Tiyatroyu serin yerde muhafaza ediniz

02 Mayıs 2012 19:12 / 1574 kez okundu!

 


Yakın zamanın en önemli gündem maddelerinden “Muhafazakar sanat olur mu?” tartışmasının alevlenmesiyle birçok görüş beyan edildi. Kimileri olur kimileri olmaz dedi. Bu süreçte, sanatın muhafazakar olabileceğini savunanların argümanları, olmayacağını savunanların karşısında zayıf kaldı. Çünkü iki şeyi kaçırdılar:

Birincisi kimse dünya görüşü muhafazakar olan birinin sanatla içli dışlı olamayacağıyla ilgili bir iddiada bulunmadı. Sanatın, devinimsel ve dönüşümsel tarafıyla, “muhafazakar” olamayacağı söylendi. İkincisi bu ülkede, sanat dallarının göz önündeki icracılarının çoğu, kendini muhafazakar olarak tanımlamayan insanlardı. Tabii ki bunları üstten bir bakış açısı sunmak için söylemiyorum fakat bu iki noktanın -özellikle birincisinin- ayrımını yapamayarak daha baştan sınıfta kalmış sayıldılar benim gözümde. Ne yazık ki muhafazakarlar, yabancısı oldukları er meydanında biraz hırpalanmış oldular. Keşke “Ne var, burası sizin tekelinizde mi? Bir tek siz mi yapabiliyorsunuz yani?!” demeden önce biraz nefes alıp özeleştiri yapmayı düşünebilselerdi.

Bu tartışmayla ilgili köşe yazılarını hiç kaçırmadan okumaya çalışırken bir yandan da “Bu muhabbetlerin arkasından bir ayar gelecek ya dur bakalım ne zaman?” “Hangi cengaver, gururları kırılan muhafazakarların kanını yerde bırakmayacak acaba?” diye aklımdan geçiriyordum ki…

İstanbul Şehir Tiyatroları yönetmelik değişimi krizi patlak verdi. Bütün tiyatro camiası –seyicisiyle, oyuncusuyla, yönetmeniyle- ayağa kalktı. Çünkü bu, iktidarın terbiyesiz, ahlaksız, yerini bilmeyen, muhafazakar sanat olmaz diyen kesime “İpler benim elimde haa! Ona göre, akıllı olun!” mesajından başka bir şey değildi. Bu durumu dürüstçe dile getirenler karşısında Kadir Topbaş’ın kalbi çok kırıldı. Yine de her şeye, bütün kalp kırıklıklarına rağmen başkabnlık görevine devam edebildi.

Örümcek hislerim bana, işlerin hiç iyi bir yere doğru gitmediğini ve öldürücü hamlenin yolda olduğunu söylüyordu. Çarşı çok karışacaktı. Savunmayı istemediğimiz şeyleri bile savunmak zorunda kalacağımız kör bir tartışmanın ayak seslerini duyuyordum.

Tam nerde kaldı derken o özlenen, beklenen, gözlerimizi yollarda bırakan rest Tayyip Erdoğan’dan geldi: “Vallah sataram tiyatronuzu ha!” Ay! Pardon o değildi… Neydi? Hah! “Gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde devlet eliyle tiyatroculuk olmaz. Ben Kadir Bey’i tebrik ediyorum. Aynı şeyi Bakanlar Kurulu’na getireceğim. Tiyatroları özelleştirmek suretiyle buyurun tiyatrolarınızı istediğiniz gibi oynayın. Destek gerekirse biz de istediğimiz oyunlara sponsor oluruz. Buyurun işte özgürlük.”

Hani mahallede iki çocuk kavga eder. Biri diğerine vurur. Sonra dayak yiyen gider, annesine söyler. Annesi gelir, diğer çocuğu pataklar. Pataklanan çocuk ağlayarak babasına koşar. Bu sefer baba eline silahı alır, diğer çocuğun babasından hesap sormaya gider… İşte tam o hesap.

Şimdi elimizde ne var bir bakalım: Ülkesinin tiyatrocularını özelleştirmeyle tehdit eden bir başbakan, köhnemiş sistemleriyle devlet ve şehir tiyatroları, memur ve işçi statüsündeki oyuncular, yaşam alanları daraltılmaya çalışılan mahafazakarlık karşıtları, bu konuyu siyasi hesaplaşma arenasına çevirmek isteyen muhafazakarlar, sapmaz “doğrucu”luklarıyla konuyu var olan siyasi bağlamlarından kopararak değerlendiren liberaller, işi sadece ve sadece çağdaşlık düşmanlığı olarak algılayan, tanımlayan Kemalistler, olayı sosyal devlet gereklilikleri bakımından konumlandıran solcular, devlete bağlı tiyatro kuruluşlarının devlete de özele de değil “kamu”ya ait olması gerektiğine inananlar, “Cebinde parası olmayan tiyatroya gidemeyecek mi yani?” diyenler… Liste uzar da uzar.

Hafta sonundan beri bu kördüğüm konuyu nasıl değerlendirsem daha doğru olur diye kafa patlatıyorum. Sonunda çok boyutlu bir olayın tek bir pencereden bakılarak doğru çözümlenemeyeceği kanaatine vardım. O nedenle bu yazımda genel durumu, yakından takip etmeyenler için özet geçtim. Birkaç günlük aralarla yazacağım diğer yazılarda, o çok olan boyutları tek tek ele almak ve köşe yazıları vasıtasıyla sunulan farklı fikirleri değerlendirmek niyetindeyim. Şimdilik hoşçakalın efem.


Ezgi ÖZCAN

02.05.2012


Son Güncelleme Tarihi: 07 Mayıs 2012 12:29

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.