Karl Marx ve Bayram

13 Mart 2012 11:30 / 2464 kez okundu!

 


Bayram, ilk gördüðünüzden itibaren yakýnlýk duyacaðýnýz, sevimli, arada hoþ sohbet edebileceðiniz, yüzünde nur var denilen insanlardan biri kesinlikle deðildi.

O sabah da, her sabah yaptýðý gibi, elinde çantasýyla iþyerine gelmiþti. Taburesini açtý, güvercin yemlerini dizdi, elindeki Milli Piyango biletlerini þöyle bir salladý. Artýk hazýr gibiydi, sadece sesini açmasý gerekiyordu.

“Bu..bu…bu…bueakþamçekiliyeoooooo.”

Etrafýna bakýndý, Eminönü ne kadar da kalabalýktý bugün. Ýþleri için sevindi. Hava da güzeldi. Ýyi ki açýk havada çalýþýyordu, zaten kendisini bir masa baþýnda çalýþýrken hayal edemiyordu. Gerçi o bu durumu, ortaokul diplomasýna deðil; maceracý ruhuna baðlýyordu.

Onu gören kuþlar da Yeni Camii önüne gelmeye baþlamýþlardý bile. Doða adeta Bayram’ýn geliþini kutluyordu. Renk renk, desen desen, paçalý paçasýz tüm güvercinler, bir þölen içerisinde avluya konarlarken, ufak bir iþ kazasý oldu.

Güvercinlerden bir tanesi, Bayram’ýn özenle sildiði ayakkabýsýna pislemiþti. Bayram kýzdý, kuþu korkutmak isteyerek ayaðýný yere vurdu. Kuþ korkmamýþtý; sadece Bayram’a baktý. Bayram, kuþa baktý; kuþ, Bayram’a baktý. Tansiyon, kuþtan gelen gurrk sesiyle tavan yaptý.

“La s.ktr git!”

Bayram, kuþa doðru kükremiþti. Uzaktan bakanlar, yüzlerce kuþun havalanmasýný saðlayan bir Milli Piyango satýcýsýnýn delirmesini görüyorlardý.

Neyse Bayram bir süre sonra sakinleþip, iþine gücüne baktý. Ýki öðrenci geçmiþti, onlar piyango bileti almazlardý. Varsa yoksa Ýddia oynasýnlardý. Pazar telaþýndaki ev hanýmlarý için sesini yormadý bile. Turistler önünden geçerken, Bayram þirinlik yapýp elindeki biletleri salladý, turistler geriye el salladýlar. Bayram, turistlere de bir güvercin tarifesi uyguladý.

Bayram, kendisinde keþfedilmemiþ bir ticaret zekasý olduðuna inanýyordu. Eðer zamanýnda Fahrettin Özüdoðru Ticaret Meslek Lisesi’ne gidebilseydi, þu an ekonomiye yön veriyor olmasý kimseyi þaþýrtmazdý.

Ýþleri hareketlendirmek için, akþamdan yaptýðý planý uygulamaya koydu; özenle hazýrladýðý kartonu çýkarma vakti gelmiþti.

“Bilette Dampik! Bir Tam Bir Yem!”

Ýmla hatalarýna takýlmazsak, sloganýyla güzel bir projeydi.

Bayram’ýn ise teorisi þuydu: Bu slogan karþýsýnda coþkuyla toplanan halký daðýtmak için, belediye birazdan tazyikli su sýkmaya gelecekti.

Ama ilerleyen zamanlarda pek öyle olmadý. Oðlanýn ödev yaparken kullandýðý o keçeli kalemle yazmalýydý, kesin bundan kaybetmiþti.

Ama bu ticari dehasýnýn cephaneleri daha bitmemiþti. Amorti almak için gelenlere para yerine, biraz da hýr çýkartarak bilet ve kazý kazan veriyordu. Þu anda sirkülasyon, ciro, iþlem hacmi gibi kavramlarýndan haberdar olmadýðýna en azýlý ekonomistleri bile inandýramazdý. Gerçi bu planý çok da özgün sayýlmazdý. Hem birkaç kiþi onu býrakýp, köþedeki Nimet Abla’ya gitmiþti ama o kadar da kayýp olurdu.

Bayram o sýrada mini etek giymiþ bir huri gördü. Adeta aklý baþýndan gitmiþti. Öðrenilmiþ çaresizliðiyle “Bu da kadýn, bizim evdeki de!” derken, bir an kendisine baktý. Baþkalarý ondan iyi miydi sanki? Hem ayrýca þu anda elinde milyonlar tutuyor olabilirdi. Hurinin hayallerinin anahtarýna sahip bir erkek olma ihtimali, Bayram’ý coþturmuþtu. Giydiði beyaz slip donu saymadýðýndan, kendisini bir arzu nesnesi olarak görmeye baþlamýþtý. Tabi ya, neden olmasýndý?

Huri’ye yöneldi; koluna dokunurken “Afedersin” dedi. Ah be Bayram, evde hanýmla çocuk bekliyordu.

“Gider misin?”

Kesin nazlanýyordu.Öyle ilk seferinde pes etmek yoktu.

“Yanlýþ anladýn” dedi Bayram. Bu sefer daha çok dikkat çekmeyi baþarmýþtý. Artýk daha umutluydu.

Huri göz ucuyla þöyle bir süzerek; “Yok bilet filan almayacaðým” diyerek yoluna devam etti.

Bayram o an tekrar kendisine baktý. Üzerinde kuþ pisliði olan ayakkabýsýna, ucu Maltepe içmekten sararmýþ býyýðýna ve kafasýndaki beyaz Milli Piyango þapkasýna. Beyaz donu da hala duruyordu. Sadece kendisinin duyacaðý bir sesle Huri’nin arkasýndan seslendi.

“Evliyim lan ben.”

Açýkça görüldüðü üzere; Bayram, yüzyýllar boyunca tarihte medeniyetlere ev sahipliði yapmýþ Konstantin’in, Fatih’in þehrinde yaþýyordu ama medeniyetten zerre nasiplenmemiþti.

Caný sýkýldý, köþedeki büfeye gitmeye karar verdi. Tezgahý simitçiye emanet etti.

Sonunda, yabancýlarýn “Comfort Zone” dedikleri, Bayram’ýn ise “Oh ulan, dünya varmýþ” dediði, kendini güvende hissettiði, arkadaþ ortamýna gelmiþti.

“Vay Bayram, seni Allah mý gönderdi?” Büfeci ve çýraðý, Bayram’la kafa bulmak istemiþlerdi.

“Yok ben kendim geldim.” Esnaf esprisini yapýþtýrmýþtý. Sonra da “Uzatma, baðla ordan bir sigara” dedi.

Büfeci sigarayý uzatýrken;“Naber Bayram, nasýl gidiyo iþlerin? Biz de geçen senin baþýndaki kalabalýðý görünce, camide dura dura heralde Bayram’a nur indi sonunda dedik. Ama Cuma namazýymýþ.”

Herkes pis pis güldü, Bayram da güldü. Esnaf esprisi yerinde kullanýldýðýnda güzeldi ama Bayram, aðzýnda bedava tek dal sigara olmasa böyle beþlik simit gibi güler miydi, belli olmazdý.

Televizyonda o sýrada Atina gösteriliyordu. Ekonomik kriz vardý, halk isyandaydý ve polisle çatýþýyordu. Bayram, tabi ki Yunan polisini tutuyordu. Bir sopalasalardý þu hak arayan Yunanlýlarý da, akýllarý baþlarýna gelseydi.

Bayram, tüm mizacýna raðmen, bu konuda hiç ýrkçý deðildi. Hakkýný arayan Yunan halkýnýn ne kadar sopalanmasýný istiyorsa, Türkiye’dekilerin de sopalanmasýný o kadar istiyordu. Dayakta eþitlikçiydi; illa o pekmez akacaktý.

O anda Bayram’ýn zihnini görebilseydiniz neden böyle düþündüðünü anlardýnýz.

Bayram’ýn zihninde, Karl Marx, Martin Luther King, Jean Paul Sartre, Arthur Schopenhauer gibi bir çok düþün insaný, yine bir umutla, bir parça aydýnlýk için biraraya gelmiþlerdi. Yanlarýna, insanlýðýn uzun yýllar sonucu geliþtirdiði Sosyal Adalet, Eþitlik, Magna Carta, Özgürlük, Feminizm, Evrensel Ýnsan Haklarý Beyannamesi gibi kavramlarý da alarak bir yolculuða çýkmýþlardý.

Karl Marx, hiç yaþam emaresi olmayan, uçsuz bucaksýz, çorak ve bomboþ zihnin vadilerine bakarak, “Bu taraftan” dedi. Ludwig Wittgenstein itiraz ederek, “Mekanýn bir adýmý zamanýn ölçütü olabilir ama aylardýr dolaþýyoruz arkadaþ, hiç mi bilinç zerresi olmaz bir insanda? Vay bana vaylar bana” dedi.

Demokrasi, “Oylama yapalým” dedi; Arnold Toynbee ve Özgürlük karþý çýksa da Eþitlik destekledi. Sonunda Marx’ýn dediði oldu ve Bayram’ýn zihnindeki kalenin duvarlarýna gelebildiler.

Bayram, yine baþýndaki beyaz Milli Piyango þapkasýyla, surlarýn hemen üzerinde, dalganan bayraðýn ise hemen altýnda maðrur bir ifadeyle uzaklara bakýyordu.

Nietzsche yukarýya doðru; “Bayram aç þu zihninin kapýlarýný” diye baðýrdý. Arkadan Bayram’a ulaþabilmek için, koro halinde Kardeþlik Türküsü’nü söyleyen bir takým aydýnlar duyuluyordu.

Bayram; “Lan yine mi siz? Oðlum iþiniz gücünüz yok mu lan sizin? Kaçýnýzý daha dövmem gerek?!” dedi. Elindeki taþý arkalardaki Freud’un kafasýna ekleþtirdi. Bayýlan Freud, çocukluðuna bir gitti, geldi.

Tam da Socrates; “Bayram insaný insan yapan nedir?’ diye soracakken, Bayram; “Yaþýndan baþýndan utan, sakalýný gören de adam sanacak. Torun torba seveceðine buralarda böyle zaar gibi geziyosun” diye çemkirdi.

Önlerden bir tanesi; “Bak Bayram mesele bildiðin gibi deðil” demiþti ki, Bayram surlardan yanýnda kaynattýðý suya davrandý; aþaðýdakilerden birkaçýný haþladý. Dostoyevski kaçtý, Yunus Emre yandý, Halil Cibran delirdi, Bukowski küfretti. Marx, “Hay mücadelesine de kavgasýna da” diye söyleniyordu.

Bir kere daha insanlýðýn bütün deðerleri çýðlýk çýðlýða püskürtülmüþtü. Sýrf þu güzel ülkenin tadýný kaçýrmak için geliyorlardý ama hiç yer miydi bunlarý Gaziosmanpaþa çocuðu? Zihnin bomboþ vadilerine yeniden huzur gelmiþti.

Sonra Bayram, beynindeki ýssýz huzurla, büfeden çýktý. Akþama dek biraz bilet biraz da yem sattý.

Karþýdan gülümseyerek gelen beni gördü. Uzun zamandýr Türkiye’ye gelmemiþ olan ben, kavuþmanýn sevinciyle mutluydum. Ama yüzüme yansýyan bu mutluluðum Bayram’ý ifrit etmeye yetmiþti.

“Piyango alýr mýsýn? Bu akþam çekiliyo.”

“Yok, teþekkürler.”

Arkamdan bir süre kindarca baktý.

“Yok tiþikkürler.”

Taklidimi yaptýðýný ben duymamýþtým çünkü Levent’e gitmek üzere taksiye biniyordum.

“Heh, sen bu vakitte bin de o taksiye, iki saatte nah gidersin Levent’e” dedi.

Haklýydý…



Fatih BALTAÞ

Mart 2012, Londra


 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.