EMRET BAKANIM

22 Şubat 2019 12:45 / 1214 kez okundu!

 

 

Yirmi birinci yüzyıl, devlet yönetimimde bürokrasinin etkisinin azalacağı, halkın etkisin daha da artacağı bir yüzyıl olacak gibi görünüyor. Bu da demokrasi kavramına genişlik kazandırıyor. Başkanlık sistemini seçen devletlerin dünya siyasetinde etkisi artıyor. Demokrasinin 'halk yönetimi' olduğunu kavrayamayan, başkanlık sistemlerini 'tek adam yönetimi' sanıyor. Eğer denge ve kontrol mekanizmaları sağlam kurulursa hiç de öyle değil. Ama bu sistemler, yetkili kurullara değil de bizzat halkın kendisine dayanmalı.

 

****

 

EMRET BAKANIM

 

Hoş bir İngiliz dizisiydi. İlgiyle izlerdim. Epey de tutulmuştu. Yirminci yüzyıl devletinde, seçilmişlerin göstermelik, atanmışların kararların alınmasında etkin olduğunu işlerdi. Yirminci yüzyıl devletleri birer 'bürokratik devlet' idi. Bürokrasinin borusu öterdi.

Bu diziden demokratik devletlerin göstermelik olduğunu anlardım ben. Halkın tercihleri yönetime pek az yansıyordu. Halk ikincil, bürokrasi esastı. İngiltere halkı brexite karar verdi ama parlamento engellemeye çalışıyor. Halbuki demokrasi dediğimiz şeyde, karar mekanizmalarında halkın etkisi daha fazla olmalıydı. Yani sadece seçimden seçime değil, ara süreçlerde de halkın etkisi olmalıydı. Demokrasiler birer vekalet demokrasileri idi. Bazen koalisyonlar oluyor,sevaplar birinci ortağa yazılıyorken, hataların faturasının kime çıkarılacağı güme gidiyordu.

Yirmi birinci yüzyıl, devlet yönetimimde bürokrasinin etkisinin azalacağı, halkın etkisin daha da artacağı bir yüzyıl olacak gibi görünüyor. Bu da demokrasi kavramına genişlik kazandırıyor. Başkanlık sistemini seçen devletlerin dünya siyasetinde etkisi artıyor. Demokrasinin 'halk yönetimi' olduğunu kavrayamayan, başkanlık sistemlerini 'tek adam yönetimi' sanıyor. Eğer denge ve kontrol mekanizmaları sağlam kurulursa hiç de öyle değil. Ama bu sistemler, yetkili kurullara değil de bizzat halkın kendisine dayanmalı.

Türkiye bu hendeği aştı. Şimdi kararlar daha çabuk ve seri alınıyor. Başkanlık sistemine geçilmemiş olsaydı, ne Temmuz'daki ekonomik saldırı bu kadar kısa sürede aşılabilir, ne de tanzim satışları böyle çabuk örgütlenebilirdi. Bir tembel hayvan metabolizmasıyla hareket eden bürokrasi, elli çeşit engelleyici ve de geciktirici fikir üretirdi. Bürokrasi, işin yapılmasından çok, kendisine zarar vermeyecek şekilde nasıl yapılması gerektiğine kafa yorar. Çok da risk görürse yapmaz. Yıllarca devletle olan işlerimizi görürken bürokrasiden şikayetçi oluşumuz bundandır.

Amerika'da başkanlık sistemi olmasına rağmen Trump, ne duvarı yapabiliyor ne de Suriye'den çekilebiliyor. Bürokrasi direniyor. Devletin çalışması hantallaşıyor, kilitleniyor. Bu kararların doğru ya da yanlışlığı tartışılabilir. Fakat neticede o kararların bir sorumlusu var. Zamanı gelince seçimlerde hesabını verecek. Ama bürokrasi, kendi kararlarını dikte etmeye, Başkanı engellemeye çalışıyor. Halbuki o başkan, seçim propagandasında bu düşünceleri açıkça belirterek seçim kazandı. Yani halk bile bile oy verdi. Ama bürokrasi kırk dereden su getiriyor. Bürokrasinin bir sorumluluğu yok. Hesap verecek değil. O nedenle kendi kararlarını uygulamaya devam etmek istiyor. Başkanın, kendisini farklı bir yöne yönlendirmeye çalışmasını kabullenmiyor. Onu kararlarından caydırmak için 'Rusya'nın seçim manipülasyonundan' tutun da Trump'ın cinsel tacizciliğine varıncaya kadar gerçek ya da uydurulmuş bir takım argümanlarla 'azil' edilmesiyle tehdit ediyor.

Amerikan başkanlık sistemi eski bir sitemdir. O nedenle bürokratik engellere takılınmayacak mekanizmalar yerine, başkanı sınırlayacak mekanizmalar düşünülmüş. Bu nedenle bürokrasi, seçilmiş başkanın karalarına direnebiliyor. Halbuki durum yazının başlığında olduğu gibi 'emret bakanım' ya da başkanım şeklinde olmalıydı. Ne yazık ki o dizide bakan ya da başbakan, ya da başkan emreder gibi görünse de boruya üfleyen hep bürokratlar olmaktaydı. Bu yüzyılda bunu değiştirecek, karar mekanizmalarında, halka hesap verme konumunda olanların etkisini arttıracak sistemler daha ağılık kazanacak gibi duruyor. Yani demokrasi kavramı daha bir genişleyecek.

Böylece yönetime güvensizlik besleyen sistemlerin yerine, güven kavramını geçiren sistemler ağırlık kazanacak. Ya yönetim o güveni kötüye kullanırsa tartışması boş bir tartışmadır. Zaten bunda bile güvensizlik var. Hitlerleri, Mussolinileri o 'güvensizlik' üzerine inşa edilmiş sistemler ortaya çıkarmıştır. Kaldı ki hangi çağdayız. Zaman aynı zaman, halklar aynı halklar değil. 15 Temmuz'da tarihsel karara damgasını vuran bir halk yabana atılamaz.

 

Firuz TÜRKER

20.02.2019

 

Son Güncelleme Tarihi: 24 Şubat 2019 16:42

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.