Sen Ne Yapıyorsun Doğanın Narsisizmi?

08 Eylül 2009 22:38 / 2264 kez okundu!

 


Torunlarım Karya ve Doruk için 

Evren kaotik bir üründür; yaratılmış veya büyük patlamayla oluşmuş değildir. Evrenin düzeni anarşidir. Anarşide farklılar eşit koşullarda, dayanışma içinde, biri öbürü için ve dizgesiz olarak vardır. Kaosun var ettiği evren; galaksiler, yıldız sistemleri, takımyıldızlar…

Bunlardan birinde, güneş sisteminde yer almıştır dünyamız. Güzelim dünyamız, bizim yeryüzümüz, bizim de evimiz! Önce kimyasal çorba. Sonra bu kimyasal çorbadan, tek hücrelilerle başlayan ve memelilerin tümüne kadar varoluş süreci. Bu süreç doğanın çok muhteşem ve en etkileyici kreşendosudur. Yaşam kreşendosunun en coşkulu bölümü de Dryopithecus ile başlar; çok heyecan vericidir. 3 milyon yıl öncedir. Australopithecus afarensis ile başlar yükseliş! Australopithecus africanus, Australo boisei, Australopithecus robustos, Homo habilis, Homo erectus, Homo archaisch, Homo erectus praesapiens, Homo sapiens!!!

Homo sapiens ile kreşendo en yüksek düzeyindedir.

Homo sapiens neanderthalensis vardır bir de. Ama onun DNA’larının farklı olduğu son bilimsel bulgularla anlaşıldı. Farklı bir sesin, oluşumun farklı bir kreşendosudur o. 

Bunu bilmek sizi de heyecanlandırıyor mu? Yeryüzünde aynı anda birbirinin benzeri fakat farklı iki zekâ. Doğa ne kadar da üretken! Sonunda bu farklı iki zekâ karşılaşıyorlar ve çatışıyorlar. Kazananlar, bizim dedelerimiz oluyor; Homo sapiensler…

Homo sapiens’ler, ağaçlarda yaşıyorlar, mağaralarda ve bataklıklarda yapabildikleri kadarıyla kulübelerde. Yaşayabilmeleri için komüncü toplumsal düzen gerekli. Yaşamı ortaklaşıyorlar. Başka çareleri de yok zaten. Avlanıyorlar, meyve türü yiyebilecekleri bitkileri topluyorlar. Doğadan en kolay bulabildikleri şey olan taşlar ve ağaçlardan av araç gereçleri yapıyorlar. Ateşi yakmayı beceriyorlar. Kültürleniyorlar; doğada olmayan şeyleri, doğaya katabiliyorlar. Ekip biçmeyi öğreniyorlar. İşte bu sırada ölümcül kültürlerini ediniyorlar: Mülkiyet kültürü! Sahipleniyorlar. Kendilerini, ekip biçtikleri toprağın sahibi zannetmeye başlıyorlar. İnandırıyorlar etraflarındaki saf insanları da buna. Yaşamın yıkımı böylece başlıyor. Artık birileri üretim araçlarına ve üretilenlere “sahip”ti. “Toprak” sahipliğinden, “vatan” dedikleri sınırlandırılmış alanlara kadar sahipleniliyordu; kişisel veya toplumsal olarak.

Bu sahiplenişler, savaş, yağma, talanlarla toplumsal felâketlere neden oldukları kadar, doğal yaşama da zarar veriyordu. Önceleri ayrımına varılamadı bu gerçeğin. Ancak, buharın gücüne egemen olunması ile başlayan sanayi sürecinin sonunda gelinen nokta tam bir felâketti! “Sahip” olunan “sermaye”, artık sadece kendi varlığını büyütebilmek için üretim yapıyordu. Gerekli, gereksiz demeden ve çoğu kez de artık gereksiz olan üretimler yapılıyordu. Amaç, sadece sermayenin büyümesi ve güçlenmesiydi. Sermaye, bugün ulaştığı gücüyle, doğayı ve insanlığı esir almıştı, alabildiğine sömürüyordu onları. Bu da daha çok doğaya ve topluma yabancılaşma, daha çok savaş, daha çok doğal yıkım demekti. Sadece son otuz yılda yaşam kaynaklarının yüzde otuzu yok edilmişti sermaye için.

Filipinler Hükümeti, “Fortune” dergisine verdiği ilânla “... Sizin gibi şirketleri çekebilmek için... Dağlarımızı düzledik, ormanlarımızı tıraşladık, nehirlerimizin yollarını değiştirdik, şehirlerimizi kaydırdık... Tüm bunlar sizin için, şirketleriniz için, burada Filipinler’de daha kolay, daha kârlı iş yapabilmeniz için...” diyerek, ülkesinin değerlerini ve doğasını sömürgecilere peşkeş çektiğini açık seçik duyuruyordu.

27 Temmuz 2009 tarihli Der Spiegel dergisinin haberinden: “Türkiye Tarım Bakanı, Çin, Japon, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine sesleniyor: “Gelin, beğenin, Türkiye’den istediğiniz toprağı alın...” Toprak satan öteki ülkeler ise başta Filipinler olmak üzere, Afrika ülkeleri, Kamboçya, Pakistan gibi üçüncü dünya ülkeleri.

Bu neden böyledir? Çünkü, sömürgeciler, Dünya Bankası ve IMF gibi ekonomik örgütleriyle bu ülkeleri borç sarmalına almışlar ve bu ülkeleri, artık doğalarını, askerlerini ve ucuz emeklerini pazarlar hâle getirmişlerdir. Onun için ülkelerin Başbakanları, “ülkelerini pazarlamayı bir görev saymaktadırlar.”

İnsanlık bu süreçle nereye doğru gitmektedir? Çevresel sorunlar artık yok oluş çanlarını çalmaktadır. Ama ses bu kez dekreşendodur! Yaşam yok olmak üzeredir.

İnsan, doğanın bilinçli hâlidir. Düşünür. Felsefe yapar. Doğada olgular vardır. Güzel, hoş v.b. sıfatları insan kullanmıştır. İnsanlar aracılığıyla kendi farkındadır. İnsan, doğanın narsisizmidir, kendini beğenmişliğidir. O, Nil Deltası’na hayrandır, Alp Dağları'na, Amazonlar’a, İstanbul Boğazı’na, Kutuplar’ına, Kazdağları’na…

İnsanlık, mülkiyetçi kültürüyle kendisi başta olmak üzere yaşamın büyük bir kısmını yok etmek üzeredir. Yaşamın yok oluş süreci ancak mülkiyetçi kültürden dönüşle olasıdır. Yoksa, yoluna dinazorlar ve yok olmasına neden olduğumuz diğer canlı türler olmaksızın devam eden yerküremiz, insansız da yoluna devam edecektir. Ama o zaman evren anlamını kaybedecektir. Anlayanı olmayacaktır, beğeneni olmayacaktır. İnsansız kaldığı zaman, sessizliğinin sesini dinleyerek, o görkemli deviniminin ayırdına varanı olmayacaktır.

Ne hüzün verici durum!

Sen ne yapıyorsun doğanın narsisizmi? 


Ertuğrul BARKA
08 Eylül 2009

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
15 Eylül 2009 22:05

Değerli dost Barka merhaba. Yazılarında var olan sıcak ve okuyanı saran satırların için kalemine sağlık. Dünyanın varoluşundan yaşam ve insanlığın varoluşunu ve bilinçlenme evresiyle birlikte bugünlerde dünyaya egemen olan kapitalizmin küresel emperyalizme dönüşmesini insanoğlunun sonsuz hırs ve tutkusuyla davranışını, bu hırsın dünyamızı geri dönülmez yok oluş sürecine nasıl sürüklediğini, az ama öz bir anlatımla bizlere tekrar anımsattın ve tekrar düşünmemizi sağladın. "insan kendisinin kurdudur" deyişinin doğruluğunu yaşadıkça daha iyi kavrıyoruz. Sağol dostum sağol ve bu aydınlatıcı yazılarını bizlerle hep paylaş. Dostluk ve sevgiyle selamlıyorum
14 Eylül 2009 12:16

Adnan SERPEN

Sayın Barka,

Enfes yazınız ve yorumlarınızdan dolayı  tebrik ederim,elinize sağlık.Yazınızı oldukça anlamlı ve uyarıcı buldum.Dünyanın şu andaki mevcut durumunu dile getirebilmek için yaptığınız açıklamalara tamamen katılıyorum ve çok güzel.Yazınızda yer alan " İnsanlık bu süreçle nereye doğru gitmektedir? Çevresel sorunlar artık yok oluş çanlarını çalmaktadır. Ama ses bu kez dekreşendodur! Yaşam yok olmak üzeredir." şeklindeki açıklamanıza katılmamak mümkün değil.Çünkü dünya geriye dönüşü olmayan antropojenik bir ekosistem sürecine girmiş ve sonuçta ekosistem'in sağlığı bozulmuş  bulunmaktadır. Dünya ekosistemi eski sağlıklı yapısını tekrar nasıl kazanır bilemem,fakat çok zor,kazansa bile hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır.

Önümüzde ki yaşam sürecimizde bugünden daha ciddi doğa felaketleriyle karşılacağız,geçtiğimiz hafta İstanbul İkitellide yaşananlar,daha önce Karadeniz Bölgemizde Rize,Giresun illerinde yaşananlar bunun habercisi.Yine dinimizde kutsal kitap Kuran'da yer alan bir ayette kıyametle ilgili olarak  "İnsanoğlu Kendi Sonunu Kendi Hazırlayacaktır" denmektedir.İşte bu son sizin yazınızda yer alan insanlığın bitmek tükenmek bilmeyen ihtirasları sonucunda tıpkı pimi çekilmiş bir el bomba sı gibi patlamaya doğru,yani kötü sona doğru süreci başlatmış bulunmaktadır.Bu son sizinde belirttiğiniz gibi " İnsanlık, mülkiyetçi kültürüyle kendisi başta olmak üzere yaşamın büyük bir kısmını yok etmek üzeredir." doğrudur. Fakat  ne gariptir ki insan oğlu bu hırsını sanki hiç bu dünyadan göçüp gitmeyecekmiş gibi sınır tanımaz ,egoist ve doymak bilme yen bir arzu ile kullanmaktadır.Bu sınırsız istek ve arzuların sonucunda dünyamızın bugün geldiği nokta geriye dönüşü olmayan bir kırmız çizgidir.

Oysa ünlü halk şairimiz Yunus Emre ne kadar güzel söylemiş < Mal Sahibi Mülk Sahibi Hani Bunun İlk Sahibi,Malda Yalan,Mülkte Yalan,Alda Biraz Sende Oyalan>,bugün bu sözleri hatırlayan çok az kişi var.Yazınızda yer alan " Yaşamın yok oluş süreci ancak mülkiyetçi kültürden dönüşle olasıdır." açıklamanız çok doğru.Bunun için Yunus Emre'leri dünyada ve ülkemizde çoğaltmamız gerekiyor.Aksi taktirde sizinde bahsettiğiniz gibi " Yoksa, yoluna dinazorlar ve yok olmasına neden olduğumuz diğer canlı türler olmaksızın devam eden yerküremiz, insansız da yoluna devam edecektir. Ama o zaman evren anlamını kaybedecektir. Anlayanı olmayacaktır, beğeneni olmayacaktır. İnsansız kaldığı zaman, sessizliğinin sesini dinleyerek, o görkemli deviniminin ayırdına varanı olmayacaktır. ",dilerim insanoğlu düşmüş olduğu bu hatanın farkına varır ve doğaya sahip çıkar,aksi taktirde  yarın çok geç olacak,geleceğe yaşanabilir bir dünya bırakmak dileğiyle sizinle birlikte tüm insanlığı göreve çağırıyorum,saygılarımla.



Adnan SERPEN
10 Eylül 2009 22:54

ORGON

Sayın Barka,
İnsan toplumunun Homo Sapiens’den evrimine eğilerek başladığınız ve günümüzdeki doğadan kopuk birer çılgın türe dönüştüğü acınası durumunu vurguladığınız yazınızı beğeniyle okudum.
Sermayeye hizmet eden gereksiz üretimler…
Savaş, talan ve yağmalarla insanın kendi türü içinde yarattığı felaketler…
Verimli toprakların para karşılığı satılması, bozulması ve yok edilmesi…
Yaşamın yok olması ya da anlamını yitirmesi…
Bu satırları okuduğu zaman insan şu soruyu sormadan edemiyor: İnsan nerede yanıldı?
İnsanın tarih içindeki yanılgıları çoktur.
Bulaşıcı hastalıklar karşısında insan organları hakkında yeterli bilgiye sahip değilken salgın hastalıklara yenik düştü ve sayısız kayıplar verdi.
Yerkürenin kıpırtısız olduğu düşüncesi ne büyük bir yanılgıydı!
Bunlar şu an aklıma gelenler, düşündükçe sayfalar yazılabilir elbet.
Bu yanılgılar ön yargıların kırılmasıyla, cesaretle düşünen ve düşündüklerini ifade edebilen insanlar tarafından ortadan kaldırıldı.
Şu an içinde bulunduğumuz yüzyılda aşmamız ya da önce görmemiz gereken yanılgılar nelerdir?
Üretmeden tüketen çılgın toplumların emeğin ardındaki çabayı fark edememeleri midir?
İnsan ile doğası arasında oluşmuş bir kilitlenme midir?
İnsanları gün geçtikçe daha bencil ve birbirine düşman hale getiren kaygılar mıdır?
Yanılgılarımızın kaynağını bulamazsak, bedelini ardımızdan gelen/gelecek insanlar ödeyecektir.
Yazınız beni nice yanılgılarımız üzerinde düşünmeye zorladı.
Dilerim, kaleminiz tüm yanılgılarımızın üzerine ışık olur ve torunlarınıza daha güzel ve yaşanası bir dünya kalır.
Saygılarımla,
S.UZ
10 Eylül 2009 12:27

alime mitap

Sevgili Ertugrul,
Güzel yazin icin kutlarım. Aklına, eline saglık...insan, "ölecegini bilen" tek canlı...Bu, bir bakima, düşünebilen (akıl sahibi) bir canli olabilmiş olmanın faturası gibi...Epey ağır bir fatura...
Fakat "bilgeleşme" icin de büyük bir olanak ...
özel mülkiyeti, emeğin sömürüsünü başlatan (lar) a lanet olsun!..
Ne güzel olurdu, kuşlar gibi; balıklar ve agaçlar gibi dogayla uyum halinde yasamaya devam edebilseydik. ..Aklımızı, güzel sanatlara, mimariye, egitime yoğunlaştırırdı k...Sevgi dolu özgürce yasam süren bireylerden oluşurdu tüm insanlik...
Bilen bilir, "çöp çıkaran tek canlı türü, insan"...Ama daha cok varsıl kesim...Yoksul mahallelerde pek az çöp çıkıyor...Çünkü dogayla daha bir barısıklar...
Tüketim çılgınlıgı var ya! Kapitalizmin çocugu...İşte, elele vermisler, dünyanın (havamızın, suyumuzun vb...) canına okuyorlar...
Fakat umutlarımızı yitirmeyecegiz. ..Bu bir avuç patron takımına pabuç bırakacak degiliz.... :)
Selamlar, sevgiler... 

Alime Mitap

09 Eylül 2009 18:26

Merih Yücel

"Benim toprağım" Bu içgüsel mülkiyet davranışı ne yazik ki evrimsel, atasal bir miras. Pek çok canlı türünde gözleniyor. Ama insan, beyni en gelişmiş, sanat eyleminde oldukça başarılı bu doğa harikası canlı türü, bilimsel adı Homo sapiens olan bu zavallı yaratık egosunu dizginleyemediği için, doğanın canını acıtarak onu yağmalıyor. Ve bu gün haberlerde doğanın intikamını dinliyoruz. Sadece dere yatağı dolduruldu diye insanlar ölüyor. Dere yatağını geri almış. Onca yıkım ve can kaybı.
     
Bu sadece yerel küçük bir olay. Ama kaybı olanlara , insanlığa ne büyük bir darbe. İnsan oğlu doğayı çıkarlarına göre değiştirdi ve devam ediyor. Doğayı bitirene kadar durmayacak.

Para, doğaya değiştirilmiş hızla, yaşam talanı sürüyor.

Karya ve Doruk için ve daha doğmamış çocuklarımız için ve de tüm canlılar için savaşımız sürecektir Sayın Barka, bilgilendirmeleriniz için sağ olun. 

Dostlukla
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.