Emeği sömüren sömürene

03 Mayıs 2013 00:07 / 1305 kez okundu!

 


Geçmişe dönüp baktığımız zaman, işçi patron kavramının gündemde olmadığı tarihten bir kare bulmak çok zor. Daha daha ilkel zamanlara gittiğimiz zaman kimi mağdur kimseler insan oldukları halde köle olarak alınıp satılmışlar, efendileri gereğinden fazla onları çalıştırmış hadiseleri tarihe mal olacak kadar ibretli bir öneme haiz.

İslam dini birçok yeniliği getirdiği gibi ayrıca köleliğin makul bir tarzda kaldırmasına ön ayak olmuş ve kısa zamanda da başarabilmiştir. Öyle ki yüce Allah insanların işlediği günahların karşılığında köle azat etmeyi tavsiye etmiş. Derken bir vesileyle yasal düzeyde kölelikten insanlık kurtuldu ama kendini birinci sınıf gören kimi niteliksiz insanlar bunu bir türlü kabullenemiyorlar ki uygulamada köleliğin değişik versiyonlarını görüyoruz. Tıpkı uçkuruna düşkün bazı petrol şeyhlerinin cariye kavramını kullanarak etrafında 10-15 kadını pervane ettikleri gibi.

Ne yazık ki ne yapsak da bazı geveze insanlar yeryüzünde olmaya devam edecek ve kimi insanlar bunlara karşı mücadele edecek derken hepimiz bir gün öleceğiz ve yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz.

Gelelim günümüz manzarasına, bir zamanlar memur bir alırken işçi üç alıyordu, çalışmaya gelince memur kadar bile çalışmıyordu, yetmiyormuş gibi bir de bankamatik işçileri vardı, sendika ağaları da birilerinin arka bahçeliğini yapıp, hükümet devirip hükümet kuruyorlardı. Nerdeyse çarşı pazarda Limuzinlerle dolaşıyorlardı. Derken devleti soyup soğana çevirdiler, yeteneksiz bazı hükümetler oradan buradan borç ederek KİT çalışanlarına para verdiler, nerdeyse devletimiz var olma özelliğini kaybediyordu işin yok “Ne mutlu Türküm diyene” de, devleti idare etmediniz mi yok olup gitmeye mahkumsunuz çünkü.

Derken AK Parti hükümeti geldi peyderpey iyiye doğru gidiyor, ama devleti sevk ve idare edecek kadar nitelikli bürokratı yok, Başbakan arkasında gidecek kadar vekil bulmakta zorlanılıyor. Çünkü geçmiş sürecin sıkıntıları insan niteliğimizi bozmuş, kendimize gelmekte zorlanıyoruz maalesef.

Geçmişin getirdiği sıkıntılar yüzünden devlet, dile zulüm ediyor KESK’i büyütüyor, dine zulmediyor MEMUR-SEN’i büyütüyor. Yetmiyormuş gibi bir de sendikaların aidatını da hazineye yüklediler. Bu iki büyük federasyon hiç de uğraşmaması gereken bir tarzda varlığını bu değerler üzerinde sürdürmeye çalışıyorlar. Kendi çalışma alanlarıyla ilgili bir strateji hazırladıklarını, iş ortamını verimli hale getirmeye dönük bir eylem planını görmedim, bilen varsa söylesin.

Sendikalar ne yapabilir/yapmalıdır?

1- İlgili iş ortamını yaşanabilir verimli bir hale getirmek için çaba sarf edebilir.

2- Üyelerinin zaman zaman bilgilendirme seminerleriyle hem olgunlaştırma çalışmalarını yapar hem de mutluluğa zemin hazırlar

3- İş alanını daha da yaşanabilir yapmak için işverenle iş birliği içinde danışmanlık yaparcasına proje hazırlayarak katkı yapar, iş verenin menfaatini da korur. Çünkü iş veren iflas ederse işçi ortada kalır.

4- İş ortamından oluşan artı değerden azami derecede işçilerin yararlanması için işverenle mücadele eder. Bunu yaparken “ben istiyorum nerden getiriyorsan getir” deme gibi bir lüksü olmaz. Hatta iş ortamına negatif etkisi olan işçiyi bile aktif hale getirmekle yükümlüdür.

5- Ayrıca toplumsal sorunlara karşı duyarlı olmak, duruş sergilemek fikir beyan etme gibi ikincil bir role de sahiptir ancak bunu yaparken polemik yapmaktan kaçınmalı, siyasi bir tarafgirlik izlenimi vermemeye azami düzeyde üzen göstermelidir.

Peki, bizdeki sendikacılık anlayışı böyle mi acaba? Bu gün eğer bir tepki göstermek gerekiyorsa öncelikle asgari ücretle çalışanlar hakkını aramalıdır. Tam tersine paralı insanlar meydanlarda halay çekiyor, göbeklerine baktığımız zaman “acaba obezite hastalığına mı yakalanmışlar” diye insan sormadan edemiyor.

Sevgili dostlar yukarıda saydığım beş özelliğe dikkat ederek sendikal faaliyetlere değer biçelim. Ona göre değerlendirelim. Bu ülke birçok sıkıntı yaşamış ve yaşıyorsa bu konuda sendikaların vebali vardır.”Vurun abalıya” diyerek bir yere varamayız.

Sosyal hayatın içinde konumumuz ne olursa olsun hep birlikte kamu yararını düşünüp, ona göre stratejimizi yapıp, ona göre çalışmalıyız.

Ne demişler; başarının üç sırrı vardır: Çalışmak, çalışmak, çalışmak…

Çalışan demir paslanmaz,
Tembel insanlar yaramaz,
Köşeyi dönme zihniyeti,
Bize nereden bulaştı düşünelim biraz.


Selam ve dua ile…


Eyüphan KAYA

02.05.2013, Diyarbakır

Son Güncelleme Tarihi: 04 Mayıs 2013 11:08

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.