Dipten Gelen Dalga

12 Nisan 2017 18:14 / 1090 kez okundu!

 

 

Türkiye aydını, toplumu değiştirme düşüncesinin hep kendi tekelinde olduğuna inandı. Bununla ilgili teoriler üzerinde çalıştı. Bu teorilerden yola çıkarak bir gelecek tasavvuru geliştirdi. Bunun çeşitli versiyonları üzerinde ayrışarak bölündü. Ama bir şeyi unuttu; bu görev asla kendisine verilmeyecekti.  Çünkü bu misyonun asli sahibi halktı.

 

1900 lü yıllar Marksizm'in dünya çapında çok taraftar toplayan bir 'dönüşüm' teorisi olduğu yıllardı. Sömürgeciliğin çöktüğü bu yüzyılda, ulusal kurtuluş hareketlerinin pek çoğu Marksizm'den yararlandı. Ya da Marksizm'i bir devlet ideolojisi mertebesine yükseltmiş ülkelerden destek aldı. Bunun da sürgit böyle olacağı daha doğrusu 'olması gerektiğine' inanıldı. Halbuki Marksizm öncesinde de pek çok halk hareketi olmuştu. Üstelik içinde yaşadığımız çağda da Marksizm temelli olmayan halk hareketleri görülmüş ve görülmekte idi. Örneğin Meksika'da Zapata, Cezayir bağımsızlık hareketi, Libya kurtuluş hareketi, İran İslam Devrimi gibi hareketler bu türdendi. Marksist düşünürler, bunların kalıcı olamayacağını, er geç yeniden emperyalizmin burgacına düşeceğini var saydı. Halbuki öyle olanlar olduğu gibi olmayanlar da oldu.

 

Ülkemizde ise 'toplumu dönüştürme' görevine soyunan aydın kesim bu işi bir halk hareketine dönüştürmeyi başaramadı. Bunu yapamayışının sebebi ise düşünce mekanizmalarındaki hatalardı. En başta da bu misyonun kendisine ait olduğunu sanma, halkı ancak bir kaldıraç olarak algılama yanlışı idi. Toplumun, bir gün kendiliğinden harekete geçebileceği, kendi siyasal düşüncesini ve siyasal hareketini yaratabileceği, var sayılan bütün öngörülerden çok farklı bir yol izleyerek kendi kendisini ve ülkenin üst yapı kurumlarını değişime uğratacağı düşünülmedi.

 

Toplumsal dönüşümler bizzat toplumun kendisi tarafından yapılmaktaydı. Bu da, topluma 'yukarıdan' dikte edilen bir şekilde değil, tam tersine dipten gelen dalgalarla mümkündü. O tarihsel an geldiğinde, toplum kendi yolunu çiziyor ve liderini yaratıyordu. Dipten gelen dalgaların yarattığı liderler ise içinden çıktıkları toplumların özelliklerini taşıyorlardı. Zaten öyle olmasa halkla kopmaz bir iletişim kuramaz ve değişim-dönüşüm arzusuna önderlik edemezlerdi. Doğal olarak da Zapata gibi diptekilerin yapısında, kaba-saba görünümlü oluyorlardı.

 

Türkiye'de, iki binli yıllardaki değişimin sürükleyicisinin Recep Tayyip Erdoğan olduğu doğrudur. Fakat O, bunu ancak 'halktan biri olduğu' için yapabiliyor. Bu dönüşüm aydın çevrelerce olumlu bulunmuyor. Çünkü onların öngördükleri ve bekledikleri şekilde olmuyor. Ama toplum çok hızlı bir şekilde değişiyor, gelişiyor, ilerliyor. Hem ekonomik hem de kültürel açıdan bir değişimdir bu. Bilinç olarak da önemli bir sıçrama mevcuttur. Eğer öyle olmasaydı, 15 Temmuz akşamı liderinin çağrısına uyarak sokaklara dökülmez ve Amerikancı darbeyi püskürtemezdi. Daha önceki darbelerde ne halkın, kendisini 'direnişe' çağıran güvenebileceği bir lider, ne de böyle bir çağrı yapılacak olsa sokaklara dökülecek bir halk var olmamıştı.

 

Türkiye'de, içinde yaşadığımız yüzyılda giderek artan bir ölçüde kendisinin ve ülkesinin kaderine etki eden ve bu yolla kendi kendisini değiştiren-geliştiren bir toplum izleyeceğiz. O, kendi yolunu kendisi çiziyor. Sizin istediğiniz gibi olsa da olmasa da. Ama bu değişimi, bir geriye gidiş gibi görenlerin düşündüğü şekilde asla değil.

 

Firuz TÜRKER

12.04.2017

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.