne sizce?

Buna cevap veremem. Ýki mesele var. Bir, silahlarýn susmasý meselesi var. Ýki, Kürt halkýnýn bütün haklarýný elde etme meselesi var. Yani Kürt sorununun kapsamlý ve derin çözümü meselesi var. Bu ikisi, ayný þey deðil. Kürt halkýnýn, giderek geniþleyen demokratik haklarýný elde etmesi, barýþ saðlandýktan sonra da siyaset alanýnda sürecek olan çok uzun süreli bir mücadelenin ürünü olabilir. Bakýn... Barýþ isteyen bir siyasi hareket, hangi anlamlý talepleri ortaya atabilir?
Barýþ isteyen neler isteyebilir sizce?

Bir, kapsamlý bir genel af talep eder. Ýki, Öcalan’a þu veya bu þekilde özgürlük ister. En önde gelen iki talep budur. KCK tutuklularýnýn serbest býrakýlmasý, Terörle Mücadele Yasasý’nýn deðiþtirilmesi vs. çok kolaydýr. Barýþý saðlamak için þimdi böyle bir paket ortaya atmayýp, doðrudan özerklik ilan etme yoluna gidiyorlar. Yeni bir devrimci halk savaþýyla demokratik özerklik topraklarýný savunmak için mücadeleye giriyorlar.

Maðdur bir kitle hakkýný nasýl savunmalý?

Bunun, çok zengin tarihsel örnekleri var. Barýþçý platformlar etrafýnda büyük kitle gösterileriyle haklarý savunursunuz... Yerel seçimleri barýþçý bir platformda kazanarak haklarý savunursunuz... Kendine güvenen, 30 yýllýk silahlý mücadele alýþkanlýðýnýn dýþýna çýkmayý gerçekten arzulayan, gerçekten demokrasi ve barýþ isteyen, kendine, barýþçý bir siyaset dünyasýnda yer gören bir siyasi hareketin, haklarý savunmak için yapabileceði tonla þey var.

Neden Kürt kesimi, demokratik bir kitle hareketi yaratamýyor?

O kadar çok þeyi Türkiye’den ve Türklerden örnek alýyorlar ki.. Onlar da sonuç olarak bu ortamýn içinde yetiþtiler, yoðruldular. Türkiye toplumunda hiç bir zaman ciddi bir liberal demokratik düþünce ve siyaset akýmý olmadý. Ne Türk’ünde oldu, ne Kürt’ünde oldu. Türkiye, Türk’üyle, Kürt’üyle, gerçekten demokrat ve gerçekten özgürlükçü bir düþünce ve siyaseti bundan sonra öðrenecek.

Demokratlýk temelinde solculardan, Kürtlerden ve demokratlardan bir hareket oluþabilir mi?

Evet... Türkiye için bundan daha baþka bir umut göremiyorum ben. Zaten yeni örgütsel sol, ne sadece Ýslam kökenlilerle, ne sadece Kürt kökenlilerle, ne de sadece sosyalist kökenlilerle oluþabilir. Bu üç paradigma, “özgürlük, demokrasi, adalet ve hakkaniyet” normlarýnda bir anlaþmaya varýrlarsa ve mücadele verirlerse, bu yeni, anlamlý ve örgütsel sol oluþabilir. Yoksa, “Marksist paradigmayý attýk, onun yerine Ýslami paradigmanýn adalet nosyonunu benimseyelim” derseniz bu iþ olmaz.

Eski sol hareketlerden yeni bir sol çýkar mý peki?

Çýkmaz... Sosyalist kökenli solun eski unsurlarýnýn bileþiminden bir dernek, bir sol düþünce kulübü çýkar ama kitleselleþme þansý olan bir parti hiçbir þekilde çýkmaz. Kitlesel bir sol muhalefet yaratýlamaz...

neseduzel@gmail.com

***

-1-


Halil Berktay: Solun mirasý üçe ayrýldý (22.08.2011)


"Solun mirasý üçe ayrýldý. Bir kýsmý, Atatürkçülüðün, bir kýsmý da Kürt milliyetçiliðinin kuyruðuna takýldý ve Kürt devrimi projesine angaje oldu. Eski TKP’den, PKK ve BDP’ye azýmsanmayacak sayýda iltihak oldu"

"Bir kýsým solcular, antiemperyalizm köprüsünden yürüyüp saf milliyetçilikten Marksizm’e geçmiþlerdi. Þimdi gene antiemperyalizm köprüsünden yürüyüp saf milliyetçiliðe geri döndüler. Asýllarýna rücu ettiler"

"Bir kýsým solcularýn beyninde sadece bir lob kaldý: Antiemperyalizm lobu! Bunlar, adalet emeðin kurtuluþu, sosyalizm idealleriyle birlikte beyinlerinin “özgürlükçü lobunu” da yitirdiler"


NEDEN HALÝL BERKTAY

Türkiye’de entelektüeller arasýnda “sol”, deðeri yüksek bir kavram. Belki de bu yüzden “solcu” olma iddiasýndan vazgeçmek istemiyor kimse. Ulusalcýlar, Kemalistler, Kürt milliyetçileri kendilerini “solcu” olarak deðerlendiriyorlar. Acaba solculukla ulusalcýlýðýn, Kemalistliðin, milliyetçiliðin nasýl bir iliþkisi var? Marksizm’le Kemalizm daha önce de bir araya geldi mi? Kemalizmle Marksizm arasýnda bir benzerlik var mý? Neden Türk solcularý Marksizmle Kemalizmi evlendirdiler? Solculardaki bu milliyetçilik eðilimiyle antiemperyalizm arasýndaki bað nedir? Türk ve Kürt solcularýn, Kemalizm’de benimsedikleri özellikler hangileri? Ulusalcý solcularýn hayali nedir, nasýl bir toplum istiyorlar? Solla dinin ve dindarlarýn iliþkisi nasýl olmalý? Solun bugün þiddete bakýþý nedir? Sol þiddeti tümüyle red mi etmeli? Türk soluyla PKK arasýnda zihinsel bir bað var mý? PKK’yý sol bir örgüt mü? Eski sol hareketlerden yeni bir sol çýkar mý? Türkiye’de sol bir siyasi hareket oluþturmak mümkün mü? Bütün bunlarý, eski solun önde gelen isimlerinden Sabancý Üniversitesi öðretim üyesi Halil Berktay’a sorduk ve tarihi bir perspektife dayanan cevaplar aldýk.

Siz Marksizmle Kemalizmin mutsuz evliliðinden söz ediyorsunuz. Nedir Marksizmle Kemalizmin mutsuz evliliði?

Aslýnda ben daha genel bir þeyden, Marksizmin milliyetçilikle mutsuz evliliðinden söz ediyorum. Çünkü bu iliþki, Türkiye’ye özgü deðil. Son 150 yýla baktýðýmda, Marksizmin milliyetçilikle iliþkisinde ilginç þeyler görüyorum. Marksizmin milliyetçilikle mutsuz evliliði ve bir türlü sonuçlanamamýþ boþanamama hali dünya çapýnda yaþanýyor. Hala ayrýlamadýlar bence.

Marksizmle Kemalizm arasýnda yaþanan bitmeyen iliþkiyi de milliyetçilik üzerinden mi kuruyorsunuz peki?

Evet... Türkiye’de de bu mutsuz evliliðin özel bir hali yaþanýyor. Türkiye’deki Marksistlerin de, kendilerini komünist, sosyalist sayanlarýn da Kemalizm’le mutsuz evlilikleri ve bir türlü boþanamama halleri var.

Ýdeolojisi evrensellik üzerine kurulmuþ olan Marksizm milliyetçiliði içerebilir mi? Bir Marksist milliyetçi olabilir mi?

Olmamalarý gerekir diye düþünürsünüz ama olmuþlar. Belki Marx’ýn, Engels’in veya Lenin’in kendileri milliyetçi deðil ama Marksizmle milliyetçilik arasýnda hep çok büyük örtüþmeler, iç içe geçmeler, yanaþmalar var. Bakýn... Marksizm’in çýkýþ döneminde, iþçilerin vataný yok. “Bütün ülkelerin iþçileri birleþiniz”, daha sonra da, “bütün ülkelerin iþçileri ve ezilen halklar birleþiniz “ önermeleriyle, ilkesel düzeyde milliyetçiliði tamamen reddediyor gibi gözüküyor Marksizm ama... Daha Marksizm’in ortaya çýkýþýndan itibaren problemler var. Marksizm kendisine en büyük düþman olarak liberalizmi belirliyor!

Niye?

19 ve 20 yüzyýl tarihi, üç büyük ideoloji arasýndaki mücadeleler, bu ideolojilerden türeyen politik partiler arasýndaki çatýþmalarla þekillendi. Bu üç büyük ideoloji, liberalizm, nasyonalizm ve sosyalizm. Marksizm, bu üçü arasýndan öncelikle liberalizme düþman. Yani Marksizm’in varoluþ nedeni, onu doðuran sancý, milliyetçiliðe düþmanlýk deðil, liberalizme düþmanlýktýr.

Türkiye’de kendisini sol olarak tanýmlayan kesimlerin liberallere olan düþmanlýðý bu yüzden mi?

Türkiye’de kendilerini Marksist, sosyalist sayanlarýn çok aþýrý liberalizm düþmanlýklarýna da yansýyor bu durum bugün de hala. Bir kere Marksist, kendisini her þeyden önce siyasal ve ekonomik liberalizmle karþýtlýk içinde tanýmlýyor.

Marx ve Lenin de liberalizme düþman mýydýlar?

Tabii. Liberalizme düþmanlýk korkunç. Marx’ýn aþaðýlayýcý, düþmanca on lafý varsa, 8- 9’u liberalizmle, bir, ikisi de milliyetçilikle ilgiliydi. Zaten milliyetçiliðe olan karþýtlýðý da öyle derin düþünülmüþ bir karþýtlýk deðildi. Daha çok politik sloganlar düzeyindeydi. “Ýþçilerin vataný yoktur, bütün ülkelerin iþçileri birleþiniz”, “Bu savaþ, emperyalist savaþtýr. Ýki tarafýn iþçileri bu savaþta (Birinci Dünya Savaþý) savaþmamalýdýr” gibi... Marksizm bunlarý söylüyorsa da, devrim, sonuç olarak ulus devlet ölçeðinde düþünülüyor.

Ulus devlet ölçekli bir devrim düþüncesi, nasýl bir sonuç veriyor?

Siyasal mücadeleyi bir ülke ölçeðinde düþünmek, o ülkenin koþullarý, kültürü derken, “milli bir ruh hali” içinden düþünmek gibi bir problemi getiriyor. O ülkenin halk kitlelerini kazanmaya zararý olabilecek þeyleri söylememeye ve zaman içinde gerçekleri gizlemeye kadar varýyor iþ. Marksizm’in kökenindeki diðer mesele de...

Nedir?

Marksist devrimciler, kendilerini milliyetçi ihtilalcilerle akraba hissediyorlar. 19 ve 20’inci yüzyýl baþýnda Avusturya-Macaristan, Rus Çarlýðý, Osmanlý gibi imparatorluklar var. Bunlar hem birer despotik hanedan devletleri hem de çok uluslular. Birer milletler hapishanesi durumundalar. Bu ülkelerde istibdadýn yýkýlmasý ve imparatorluðun ezdiði milletlerin baðýmsýzlýðý için mücadele eden milliyetçi devrimciler var. Mesela Osmanlý’ya karþý Lord Byron! Bizim için Lord Byron kötü bir kiþiliktir ama...

Evet...

Lord Byron gibi bir “19’uncu yüzyýl devrimci radikal demokratýnýn” gözüyle baktýðýnýzda, Osmanlý rejimi hem korkunç bir otokrasidir, bir þark despotizmidir. Hem de Yunanlýlar, Osmanlý’nýn içinde ezilen bir ulustur. Lord Byron da onlarýn kurtuluþu için dövüþüyor. Ýþte dönemin Marksistleri ve sosyalistleri de Byron’larý kendilerine çok yakýn hissediyorlar. Milliyetçileri kendilerine potansiyel müttefik hissediyorlar.

Daha sonra ayný yakýnlýðý Mustafa Kemal’e de duyuyorlar mý? Onu da kendilerine müttefik buluyorlar mý?

Tabii ki... 20’inci yüzyýl emperyalizm çaðýdýr. Büyük Britanya, Fransa, Almanya gibi geliþmiþ kapitalist ülkeler yeni denizaþýrý imparatorluklarýn inþasý aþamasýna giriyorlar ve kendilerine baþta kara Afrika olmak üzere sömürgeler buluyorlar, koloniler yaratýyorlar ve bunlarý ezmeye baþlýyorlar. Kapitalizmde bu olurken, Marksizm de Leninizm’e doðru evriliyor. Deðiþen bir dünya içinde deðiþen bir devrim perspektifi ortaya çýkýyor. “Bütün ülkelerin iþçileri birleþiniz” sloganý, “bütün ülkelerin iþçileri ve ezilen halklar birleþiniz”e doðru evriliyor ve “bütün dünya halklarýnýn baþ düþmaný emperyalizmdir” deniyor.

Devrim, sýnýf hareketinden ulus hareketine doðru mu evriliyor?

Sýnýf hareketinden ulus hareketine doðru bir gidiþ oluyor. “Ulusun mücadelesinin içinde, iþçi sýnýfýnýn saðlam bir omurga olarak durmasý tayin edicidir” filan deniyor ama þu perpektif ortaya çýkýyor. Emperyalizme... Daha genel söylersek, dünyaya, yedi düvele, dýþarýdan gelene, yabancý olan her þeye karþý mücadele doðru ve meþru oluyor. Yani Türkiye, Afganistan, Cezayir, Fas, Afrika ülkeleri açýsýndan tek tek baktýðýnýzda kötü olan nedir? Kötü olan emperyalizmdir. Yani dýþsal olandýr. Yani Batýdýr, Avrupa’dýr. Dýþarýdan gelen her þey kötüdür, düþmandýr.

Neden düþmandýr?

Çünkü bizim milli bünyemizi bozuyor, çürütüyor. Sömürge ülkeler ve ezilenler açýsýndan böyle bir felsefe ortaya çýkýyor. Emperyalizm ve kapitalizm eþittir dýþarýdan gelen her þey oluyor. Düþman oluyor. M. Kemal, 1921’de Meclis’teki ünlü konuþmasýnda, “Bizi boðmak isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karþý milletçe bir mücadeleyi caiz gören bir fikrin çocuklarýyýz” diyor. Ezilen ülkelerin milliyetçiliði böyle bir kývam alýyor. Leninizm þeklini almakta olan Marksizm ise ezilen ülke milliyetçiliklerine dünya devriminin müttefikleri gözüyle bakýyor.

Niye?

Çünkü sömürgelerdeki isyanlarla, milli kurtuluþ mücadeleleriyle emperyalist aþamaya gelen tekelci kapitalizmin sarsýlacaðý ve dolayýsýyla ana vatan ülkelerde onlara karþý devrim yapmanýn kolaylaþacaðý düþünülüyor. Böylece “antiemperyalist dünya devrimi” kavramý ve stratejisi geliþtiriliyor. Geliþmiþ ülkelerin milliyetçiliklerine “emperyalist milliyetçilik” diye çok kötü bakýlýrken, Türk, Afgan, Ýran milliyetçiliklerine muazzam krediler açýlýyor.

O milliyetçiliklerin kendi halklarýný nasýl ezdiðini dikkate alýyor mu sol peki?

Dýþa karþý ezilenin, içeride kendisinin kimi ezmekte olduðuna çok bakmýyorlar. Yani Osmanlý Ýmparatorluðu içindeki Türk Müslüman iktidar, Ermenilerin Kürtlerin canýna okuyor mu, ona pek bakmýyorlar. Ezen millet-ezilen millet kavramý diye müthiþ bir ayýrým yapýyorlar.

Bu, Kemalizmin iþine gelmiyor mu?

Çok geliyor. Marksistler, komünistler, Sovyetler Birliði, Komintern ve Komintern’e baðlý komünist partileri bu stratejiyi benimsiyorlar ve ezilen ülke milliyetçilerine, kendilerinin bulamayacaðý bir teori sunuyorlar. Bu teori; emperyalizm! Türk milliyetçileri spesifik zulümlerden, düveli muazzamanýn müdahalelerinden , Düyun-u Umumiye’den, hammaddelerin ucuza kapatýlmasýndan, tütün rejiminden þikayet ediyorlar ama... Türk milliyetçileri, Ýttihatçýlar ve sonra da Kemalistler ya da Çin, Ýran, Afgan milliyetçileri, emperyalizm teorisini geliþtiremezlerdi. Bu kapasite, Marksistlerde var. Ezilen ülke milliyetçileri ile Marksizm arasýnda iþte böyle bir bað var. Marksizme düþman olan Ömer Seyfettin’in Primo Türk Çocuðu hikayesinin ilk beþ-10 sayfasý öyle bir antiemperyalist broþür ki, onu Lenin de, Rosa Lüksembug da yazmýþ olabilirdi. Peki 1920’de Bakü’de Komintern’in bir seksiyonu olarak Türkiye Komünist Partisi’ni kuranlar kim?

TKP’yi kim kurdu?

Mustafa Suphi, Ethem Necad... Bunlar, eski Ýttihatçýlar. Birinci Dünya Savaþý’nda Çarlýk Rusyasý’yla savaþýrken esir düþmüþler. Sonra kendilerini Ekim Devrimi’nin çalkantýsý içinde bulmuþlar ve onun heyecanýna kapýlmýþlar, antiemperyalizm köprüsünden geçerek komünist olmuþlar. Marksizm Leninizm onlara, kendilerinin asla bulamayacaklarý bir antiemperyalizm teorisi sunuyor. Onlarýn milliyetçiliklerini alýyor ve daha yüksek bir teorik kalýba döküyor. Böylece bunlar, Leninist antiemperyalizm teorisi sayesinde milliyetçiliklerini, Marksist komünist denilen bir kalýba döküyorlar. Marksizmin teorik katkýsý, Türk, Çin, Afgan, Ýran vs milliyetçileklerini iþte böyle soylulaþtýrýyor . Mesela Nazým Hikmet...

Nazým Hikmet de mi milliyetçi?

Evet. Pek çok akraný gibi paþa dedesinin evinde büyürken o da baþlangýçta su katýlmadýk bir Türk milliyetçisi. On beþ yaþýndan itibaren yazmaya baþladýðý gençlik þiirleri tüyler ürpertici derecede ýrkçý ve Turancýdýr. Ýslam fanatizmi vardýr bu þiirlerde. “Ýntikamým alýn diye haykýrýyor camiler”, “Sen Türk çocuðusun düþmanýný taný” diye þiirler yazýyor. Birinci Dünya Savaþý sýrasýnda Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin’den hiçbir farký yok onun da. Sonra Milli Mücadele’ye katýlmak için Anadolu’ya gidiyor ve oradan Sovyetler Birliði’ne geçiyor. Sonuçta o da, antiemperyalizm üzerinden Marksizm ve komünizme geçiyor. Gençliðinden tevarüs ettiði Türk milliyetçiliði damarý, Nazým’ýn düþüncesinde çok kuvvetle mevcuttur.

Peki Kemalizmle Marksizm arasýnda bir benzerlik var mý?

Marx ve Engels, “sanayi kapitalizminin koþullarýnda devrim, iþçi sýnýfýyla yapýlýr” derler. Aslýnda onlarýn sosyalizm dedikleri þey, içinden piyasa ekonomisi ve özel mülkiyet kesilip alýnmýþ bir modernitedir. “Ýnsanlýk ilerlesin ama kapitalizm, piyasa ekonomisi ve özel mülkiyet olmasýn” diyorlar. Bunlar, modernizasyona müthiþ hayranlar. Müthiþ ilerlemeci ve tekamülcüler. Fakat þu var. Klasik Marksizm, geriden gelen ülkelerin moderniteye yetiþme ideolojisi deðildir. Devrim, zamanýn en geliþmiþ kapitalist ülkelerinde olacaktýr. Devrim, sosyal adaleti, eþitliði gerçekleþtirmenin bir yöntemidir ama tarihsel geri kalmýþlýðý aþmanýn bir yöntemi deðildir. Ancak 20’inci yüzyýlda devrim kavramý deðiþiyor.

Ne oluyor?

Devrim kavramý, hem Marksistler hem de ezilen ülke milliyetçileri açýsýndan bir yetiþme ve kalkýnma aracý olmaya baþlýyor. Devrim, sadece sosyal adaleti ve eþitliði saðlamanýn aracý deðil, ayný zamanda geri bir ülkeyi kendi baðcýklarýndan yukarý çekerek zýplatmak oluyor. Gecikmiþlerin yetiþme özlemi Leninizmin içine giriyor. Buna bugün ulusal kalkýnmacýlýk deniyor. Resmi söylemlerinde Marksizmi, sosyalizmi, Leninizmi benimsemeyen Kemalizm gibi ezilen ülke milliyetçiliklerinde iþte bu yetiþmeci, ulusal kalkýnmacý boyut ve bunu ihtilalci yöntemlerle yapmak çok kuvvetli. Kýsacasý, “modernite tutkunluðu, ihtilalcilik, yetiþmecilik, ulusal kalkýnmacýlýk” Marksizm ile Kemalizm arasýndaki benzerliklerdir.

Türk solcularý Marksizmle Kemalizmi nasýl evlendirdiler?

Nasýl 19’uncu yüzyýlda Marksistler, istibdat rejimlerine, otokrasilere karþý mücadele eden milliyetçi, cumhuriyetçi devrimcilere hayýrhah bakýyorlarsa, 20’inci yüzyýlda da Türkiye’de kendilerine Marksist ve komünist diyen insanlar da Kemalistlere sonra derece hayýrhah bakýyorlar. “Bunlar da devrimci, inkýlapçý , ihtilalci, modernist. Bütün bunlarda onlarla müttefikiz. Gerçi bunlar, bilimsel sosyalistler ve iþçi sýnýfýný temsil eden komünistler kadar tutarlý ve radikal devrimci deðiller. Bunlar biraz zayýf ve titrekler. Yerine göre, emperyalizmle, büyük devletlerle, piyasayla uzlaþýrlar ama... “ diyorlar. Nazým Hikmet 1938 Harp Okulu deniz kuvvetleri davasý patlak verdiðinde, Atatürk’e yazdýðý mektupta, “tanýdýðým en inkýlapcý baþ olarak sana yazýyorum. Senden baþka baþvuracak yerim yok” diye yazýyor.

Komünistlerin gözünde Kemalizmde neler iyi?

Ýhtilalcýlýk iyi, Jakobenlik iyi, modernistlik yani inkýlapçýlýk iyi. Antiemperyalizm iyi. Gericilik, irticaa karþý laiklik iyi. Devletçilik iyi. Liberalizm, piyasa ekonomisi, özel teþebbüs düþmanlýðý Kemalizm’de de baþtan beri var. Onda da her þeyin özeli kötü. Piyasa kötü, özel sektör kötü. Siyasetin de özeli kötü. Siyasetçiler, özel partiler kötü. Devlet ise iyi. Kemalizm ve Kemalistler Terakki Perver Fýrka’ya veya Serbest Fýrka’ya ne kadar þüphe ve nefretle bakýyorlarsa, dönemin komünistleri de ayný derecede þüphe ve nefretle bakýyorlar.

Kemalizmden etkilenmeyen bir sol yok mu Türkiye’de?

Yok... Tabii tek tek aydýnlar diyorsanýz var. Mesela ben kendimi, Murat Belge’yi bunlardan biri sayarým. Bakýn... 1920, 30’larýn Türkiye’sinde barýþçý bir sosyal demokrat parti olsaydý, Kemalist iktidara karþý öyle bir parti demokrasi mücadelesi verebilirdi. Ama komünistler Kemalist iktidara karþý demokrasi mücadelesi vermiyorlar. Siyasal demokrasi ve özgürlük talep etmiyorlar. Siyasal demokrasi, özgürlük talep eden bir sol yok Türkiye’de.

Türkiye’de son zamanlarda ulusalcýlýkla solculukla çok iç içe girdi. Hatta neredeyse aynýlaþtý. Ulusalcýlýk ve solculuk gibi iki kavramýn buluþmasý nasýl mümkün oluyor?

Zaten ideolojik bakýmdan çok farklý deðillerdi. Siyasi bakýmdan farklýydýlar. Ýdeolojik bakýmdan aralarýnda büyük örtüþmeler olmasýna raðmen iktidardaki resmi Türk milliyetçiliði kendisine herhangi bir rakibin varlýðýna tahammül edemiyordu ve her fýrsatta solu eziyordu. Muhalefetteki Marksistlerin, komünistlerin Kemalizm’le pek çok þeyleri örtüþüyordu ama örtüþmeyen, buluþmayan bir yanlarý da vardý. O da¸ iþçi sýnýfýnýn ve emekçi halkýn kurtuluþuydu, sosyalizm, komünizm diye bir projelerinin olmasýydý. Atatürkçü resmi ideoloji ve iktidar, bunun varlýðýna tahammül edemiyordu ve eziyordu. Aybar yönetimindeki Türkiye Ýþçi Partisi çeþitli provokasyonlar ve müdahalelerle, kendi hatalarý ve tacizlerle çýðrýndan çýkartýlmasaydý ve çökertilmeseydi, acaba barýþçý, parlamenter bir sosyal demokrat parti olarak geliþebilir ve Atatürkçülüðün ideolojik hegemonyasý altýnda olmadan bir siyasal demokrasi, özgürlük ve sivilleþme mücadelesi verebilir miydi?

Verebilir miydi?

Bunu hiç bilemeyeceðiz. Çünkü öyle olmadý. Murat Belge’nin çýkarýlmasýna ön ayak olduðu 1970’lerin Birikim dergisi, Leninizm’e, Sovyet Marksizm’ine, komünizmine alternatif bir Marksizm bulma arayýþýndaydý. Birikim dergisi, Ýtalyan ve Ýspanyol komünist partilerinin reformcu, parlamenter, barýþçý bir mecraya girme arayýþlarýna benzer bir þeyi Türkiye’de temsil ediyordu ama bu yüzden çok gadre uðradý.

Neden bizim ülkedeki solcularýn büyük kýsmý ulusalcý oldu?

Sadece bizim ülkede olmadý ki her yerde oldu bu. Rusya’ya bakýn. Sovyetler Birliðinin bütün eski komünist partilerinin liderleri, adeta birkaç gece içinde milliyetçi oldular... Sadece Ruslar deðil, Yeltsinler, Putinler deðil, Gürcistan’da Þevardnadze, Azerbaycan’da Aliyev milliyetçi oldular. Ermenistan komünist partisinin liderleri Ermeni milliyetçisi, Azerbaycan komünist partisinin liderleri Azeri milliyetçisi, Gürcistan komünist partisinin liderleri de Gürcü milliyetçisi

Demokrasiye yakýn bir sol kalmadý mý?

Eski Sovyetler Birliði’nde son derece cýlýz bir demokratik sol kaldý. Eski Yugoslavya’ya Sýrp, Hýrvat milliyetçilerine bakýn. Lahey’de yargýlanan veya yargýlanacak olan katiller var ya, bunlarýn birçoðu komünistti. Bosna’da Boþnak milliyetçiliðinin liderleri Ýzzet Begoviç vs. de komünistti.

Demokrasiye karþý çýkarak sol olmak, solcu olmak mümkün mü?

Ee oluyorlar iþte. ... Ulusalcýlýkla solun buluþmasý sadece Türkiye’de olmadý. Ne zaman ki ortada emekçilerin kurtuluþu, gelecekte sosyalizm ve sýnýfsýz toplum diye inanýlabilir bir ideal kalmadý, herkes kendi milliyetçiliðine döndü. Türkiye’de ne oldu? Türkiye’de eski solun mirasý üçe ayrýldý. Bir kýsmý tamamen Atatürkçü milliyetçi oldu. Ulusalcýlýk bu. En aþýrý örneði de eski Maoculuðun lideri Doðu Perinçek’tir. Küçük bir fraksiyon örgütü olarak kurulan yeni TKP ve maalesef ÖDP de ulusalcý oldular. Tabii ki ÖDP, benim “nasyonal sosyalist iþçi partisi” dediðim Doðu Perinçek’in Ýþçi Partisi kadar kötü deðil ama... Bakýn þöyle anlatayým. Beynimizin nasýl sað ve sol lobu varsa, solun da iki lobu var.

Solun iki lobunda ne var?

Bir lobunda demokrasi, özgürlük, eþitlik, adalet, hakkaniyet, zulm ve zorbalýk olmamasý gibi idealler var. Diðer lobunda antiemperyalizm var. Sovyetler Birliði’nin çöküþü, Doðu Avrupa’nýn transformasyonu derken, dünyada Leninizm ve Leninist komünizm bitti. Çin’de de, Küba’da da, Vietnam’da da bitti. Bu çöküntü olunca, bir kýsým solcular, “sosyalizm ve emeðin kurtuluþu, adalet, hakkaniyet” idealleriyle birlikte adeta beyinlerinin özgürlükçü lobunu da yitirdiler. Beyinlerinde sadece antiemperyalizm lobu kaldý. Zaten antiemperyalizm köprüsünden yürüyerek saf milliyetçilikten Marksizm’e geçmiþlerdi. Þimdi gene antiemperyalizm köprüsünden gerisin geri yürüyerek saf milliyetçiliðe döndüler. Asýllarýna rücu ettiler ve Atatürkçülüðün kuyruðuna takýldýlar.

Eski solun mirasý üçe ayrýldý dediniz. Diðerleri ne oldu?

Dediðim gibi bir kýsmý Kemalist devrimi koruma ve yaþatma projesine angaje oldu. Bir kýsmý, Kürt milliyetçiliðinin kuyruðuna takýldý ve Kürt devrimi projesine angaje oldu. Solun çeþitli kesimlerinden, özellikle de eski tarihsel TKP’den PKK ve BDP çevresine azýmsanmayacak sayýda iltihak oldu. Bunlarýn birçoðu bugün önemli propagandistler, kalemþörler rolünü oynuyor. BDP teþkilatýnda en sert, en militan, en savaþçý üslubu onlar kullanýyor. Solun mirasýnýn üçüncü parçasýna gelince, onlar da benim gibi insanlar iþte.

Bu kesim kalabalýk mý peki?

Var epey... Ben bu çerçevede Oral Çalýþlar’ý, Nabi Yaðcý’yý, Zülfü Dicleli’yi, Murat Belge’yi, Umur Coþkun’u, Oya Baydar’ý, Aydýn Engin’i sayarým. Aramýzda farklar var ama bizde ortak olan þu. Bizde beynin o ihtilalci, antiemperyalizm lobu gitti, beynin özgürlükçü lobu kaldý. Dediðim gibi o ihtilalci lob, Türk ve Kürt milliyetçiliðini içeriyor.

neseduzel@gmail.com

Taraf

22.08.2011

Son Güncelleme Tarihi: 25 Aðustos 2011 00:44

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaþ
0