DÜNYANIN MAZLUM MİLLETLERİ

26 Eylül 2018 09:43 / 1581 kez okundu!

 

 

Günümüz solu, bu mücadelede mazlum ulusların yanında yer almıyor. Karşı saflara transfer oldu. Emperyalist merkezlerdeki sol, kendi burjuvazilerinin politikalarını destekliyor. Bu ülkelerdeki sesi pek fazla çıkmayan azınlık sol gruplar bunun istisnasıdır. Fakat klasik sosyal demokrat ya da sosyalist partiler birinci yolu izliyorlar. Onlar, birinci dünya savaşı çıktığında da aynı politikaları seçmişler, savaş yanlısı bir tutum izlemişlerdi. İşte bu yüzden metropol ülkelerde ırkçılık yayılıyor, güçleniyor, yeni bir büyük savaş tehdidi oluşumunu güçlendiriyor. Bu, dünyanın yeniden bir paylaşım savaşı olacaktır. Hatta şimdiden bölüşmeye, pay etmeye başladılar bile. Bu süreçte birbirleri ile de sürtüşüyor, çatışıyorlar.

 

****

 

DÜNYANIN MAZLUM MİLLETLERİ

 

Yirminci yüzyıl emperyalist sömürgeciliğe başkaldırı yüzyılıydı. Çin'den Küba'ya, Vietnam'dan Mozambik'e, Angola'dan Nikaragua'ya, Afrika ve ön Asya ülkelerine kadar pek çok sömürge ülke, büyük bedeller ödeyerek bağımsızlık savaşları verdi. Bir kısmı başaralı oldu, bazıları olamadı. Ama tarihe 'ezilen ulusların şanlı kurtuluş savaşları' olarak geçti o mücadeleler.

 

Geçtiğimiz yüzyılda sol, bu mücadelelerin yanında yer aldı. Dünyanın mazlum milletlerini, bir başka deyişle ezilen uluslarını destekledi. Bu kurtuluş savaşlarının, Sosyalist sistemle birlikte emperyalizmi yıkacağına, kapitalizme son verilip daha adil bir dünya düzeni kurulacağına inandı. Gelişmeler öyle olmadı. Yüzyılın sonuna doğru sosyalist sistem havlu attı. Yıkılma aşamasında olduğu düşünülen kapitalizm kendini yenilemeyi başardı. Reel sosyalizm uygulaması tarihe karıştı. Emperyalizm, birdenbire bütün dünyayı ayakları altında buldu. Tüm dünyanın tek pazar haline getirilmesi imkanı doğmuştu. Buna 'küreselleşme' dediler.

 

Küreselleşme, bütün dünya uluslarına bir umut verdi. Dostluklar artacak, uluslar yakınlaşacak, savaşlar -son bulmasa bile- azalacak, anlaşmazlıklar daha fazla diplomatik yollarla çözülecek, uygarlık yolunda yeni bir aşamaya geçilecek sanıldı. Gelişmeler yine düşünüldüğü gibi olmadı. Aç gözlülük, tüm dünyanın egemeni olma hırsı emperyalist yayılmacılığın yakasını bir türlü bırakmıyordu. Sömürü, bu sistemin yapısal bir karakteri idi ve bundan kolay kolay vaz geçecek görünmüyordu.

 

Emperyalist ülkelerin vatandaşları sömürü sayesinde rahat koşullarda yaşamaya ve dünyanın geri kalanına yukarıdan bakıp üstünlük taslamaya alışmıştı bir kere. Kendileri uygarlığın lokomotifi ve taşıyıcısı, öteki dünya 'ilkel ve vahşi' idi. Kültür, sanat, spor, en gelişmiş siyasal sistemler hep onların tekelindeydi. Kendi dinlerini dahi üstün görüyorlardı. Diğer uluslar bunlara alternatif geliştiremezlerdi. Dolayısıyla onların kriterlerine uymalıydılar. Fakat dünyanın geri kalanı, yani mazlum milletleri hiç de böyle düşünüldüğü gibi değillerdi. Kendi değerlerine sahip çıkıyor, uluslararası ilişkilerde eşitlik talep ediyorlardı artık.

 

Dünyanın egemeni olduğunu düşünenler bu talebi dikkate almadılar. Onların yaşam biçimini benimsemeye bir türlü yanaşmayan ülkeleri zorla kendilerine göre şekillendirmeye kalktılar. Aslında bu bir bahane idi. Amaç, o ülkeleri kendi egemenlikleri altında tutarak zenginliklerine el koymak ve kendi yurttaşlarının alışılmış yaşam standartlarını sürdürmelerini sağlamaya devam etmekti. Bu yüzden dünyanın pek çok yerinde savaş ateşleri yaktılar. Buna bir gerekçe olarak terör örgütleri oluşturdular ya da oluşumuna imkan ve destek sağladılar.

 

Bu yüzyılın mazlum milletleri, uyanmakta olan Müslüman ülkeler, Afrika ve Latin Amerika ile Uzak Asya ülkeleridir. Buralarda milliyetçi ve emperyalizm karşıtı görüşler güçlenmektedir. Emperyalist ülkeler de buralarda ateşler yakmakta ve karışıklıklar çıkararak çıkarlarına aykırı iktidarları düşürmek için komplolar tezgahlamaktadırlar.

 

Günümüz solu, bu mücadelede mazlum ulusların yanında yer almıyor. Karşı saflara transfer oldu. Emperyalist merkezlerdeki sol, kendi burjuvazilerinin politikalarını destekliyor. Bu ülkelerdeki sesi pek fazla çıkmayan azınlık sol gruplar bunun istisnasıdır. Fakat klasik sosyal demokrat ya da sosyalist partiler birinci yolu izliyorlar. Onlar, birinci dünya savaşı çıktığında da aynı politikaları seçmişler, savaş yanlısı bir tutum izlemişlerdi. İşte bu yüzden metropol ülkelerde ırkçılık yayılıyor, güçleniyor, yeni bir büyük savaş tehdidi oluşumunu güçlendiriyor. Bu, dünyanın yeniden bir paylaşım savaşı olacaktır. Hatta şimdiden bölüşmeye, pay etmeye başladılar bile. Bu süreçte birbirleri ile de sürtüşüyor, çatışıyorlar.

 

Bizdeki sol da onların yolundan gidiyor. Emperyalizmin kalesi Amerika ile sıkı fıkı olmakta, ondan yardım almakta bir sakınca görmüyor. Anti emperyalist mevzilerini terk etmiştir. Ülkelerindeki savaştan ve emperyalist yağmacıların kışkırttığı vahşetten kaçarak ülkemize sığınanlara karşı politikalar savunuyor. Onlara ırkçı yaklaşımlarda bulunuyor. En büyük saldırı altında bulunan Müslümanlara karşı emperyalist odakların propagandaları doğrultusunda tutum takınıyor. Halbuki en ağır saldırı altında bulunanlar Müslüman ülkelerdir. Bütün Kuzey Afrika'da, Irak'ta, Suriye'de, Bosna'da, Yemen'de, Rohingya'da, Filistin'de binlerce, on binlerce, yüz binlerce Müslüman katledildi ve katliam hala devam ediyor.

 

Emperyalizm bu katliamları ya doğrudan kendisi, ya da maşaları eliyle gerçekleştiriyor. Bizdeki sol kesimler ise, Müslümanlar birbirlerini öldürüyor emperyalist propagandasına inanıyor ve aynı şeyi savunuyor. Böylece yirminci yüzyılın solu olmaktan çıkıyor, yeni bir şeye dönüşüyor. Sol olmaktan çok başka bir şeye.

 

Firuz TÜRKER

26.09.2018

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.