"Bir kent ona sahip çıkanlarındır". Ya yemek?

01 Mart 2007 05:38 / 1810 kez okundu!

 

Geçenlerde bir yemek kitabını araştırırken çok sevdiğim ve çocukluğumdan beri zevkle yediğim, annemin enfes yemeklerinden biriyle karşılaştım; yaprak sarma. Annem muhtemelen annesinden gördü bunu, anneannem de belki buradan belki Selanik’ten. Sonuçta nerden geldiği bu anlamda benim için çok önemli değil. Sonuçta benim çocukluğumdan beri severek yediğim, kabullendiğim ve İzmir’de sıklıkla yapılan, İzmir’in kent hafızasına da yerleşmiş ve bizi, buraları tarif den bir yemek olarak bilirim ben bu yaprak sarmayı.

Cumhuriyet döneminden bu yana genel olarak İzmir’de Kentleşme ve Kentlilik kavramlarının algılanması ve uygulanması konusunda kenti yönetenler ve kentte yaşayanlar olarak pek de başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz. Doğal olarak bunun sonucunda çarpık kentleşme, gettolaşma, ayrımcılık, sosyal yaşamda kalite azalması, vasıfsız insan kalabalığının artması gibi toplumsal sorunlarla karşı karşıya gelindi.

Bu sorunların sebebi olarak da kimi zaman kentin aldığı yoğun göç, kimi zaman da siyasi tercihler, ekonomik politikalar ya da ideolojiler gösterildi.

Buna karşın, İzmir’e yeni göçen veya nüfusu İzmirli olmayan birçok kişinin yerleşik ve köklü birçok İzmirliden daha büyük bir heyecanla kentini sahiplendiğini de gözlemlemekteyiz. Bu nedenle ben “Bir kent ona sahip çıkanlarındır” sözünü çok benimsiyorum.

“Bir kent ona sahip çıkanlarındır”… Ya yemek?

Geçenlerde bir yemek kitabını araştırırken çok sevdiğim ve çocukluğumdan beri zevkle yediğim, annemin enfes yemeklerinden biriyle karşılaştım; yaprak sarma. Annem muhtemelen annesinden gördü bunu, anneannem de belki buradan belki Selanik’ten. Sonuçta nerden geldiği bu anlamda benim için çok önemli değil. Sonuçta benim çocukluğumdan beri severek yediğim, kabullendiğim ve İzmir’de sıklıkla yapılan, İzmir’in kent hafızasına da yerleşmiş ve bizi, buraları tarif den bir yemek olarak bilirim ben bu yaprak sarmayı.

İncelediğim kitapta ise bir Sefarad yemeği olarak tarif ediliyor. Ben bu yemeği Rum ve Türk mutfağı kitaplarında da sıkça görüyorum. Hatta sarmanın lahana ile yapılanı Romanya’da çok seviliyor ve özel günlerde masalarının baş kösesine yerleşen bu yemeği milli yemek olarak tanıtıyorlar. Adı da “Sarmale” ne kadar ilginç değil mi?

Pekiiii, Orta Asya’dan gelip Saray Bosna’ya kadar uzanan ve İzmir’de ve çevre bölgelerde düğünlerin baş yemeği olan keşkeğe ne demeli?…. Ya boyoz? Neredeyse İzmir’le özdeşleşmiş bu böreği İzmir’e 1492 den sonra buralara yerleşen İspanyol Yahudilerinin kazandırdığını ve yine İspanyol kültürünün devamı olan Arjantin, Şili, Peru, Meksika gibi ülkelerde özellikle Yahudi nüfusun olduğu bölgelerde tüketildiğini biliyor muyuz?.

Yemekleri tek bir kavim, topluluk ya da ülkeye sahiplendirmeye çalışmak ne kadar büyük haksızlık!

Yemeklerin orijinlerini araştırıp bulmanın çok önemli bir iş olduğu kesin, ancak yukarıda anlatmaya çalıştığım anlamda galiba daha önemlisi ona sahip çıkabilmek…

Önceki bir yazımda her yemeğin tarihsel bir belge niteliği taşıdığından bahsetmiştim. Yaprak sarmaya birçok medeniyet ve kültür tarafından sahip çıkılması bu kültürler arasındaki ilişkiyi, paylaşımı ve bağı anlatmıyor mu sizce? Ya da daha başka neler anlatıyor, varın siz düşünün. Bu anlamda yemek sadece tarihsel bir belge değil aynı zamanda kültürel bir arguman haline de gelmiyor mu?

Sayın Ekrem Akurgal’ın büyük çabalarla çıkardığı eski İzmir, bir İon kentidir diye ona sahip çıkmayacak mıyız? Ya da Agora Romalıların diye? Peki ya Efes? Ya diğerleri……

Peki ya yaprak sarma??? Biber dolma???? Ya diğerleri.

Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Ahmet Piriştina döneminde yeniden gündeme gelen kentlilik ve kentleşme kavramları ile birlikte kentimizde fiziki yapılanma, sosyal ve kültürel alanlarda yaşanan belirgin değişimlerin birçoğumuz ayırdındayız.

Bu kentte yetişmiş, yaşamış ve kendini buralı duyumsayan her kurum ve bireyin mesleği ya da ilgi alanı doğrultusunda kendi yaşamına ve köklerine sahip çıkarak bu kente olan minnet borcunu ödemesi gerektiği kanısındayım.

Kentlilik bilincinin yerleştirilmesi ve yaygınlaştırılması, kente karşı işlenen suçların azalması, sosyal yaşamın canlanması, bugünlerde özellikle yoğun hissettiğimiz “başkası” olana, “diğer” olana azalan tahammül ve hoşgörünün yeniden kazanılması, gelecek nesillere daha iyi ve kaliteli bir yaşam ortamı hazırlanabilmesi için tek çaredir. Tüm bunlar için gerekli olanlar, paylaşım ve hoşgörü kentimizin geleneklerinde ve yapısında zaten var.

Sanırım sadece bakmasını bilmeliyiz.

Sevgi ve lezzetle kalın

Gökhan Dökmeoğlu

www.izmirizmir.net="" href="http://www.izmirizmir.net/modules.php?set_albumName=album32&id=zeytbi
berdolmgd&o">http://www.izmirizmir.net/modules.php?set_albumName=album32&am
p;id=zeytbiberdolmgd&o
p=modload&name=gallery&file=index&include=view_photo.php "> Zeytinyağlı Biber Dolması fotoğrafı ve tarifi için tıkla

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.