TKP ve UDD

19 Nisan 2019 22:47 / 1483 kez okundu!

 

 

1920'de Bakü'de kurulan Türkiye Komünist Partisi (TKP), kurucularının önemli bir bölümü, Yunan işgaline karşı savaşmak üzere Anadolu'ya geldiğinde Mustafa Kemal'in 'fedaisi' Topal Osman'ın adamları tarafından katledilince uzun süre başını kaldıramadı. Egemen 'cumhuriyet' tarafından sürekli baskılandı. Tutuklamalar, mahpusluklar, ölümler yaşadı. Ta ki 1973'e kadar. Bu uzun dönemde Türkiyeli komünistler değil siyasi çalışma yapmak, olağanüstü gizlilik koşulları ile ancak varlıklarını koruyabildi.

 

****

 

TKP ve UDD

 

1920'de Bakü'de kurulan Türkiye Komünist Partisi (TKP), kurucularının önemli bir bölümü, Yunan işgaline karşı savaşmak üzere Anadolu'ya geldiğinde Mustafa Kemal'in 'fedaisi' Topal Osman'ın adamları tarafından katledilince uzun süre başını kaldıramadı. Egemen 'cumhuriyet' tarafından sürekli baskılandı. Tutuklamalar, mahpusluklar, ölümler yaşadı. Ta ki 1973'e kadar. Bu uzun dönemde Türkiyeli komünistler değil siyasi çalışma yapmak, olağanüstü gizlilik koşulları ile ancak varlıklarını koruyabildi.

TKP, '1973 atılımı' denilen hamlesiyle tarihinde hiç olmadığı genişlikte kitlelere ulaştı. DİSK içinde etkinleşti. Türk-iş içinde mevziler edindi. Böylece temsilcisi olduğunu öne sürdüğü işçi sınıfı ile buluştu. Bunun yanında öğretmen, aydın, gençlik, kadın ve barış örgütlenmeleri içinde de etkinlik kazandı. Bu dönemde TKP, kitlelerin karşısına yeni bir programla çıkmıştı. Bu programda Türkiye'nin 'milli' ve demokratik devrimini tamamlayamadığı,, Türkiye burjuvazisinin bu görevi yapmaya mecalinin olmadığı, bunu tamamlama görevinin artık işçi sınıfına kaldığı, işçi sınıfının bunu tek başına gerçekleştiremeyeceği, bu nedenle köylülük ve ulusal burjuvazi ile ittifak yapması gerektiği tahlili yapılıyordu.

Bu ulusal demokratik devrim (UDD), emperyalizme ve onun işbirlikçisi 'yerli' tekelci burjuvaziye karşı yapılacaktı. Bir anlamda ikinci bir kurtuluş savaşı olacak, emperyalist bağımlılıktan kurtulunacak ve o zamanki sosyalizmin kalesi Sovyetler Birliği ile dayanışma halinde ileri demokratik bir düzen yoluyla sosyalizme yürünecekti.

Bu program o zamanlar çok tartışıldı. 'Sol' çevrelerden çok eleştiri aldı ama TKP bu hedefleri kitlesine mal etmeyi başardı. Daha sonraları 'ileri demokrasi' kavramı AK Parti tarafından sahiplenildi. TKP'nin 'ulusal', AK Parti'nin 'yerli ve milli' dediği burjuvazi AK Parti aracılığıyla hükümet oldu. TKP'nin 1973 programında öngördüğüne benzer şekilde demokratik dönüşümleri gerçekleştirme mücadelesine girdi. Bu öncelikle 12 Eylül faşizminin etkisini ortadan kaldırma ve Amerikancı askeri vesayete son verme mücadelesi idi.

AK Parti'nin siyaset arenasına çıktığı zamanda artık Sovyetler Birliği dağılmış, sosyalizm fikri gözden düşmüş, TKP tarih sahnesinden çekilmiş idi. Ama gelişmeler TKP'nin 1973 programındaki öngörülerine benzer şekilde seyrediyordu sanki. AK Parti işçilerin, 1970 li yıllara göre sayıca azalmış olsa da köylülerin, gençlerin kadınların, aydın ve sanatçı kesiminin önemli bir bölümünün, 'yerli ve milli' sermaye çevrelerinin, desteğini almayı başardı. Önce vesayete kafa tuttu, bu mücadelede darbe ve kapatılma tehditleriyle cebelleşti ve bunları yendi. Ardından Türk-Kürt barışmasını yeniden sağlamak istedi. Kürtler üzerindeki inkar ve zorla asimilasyon politikalarına son verdi, Kürtlerin kimliğini ve pek çok demokratik hakkını tanıdı, Dersim katliamı için özür diledi. Anadolu'nun birliğini yeniden sağlama yolunda Ermenilerin tehcir sırasında uğradığı kıyım için taziye yayınladı.

AK Parti bir yandan da milli politikalar izliyor ve giderek emperyalist hegemonyadan uzaklaşma çabalarına giriyordu. Bu süreçte Amerika ile çelişkisi giderek keskinleşti. Zıtlaşmaya dönüştü. ABD, FETÖ aparatını kullanarak AK Parti'yi devirmeyi denedi ama başaramadı. 15 Temmuz 2016'da gerçekleşen bu olay bir devrime yol açtı. Halk milyonlarcasıyla devrime sahip çıktı. Bir ay boyunca sokaklarda meydanlarda geceli gündüzlü demokrasi nöbeti tuttu.

Bütün bunları anmaktaki amacım gelişmeleri,TKP''nin UDD programının hayata geçtiğine yormak değildir. Elbette içinde bulunduğumuz durum, TKP'nin yapmak istediği değildir. Ama dikkate değer benzerlikler vardır. Türkiye millici ve demokratik bir yolda ağır aksak da olsa ilerlemektedir. Benim altını çizmek istediğim TKP'nin, tarihsel başka bir yanılgısıdır.

Ne yazık ki TKP, ulusal burjuvazinin siyasi temsilcisinin CHP olduğunu sandı. Uzun yıllar ülkeyi tek parti diktatörlüğü ile yönetmiş olduğunu, kendi kurucularını katlettiğini, Alman Nazizmi ve İtalyan Faşizmi ile ''dostane' ilişkiler kurduğunu, Kürtler üzerindeki inkar ve baskı politikalarının uygulamaya koyucusu olduğunu göz ardı etti. Onunla antiemperyalist ve millici bir çizgide ittifak yapabileceğini sandı. Bağımsız aday çıkarabilecek duruma gelene kadar kendisine yöneltilen 'CHP kuyrukçusu' eleştirisine rağmen bütün seçimlerde CHP'yi destekledi.

Tabi sonuçta ne ulusal burjuvazi sandığı CHP ile ittifak, ne UDD ne de ileri demokrasi olamadı. Marks der ki; 'tarihte ne olmuşsa başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur'. Ama yine de kafama takılan önemli bir sorudur. Acaba TKP ulusal burjuvaziyi doğru teşhis edebilseydi, onunla ittifakın yollarını arasaydı, kendi kitlesini buna ikna edebilseydi, Müslüman çoğunluğun kutsallarına saygı göstererek onlarla samimi ve yakın ilişkiler kurabilse, o zamanki ulusal burjuvazi, bugün Rusya ile olduğu gibi Sovyetler Birliği ile yakın ilişkilere sıcak bakabilseydi, Kürtlerin desteği antiemperyalist yola kazanılabilseydi 12 Eylül Amerikancı faşist darbesi engellenebilir ve 'yerli ve milli' yola daha erken girilebilir miydi? Eğer öyle olsaydı TKP de şimdi tarih sahnesini terk etmiş olmaz fakat büyük değişim geçirmiş olurdu. Her halükarda Türkiye antiemperyalist devrim yolunda çok daha fazla mesafe almış olurdu.

 

Firuz TÜRKER

17.04.2019

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.