Felaket senaryolarında New York önceliği - Serdar Turgut

30 Haziran 2008 04:16  

 

Felaket senaryolarında New York önceliği  - Serdar Turgut

Babil önemli bir medeniyet merkeziydi ama bir yozlaşma da yaşanıyordu. Anlatılanlara göre ve eldeki yıkıntılardan çıkarıldığı üzere o dönemin güçlüleri içten içe çürümeye başlayan medeniyetlerinin Allah’a uzanmasını sağlayabilmek için Babil Kulesi’ni inşa etmişlerdi. Ancak inşaat daha tamamlanamadan kule de çökmüştü. Kutsal kitaplara göre bu onlara Allah’ın bir dersiydi.



11 Eylül’de yine gökyüzüne doğru uzanan iki kulenin, ALLAH adına hareket ettiğini düşünen insanlarca yıkılması Babil efsanesiyle kesin alakalı olabilirdi. Hıristiyan dininde de anlatılan (Book of genesis) bu Babil Kulesi olayı, ikiz kulelerin yıkılması aracılığıyla hatırlandırılmak istenmiş olabilirdi.



Kıyametlerin anlatıldığı felaket filmlerinde New York şehrinin olay yeri olarak çok popüler olmasının da nedeni aynı olabilir. Çünkü kimi insanlara göre New York şehri aynı zamanda günahların da şehri. Popüler kültürde bu şekilde bir söylem de var.



Felaket geldiğinde bu günahkâr şehrin gökyüzüne yükselen Babil Kuleleri’nin tek tek yıkılmasının filmde görülmesi ideolojik açıdan da tatmin edici bir rol oynuyor olabilir.



Örneğin Cloverfield filminde şehre dadanan dev canavar, gökdelenleri tek tek yıkmaya başlar. Bu görüntülerin aşırı dinci bir Amerikalı’ya anlaşılabilir geliyor olması muhtemeldir.



Bilinçaltı bağlantıları kolay kurabilen filmler her zaman başarılı olur. Felaketlerin dinlerdeki ‘kıyamet günü’ söylemiyle ve gökdelenlerin çöküşünün de yine dinlerdeki günahkârların cezalandırılması söylemiyle bağlantısı var. İşte bu nedenden dolayı New York felaket filmlerinin en favori olay yeri halinde kalmaya devam edecek görünüyor. Şehir, çeşitli günahlarından arınmaya hiç niyetli gibi değil. Günahlarından tamamen arınmış bir New York hiç de çekilmezdi herhalde.



--------------------------------------------------------------------------------



Florida’da iki korku mekânı mı olur?



Dün Stephen King’in Duma Key adı kitabından bahsetmiştim. Bugün kitaptan yola çıkarak bir başka konuya gireceğim. Yeni kitap Florida’da geçen bir korku romanı. Bazı eleştirmenler korku romanı mekânı olarak Florida’nın seçilmiş olmasını garip karşıladıklarını, korku kavramına hiç yakışmadığını, buranın daha çok güneşiyle, deniziyle ve güzel insanlarıyla tanındığını söylediler.



Doğrusu ben de bu eleştirmenleri hiç anlamadım. Bence onlar ne dediklerini bilmiyor ve asıl onlar Florida’yı hiç tanımıyorlar.



Elbette Florida’da güzel insanlar, deniz ve güneş vardır ama bela da hep vardır. Dahası bela şehrin dokusuna yedirilmiş gibidir. Bunun nasıl olabildiğini anlamak için aynı zamanda Miami Herald gazetesinde yazı yazan Carl Hiaasen’in dedektif romanlarını okumak yeter de artar bile. Hepsi birer mizah başyapıtı da olan romanlarında yazar, Florida’da belanın nasıl yaşamın rutinine sinmiş olduğunu pek güzel anlatır.



Bunlar şehrin kriminal unsurları tabii ki... Ama ayrıca bir korku filmine kaynak olabilecek unsurları da var şehrin. Bir kere Florida çok büyük bir bataklığın yanında. Bataklık bazen şehrin sokaklarına kadar uzanabiliyor ve bu bataklıkta başta timsah olmak üzere her türlü vahşi hayvan yaşıyor.



Florida’da şehirde hiç beklemediğiniz anda karşınızda vahşi hayvan bulabilirsiniz mesela.



Örneğin; ben sabaha karşı bir şeyler atıştırmak için mutfağa inen bir adamın karşısında büyük bir timsah gördüğü yolunda bir haber okuduğumu hatırlıyorum. Bu, şehirde bir rutin haberdir.



Cumartesi akşamı National Geographic Wild televizyonunda burma menşeli dev pitonların Florida bataklıklarında aniden ortaya çıkmasını anlatan bir belgesel vardı.



Şimdi soruyorum; bütün bunlar bir korku romanı yazmak için uygun değil mi?



Bence eleştirmenler ne derse desinler, Stephen King korku romanı yazabilmek için kendisine mükemmel bir yeni mekan bulmuş durumda.



Duma Key başlı başına bir şaheser sayılabilir. Sonbaharda çıkacak yeni kitabını ise heyecanla bekliyorum. Çünkü başlığı bile çok ilginç geldi bana: Unnatural Acts of Intercourse (Çiftleşmek İçin Doğal Olmayan Hareketler). Stephen King’in henüz yazmakta olduğu bu kitabı sadece adı yüzünden bile alabilirim.



--------------------------------------------------------------------------------



Disney yenileniyor



www. disney.com sitesi büyük bir değişim geçiriyor. Bunu izleyip nelerin önemli olmaya başladığını öğrenmek açısından bakın bu siteye. Yenilenme sonunda daha çok oyun ve film olacak bu sitede. Artık sadece Disney ürünlerinin pazarlanacağı yer olarak bakılmıyor sitenin içeriğine.



--------------------------------------------------------------------------------







Oray Eğin ile çıktığımız New York gezisinde ilk gece yemek yeri olarak Spice Market adlı restoranı seçmiştik. Lezzetleri mükemmeldi. Onu tam özlemeye başlarken Akaretler’de açılmış olan W Otel İstanbul’un içindeki Spice Market’e gidip özlemimizi fazlasıyla giderdik. Bu da doğaldı çünkü New York’takine de İstanbul’dakine de Jean George Vongerichten’in sihirli usta elleri değmişti.



Bu şef beni hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmadı. Hangi restoranında yesem, şefin adına layık bir ziyafet çektim. Kendinize mutlaka zaman ayırın, bir defa mutlaka Akaretler’in yeni halini sonra da W Oteli’nin şıklığını görün ve otelin içindeki yine çok şık olan Spice Market’te yiyin. Aynen benim gibi çok tatmin olacağınıza eminim.



Bunun dışında daha halkçı bir gurme konum da var. Büyük paketlerde satılan yiyeceklerin, -örneğin; büyük paketteki patetes çipsinin filan- sanıldığı gibi insanı daha fazla yemeye teşvik etmediği, aksine küçük paketlerde gelen cips türü şeylerin daha fazla tüketildiği ortaya çıktı.



Bunun nedeni de aslında basit. Cips büyük pakette gelince siz kendinizi kontrol altına almak ihtiyacı duyabiliyorsunuz ama paket küçük olursa ‘nasıl olsa bir şey olmaz’ diyerek kendinizi bırakabiliyorsunuz. Bu çalışmanın detaylı sonuçları Journal of Consumer Research’in ekim sayısında yayınlanacak. Ben şimdiden haber vereyim dedim.



GÜNÜN SÖZÜ



Dünyada iki tür insan vardır: Kötü insanlar ve iyi insanlar. İyi insanların daha rahat uyudukları söylenir ama kötü insanlar da uyanmaya yakın uyku saatlerinde rahatlamaya başlarlar.



Serdar Turgut

Akşam Gazetesi

30.06.2008

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0