ÖNCE TARZAN‘LA TANIÞTIM
17 Mayýs 2010 11:56 / 1982 kez okundu!
Ütopyasý hiç eksik olmayan çocuklara…
Önce Tarzan’la tanýþtým. Eþrefpaþa’daki, Lozan Açýkhava sinemasýnda. O öðretti bana evimizdeki ormanýn yerini. Ben þaþakaldým bugüne dek nasýl da görememiþim diye. Ancak aðaçlardan sarmaþýklara atlarken, mutfak kapýsý önündeki mangalýn üzerine baþüstü düþünce tüm iþler alt üst oldu.
Annem, balkon sahanlýðý ile mutfak merdiveninin yerini bana ve Tarzan’a itiraz edemeyeceðimiz þekilde öðretti. Çocuk Hastanesi’nde karnýmdan yapýlan tetanoz iðnesi ve baþýma atýlan pens, Tarzan’ýn kapý dýþý olmasýna yetmiþti.
Ýnanýn yaramaz olan ben deðildim. Kabahat Lozan Sinemasý’nýn yöneticilerindeydi. Bir baþka hafta da Süpermen ile tanýþmama neden oldular. Kötüleri tepeliyorduk ne güzel. Taa ki, annemin mantosu, üzerine çýktýðým ceviz dolabýn iyice sýkýlmamýþ vidasýna takýlýp yýrtýlýncaya dek. Üstüne üstlük bu nedenle de Bulgar somyasýný da tutturamamýþtým bu kez. Yýrtýlmýþ bir manto ve düþmemin büyük gürültüsü de Süpermen’in sonu oldu. O da sokaktaki yerini aldý.
Okumam gerekiyormuþ, okuyup adam olmam. Sen kýzý okuldan alýr da on dördünde evlendirirsen böyle olur iþte. “Benim içimde kaldý. Siz okuyacaksýnýz!” diye feryad ederdi zavallý annem. Tamam ben okuyacaðým ama bu kez de Ceylan Yayýnlarý’nýn Teksas’ýndaki yaþýtým Rodi giriyordu ders kitaplarýmýn arasýna. Çelik Blek, Profesör girecek deðildiler ya. Rodi, Amerika’yý iþgal etmiþ sömürgeci Kýrmýzý Ceketli Ýngilizler’e karþý çarpýþýrken, beni de çaðýrýyordu yanýna. Ben ne yapabilirdim ki? “Korkak” mý dedirtseydim kendime? Neyse ki dersler iyi gidiyor ve bu baðýmsýzlýk savaþýný sürdürebiliyorduk. Zaten her baðýmsýzlýk savaþý gibi bu da zaferle bitecekti. Yalnýz benim payýmý da unutmamak gerek, az ter dökmedim bu uðurda; bir yandan Kýrmýzý Ceketli Ýngilizler bir yandan da anneme karþý koymak kolay olmadý doðrusu.
Beni Don Kiþot ile Karataþ Orta Okulu’ndaki Türkçe öðretmenim Ýlhan ÝLERÝ tanýþtýrdý. Dülsinea, Sanço ve Rosinante ile zaman içinde ben kendim tanýþtým. Karar verdim, gerçekten ezilen halký kurtarmak gerekti. Bakkalýn oðlu Burhan’dan daha iyi bir Sanço bulamazdým. Sanço Burhan ile soluðu Antalya’da aldýk. Bir hafta sokaklarda yattýk kalktýk. Kimseye yardým edemediðim gibi, Nacar kol saatimi yol parasý ederek kendimi ve Sanço Burhan’ý zor kurtardým. Eve döndük sonunda. Üç kýza bir oðlan olduðum için sevinç gözyaþlarýyla karþýlandým. Ucuz atlatýlmýþtý bu macera da. Ancak annem artýk kalýn ve resimsiz kitaplara þüpheli bakmaya baþlamýþtý. Olsun, Çan Yayýnlarý’nýn kitaplarý hem ince hem de ucuzdu. Alabilmek için öyle bir hafta aç susuz kalmaya, Halil Rifat Paþa’dan Namýk Kemal Lisesi’ne yayan gidip gelmeye gerek yoktu. Tomasso CAMPENELLA’nýn Güneþ Ülkesi, Thomas MOORE’un Ütopya’sý annemi rahatlatan incelikte kitaplardý. Hele babam, Hallacý Mansur, Nesimi, Þeyh Bedreddin’i okuduðumu gördükçe mutlu oluyordu. Ne de olsa kendisi de Mehmet ORUÇ’un Çölde Yükselen Güneþ Hz. Muhammed’ini ve Yeni Asýr Gazetesi’nden de Ýslâmýn Belâsý Yezid’i okuyordu her gün.
Ýþler yolunda gidiyordu. Eve kimler gelmiyordu ki? Maksim GORKÝ, Orhan KEMAL, Yaþar KEMAL, Aziz NESÝN, Nazým HÝKMET, Mayakovski, Bortold BRECHT, Marks, Lenin, Ho Þi Minh, Ché, Fidel…
Bu kez ben sokaða düþmüþtüm…
Ertuðrul Barka
11.05.2010