Acý aðýt

22 Aðustos 2015 01:19 / 1801 kez okundu!

 

 

Tosunum Tosunum

Yayladaki Sosunum*

 

Sabahlarý kuþ cývýltýlarýyla uyanmak çok keyif verir insana.  Hele birde evde sarý bir kanarya varsa deðme keyfine. Gün çok  güzel baþlar. Onun ruhu okþayan ötmeleri  hiç bir alarm sesinde  yoktur.   

Aðustos sýcaðýnda  orman yolundaysanýz ve öðlen saatleriyse;  doyum olmaz aðustos  böceklerinin orkestrasýna. Doða olanca gerçekliðiyle varlýðýný hissettirir. Evren’e minnet duyarsýnýz.

Kanaryalar aðustosböceði gibi ses çýkarabilir mi?

Ya da aðustosböceði kanarya gibi sabahlarý cik cik ötebilir mi?

Kuzular analarýný kaybedin ce   nasýl  meleþir?  Köpekler   eniklerini korurken nasýl havlar?

Kuzu köpek gibi havlayabilir mi?

Köpek eniklerini korurken kuzu gibi meleyebilir mi?

Bir Ýngiliz bebek ilk konuþmaya baþladýðýnda Türkçe, Alman bebek Japonca, Fransýz bebek Arapça vs. vs. konuþabilir mi?

Ya da güneþ yaðmur yaðdýrabilir mi?

Bulutlar çamaþýrlarý kurutabilir; içimizi ýsýtabilir mi? Vs.vs.

Bu örnekleri çoðaltabiliriz.

 

Gonca alýþveriþten gelmiþ, çok yorulmuþtu. Poþetleri koridora býrakýp salona geçti.

‘Galiba yine tansiyonum düþtü; þu kanepeye uzanýp biraz dinleneyim bari. Bu halde yemek falan da yapamam’ dedi . Uzandý ayaklarýnýn altýna da bir yastýk koydu.

Televizyonu açtý,  kanallarda gezinti yaparken TV 6 ya rastladý.

Devletin bu Kürtçe kanalý yayýn hayatýna yeni baþlamýþtý. Bu kanal önceleri onu çok heyecanlandýrmýþtý. Ama Kürtçeyi çok az anladýðý için sevinci kursaðýnda kalmýþtý. Birkaç sözcük dýþýnda anadili ona; dünyanýn herhangi bir ülkesinde konuþulan diller kadar uzaktý. Ayrýca bu kanalda konuþulan Kürtçe annesiyle babasýnýn konuþmalarýna da pek benzemiyordu. ‘Ama yine de yýllarca yasaklanan; Kürtçe þarký söyledi diye sanatçýlarýn linç edildiði bir ülkede bu da bir þey ‘diyordu.   

Bu kanal ona hep erken yaþta kaybettiði annesini anýmsatýyordu.

Bir din görevlisi konuþuyordu . Genelde bu kanaldaki programlar da  dini konular çok oluyordu. Konuþmacý ara da  Hude Hude  deyince Gonca’da çaðrýþým yapmýþ bunun Allah demek olduðunu hatýrlamýþtý.

Annesi çok dindardý. On iki Ýmam oruçlarýný mutlaka tutar, aþuresini yapar daðýtýrdý. Türbelere yatýrlara çok bel baðlar hep ziyaret eder adaklar adar buralardan medet umardý. Ve iki lafýn arasýnda hep Hude Hude derdi.

Gonca Alevilik konusunda pek fazla bir þey bilmiyordu.’ Can güvenlikleri olmadýðý için sürekli Alevi olduklarýný gizleyen bir toplum dini inançlarýný nasýl çocuklarýna öðretip yerine getirebilirdi ki!’ diyordu. Yine de ailesinin tüm dayatmalara karþýn asimile olmamasý

Onu mutlu ediyordu.             

‘Ah keþke annem bu kanalý izleyebilseydi. Hem Kürtçe hem de dini konular. Çok mutlu olur hiç baþýndan kalkmazdý herhalde’ dedi.


Afþin’in Kaþanlý köyünden Elbistan’a  1960 yýlýn da taþýnmýþlar. Annesi yýllardýr yaþadýðý bu ilçede Kürtçe konuþtuðu için aþaðýlanmýþ, horlanmýþ; konuþurken Kürt olduðu anlaþýldýðýnda hep bir suçluluk duymuþtu. Babasý ‘ þu dilini bir deðiþtiremedin. Gittiðin her yerde kendini belli ediyorsun ‘diyordu. Annesi de ‘ne yapayým yapamýyorum’ diye hayýflanýyordu.   

Dilinden dolayý yaþadýðý onca þeyden sonra kendi ana dilinde bir kanal. Daha ne isterdi ki  Hude’ sinden . En çok ta Kürtçe aðýtlarýn olmasýný isterdi herhalde.

Ne yürek yakan aðýtlar yakýlmýþtý kim bilir  bu topraklarda her dil de. Genç yaþta topraða karýþanlar için. ’Ah ah dedi’ Gonca.

Din görevlisi sustu. Sýra müziðe geldi. Çok neþeli bir halay havasý çalýnca herkes kendini sahneye attý. Þen þakrak çoðu Kürtçe arabesk türküler eþliðinde  neþeyle halay çekiyorlardý. Kadýnlarýn hepsi rengarenk türbanlar takmýþtý.

Çok oynuyorlardý bu kanalda. Her þey güllük gülüstanlýktý. Bol eðlenceli  programlarla insanlar dünyadan bir haber eðleniyorlardý.

Yýllardýr süren amansýz savaþta evlatlarý  yitiren anneler var mýydý? Onlarý gören feryatlarýný duyan hiç kimse yoktu. Acýlar bile ayrýþtýrýlýyordu. Toplum tümden deliriyordu sanki.     

Yemek tarifleri falan da oluyordu  programlarda. Çoðu et yemekleriydi. Bir çok yemek tarifinde bir kilo et oluyordu malzeme listesinde. Kürtler çok zengindi herhalde bol et yiyebiliyorlardý. Kim derdi ki köylerinden sürülmüþlerde þehirlerde açlýkla boðuþuyorlar diye.

Çok yorulmuþtu. Kalkamadý kanepe den. Halaylar devam ediyordu. Südütyodaki çoðu kadýn olan konuklar oturduklarý yerlerden ayaða kalkmýþlar el çýrparak neþeyle saða sola sallanarak eþlik ediyorlardý. Onca mutlu insan nasýl bir araya gelmiþti?

Çoðu gecekondu mahallelerinden gelmiþti sanki. Gariban insanlara benziyorlardý. Televizyona çýktýklarý için çok heyecanlý görünüyorlardý.  

Gonca’nýn iþyerinden bir arkadaþý ‘otobüsleri gecekondulara gönderiyorlar ve biraz da para veriyorlar gelin kaynana doluþup geliyorlar yoksa her gün bu kadar insaný nereden bulacaklar‘ demiþti. Halay çekenleri ve salonda zevkten kendinden geçen  konuklarý izlerken arkadaþýnýn haklý olduðunu anladý. Bir görevi yerine getiriyormuþ gibi ciddiyetle halaylarýný çekiyor, allý pullu mendilleri sallayarak eðleniyordu tüm salon.

Bir süre izledi kanalý yine ne bir uzun hava ne bir aðýt hiç çýkmadý. Oysa çocukluðunda bazen köye gidince evlerine aþýklar gelir saz çalarak Kürtçe yanýk havalar söylerlerdi. Yaþar Kemal’in  Mehmet Uzun’un romanlarýnda çok okumuþtu Dengbejleri. Okurken büyülenmiþti adeta. Onlar hiç yoktu bu Kürtçe kanalda.  

Aðýtlarý düþününce annesi aklýna geldi. Gözleri doldu. Yutkundu aðlamaz ise çok kötü olacaðýný boðazýna bir yumruk oturup onu boðacaðýný biliyordu.

Aðabeyi on beþ yýl, annesi de beþ yýl önce ölmüþtü. Onlarýn acýsý bir býçak gibi yüreðine saplanmýþ onu çok derinden yaralamýþtý. Abisi onun her þeyiydi. Annesi, babasý, arkadaþý yoldaþý.1977'lerde Ankara’da birlikte okumuþlar hiç ayrýlmamýþlardý. Ama sonunda abisi onu öksüz býrakýp gitmiþti.

Gözlerinden yaþlar süzüldü usul usul. Derin bir nefes aldý. Annesinin yürek yakan dramýný hiç unutamýyordu. Hýçkýrýklarla epey aðladý. O acýlý günler gözlerinin önüne geldi.

1981 yýlý 14 Mayýs günü. Maraþ’ýn Elbistan ilçesi. Babasý Kamil efendi erkenden kahvaltýsýný yapmýþ dükkana gitmiþti.

Mercan Ana mutfakta öðlen yemeði için hamur yoðuruyor kýzlarda patates soðan falan doðruyorlar kömbe yapýlacak. Zahmetli ama çok lezzetli  bir tür börek. Kalabalýk aile kömbeyi çok yapmak lazým o yüzden harýl harýl çalýþýyorlar.

Ceyhan mahallesinde alt katý zahire ambarý olan bu iki katlý eve iki yýl önce taþýnmýþlardý. Dikdörtgen þeklinde ince uzun yol kenarýnda bir binaydý. Þardaðý’na bakan ince dar L þeklinde bir balkonu vardý.

Gonca’nýn doðduðu Güneþli mahallesi Sekili sokaktaki bahçeli evlerinden buraya göçmek zorunda kalmýþlardý.

O zamanlar eski evlerinde hep diken üstünde yaþýyorlarmýþ. Her gün solcularýn, ya da Kürt Alevilerin evlerine bombalar atýlýyor, silahlarla taranýyormuþ. Sokakta yollarý kesiliyor her ana ölümü enselerinde hissederek yaþýyorlarmýþ.

Oysa  Onlar yýllardýr bu mahallede yaþýyorlarmýþ. Hatta çocuklarýnýn kirveleri de ayný mahalleden Sünni Türklerdenmiþ.    

Bir gün akþamüstü babasýnýn yolunu kirvelerinin büyük oðlu kesmiþ ’bak amca sizi eskiden beri tanýrýz kimseye zararýnýz yok ama yine de  bu mahalleden gideceksiniz. Sizi burada istemiyoruz. Baþýnýza her an bir þeyler gelebilir’ demiþ.

Her türlü meyve aðaçlarýyla dolu bu büyük bahçeyi ve evi annesi ve babasý týrnaklarýyla yapmýþlar. Yýllardýr çocuklarýyla burada yaþamýþlar. O akþam tüm aile çaresizlik içinde aðlamýþlar.

Sonunda her þeyi yok pahasýna satýp tüm anýlarýný geride býrakýp topraklarýndan zorla sökülüp taþýnmak zorunda kalmýþlar. Nasýl olsa gitmeye mecburlar diye kimse evlerine bahçelerine pek para vermemiþ. Ýki büyük bahçelerini ve evlerini yok pahasýna satýp daha güvenlikli Alevilerin çoðunlukta olduðu Ceyhan mahallesine taþýnmýþlar. Annesi günlerce evleri ve bahçeleri için aðlamýþ. Bahçelerindeki her karýþ topraðýn her aðacýn onda anýsý varmýþ.      

Gonca kanepede yana doðru döndü. Gözyaþlarýný sildi. Þimdilerde bahçelerinin olduðu yerlerde dört  tane on katlý apartman yapmýþlardý. Mahallenin hepsi yobazlarýn dini kurumlarý ve evleriyle dolmuþ adeta onlarýn cenneti olmuþtu. Sonralarý çok deðerlenen bu mahalle de pek çok zengin türemiþti.

Doðduðu; çocukluðunun geçtiði yerler yoktu artýk. Her þeylerini zorla ellerinden almýþlardý. Eski evlerini o güzelim bahçelerini hatýrlayýnca yüreðini derin bir sýzý kaplardý. Evcilik oynadýðý; aðaçlarýn dallarýnda kitap okuduðu günleri hatýrladýðýnda hep isyan ederdi.’ Bu güzelim topraklarda halklarýn yaþadýðý zulüm hiç bitmeyecek mi?’diyordu.

Yerlerinden yurtlarýndan zorla koparýlýp baþka yerlere sürgün edilen insanlarý çok iyi anlýyordu. Bir çok tanýdýklarý akrabalarý ayný þeyleri yaþamýþlardý.

Kýzlar patates ve soðanlarý incecik doðruyorlardý. Mercan Ana hamuru yoðurmuþ ellerini yýkýyordu. Birden yüreði sýkýþtý. Ýçi cýz etti.

Babasýnýn Malatya caddesinde zahire dükkaný vardý. Kamil efendi çuvallarýn aðýzlarýný gömlek kolu gibi özenle kývýrmýþ, oraya buraya koþturup sabah iþlerini yapýyordu. Dükkanýn önünde el arabalarý alýþveriþ yapan müþterilerin yüklerini taþýmak için bekleþiyorlardý.

Hasan abisi askerdeydi Gonca’nýn. Genco abisi de Mersin’de özel bir þirkette iþe baþlamýþtý iki ay önce. Babasý yanýna bir yardýmcý almýþ oðlu askerden gelinceye kadar böyle idare ediyordu.

Genco abisi Ankara Mimarlýk ve Mühendislik akademisini 1980 yýlýnda bitirmiþ Makine Mühendisi olmuþtu.12 Eylül darbesi öncesi çok zor koþullarda okumuþ uzatarak zar zor bitirebilmiþti okulu. Annesi sað salim eve döndüðü için adaðýný yerine getirmiþ oðluna kurban kesmiþti. Oðlu Ankara’da okurken; her gün gençler tutuklanýyor, öldürülüyordu. Sokaklar kan gölüydü. Kadýncaðýzýn yüreði aðzýnda kötü bir haber gelecek diye gözüne uyku girmemiþti okul bitene kadar.  

Saat on olmuþ yavaþ yavaþ müþteriler gelmeye baþlamýþtý. Dükkana birden telaþla yandaki bankanýn müdürü girdi. Babasý kantarda bulgur tartýyordu. Þaþýrdý!  ‘Allah Allah müdürün ne iþi var bu saatte bu hayra alamet deðil bu adam sabah sabah iþini býrakýp niye geldi ki‘ diye telaþlandý.

Müdür  çekingen, üzgün söze nasýl baþlayacaðýný bilemiyor. .Sonun da kendini toparlayýp ‘Gel hele Kamil efendi iþleri býrak ‘ dedi. O sýrada dükkana baþka adamlar  da doluþtular.

Müdür kekeleyerek ‘Genco bir iþ kazasý geçirmiþ’ dedi. Kamil efendi’ sen ne diyorsun ne zaman kim dedi sana?’ diye sordu.’Bu sabah saat onda olmuþ kaza; telefon ettiler‘ dedi müdür. ’Nasýlmýþ peki hastanede mi? Müdür baþýný yere eðdi ‘baþýnýz sað olsun‘ dedi. Babasý yere yýðýldý.

Kocaman bir ateþ düþtü ocaklarýna. Dað gibi oðullarý, genç yaþýnda topraða karýþmýþtý. Gencecik bir fidan devrilmiþti.

Ankara’nýn o cehenneminde sað kurtulmuþ evine dönmüþ ama bir iþ kazasý onu ayýrmýþtý sevdiklerinden.

Gonca’yla birlikte Mersin de küçük bir evde yaþýyorlardý. Her gün‘ bu þirkette hiç can güvenliði yok iþçilerden biri iþ kazasý geçirecek diye korkuyorum. Patrona söylüyorum ama beni dinlemiyor’ diyordu.

Bir sabah yine Gonca’yý uyurken öptü ve ‘hoþça kal caným’ diyerek iþe gitti. Bu onu son görüþü oldu. Sonralarý biricik abisinin yüzünü uyku sersemliði hayal meyal hatýrlayacaktý.

Evlerine düþen ateþ alev alev yanýyordu. Bir damla su bile bulamadýlar ateþi söndürmek için. Tüm ev halký periþan bir halde gece gündüz aðlýyordu. Annesinin gözyaþlarý sel olmuþ akýyordu..

Hangi ana dayanabilirdi ki bu acýya. Daha yirmi üç yaþýnda genç bir fidan topraða devrilmiþti. Kaç yýldýr devrilen diðer fidanlar gibi.

Analar hep aðlýyordu. 12 Eylül cehennemi daha çok aðlatacaktý onlarý.

12 Eylül darbesi birkaç ay önce olmuþ; bir tusunami gibi önüne kattýðýný sürükleyip götürmüþtü. Etkileri olanca yakýcýlýðla devam ediyordu o sýralar.

Her gün gençler tutuklanýyor iþkencelerde ayný cehennemi yaþýyorlardý. Kimisinin akýbeti ya da mezarlarý hiç bilinmiyordu.

En çok da Kürt Alevilerin evlerini basýyorlardý. Evde kitap bulundurmak ya da asýlsýz bir iftira tutuklanmak için yeterliydi

   

Genco’nun ölümünü duyanlar taziyeye  geliyorlardý. Uzak Alevi köylerinden akrabalarý tanýdýklarý hep gelmiþlerdi.

Komþularýnýn çoðu  Sünni ve Türk’tü. Annesine’ Mercan bacý hoca çaðýralým da kuran okusun’ dediler. Annesinin konuþacak hali yoktu. ‘Tamam çaðýrýn gelsinler ‘dedi. Üç gün bir erkek bir de kadýn hoca evde  Kuran okudular.

Köylerden gelenler bu durumu garipsediler; ama bir þey demediler. Mercan ana hocalar okurken biraz ferahlýyor Allaha sýðýnarak teselli bulmaya çalýþýyordu.

Köylü kadýnlar gelenekleri olduðu için Genco’nun giysilerini odanýn ortasýna koyup Kürtçe aðýt yakmak istediler. Böylece ölünün akrabalarý iyice aðlar ve içlerindeki zehri dökerlerdi.

Sünni kadýnlar bir film izler gibi merakla izliyorlardý onlarý. Mercan Anayla göz göze geldiler.  

Mercan Ana’ yok yok toplayýn onlarý; aðýt yakmayýn’ dedi güçlükle. Köylü kadýnlar þaþýrdýlar. Aralarýnda sessizce Kürtçe konuþtular  buna bir anlam veremediler.  

Komþular gidince Mercan ana korkuyla ‘aman ha Kürtçe aðýt yakmayýn duyan gören olur ne olur ne olmaz. Burasý köy deðil. Evimiz yol üstünde bir þikayet eden olur çocuklarýmý alýr götürürler. Zaten tutuklamak için bahane arýyorlar’ dedi.

Kaç kez cemselerle gelip evi aramýþlar yürekleri aðýzlarýna gelmiþti. Bir þey bulamayýnca geri gitmiþlerdi. Birgün Kamil Efendiyi de silah bulunduruyor diye tutuklamýþlar bir þey bulamayýnca iki gün sonra yaþlý adamý býrakmýþlardý.

Darbeden sonra evde ne kadar kitap varsa hepsini yakmýþlardý. Aylardýr korku içinde bekleþiyorlardý. Gonca’yla Genco Ankara’da okuduðu için buradaki olaylara karýþmamýþlar dolayýsýyla onlarý tutuklayamamýþlardý. Diðer çocuklarý da Kamil Efendi çok tehdit; etmiþ hiçbiri pek bir varlýk gösterememiþlerdi.

O günlerde her yerde Kürtçe konuþmak yasaktý. Kenan Evren zaten tümden Kürtleri yok sayýyordu. ’Kürt diye bir ýrk yok. Onlar daðda karda yürürken kart kurt diye ses çýkaran Türklerdir ‘diyordu.

Var olmayan bir toplumun aðýtlarý da olamazdý onlarda yasaktý doðal olarak

Ve düþen ateþle alev alev yanan bu evde belki bir su damlasý olup ateþi söndürecek olan aðýtlar yakýlamadý.

Oysa böyle genç ve yiðit birine ne aðýtlar yakýlýrdý. Yüzyýllardýr hep böyle olmamýþ mýydý?  

Mercan Ana diline dolanan Kürtçe sözcükleri haykýrarak daðý taþý inletemedi. Oysa çok güzel maniler ninniler söylerdi bebeklerine. Gonca hep hatýrlardý annesinin uydurduðu türküleri manileri. Edebi yeteneði de vardý genetik olarak; dedesi de büyük bir ozanmýþ eskiden.

Haykýramadýðý sözcükler gerisin geri giderek onu boðdu kör kuyulara hapsetti. O babayiðit fidanýyla baðýrýp çaðýrarak konuþamadý; doya doya aðlayamadý.

Nasýl ki tüm dünyada bütün toplumlar anadilinde aðýt yakýyorsa; O da sadece anadilinde aðýt yakabiliyordu.

Nasýl ki kuþlar köpek gibi havlayamýyorsa, Almanlar Japonca konuþamýyorsa Mercan Ana da anadilinden baþka bir dilde aðýt bilmiyordu. O da yasaktý.

Zaten çok acý olan yürek paralayan aðýtlar; yakýlamayýnca bir zehre dönüþüp Onun ruhunu hepten zehirlediler.       

Gonca Þardaðý’na bakar bakar aðabeyine kýzardý ’nasýl beni yanlýz býrakýp gittin. Ben nasýl yaþarým sensiz’ diyerek gözyaþlarýna boðuluyordu.’ Keþke aç susuz kalsak bir köþede dilenci olsak evimiz baþýmýza yýkýlsa ama abim yaþasaydý’ diyordu.

Neydi bu?

Ölüm gerçeðini çok acý bir kayýpla tatmýþtý Gonca.

Kanadý çok derinden kopmuþtu. Her gece rüyasýnda abisini görüyor yine sabahlara kadar politik sohbetler yapýyorlardý. Uyandýðýnda tekrar gözyaþlarýna boðuluyordu. Onu okullara yazdýran okumasýný saðlayan her þeyi öðreten öðretmeni de yoktu artýk. Bu kocaman dünyada yanlýz kalmýþtý.

Yýllar sonra bile Onun yerini hiç kimse dolduramayacak ve kanadýndaki yara izi hiç kapanmayacaktý.

Annesinin içindeki yangýn aylar geçmesine raðmen hala sönmemiþti. Evin içinde duramýyordu. Odalar onu boðuyor kendini sürekli balkona atýyordu. O kocaman bahçeli evlerden çocukluðunun geçtiði mor sümbüllü baðlardan sonra bu evde kendini  bir kafeste  hissediyordu zaten.

Balkonun en dip köþesine gider; biri duyacak diye de korkardý. Þardaðý’nýn doruklarýna bakarak ses sizce Kürtçe bir þeyler mýrýldanarak için için aðlardý. Gonca’yý görünce susar O da aðlayacak diye endiþelenirdi. Abisine ne kadar düþkün olduðunu bilmeyen yoktu. Kýzcaðýz aklýný yitirecek diye korkuyorlardý.

Gonca onun bu haline çok üzülür acýsý daha da katmerlenirdi.

Ne olurdu sanki annesi de dünyada evladýný kaybeden tüm anneler gibi özgürce anadilinde aðýtlar yakabilseydi. Feryatlarý daðý taþý delip inletebilseydi.

Bir ana olarak bu kadarýna hakký yok muydu? O da bir insan deðil miydi? Ne yapmýþlardý da bunca zülüm görüyorlardý?

Niye komþu kadýnlar ’aðla bacým korkma içindeki yangýný söndürecekse Kürtçe baðýr çaðýr; aðla ki zehrin aksýn‘ demediler? Onlarýn evlatlarý yok muydu? Onlar ana deðil miydi? Niye öylece garip yaratýklara bakar gibi bu acýlý insanlarý seyrettiler?

 

Tuhaf bir insan olmuþtu Mercan Ana. Hayalet gibi oðluna kavuþmanýn hayaliyle öylesine yaþýyordu. Mezar yerini bile hazýrlamýþtý yavrusunun yanýna gömülmek için.

Hergün Hudesine yalvardý canýný almasý için. Yaþamak bir zulümdü artýk onun için.

         

Hudesi Ona iki kýzdan sonra çok güzel bir evlat vermiþ; ama onu da geri almýþtý.

12 Eylül cehenneminden sonra Elbistan bir çok Kürt Alevi’ye ve solcuya artýk iyice dar gelmeye baþlamýþtý. Birer birer yurtlarýný evlerini bahçelerini anýlarýyla birlikte geride býrakýp baþka illere, ülkelere savruluyorlardý.

Gonca’lar da Mersin’e göçtüler.

 

Yiðidine yakamadýðý aðýtlar Mercan Anayý boðdu; içinde biriken yaralar hiç iyileþemedi. Sonunda ciðerleri daha fazla dayanamadý bu derin acýya.

Ýlk astým krizini geçirdiðinde Gonca Erzurum’da idi. Zar zor kalp masajýyla yaþama döndürdüler bu yaralý yüreði. Gonca o karlý kýþ gecesinde zor bir yolculuktan sonra Mersin’e gitti ve annesine kavuþtu. Yaþýyordu.

Ama O hiç yaþamak istemiyordu ki. Üç yýl daha zoraki yaþadý.

Sonra sessizce kimseyle vedalaþmadan ikinci astým krizin de oðluna kavuþtu. Daha  atmýþ dört yaþýndaydý.

Oysa akrabalarý çok uzun ömürlüydü. Dedesi yüz on yýl yaþamýþtý.

Abisinin ölümüyle kýrýlan kanadýný daha da acýtarak uçup gitmiþti annesi. ‘Tosunum Tosunum Yayladaki Sosunum’ diyemeyecekti artýk.

Mercan ananýn acýlarý sonunda dindi ve huzura kavuþtu. O zaten ruhen yýllar önce ölmüþtü. Çocuklarýný suyla hamur yoðurur gibi sevgiyle yoðurmuþ; kendi gibi merhametli insanlarý seven sayan güzel evlatlar yetiþtirmiþti.

Hiç kimseye bir zararlarý dokunmamýþ ama tüm yaþamlarý boyunca da hep zulüm görmüþlerdi. Tek suçlarý  Kürt ve Alevi olmalarýydý.

Mahkeme hiç kimseyi tutuklayýp yargýlamadý. Genco’nun ekibindeki iþçiler hiçbir þey görmediklerini söylediler.

Ýnþaat halindeki binanýn kalorifer tesisatý projesini yürütüyordu Genco. Üçüncü kattan aþaðý düþtüðü görülmüþtü. Öyle dediler

Acýlý aile kendi derdiyle yanýp tutuþurken iþletme sahibi iþçilere  ve gerekli yerlere rüþvet vererek iþini halletmiþti. Ýnsanca çalýþma koþullarýndan uzak; can güvenliði hiç olmayan ve sistemin iþverenleri koruduðu bir ülkede bir gencecik insan daha iþ kazasý yüzünden yaþama veda etmiþti. Suçlu yoktu. Hiç kimse para cezasý bile almadý.

 

Mercan Ana oðlu için verilen tazminat parasýný Afþin kaymakamlýðýna baðýþlayarak Onun adýna mezarýnýn bulunduðu Kaþanlý köyünde  bir okul yapýlmasýný istedi.’ Bu parayla okul yapýlmaz’ dediler. Daha sonra o para ne oldu hiç kimse bilmedi o acýlý günlerde kimse paranýn akýbetini sormadý. Zaten 12 Eylül cuntasýnýn hükümetine kimin haddineydi bir þey sormak.

Gonca yýllar sonra ’hiç olmasa bir okulun sýnýfýna, laboratuvarýna, bahçedeki çeþmesine vs ismi verilebilirdi. Parayý aldýlar ama Kürt ve Alevi bir aileden geldiði için bu talebimizi hiç önemsemediler ’.diye hayýflanmýþtý.

Vergilerini eksiksiz ödemelerine raðmen bu köylere gerekli hizmet hiç gitmezdi. Devlet dairelerine dertlerini anlatamazlardý. Kimse onlarý doðru dürüst dinlemez insan yerine de koymazdý. Zaten bir çoðu Türkçe'yi de iyi konuþamýyordu.

Devletin  tüm ülkede Aleviler için yaptýðý en büyük hizmet; ihtiyaçlarý olmadýðý halde onlara hiç sormadan köylerine cami yapmaktý. Yol su elektrik için bulunamayan paralar; ne hikmetse þatafatlý çok paralara yapýlan camiler söz konusu olduðunda fazlasýyla bulunuyordu.

Yýllarca Alevi köylerine cami yapýlarak Türkiye’de bir çok Alevi köyü asimile edildi. Tokat’ta Cumhuriyetin ilk yýllarýnda yüzde seksen olan Alevi nüfusu þimdilerde yüzde yirmilere düþmüþtü. Arada ki fark eriyip gitmiþti. Bu devletin çok büyük bir baþarýsýydý.

Maraþ’ta, Çorum’da, Sivas’ta Dersim’de Aleviler sadece inançlarýndan dolayý hep katledildiler. Yaþam haklarý ellerinden alýndý. Alevilerden baþka bunu ne duyan oldu ne de gören.

Sünni kýzlarý baþörtülerinden dolayý zulüm çekiyor inanç özgürlüðü yok diye ortalýðý ayaða kaldýran sözde her þeyi en iyi bilen bazý sosyalistler; inançlarýndan dolayý yaþam haklarý ellerinden alýnan bir toplumu hiç görmediler.

Oðullarýna ana dilinde aðýt yakamayan analar da var mýdýr bu ülkede diye hiç düþünmediler. ‘Biz sýnýf mücadelesinden yanayýz’ diyerek içkili masalarda vataný kurtardýlar. Yýllardýr kan akýtýlan bu topraklarda; 12 Eylül cehenneminin yok ettikleri ve maðdurlarý üzerinden nemalanarak çoðu kör ve saðýr olarak yaþadýlar. Ve halen yaþýyorlar.      

Yýllar sonra Gonca Diyarbakýr’a gitti. Ora da kendini çok özgür ve mutlu hissetti. Sokaklar da  iþyerlerin de herkes Kürtçe konuþuyordu. Yýllarýn verdiði özlemle ‘bir rüya damýyým, yoksa burasý baþka bir ülkemi‘ diyerek çok garip oldu. Çat pat anlayabildiði Kürtçesiyle konuþma dilinde þiirler yazmaya çalýþtý. Yýllarýn biriktirdiði duygu seli baraj kapaklarý açýlan bir su gibi boþaldý.

Yýllarca memleketinden uzak sürgün hayatý yaþayan ve sonunda erken yaþta; en verimli çaðýnda ölen Kürt yazar Mehmet Uzun’un mezarýný ziyaret etmek istedi.

O görkemli surlarýn dýþýnda; Diyarbakýr’ý yüksek bir tepeden seyreden çok büyük bir mezarlýk. Tepenin etekleri de mezarlarla dolu.

Gonca yazarýn mezarýna ulaþmak için epey yürüdü. Akþam kararýyordu. Ama O vazgeçmedi tek baþýna mezara ulaþýncaya kadar tüm gücüyle yürüdü. Sonunda yazarýn mezarýna ulaþtý. Etrafý parmaklýklarla çevriliydi mezarýn yanýna kadar  gidemedi. Orada gördüðü bir çocuða sýmsýký tuttuðu çiçeði verdi. Çocuk demir parmaklýklardan atlayýp çiçeði mezara koydu. Ustaya sevgiyle veda ederek oradan uzaklaþtý. Ne çok insan ölmüþtü yýllar süren savaþta. Mezarlýk ölüler þehriydi adeta. Her sokak baþýnda bir taziye mekaný vardý Diyarbakýr’da.Dolup dolup boþalýyordu o mekanlar.

Kim bilir ne aðýtlar yükselmiþti Diyarbakýr’daki evlerden gökyüzüne. Ne çok ananýn feryatlarý daðlarý delmiþti. Ama gören duyan yoktu. Sanki bu acýlar hiç yaþanmamýþtý.

Oysa yüreðin, acýlarýn rengi yoktu. Doðu'da, Batý'da yaralar hep aynýydý. Ama acýlarda ayrýþtýrýldý. Analarda ayrýþtýrýldý.         

Gonca en son gün Dengbej evine gitti. Avluda oturan Dengbejlere abisinin talihsiz ölümünü anlattý ve ona aðýt yakmalarýný istedi. Dengbejlerden biri etrafý eþsiz surlarla çevrili; asýrlardýr bir çok halkýn yaþadýðý bu týlsýmlý  þehirde genç bir yiðit için Kürtçe aðýt yaktý. Bu güzel aðýt mavi gökyüzünde yankýlandý.

Dengbejin o yürek yakan  uzun aðýtýyla  Gonca’nýn yýllardýr dinmeyen gözyaþlarý birleþti aktý aktý sel oldu Dicle nehrine ulaþtý.

Sonunda annesinin yiðidine yakamadýðý aðýt yakýlmýþtý. Kendisini kuþ gibi hafif hissetti. Abisinin ve annesinin onu gördüklerini ve özellikle annesinin çok mutlu olduðunu duyumsadý. Gülümsedi.

Dengbej evinden çýktý. Daracýk gizemli; yüzyýllardýr bir çok halkýn yaþadýðý Diyarbakýr sokaklarýnda yürürken acýklý bir aþk destanýnýn sesi yükseliyordu gökyüzüne  Dengbej evinden.          

Gonca gözyaþlarýný sildi. TV 6'da baþka bir konuk vardý. Bu arada yemeklerde piþmiþ konuklar iþtahla yiyordu.

Konuþan konuk kimdi neciydi  tanýtýlýrken duymamýþtý. Ama Onun da sözü dönüp dolaþtýrýp dini konulara getirdiðini anlamýþtý.

Televizyonu kapattý. Gidip soðuk suyla uzun uzun yüzünü yýkadý. Biraz kendine gelince koridorda ki poþetleri alýp mutfaða geçti.

O sýrada kapý çaldý. Gelen alt komþusu ve oðlu  Ramazan’dý. Gonca onun manevi anneannesiydi. Bu evde doðmuþ koynunda uyutmuþtu onu. Daha üç buçuk yaþýndaydý.  

‘Nenni ben deldim‘ dedi kollarýna atýldý.Çocuða sým sýký sarýldý. Bu iyi gelmiþti Gonca’ya. Ramazaný çok sever bir gün görmese çok özlerdi. Kan baðýnýn hiç önemi yoktu onun için; öz torunu gibiydi.

Onun Sünni ve Türk biri olduðu hiç aklýna gelmezdi. O bir çocuktu sadece. Ve kendisini çok seviyordu.

Türk ve Sünni olarak doðmayý Ramazan istememiþti. Týpký  Kürt ve Alevi, Arap Ýngiliz, Ermeni, Alman, Roman vs. olarak doðan bebekler gibi.

Yaþadýðý onca þeye raðmen hiç kin tutmuyordu Gonca. Ýnsanlarý çok seviyor ve insan olduklarý için saygý duyuyordu   herkese .

Ama halen apartmanda ki bazý komþularý Ýzmir’in göbeðinde iki binli yýllar da Onu Kürt ve Alevi olduðu için dýþlýyorlar ötekileþtiriyorlardý. Apartmanda ona selam  vermeyenler bile vardý. Annesi babasý öldüðünde baþ saðlýðýna dahi gelmemiþlerdi.

Ramazan büyüdüðünde yine sever miydi acaba nennisini? Yoksa Hrant Dink’i öldüren bir katil mi doðardý ondan; bilinmez….

 

Göknur YAZICI


 24.07.2015/ ÝZMÝR

            

*Annesinin Gonca evli barklý kocaman çocuklarý varken bile ona sarýlýp sarýlýp öptüðünde   söylediði ve kendi uydurduðu tekerleme. ( sosun sümbül demek Kürtçe.)

 

Son Güncelleme Tarihi: 25 Aðustos 2015 16:41

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.